23 Nisan 2014 Çarşamba

SELANİK - THESSALONIKI

Bana tam da İzmir’i çağrıştıran Yunanistan’ın ikinci büyük şehrine THY’nın direkt seferiyle İstanbul’dan 1 saatlik kısa bir yolculukla ulaşıyoruz. Selanik havalimanı oldukça küçük. Küçüklüğünden beklenmeyecek kadar uzun bir bekleyiş sonrasında pasaport kuyruğunu aşıp şehir merkezine gitmek üzere havalimanından çıkıyoruz.

Selanik

Şehre ulaşmak için iki yol var. İster 20 Euro civarında bir tutar ödeyerek taksiyle,  ister 0,90 Euro vererek aldığınız biletle 78 No’lu otobüsü kullanarak şehir merkezine ulaşabilirsiniz. Biz, elimizde çok da bavulumuz olmadığı için otobüsle gitmeyi tercih ediyoruz.  Biletleri, ister otobüsün içinde 0.90 Euro’ya, ister şehir içinde siyah ile işaretlenmiş büfelerden 0,80 Euro’ya satın alabilirsiniz. Selanik’te başlıca toplu taşıma olan otobüsü kullanırken unutmamanız gereken, otobüse bindikten sonra biletlerinizi otobüs içindeki turuncu makinelerde damgalatmanız. Arada kontrol edildiğinde damgasız biletle yolculuk ederseniz ceza ödeniyormuş. Havalimanından şehir merkezi yaklaşık 15 km, bu yolu otobüsle 40 dak. gibi bir sürede alıyoruz, tabi taksi ile giderseniz bu süre yarı yarıya azalıyormuş.

Selanik'in sembollerinden biri: Şemsiyeler..
 

Şehri, doğu-batı yönünde kesen 3 önemli cadde var. Bunlar; en kuzeydeki en büyük cadde Egnatias, daha güneyinde daha çok alışveriş markalarının bulunduğu Tsimiski ve en güneyde Kordon’a benzeyen Nikis. Bu yapısıyla da İstanbul Anadolu Yakasındaki Minibüs Yolu, Bağdat Caddesi ve Cemil Topuzlu Caddesi üçlemesini hatırlattı bana. En kuzeydeki Egnatias Caddesi, Via Egnatia denen ve M.Ö. 2.yüzyılda inşa edilip şimdilerde Arnavutluk, Makedonya Cumhuriyeti, Yunanistan ve Türkiye’de bölümleri bulunan Egnatia Yolu’nun bir parçası. Bu yolun toplam uzunluğu 1120 km. kadarmış ve  genişliği tüm diğer Roma yolları gibi 6 metreymiş.

Nikis Caddesi - Kordon
 

Bizi havalimanından şehre getiren otobüs, şehirde Tsimiski caddesinden geçerek önce şehirlerarası otobüslerin kalktığı otogara, oradan da ana tren istasyonuna kadar gidiyormuş. Biz merkezde Tsimiski Caddesi üzerindeki Aristoteleus Durağı’nda iniyoruz. Otelimiz de buraya 100 metre mesafedeki  City Hotel.  Aynı gruba ait Excelsior Oteli de hemen aynı sokakta. Bizim kaldığımız otel Excelsior Otel’e göre daha mütevazı ancak fiyat/konfor dengesi gözetildiğinde kesinlikle tavsiye edebileceğim bir otel.  Yeri de çok merkezi. Burada kalarak bütün şehri yürüyerek dolaşmanız mümkün.

City Hotel


Eşyalarımızı otele bırakır bırakmaz ilk durağımız, Atatürk’ün doğduğu ev oluyor. Selanik’in eski şehir bölümünde yer alan Türk konsolosluğu içindeki ev, mübadele sonrasında Yunanlı bir işadamı tarafından satın alınmış ancak sonrasında Yunan hükümeti tarafından satın alınarak Türk Hükümetine hediye edilmiş ve şimdiki konsolosluk binası da bu evin yanında aynı bahçe içinde yer alıyor. Müze, Pazartesi hariç her gün 10:00-17:00 saatleri arasında ziyaret edilebiliyor. Ne yazık ki biz, 17:00’i geçirdiğimiz için ilk seferinde içeri giremiyor ve dışardan fotoğraf çekmekle yetinerek müze ziyaretini ertesi güne bırakıyoruz.

