27 Ağustos 2017 Pazar

DELPHI, ARACHOVA ve GALAXIDI Üçlüsü


Delphi  Tapınağı, Atina’nın 180 km. kuzeybatısında yer alıyor ve Atina’dan karayoluyla yaklaşık üç saat sürüyor. Ancak Delphi’yi anlatmaya başlamadan önce buraya hem gelirken hem de dönerken mola verdiğimiz Arachova’dan bahsetmeden geçmek olmaz.

İyon Denizi'ne bakış...
 

Arachova, Delphi’ye 10 km. uzaklıkta yer alan ve Yunanistan’ın İsviçre’si olarak bilinen, özellikle kış aylarında sosyetenin uğrak noktası olan bir kayak merkeziymiş. Burayı yazın ortasında görmüş olsak da, Parnassos Dağı yamacında şirin bir kasaba olduğunu söyleyebilirim. Tabi ki biz gördüğümüzde, kışın olduğu söylenilen canlı halinden eser yok. Ancak küçük dükkanlarında, sıcağa rağmen satılan kürk aksesuar ve mantolar bizi oldukça şaşırtıyor. Hem Delphi’ye giderken yol üstünde kahve molası verdiğimiz, kasaba meydanındaki  Cafe Bonjour hem de dönüşte mola verdiğimiz saat kulesi ve dağ manzaralarının güzel bir seyir noktası olan Cafe Dimaki uğranmaya değer. Yolunuz düşerse Arachova’da görülmesi gereken yapılar arasında Saat Kulesi ve hemen yanındaki St. George Kilisesi var.

Arachova


Arachova’dan yola çıktıktan sonra 10 dakikada ulaştığımız Delphi ise adını yunus biçiminde sembolleştirilen Apollo Delphinos’dan alıyormuş. Kasabaya da adını veren tapınak, pek çok tapınak arasında ayrıcalıklı bir konuma sahipmiş çünkü burası antik Yunan dünyası tarafından arzın merkezi olarak kabul ediliyormuş. 

Delphi


Biz de öğleden sonra Delphi’ye ulaştığımızdan antik şehir turumuzu ertesi güne bırakıp biraz dinlendikten sonra bu şirin kasabayı tanımaya başlıyoruz. Kaldığımız Hotel Apollonia bir aile işletmesi ve neredeyse her odasından vadi ve İyon Denizi’nin harika manzarası var. Çok tatlı bir çift tarafından işletiliyor. Otelden günbatımını izlemek ayrı bir güzel. 

Günbatımı
 

Delphi’de sokaklar arasında dolaşırken kasabanın okulu ve belediye binasının önünden geçiyoruz. Delphi’de yemek yediğimiz To Patriko Mou harika deniz ürünleri yapıyor. Ayrıca In Delphi Cafe dekorasyonu ile, Restaurant Zion ise kasabanın ana caddesine hakim lokasyonu ile eğer yolunuz bu kasabaya düşerse yemek için tavsiye edebileceğim yerler. Biz de ilk gün yemeğimizi To Patriko Mou’da yiyor ve çok memnun kalıyoruz.

Delphi Sokakları


Ertesi gün ilk durağımız antik Delphi Tapınağı oluyor.  Müze ve antik tapınağın girişi için bilet 12 Euro. Sadece tapınağı gezmek isterseniz 6 Euro ödemek gerekiyor. Tapınağın önemli parçalarından biri olan ve birbirine sarılı üç yılandan oluşan sunak, Bizans imparatoru tarafından yeniden imar edilen o zamanki Konstantinopolis’i süslemek amacıyla İstanbul’a getirilmiş. Şimdilerde ise günümüz İstanbul’unu Sultanahmet Meydanındaki burmalı sütun olarak süslemeye devam ediyor.


Delphi

Delphi

Delphi
 

Delphi Tapınağından sonra İyon Denizi kenarındaki Galaxidi kasabasına yöneliyoruz.  Delphi’ye yaklaşık 30 km. mesafedeki kasabaya ulaştığımızda önce biraz sevimli sokakları arasında dolaşıp sonra sahildeki  O Tasos adlı restoranda çok lezzetli ve oldukça hesaplı bir yemek yiyoruz. İçkiyle beraber kişibaşı  40 TL ödediğimiz menüdeki herşey çok güzel ama özellikle ızgara ahtapot yumuşaklığı, aterinalar kıtırlığı ile beni benden alıyor. Yemek sonrası biraz daha kasabanın sokakları arasında dolaşıp tarihi tatlıcısında badem ezmesi ve pirinç unundan yapılan revanisinin tadına bakıp Delphi’ye geri dönüyoruz.

