22 Temmuz 2018 Pazar

ALMANYA'nın ROMANTİK ROTASI'nın GÜNEYİ...


Almanya’nın en zengin ve turistik eyaletlerinden biri olan Bavyera’da yer alan ve kuzeyde Würzburg’da başlayıp güneyde Füssen’e kadar uzayan yaklaşık 350 km.lik Romantik Rota’nın Würzburg, Rothenburg ob der Tauber gibi bazı kasabalarını Nürnberg’e gittiğimde ziyaret etmiş ve daha önceki yazılarımda buralardan bahsetmiştim. Bu seferki rotamız ise Münih’ten başlayarak rotanın güneyinde kalan ve Augsburg’dan başlayıp Füssen’e kadar uzanan bölümü oldu.

Romantik Yol

Romantik Yol


Münih Havalimanından kiraladığımız araçla yola çıkarak 3 günlük kısa turumuzun ilk durağı olan Augsburg’a ulaşıyoruz. Burada görülmesi gereken yerler arasında, ana yaya yolu olan Maximillianstrasse’nin kuzey ucunda yer alan Rathaus (Belediye Binası) ve saat kulesi ile güney ucunda yer alan St.Ulrich Kilisesi var.  Ayrıca Fuggerei denilen  dünyanın en eski yerleşim yeri olarak tanınan ve 1521’de Augsburg’da yaşayan fakir halk için yapılan evlerden oluşan bölge de 4 Euro karşılığında gezilebiliyor. Tek katlı evleri, şirin sokakları ile yolunuz bu tarafa düşerse mutlaka ziyaret etmenizi tavsiye ederim. Son olarak,  Maximillianstrasse’nin kuzeyinde yaklaşık 10 dakikalık yürüme mesafesindeki Katedral’i de ziyaret ettikten sonra sonraki durağımız Friedberg’e devam ediyoruz.

Augsburg

Augsburg

Augsburg

Augsburg

Augsburg

Fuggerei

Fuggerei

Fuggerei

Fuggerei



Friedberg, oldukça küçük bir kasaba hatta bir köy... Burada Adolfsturm (Adolf Kulesi) ile Kale görülmesi gereken yerler arasında yer alıyor. Ancak biz gittiğimizde kale yenileme çalışmalarına alındığından kaleyi ziyaret edemedik. Friedberg’in şirin sokaklarında dolaşıp fotoğraf çektikten sonra yolumuza, konaklayacağımız Landsberg am Lech’e doğru devam ediyoruz.

Friedberg

Friedberg
 

Landsberg am Lech, şehre adını da veren Lech nehrinin iki yakasında kurulmuş, bulunduğu rotaya da adının hakkını veren romantik bir şehir:) Otelimize yerleştikten sonra aracımızı hemen nehre yakın açık otoparka park edip (akşam 18:00 ile sabah 9:00 arası bu park yerleri ücretsizmiş), bu şirin kasabayı yaya olarak tanımaya başlıyoruz. Lech Nehri’nin güney ucundaki Karolinenbrücke (Karoline Köprüsü)’den geçerek güzel bir duvar boyamasıyla hemen tanıyacağınız ve bizim de otelimizin hemen yanı başındaki kiliseden başlıyoruz. Kuzeye doğru nehir boyunca ilerleyerek bir paralel sokakta yer alan yaya yoluna açılan ve eski şehir kapılarından biri olan geçitten geçerek en kuzeydeki eski şehir kapısına ulaşıyoruz. Yaya yolundan bu kez güneye doğru ilerleyerek sırasıyla St.John Kilisesi ve kasabanın ana kilisesini gördükten sonra Rathaus (Belediye Binası) ve hemen bunun yanındaki St.Mary çeşmesinin bulunduğu ana meydana ulaşıyoruz. Günü, nehir kıyısında günbatımını izleyerek tamamlıyoruz.