Ata'mızın doğduğu ev

Atatürk Evi'nin kapısındaki yazı
 


Atatürk Evi’nin bulunduğu Apostolou Pavlou Sokağı’ndan yukarı çıkarak eski şehirde yer alan eski Osmanlı Evlerinin bulunduğu semte ve yokuşları aşarak en üst noktada Eptapyrgiou adı verilen 4.yüzyılda yapılmış surlara (Selanik Kalesi) ve yakınındaki Agios Pavlos adındaki Bizans Manastırı’na ulaşabilirsiniz. Selanik Kalesi’ni gezmek için 13 Euro ödemek gerekiyor. Ancak bu yol hayli yorucu yaklaşık yarım saatlik tırmanış gerektiriyor. Belli bir bölümüne kadar tırmandığımızda evlerin çoğunun yıkılıp pek de özüne sadık kalınmadan betonarme olarak tekrardan yapıldığını görüyoruz. Bizim de ülkemizde çoğu zaman gördüğümüz gibi renovasyon, özüne sadık kalınmadan yapılmış ne yazık ki... Ancak biz bu tırmanışı daha fazla sürdürmeyip Apostolou Pavlou Sokağı’ndan aşağı doğru inerek Kamara Bölgesi’ne ulaşıyoruz. Burası yeni şehir... 

Selanik Kalesi'ne çıkan yollardan biri

Kamara’da ilk olarak Rotonda’yı (diğer adıyla Agios Georgios) görüyoruz. Normalde bu kilisenin etrafındaki meydan oldukça hareketli olurmuş. Ne yazık ki Paskalya zamanına denk geldiğimizden ne şehrin eski bölümünde ne de yeni bölümünde pek hareket yok... Burada Arch of Galerius adıyla anılan kemer de görülmeye değer. Kamara Meydanı’ndaki kafelerin çoğu da vakit akşama yaklaştığından yavaş yavaş kapanıyor. Paskalya sebebiyle şehirde sokağa çıkma yasağı var gibi, çoğu mekan önümüzdeki 1,5 gün boyunca da kapalı olacakmış. Selanik’e gitmek için en güzel zaman Nisan-Mayıs ya da Eylül-Ekim ayları ama gelişinizi bizim gibi Paskalya zamanına denk getirmemenizi öneririm.

Rotonda ve Kamara
 

Rotonda Meydanı’ndan Egnatias Caddesi’ni geçip Dimitrou Gounari Caddesi üzerinden denize doğru dümdüz inip önce Navarino Meydanı’na sonra da daha küçük bir meydan olan Fanarioton Meydanı’na ulaşıyoruz. Ama buralarda da Paskalya sebebiyle pek hareket yok. Genelde kafeler kapalı. 

Selanik'e de bahar gelmiş...


Bu yoldan denize ulaştığımız noktanın biraz solunda Beyaz Kule bizi karşılıyor. Beyaz Kule, Kanuni devrinde yapılarak savunma amaçlı garnizon ve zindan olarak kullanılmış, daha sonra şehir Yunanlılara geçtiğinde geçmişin izlerinin silinmesi için beyaza boyanarak Bizans yapısı olarak anılmış. Ancak şu anda beyaz boyasından pek eser kalmamış.  Beyaz Kule, 3 Euro verilerek gezilebiliyor ama etrafındaki çimenlerde vakit geçirmek ve hemen buradan başlayan İzmir’in Kordon’unu andıran deniz kenarındaki Nikis Caddesi üzerinde piyasa yapmak daha bir moda. Burası Paskalya da olsa şehrin diğer yerlerine göre hayli hareketli.