Galaxidi


Galaxidi

O Tasos

O Tasos
 
Galaxidi

Gezimizin son gününde bu kez Atina’ya geri dönerken yol üzerinde Aziz Loukas Manastırı’na uğruyoruz. Genel görünümü bana Trabzon’daki  Ayasofya Müzesi’ni hatırlatan manastır 10.yüzyılın ortalarında yapılmış. Buradaki ziyaretimizi de tamamladıktan sonra Atina’ya doğru yolumuza devam ediyoruz.

Aziz Loukas Manastırı

Aziz Loukas Manastırı

Aziz Loukas Manastırı
 

Son olarak, bu sürpriz seyahati bizim için organize eden ve belki  gidene kadar adını bile duymadığımız yerleri görmemizi sağlayan sevgili arkadaşlarımız Christian ve George ile yol arkadaşlıkları için Marina, İsabella ve Nitsa’ya ve bütün bu gezinin mimarı olan can arkadaşım Neşe’me teşekkür etmeden bu yazıyı sonlandırmak olmaz:) Efharisto poli!

26 Ağustos 2017 Cumartesi

HYDRA, Nam-ı Diğer İDRA ADASI


Atina’ya en yakın adalar yakından uzağa doğru sırasıyla Aigina (Egina), Poros, Hydra (İdra) ve Spetses olarak sıralanıyor. Buraya giden deniz otobüsleri genelde Pire limanının E8 no’lu rıhtımından hareket ediyor. Genelde adalara sefer yapan taşıtlar 2 adaya birden uğruyor. Bu adalardan en lüks ve pahalı olanı Spetses imiş. Bir de Egina, Poros ve Hydra adalarını aynı gün içinde gezme imkanı tanıyan günlük feribot turları var. Biz daha önceden Poros adasını gördüğümüzden Atina ziyaretimiz sırasında tek bir adayı daha rahat gezebilmek için Hydra adasına gitmeyi tercih ediyoruz.

Hydra

Hydra
 
E8 rıhtımından sabah saatlerinde kalkan Flying Cats isimli deniz otobüsüyle yaklaşık bir saatte, Poros‘a da uğrayarak, Hydra’ya ulaşıyoruz. Aynı yolculuk, dönüşte 1,5 saat kadar sürüyor. Pire Limanı ile bu adalar arasında genelde” Flying Cats” ve “Flying Dolphins” adındaki deniz otobüsleri işliyor. Deniz sizi tutuyorsa ve eğer seçme şansınız varsa, bu hatta “Flying Cats” olanları tercih edin çünkü daha büyükler ve daha az sallıyorlar. Deniz otobüsü Pire – Hydra arası tek yön 28 Euro civarında. 

Hydra


Hydra, Yunanca da yazılışından farklı olarak İdra olarak okunuyor. Biz de Hydra limanına varır varmaz motorlu taşıtların kullanılmasına izin verilmeyen adayı yaya olarak tanıyarak işe başlıyor ve önce sahil boyunca ilerliyor sonra da sokaklarına dalıyoruz. 

Hydra

Hydra Sokakları

Hydra Sokakları

Hydra Sokakları
 
Sahil boyunca pek çok butik, hediyelik eşya dükkanı, restoran ve kafe var. Adada en önemli taşıma aracı da eşekler. Limanın hemen çıkışında adanın taksileri olarak kullanılan eşekler bizi karşılıyor:) Biz yolumuza yaya olarak devam edip sokaklara ve dükkanlara daldıktan sonra saat kulesini geçip diğer uçtaki plaja doğru ilerliyoruz. Buradaki Omilos adındaki restoran ve biraz ilerisinde yer alan aynı zamanda merdivenlerle denize inen bir plajı olan restoranda da denize girip zaman geçirebilirsiniz. Biraz daha ilerlediğinizde Sunset isminde harika manzaralı bir restoran daha var ama adanın en iyi restoranı saat kulesinin hemen yanındaki merdivenden çıkılan Psaropoula adındaki  balık restoranıymış. Buranın terasından manzara da harika ama tahminimce akşam yemekleri için daha uygun bir mekan burası. Biz plaj tarafında hafif bir şeyler yediğimizden yine saat kulesinin altında yer alan dondurmacıdan meyveli “frozen yogurt” yiyoruz. Sahibi İstanbul doğumlu olduğu için bizimle Türkçe konuşuyor ve kendisiyle İstanbul hakkında koyu bir sohbete dalıyoruz. 


