28 Haziran 2014 Cumartesi

Montaigne ve Montesquieu'nun Şehri: BORDEAUX


Bordeaux, yani Bordo, Fransa’nın güneybatısında yer alan, yaklaşık 250.000 nüfuslu bir şehir. Dünyada şarapları, bizde ise daha çok futbol takımıyla meşhur. Aynı zamanda tarihi bir liman şehri olmasından dolayı da 2007’den beri UNESCO Dünya Mirasları Listesi’nde bulunuyormuş.


Mirroir d’eau


Bordo’nun Merignac Havalimanına Haziran 2014 itibariyle THY’nin tarifeli seferleriyle direkt ulaşım mümkün. Arzu ederseniz Paris’ten de 3.5 saatlik hızlı tren yolculuğuyla da Bordo’ya ulaşarak bir taşla iki kuş vurabilir ve hem Paris’i hem Bordo’yu görme şansı yakalayabilirsiniz.


Havalimanında şarap şişeleri karşılıyor:)

St. Jean Garı




Uçakla geldiğimiz Bordo’da, bizi başta pek de hoş olmayan bir sürpriz bekliyordu. Bavullarımızdan biri ortalarda yoktu. Anladık ki bavul, benzerliği sebebiyle başka biri tarafından alınmış, olay 2 saat içinde çözüldü ve karışıklığa sebep olan Marie Claude ile güzel bir dostluk kurduk süreç sonunda. Hatta bizi şehir merkezine kadar götürüp bir de üzerine şehir turu yaptırınca yerel bir rehberle şehri gezme fırsatı bile yakalamış olduk:)
 
Bordo havalimanı ile şehir merkezi arası, mesafe olarak çok uzun olmasa da yaklaşık 45 dakikada alınıyor. Havalimanından merkeze gidebilmek için taksi dışında kullanabileceğiniz birkaç alternatif var. Bunlardan ilki, 7 Euro ödeyerek binebileceğiniz shuttle otobüs, diğeri ise Quinconnes Meydanı ve Gambetta Meydanı’ndan da geçerek havalimanına kadar ulaşan ve aynı yolla havalimanından şehre giden otobüs hattı. Bunun ücreti ise 1,40 Euro ve bileti otobüs içinden alabileceğiniz gibi otobüs ve tramvay duraklarındaki bilet makinelerinden de alabilirsiniz. Ancak otobüse bindiğinizde bileti bir makineye sokarak valide etmeniz gerekiyor. Bu otobüsle yolculuk, ağır bavullarla seyahat etmiyorsanız  gerçekten çok pratik. Havalimanından Marie Claude’un özel servisiyle şehre ulaştıktan sonra dönüş yolunda yol arkadaşlarım Paris’e devam ettiklerinden ben de bu otobüsü kullanarak havalimanına ulaştım.

Otelimiz Adagio, istenildiğinde uzun dönem kalma fırsatı da sağladığından, odamız bir otel odasından çok bir stüdyo daire... İçinde küçük bir mutfağı da var. Tam şehir merkezinde olduğu için her yere ulaşım çok rahat. Bordo, zaten küçük bir şehir olduğundan bütün şehri 2 gün içinde yürüyerek keşfetmek mümkün.

Otelimiz

Biz de otele yerleştikten sonra, arabayla attığımız şehir turunda gördüğümüz mekanları bir de yakından görmek için kendimizi Bordo sokaklarına atıyoruz. İlk durağımız, hemen otelden çıktıktan sonra karşımıza çıkan Gambetta Meydanı oluyor. Bu meydan birçok otobüs ve tramvay hattının durak noktası olan oldukça popüler bir yer. Meydanın ortasında yeşillik ve çiçeklerle kaplı büyük bir havuz var ve etrafında Bordo’lular çimenlerde uzanıp hem güneşleniyor hem de bir şeyler yiyorlar...