Landsberg am Lech

Landsberg am Lech

Landsberg am Lech

Lech
 

Ertesi gün otelİmizdeki güzel kahvaltıdan sonra sırasıyla Hohenfurch, Schongau, Rottenbuch, Wildsteig kasabalarından geçerek Füssen’e ulaşıyoruz. Füssen’e ulaşmadan hemen önce uğradığımız Forggensee Gölü belki de yaz mevsimi olduğundan oldukça kurumuş. Buradaki kısa moladan sonra öğleden sonra Füssen’deyiz. İlk olarak hemen merkezdeki turizm ofisine uğrayarak şehir hakkında bilgi edinip haritamıza kavuşuyor ve yaya olarak şehri tanımaya başlıyoruz. Burada görülmesi gereken önemli yerler Eski Şehir içinde yer alan Ekmek Meydanı olarak anılan ve bir anıt çeşmenin süslediği meydan ile hemen bu meydanın diğer tarafında yer alan Şehir Çeşmesi olarak bilinen anıt çeşme. Buradan başlayan Reichnenstrasse ise pek çok alışveriş alternatifi, hediyelik eşya dükkanı, restoran ve kafe bulabileceğiniz bir yaya yolu. Eski şehrin çoğunluğu bir yaya alanı. Merkez dışında Lech Nehri boyunca yürümeyi ve Hohes Schloss (Yüksek Saray) olarak bilinen kale bölgesine de uğramanızı ve ziyaret etmenizi tavsiye ederim. Kaleye giriş ücreti 7 Euro.

Hohenfurch

Hohenfurch

Forggensee
Füssen

Füssen

Füssen

Hohes Schloss

Füssen

Lech Kıyısı

Lech Kıyısı

Lech Kıyısı

Füssen

Füssen


Füssen ziyaretimizden sonra kalacağımız Schwangau bölgesinin Nesselwang kasabasına gitmek üzere yola çıkıyoruz. Bu kasaba aynı zamanda Alpenstrasse olarak bilinen Alp Dağı rotasındaki ve bölgedeki diğer tüm kasabalar gibi bir masal kasabasını andırıyor. Alpenrosen adındaki dağ otelimize yerleştikten sonra akşam yemeği için kasaba merkezindeki Post Otelinin restoranına yürüyerek gidiyoruz. Buraya giderken gördüğümüz dağ ve masalsı ev manzaralarına doyamıyoruz. 

Nesselwang

Nesselwang

Nesselwang
 

Bu bölgedeki son günümüzde, belki buraya gelmemizin ana sebebi olan ve Schwangau’da yer alan Neuschwanstein ve Hohenschwangau Şatolarını görmek üzere sabahın erken saatlerinde yola çıkıp Hohenschwangau Şatosunun hemen eteklerinde yer alan bilet ofisine ulaşıyoruz. Oldukça turistik olduğu için burada uzun kuyruklar olabiliyor. Biz de yaklaşık 1 saatlik bekleyişin ardından 2 şatoya da giriş için 25 Euro’luk biletimizi alarak ziyaretimize ilk olarak Neuschwanstein şatosundan başlıyoruz. 40 yaşında ölen 2. Ludwig’in yaptırdığı ve yapımına 1868’de başlayan sarayın, özellikle içinde sarkıt ve dikitleri olan mağara bölümü görülmeye değer. Şato, aynı zamanda Walt Disney’in logosuna da ilham kaynağı olmuş. Kral Ludwig’in babası Kral Leopold’un yaşadığı Hohenschwangau Schloss (Yükselen Kuğular Şatosu) ise daha küçük bir şato. Yatak odalarının birinde yer alan Türkiye’nin resmedildiği duvar süslemeleri ilgimizi çekiyor. Kralın kardeşi, Osmanlı İmparatorluğu’na yaptığı bir gezi sırasında hayran kaldığı İstanbul’dan çeşitli manzaralarla Erciyes gibi bazı Anadolu şehirlerini odasının duvarına resmettirmiş. Neuschwanstein Şatosu’na bilet alınan bölgeden otobüsle gitmekte fayda var çünkü en az yarım saatlik bir tırmanış gerektiriyor. Otobüs için de tek yön 2.5 Euro, gidiş-dönüş için ise 3 Euro ödeniyor. Hohenschwangau Şatosu ise bilet ofislerinin bulunduğu bölgeye daha yakın ama buraya da atlı araba ile çıkma alternatifi mevcut ve bu yolculuk için de çıkış için 4 Euro iniş yolculuğu için ise 2.5 Euro ödeniyor. Ancak yürüyerek de çok pratik bir şekilde bilet alınan merkez bölgeye ulaşım mümkün.

Neuschwanstein Şatosu'ndan manzara

Kral Ludwig

Neuschwanstein Şatosu

Hohenschwangau Şatosu

Hohenschwangau Şatosu

Hohenschwangau Şatosu

Hohenschwangau Şatosu & Neuschwanstein Şatosu


Şato ziyaretimizi de tamamladıktan sonra öğleden sonra methini önceden duyduğumuz Wieskirche (kilise)’ye de uğrayarak Münih’e ulaşıyoruz. Bu kilisenin iç süslemeleri görülmeye değer. Son gecemizi bu bölgeden sonra bize tam bir büyük şehir gibi gelen Münih’te geçirdikten sonra artık dönme zamanı gelip çatıyor.