Beyaz Kule'nin gece görüntüsü
 

Artık vakit akşama yaklaştığından ve hayli acıktığımızdan yemek yemek üzere hemen Kordon’un diğer ucundaki Liman’dan sağa doğru saparak Ladadika’ya gidiyoruz. Burada daha önce adını duyduğumuz Zythos’a gitmek istiyoruz ama orası da Paskalya nedeniyle kapalı. Biz de “full tou meze” adındaki bir restorana gidiyoruz. Balık, salata ve ouzo’dan oluşan menümüze kişibaşı 13 Euro ödüyoruz.  Yemekleri lezzetli ve dekorasyonu da oldukça enteresan bir yer burası.

Full tou meze

Ertesi gün ilk işimiz, önceki gün göremediğimiz Atatürk Evi’ni ziyaret etmek oluyor. Burayı gördüğümde çok duygulandığımı itiraf etmeliyim. Ancak ne yazık ki bina boyanıp tadilat görmüş olmasına rağmen içinde sergilenen pek bir şey yok. Sadece mutfak ve hamam bölümlerinde eşya var, onun dışında boş bir evi geziyoruz. Bir de kulaklıkla Ata’mızın hayatını dinliyoruz tabi. Bir kez daha, egemenliğin hiç de öyle kolay kazanılmadığına ve şahsi olarak Ata’mızın kendi hayatıyla ilgili ne büyük fedakarlıklarda bulunduğuna şahit oluyoruz. 1900’ün başlarında okumak için terk ettiği ana ocağını bir daha görmek kısmet olmamış ne yazık ki.

Atatürk Evi

Atatürk Evi
 

Sonraki durağımız, Expo zamanında yapılan OTE Kulesi’nde yer alan döner kafe oluyor. İlk geldiğimizde terkedilmiş bir yer izlenimi veren eski Expo alanındaki radyo kulesi  OTE’nin tepesinde yer alan döner kafede tüm şehri kuşbakışı izliyoruz. 1 saatte tam bir tur atan kuleden, önceki gün çıkamadığımız Eski Şehir Bölgesi’nde yer alan Agios Pavlos ve Eptapyrgiou’yu da uzaktan görüyoruz:) Burada bizim Türk Kahvesi, Yunanlıların da Yunan kahvesi diye isim verdiği kahvemizi yudumluyoruz. Ancak fiyatlara manzara farkı yansıtılmış haliyle. Şehrin kafelerinde 2-3 Euro’ya içilebilen kahve burada 5 Euro...

OTE Kulesi

OTE Kulesi'nden Beyaz Kale



Tekrar sahile inip Beyaz Kule’den Makedonia Palace Otel’ine doğru yürürken Selanik’in simgelerinden biri olan “Şemsiyeler”i görüyoruz. Bu şemsiyeler 1997 yılında Avrupa Kültür Başkenti Selanik için George Zongolopoulos tarafından yapılmış.

Şemsiyeler...
 

Yine Beyaz Kule’nin hemen yanında Büyük İskender Heykel’ini görüyorruz. Beyaz Kule’nin hemen yanından kalkan teknelerle yarım saatlik tur alarak şehri bir de denizden görebilirsiniz. Bu turlar ücretsiz, sadece içtiğiniz ve yedikleriniz için para ödüyorsunuz. Tekneler de hayli ilginç, korsan tekneleri şeklinde inşa edilmiş.

Gezi Teknesi

İskender Heykeli

Selanik’te en çok vakit geçirdiğimiz bölge İzmir’in Kordon’unu andıran Nikis Caddesi oluyor. Öğle yemeğimizi de biraz geç olarak bu cadde üzerindeki Mpalkonaki adındaki bir restoranda yiyoruz. Burada da yine deniz mahsullü lezzetli bir menümüz var ve kişi başı 12 Euro civarı bir hesap ödüyoruz. 