Gambetta Meydanı
 

Gambetta Meydan’ından devam ederek Cours de l’intendance üzerinden yürüyoruz. Burası sadece tramvayların geçtiği geniş bir yaya yolu. Cadde üzerinde pek çok mağaza var. Yolun sonunda  Paris’teki Opera binasının da prototipi olan Grand Theater (Büyük Tiyatro)ya ulaşıyoruz. Burada bir opera dinlemek çok zevkli bir deneyim olmalı diye geçiriyorum içimden.

Cours de l’intendance

Grand Theater
 

Grand Theater’dan hemen sonra Place de la Comedie’den geçip bu meydana açılan Rue de 30 Julliet caddesini takip ederek Qinconnes Meydanı’nda buluyoruz kendimizi. Rue de 30 Julliet üzerindeki turizm ofisini ziyaret ederek şehirde görülecek yerleri bir de oradan öğrenip güzel bir şehir haritası ediniyoruz.

Monument Aux Girondins
 

Qinconnes Meydanı girişindeki Monument Aux Girondins’i gördükten sonra nehre doğru devam ederek sütunların yakınındaki Montesquieu ve Montaigne heykellerinin arasından geçerek sahile ulaşıyoruz.

Quinconnes'deki sütunlar

Şimdiki hedefimiz Quai Louis 13th caddesi üzerinden geçerek Place de la Bourse. Burada hem meydan hem de hemen yolun karşısında nehir kenarına yapılmış Mirroir d’eau (Su Aynası)  gerçekten görülmeye değer. Özellikle Mirroir d’eau’yu mutlaka akşam gün batımı ve gece de ziyaret edin, buraya yansıyan binaların ve meydanın görüntüsü harika oluyor.


Place de la Bourse

Mirroir d’eau


Meydandan ilerleyerek eski şehir kapılarından biri olan Porte Cailhau geçip tekrar şehir içine giriyoruz. Hemen karşımıza gelen Cours d’Alsace et Lorraine’den ilerleyerek ilk sağa döndüğümüzde Rue des Argentiers’de buluyoruz kendimizi. Bu yolun sonunda St. Pierre Katedrali çıkıyor karşımıza. Katedrali gördükten sonra Rue Pt. St. Pierre sokağından geçerek Bordo’nun en önemli meydanlarından biri olan Place du Parliement’e ulaşıyoruz. Burada adını daha önce de birkaç yerde okuyup duyduğumuz Chez Jean’da akşam yemeğimizi yemeye karar veriyoruz. Ancak biz okuduklarımız kadar memnun kalmıyoruz yediklerimizden. Burada,  ana yemekler 20 Euro civarında...Vakit hayli ilerlediğinden ve biz de yorulduğumuzdan yolda, Hotel de Ville ve St.Andre Katedrali’nin hemen yanıbaşındaki Place Pey-Berland Meydanı’nda kahve içerek otelimize dönüyoruz.

Porte Cailhau
 
Quai Richelieu

St.Andre Katedrali
 

Ertesi gün ilk durağımız, okyanus kenarındaki Arcachon’a nasıl gidileceğini öğrenmek için tekrar turizm ofisi oluyor. Ancak, ne yazık ki tren çalışanlarının grevde olduğunu ve çoğu hattın çalışmadığını öğrendiğimizden okyanusu ziyaret hayalimiz suya düşüyor. Normalde  St.Jean Gar’ından kalkan trenlerle 50 dakikada Arcachon’a ulaşım mümkün.

Turizm ofisinden sonra yine Garonne nehri boyunca yürüyerek Quai de Douane ve Quai Richelieu’dan geçip 19. Yüzyıldan kalma Pont de Pierre’e ulaşıyoruz. Üzerinden hem arabaların geçtiği hem de iki tarafında yayalar ve bisikletliler için ayrı yolların olduğu estetik köprüyü geçer geçmez Stalingrad Bölgesi’ne ulaşıyoruz. Burada nehir manzaralı bir kafede kahvelerimizi yudumlayarak bir mola veriyoruz kendimize. 