Wieskirche

Wieskirche

11 Temmuz 2018 Çarşamba

MİDİLLİ (Nam-ı Diğer LESVOS) Adası


Midilli Adası’na ulaşımın en pratik yolu, Ayvalık ve Küçükkuyu ‘dan feribot/tekne seferlerini kullanmak. Hatta en erken uçakla gelip, en son uçakla dönerseniz direkt adaya ulaşarak ayrıca Ayvalık’da konaklamaya gerek bile kalmadan seyahat edilebiliyor. Biz de pratik olması açısından bu yolu tercih ettik ve sabah çok erken uçakla Edremit Havalimanına ulaşıp taksi ile Ayvalık’a ulaştığımızda saat henüz 8:00 bile olmamış ve 9:00’daki feribot saatimize kadar hayli zamanımız kalmıştı. Bu vakti Ayvalık tostu yiyip, hemen liman kapısının karşısında yer alan Turyol iskelesinden on-line olarak aldığımız biletleri bastırtıp check-in işlemlerimizi yapmaya ayırdık. Saat 8:00’de açılan pasaport bankolarından geçerek 9:00’da kalkacak feribotumuza yerleştik. Yolculuk, 1.5 saat sürüyor.

Feribotumuz

Ayvalık’tan kalkan feribot, 10:30'da adanın güneyindeki merkez şehri Mitilini’ye ulaşıyor. Küçükkuyu’dan kalkan feribotlar ise adanın kuzeyinde yer alan Molivos’a ulaşıyormuş. Biz de sistem arızası sebebiyle hayli uzun bir bekleyişten sonra Yunan pasaport kontrolünden geçip adaya giriş yapabiliyoruz. Genelde Çarşamba günleri adaya günübirlik turlar yapıldığından pasaport kuyrukları daha uzun olabiliyormuş. Bir de Pazar dönüşleri daha kalabalık oluyormuş.

Limandan çıkar çıkmaz kiraladığımız aracı teslim almak üzere bizi karşılayan kiralık araç firması görevlisi Petrus ile buluşuyoruz. Hemen orada işlemlerimizi yapıp aracımıza binerek  konaklayacağımız Plomari’ye gitmek üzere yola çıkıyoruz. Yolda ilk olarak Agiasos (Ayasos) adındaki küçük bir köyde mola verip buradaki kiliseyi ve küçük şirin çarşısını ziyaret ediyoruz. Burada To Stavri denilen ilk bakışta daha çok bir köy kahvesini andıran restoranda harika bir yemek yiyoruz. Özellikle kabak çiçeği kızartması ve kalamar ızgarasına bayılıyoruz. Deniz ürünlerinin yanı sıra meşhur Greek Salad (domates, salatalık, soğan, peynirin bütünleştiği  Yunan Salatası) ve biradan oluşan menüye 3 kişi 30 Euro ödüyoruz. Buraya yolunuz düşerse köyün yukarısındaki bu restorana uğramanızı öneririm.

Agiasos (Ayasos)

Agiasos (Ayasos)

To Stavri

To Stavri

Agiasos (Ayasos)

Agiasos (Ayasos)

Agiasos (Ayasos)

Bu moladan sonra Plomari’ye doğru devam ediyoruz. Otelimizin bulunduğu Plomari, aynı zamanda en bilinen uzo markaları Barbayani ve Plomari uzolarının da üretildiği kasaba. Plaja çok yakın otelimize yerleşir yerleşmez plaja iniyoruz. Plaj aslında halk plajı ancak buradaki tesislerin şezlongları, bir şeyler yemek içmek karşılığında ücretsiz kullanılıyor. Bu uygulama adanın tamamında ve Yunanistan’ın ana karasının çoğu yerinde de geçerli.

İlk günümüzü Plomari’nin sahilinde yer alan otelimize de çok yakın “Aphrodite” adlı restoranda balık yiyerek kapatıyoruz ve burada yediğimiz yemekten ve servisten de çok memnun kalıyoruz. Özellikle ızgara sardalya ve barbunlar bir harika... Burası bizim de otelimizin bulunduğu Agios Issidoros bölgesinde Plomari merkezinin 2 km. kadar doğusunda.