Eşekler...

Sahil boyu

Sahil boyu

Dükkanlar

Hydra Sokakları

Plaja inen merdivenler

Hydra

Psaropoula

Hydra
 
Bizim sadece adanın merkezini gezme fırsatımız oluyor ama zamanınız varsa, limandan kalkan teknelerle adanın koylarına gidebilir, sahil yolundan güneybatı yönünde 15 dakikalık bir yürüyüşle ulaşılan Hydra’nın en büyük balıkçı köyü olan Kamini’yi ziyaret edebilir, ya da adanın güneybatı ucunda yer alan ve önceleri üst sınıfların yazlık mekanı olan küçük tarım köyü Episkopi’ye gidebilirsiniz.

25 Ağustos 2017 Cuma

TALİN


Yıllarca bizlerin Talin olarak bilip tanıdığı şehrin gerçek adının Tallinn şeklinde uzatılarak yazılıp okunduğunu öğrenince pek bir şaşırdığımı itiraf etmeliyim. Baltık Cumhuriyetlerinin kuzeyinde yer alan Estonya’nın başkenti olan bu şirin kent, Rusya’dan bağımsızlığını diğer Baltık Cumhuriyetleri ile birlikte 1991’de kazanmış ve 2014’de de hem Avrupa Birliği hem de NATO üyesi olmuş. 

Sabah saatlerinde Riga’dan karayoluyla yola çıkarak Tallinn’e kadar olan 300 km.lik yolu kat ederken önce Parnu adındaki şirin kasabada mola veriyoruz. Eğer siz de bizim gibi iki şehir arasında karayoluyla seyahat ediyorsanız, Parnu’yu ziyaret etmeden geçmeyin derim. Ziyaretimiz sırasında Parnu’da her yıl yapılan festivale denk geliyoruz. Bu yüzden bu şirin kasaba oldukça canlı ve renkli. Kasabayı baştan başa kesen yaya yolu Pikk Caddesi’ni keşfedebilir ya da Parnu Nehri kenarındaki sahilde zaman geçirebilirsiniz.

Parnu

Parnu

Parnu

Parnu

Biz de buradaki molanın ardından karayoluyla yolumuza devam edip 15:30 civarı Tallinn’e ulaşıyoruz. Otelimiz hemen şehir merkezinde. Hal böyle olunca biz de eşyalarımızı otele bırakır bırakmaz yaya olarak şehri tanımaya başlıyoruz. 

Talin Sokakları
 
Tallinn’in eski merkezi  üst ve alt şehir olmak üzere iki bölümden oluşuyor. İlk olarak alt şehri gezip üst şehri gezmeyi ertesi güne bırakıyoruz. Şehre girdiğimiz noktada Özgürlük Meydanı  (Vabaduse Valjak) karşımıza çıkıyor. Buradan düz devam ederek  eski şehrin en önemli caddesi olan (yaya yolu) Harju’ya ulaşıyoruz. Buradaki ilk önemli yapı sol tarafımızdaki St. Nicholas Kilisesi. Buradan ilerleyip Town Hall Square (Raekoja Plats) yani Belediye Binasının bulunduğu meydana ulaşıyoruz. Şehrin Ana Katedrali de bu meydana çok yakın. Burası çok renkli bir meydan ve etrafı pek çok restoran, kafe, bar  ve hediyelik eşya dükkanıyla dolu. Her hafta sonu meydanda bir de açık pazar kuruluyormuş. Biz de buna denk geldiğimiz için çok şanslıyız. 

Özgürlük Meydanı

St. Nicholas Kilisesi

Town Hall Square (Meydan)

Town Hall Square (Meydan)
 
Meydandan geçerek sağ tarafa yöneldiğimizde Tarih Müzesi çıkıyor karşımıza. Hemen müzenin yanındaki tarihi geçitten ilerleyip Lai Sokağı’na ulaşıyoruz. Lai Sokağı’ndan aşağı doğru ilerlediğimizde yolun sonunda St. Olav Kilisesi var. Ama biz kiliseye varmadan sağa kıvrılıp Pikk Caddesi boyunca ilerleyip önce Vene Sokağı’na ulaşıp buradaki Ortaçağ’dan kalma St. Katerins’den geçiyoruz. Geçitten sonra ulaştığımız Viru’dan sağa doğru devam ettiğimizde bu yol bizi tekrar Belediye Binasının bulunduğu ana meydana ulaştırıyor. 