Pont de Pierre
 

Bu molanın ardından tekrar karşı yakaya geçerek bu kez Cours Victor Hugo Caddesi’ne ulaşıyoruz. Saint Michel denilen bu bölge daha önce İspanyol ve Portekizlilerin yoğun bir şekilde yaşadığı bir yerken Tunus, Cezayir, Afrika, Ortadoğu’dan gelen göçmenlerin yoğun yaşadığı bir bölge haline gelmiş. Bu bölgede Türk nüfusu da oldukça fazla. Birçok Türk restoranı ve kebapçı da gözümüze çarpıyor. St. Michel’de ilk olarak Fleche St.Michel’i yani buradaki büyük kiliseyi görmek istiyoruz ancak renovasyonda olduğu için göremeden yolumuza devam etmek zorunda kalıyoruz. Bu rotada yörenin eski sakinleri İspanyol ve Portekizlilere ait bazı tapas bar’lar da var. 

Bir Türk manavı...



Victor Hugo Caddesi’nden devam ederek Grosse Cloche (Büyük Çan Kulesi)ne ulaşıyoruz. Buradan geçip Rue St.James üzerinden bu kez Place Lafargue’deyiz. Öğle yemeğimizi buradaki gençlerin pek rağbet ettiği Santoshada adındaki restoranda yiyoruz. Menümüzde deniz mahsüllü thai noodle var ve önceki akşam yediğimiz yemekten sonra çok lezzetli geliyor bize. 

Grosse Cloche

Yemek sonrasında Rue des Ayres’den geçerek bir alışveriş caddesi  ve aynı zamanda bir yaya yolu olan Rue Sainte Catherine’den boylu boyunca yürüyoruz. Bu cadde kuzeyde Grand Theater’ın hemen yanından başlayarak güneyde Victoire Meydanı’nda sonlanıyor. Ancak kuzeyinde daha pahalı ve şık mağazalara ev sahipliği yaparken güneye doğru indikçe çehresi tamamen değişiyor. 

Rue Sainte Catherine

Şehirdeki son günümüzde okyanus olmasa da bari gölü görelim diyerek şehrin kuzeyindeki göle gitmeye karar veriyoruz. Bu kez Quinconnes Meydanı’ndaki duraktan pembe hatta binerek şehrin en kuzeyindeki Berges du Lac durağında iniyoruz. Bu bölgede, gölün tam aksi yönünde aynı zamanda işyerleri ve bir de büyük alışveriş merkezi var. Bu gölde yüzülebildiği gibi yelken yapanları da görüyoruz. Burada kısa bir mola verip tekrar merkeze iniyor ve Bordo sokaklarında dolaşmaya devam ediyoruz. 


Quinconnes'teki tramvay durağı

Göl
 

Akşam yemeğimizi ise St. Pierre Meydanı’ndaki Le Grilladin St. Pierre adındaki restoranda yiyoruz. Burada giriş, ana yemek ve bir tatlıdan oluşan menüye 17 Euro ödüyor ve hem servisten memnun kalıyor hem de oldukça lezzetli bir yemek yiyoruz. Bordo’daki son gecemizde bu kez akşam görmek üzere Mirroir d’eau’ya gidiyor ve manzarayı görüp fotoğraflayabileceğimiz güzel bir noktaya yerleşiyoruz. Gerçekten de gün batımında da, karanlık basıp şehir ışıkları yanınca da harika fotoğraflar veriyor burası. Artık veda zamanı geliyor bu küçük ve güzel Fransız şehrine...


Mirroir d’eau

5 yorum:

  1. Emeğinize sağlık , 27 kasım da gidecegim Bordo ya , yayınladıgınız bilgileri not aldım daha bilinçli gezeceğim :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkürler, şimdiden iyi gezmeler diliyorum:)

      Sil