Aphrodite

Aphrodite

Hedefimiz adanın batısındaki Petrified Forest bölgesini ve Erassos’u ve devamında da Vatera Plaj’ını görmek olsa da aynı günde bütün bunları yapmanın bizi çok yoracağını hatta imkansız olduğunu söyleyen otel sahibimize kulak veriyor ve günü yolu hayli bozuk olan Vatera Plajı’nda geçiriyoruz. Buraya giderken geçilen orman yolu ormanın ve uçurum bir bölgeden geçen hayli virajlı bir yol. Hatta buranın gerçek yol olup olmadığı konusunda hayli kafa yoruyoruz ancak sonrasında cesaretimizi toplayıp şansımızı deniyoruz. Yaklaşık 2 saat sonra da Vatera’ya ulaşıyor ve buradaki Mylos adlı sahil barında günümüzü geçiriyoruz. Burada da diğer plajlarda olduğu gibi yeme-içme karşılığı şezlong ve şemsiyeler ücretsiz kullanılabiliyor. Burası Midilli tatilimiz boyunca en beğendiğimiz plaj ve tesis oluyor.  Buradan geç saatlerde Plomari’ye doğru yola çıkıp Plomari merkezde yemeğimizi yedikten sonra otelimize dönüyoruz.

Mylos

Mylos

Vatera yolu...

Mylos

Plomari

Plomari

Plomari

Midilli (diğer adıyla Lesvos) Adası’ndaki son tam günümüzü adanın kuzeyini keşfe ayırıyoruz ve kahvaltı sonrası yola çıkarak 2.5 saatte önce Molivos’a oradan da hemen yanındaki Petra ve Anaxos plajlarına uğruyoruz. Molivos Midilli’nin en meşhur köylerinden biri ve tepede 190 basamakla çıkılan meşhur bir kilise de yer alıyor. Ayrıca Molivos ve Petra plajları arasında işleyen turistik bir tren de mevcut. Bu trene binmek isterseniz, tek yön ücreti 3.5 Euro, gidiş-dönüş ücreti ise 6 Euro. Molivos’un ve Petra’nın liman bölgelerinden bu trene binmek mümkün. Biz kendimizi sıcakta fazlaca yormak istemediğimizden kiliseyi atlayıp Anaxos Plajı’na geçiyoruz. Burada servisinden çok memnun kaldığımız ve renkli şemsiyeleri ile hemen ilgimizi çeken Aggelos’ta deniz ve yemek molası veriyoruz. Akşamüstü ayrıldığımız Anaxos’dan otelimize dönmeden önce methini önceden duyduğumuz Tarti Beach’e uğruyoruz. Burası, diğer plajlara göre daha kalabalık. Denizi çok güzel olmasına rağmen bizim gibi  dar alanlarda kalabalıklardan hoşlanmıyorsanız burada biraz zorluk çekebilirsiniz. Bir de bir dağ eteğinde kaldığı için güneş, bu plajda diğerlerine göre biraz daha erken batıyor. Burada da denize girdikten sonra otelimize geri dönüyoruz. Son gecemizde otelimizin hemen yanında Agios Issıdoros’ta yer alan Sunset adlı mekanda yemek yiyor ve buradan da çok memnun kalıyoruz.

Molivos

Molivos

Molivos

Molivos'ta Frappe:)

Molivos'ta Turk Kahvaltısı:)

Molivos

Aggelos

Aggelos

Sunset

Ve dönüş günümüz gelip çatıyor. Son günümüzü adanın merkezi diyebileceğim ve feribotumuzun da kalkacağı Mitilini’ye ayırıyoruz. Feribot saatine kadar arabamızı limandaki otoparka park edip, merkezdeki meşhur alışveriş caddesi Ernou üzerinde vakit geçiriyor, kiliseyi görüp bir Osmanlı Binası içinde hizmet veren Panellinion adlı pastanede bir mola alarak geçiriyoruz. Merkezde görülebilecek yerler arasında Osmanlılardan kalma bir cami ve hamam da var.

Mitilini

Mitilini

Ernou

Ernou

Ernou

Panellinion

Panellinion

Mitilini

Mitilini

Mitilini

Mitilini

Midilli, aynı zamanda Yunanlı yazar Sappho ve Barbaros Hayrettin Paşa’nın da doğduğu şehir olarak biliniyor. Ayrıca, Girit ve Rodos’tan sonra Ege Denizi’nin üçüncü büyük adası olma özelliğini taşıyor.

Ne yazık ki Ada’nın batısını ve burada yer alan Sigri Bölgesindeki “Fosilleşmiş Ağaçlar Ormanı-Müzesi”ni (Petrified Tree Forest & Museum) ve Erassos ile Midilli’nın en güzel plajlarından biri olarak bilinen Skala Erassos Plajı’nı görmek için şansımız olmuyor. Belki buraları da başka bir sefer görürüz diyerek kısacık ama dolu dolu geçen ada günlerimizin sonuna geliyoruz.