Lai Sokağı & St. Olav Kilisesi

Pikk Sokağı

St. Katerins Geçidi

Viru
 
Gelelim Eski Şehrin üst bölümüne... Burayı keşfetmeyi ertesi güne bırakmıştık. Ertesi gün ilk olarak 1980 Moskova Kış Olimpiyatları sırasında Su Sporları Merkezi olarak inşa edilmiş ve Su Sporları yarışmalarının yapıldığı bölgeye aracımızla gidiyoruz. Yol üzerinde şu an oldukça lüks ve müstakil evlerin bulunduğu Pirita Bölgesi’nden geçiyoruz. Türk Büyükelçiliğinin de burada olduğunu öğreniyoruz. 

Sonraki durağımız şehrin biraz dışındaki Rocca Al Mare Estonya Açık Hava Müzesi oluyor ama burayı gezerken bardaktan boşanırcasına yağan yağmurdan dolayı işimiz biraz zorlaşıyor. Burası geniş bir alanda kurulmuş ve tarih boyunca Estonya Halkının yaşadığı evlerin sergilendiği canlı bir müze. Zaman zaman yerel kostümler içindeki dansçılar yerel danslardan örnekler de sergiliyorlar. 

Estonya Etnografya Müzesi - Rocca Al Mare

Estonya Etnografya Müzesi - Rocca Al Mare

Estonya Etnografya Müzesi - Rocca Al Mare

Estonya Etnografya Müzesi - Rocca Al Mare


Buradaki ziyaretimizi de tamamladıktan sonra bu kez üst şehri keşfetmek üzere Tallinn’in merkezine dönüyoruz. Burada şehrin üst kapısından giriş yaptıktan sonra seyir teraslarını, Danimarkalı Kralı’ın Bahçesi’ni, Alexander Nevski Katedral’ini, Toompesa Kalesi ve Tall Herman’ı  görüyoruz. Üst şehirle alt şehri bağlayan Luhike Jalg (Kısa Adım Geçidi) ve Pikk Jalg (Uzun Adım Geçidi) olmak üzere iki sokak var. Biz, Luhike Jalg’den eski şehrin alt bölümüne iniyoruz. Eskiden, Pikk Jalg Sokağı mal ve eşyaların taşınması için kullanılırken, Luhikejalg daha çok insanların iki bölüm arasında gidip gelmesi için kullanılırmış. 

Alexander Nevsky Katedrali

Seyir Terasındean...

Pikk Jalg
 
Şehirle ilgili bu bilgilerden sonra gelelim Tallinn’de neler yenilir konusuna... Tallinn’de de diğer Baltık ülkelerinde olduğu gibi balık ağırlıklı bir mutfak mevcut. Pikk Sokağı’nın hemen başındaki Kalev’de marzipan çok meşhur. Özellikle ikinci katından eski şehrin sokaklarını izlemek çok zevkli.  Kahve veya çay içmek için bu şık kafeye uğramanızı tavsiye ederim. Belediye Meydanında pek çok restoran var. Buradaki Maikrahu adındaki restoranda yerel kostümlü servis elemanları eşliğinde lokal yiyeceklerden tadabilirsiniz, ancak oldukça turistik bir yer. Meydana açılan sokaklardan biri olan Dunkri Sokağı’nın hemen başındaki Beer House da güzel bir mekan. Akşamları 9:30 civarı yerel dans gösterileri de oluyor ve canlı müzik de var.

Kalev

Beer House
 
Diyebilirim ki, Tallinn ayrılırken “iyi ki geldim” dediğim şehirlerden biri oluyor. Yalnız yağmur daha bir değişik yağıyor bu şehirde. Yaz ortasında durup dururken bardaktan boşanırcasına başlayan yağmur yarım saat sonra bir anda kesilip hava günlük güneşlik oluveriyor. Yağmuru aklımda en çok kalan noktalardan biri oldu bu şirin şehirde...