Aristoteleous Caddesi

Aristoteleous Meydanı’ndan yukarı çıkarak ulaşılan bir yaya yolu olan Aristoteleous Caddesi’nde Vasileos Irakliou Sokağı’ndan sola sapıp önce Modiaono Market’e ulaşıyoruz. Burası normalde yerel ürünlerin satıldığı, hem de bizim esnaf lokantaları dediğimiz lokantaların bulunduğu büyük bir pazar. Ancak Paskalya nedeniyle ne yazık ki burası da kapalı, sadece kapalı tezgah ve lokantaları pasajın kapısından fotoğraflamakla yetiniyoruz.

Modiano

Bu sokaktan devam edip Eleftheriou Venizelou Caddesi üzerinden biraz daha yukarı çıktığımızda önce Bedesten sonra da Bit Pazarı’na ulaşıyoruz. Bu cadde bizim Mahmutpaşa, Eminönü, Sirkeci karışımı bir bölge. Bit Pazarı da gün boyunca ufak tezgahlarda bildiğiniz bit pazarı olarak hizmet verip güneş battıktan sonra tahta masa ve sandalyelerle tavernaların olduğu bir yere dönüşüyormuş. Ancak yine Paskalya olduğundan dolayı biz ancak toplanmış tezgah ve sandalyeleri görebiliyoruz.

Bit Pazarı’ndan çıkıp Olympou Caddesi üzerinden devam ederek sağa döndüğümüzde yine Paskalya nedeniyle pek hareket olmayan Dikastiron Meydanı’na ulaşıyoruz. Bu meydan şehri doğudan batıya kesen en büyük cadde olan Egnatias’a açılıyor ve hemen caddeyi geçince de tekrar Aristoteleous Caddesi’ne ulaşmış oluyoruz. Bu caddenin aşağıya inerken hemen solunda Papamarkou yine restoranların, lokantaların olduğu hareketli bir bölge. Paskalya sebebiyle bir bölümü uyusa da açık olan lokantalar da var.

Papamarkou

Aklıma gelmişken, liman bölgesinde günbatımını seyretmek Selanik’lilerin yapmaktan zevk aldığı şeyler arasında. Limandaki Kitchen Bar adındaki mekan da özellikle yemek öncesi bir şey içmek isteyenlerle dolup taşıyor. Burada yemek de yemek mümkün ama fiyatlar biraz daha pahalı.

Hazır yemekten söz açılmışken, Elektra Palace Otel’inin altındaki Plaisir adlı kafeyi de sizlere önermeden geçmeyeyim. Hem konumu hem de görüntüsü harika tatlı çeşitleriyle göz dolduruyor. Burada içtiğim damla sakızlı maden suyu diye tarif edebileceğim Mastiqua adındaki maden suyunu da eğer sakız seviyorsanız tatmanızı öneririm.  Şekersiz ama çok ferahlatıcı bir içecek gibi geldi bana.

1,5 milyon nüfuslu Selanik’te iki üniversite olduğundan genç nüfusu da hayli fazla. Bu yüzden de gece hayatı yoğun bir yer. Gece hayatı için de Liman Bölgesi ve Ladadika tercih ediliyor. Bir de Atina’da görmediğim bir ilgi vardı Selanik’te. Turist olduğumuzu anlayıp da nerelisiniz diye sorduklarında herkesin cana yakın tavırları beni hem şaşırttı hem de çok mutlu etti.

Ladadika

Selanik, yaşayan bir şehir. Özellikle Paskalya dönemine denk geldiğimden de olsa gerek hem dinginliği beni etkiledi hem de bütün Akdeniz şehirleri gibi enerjik oluşu. Bana sorarsanız Selanik,  görüntüsüyle İzmir’e benzese de ruhuyla İstanbul’u çağrıştırıyor. Adını, Büyük İskender’in kardeşinin ismi olan Thessalonika’dan alan bu güzel şehir, bütün bu benzetmelerden bağımsız olarak yanı başımızda mutlaka görülesi bir yer...