Bembeyaz görüntüsüyle çocukluğumdan beri merak ettiğim
Pamukkale’yi, ancak geçtiğimiz günlerde gidip görmek kısmet oldu. İş durumumdan
dolayı ne yazık ki izin alma şansım olmadığından bir haftasonu kısa bir mola
verip Denizli’ye uçakla ulaştıktan sonra Pamukkale’ye karayoluyla
gittik.
|
Pamukkale |
Denizli Havalimanı, Pamukkale’ye 65 km. kadar uzakta.
Havalimanından Denizli merkeze taksi ile gidebileceğiniz gibi Baytur’un Çardak
havalimanına inen her uçağı karşılayan servisleriyle de 26TL’ye ulaşmanız
mümkün. Biz, direkt Pamukkale’ye gideceğimizden otelimizin bizim için ayarladığı
servis ile kişi başı 30 TL vererek direkt olarak otele ulaştık.
|
Çardak Havalimanı |
|
Otelimiz |
Uçağımız çok erken saatte olduğu için sabah 8:00’de otelimizdeydik. Sabah o saatte odamızı da beklemek
zorunda olduğumuzdan zamanı iyi değerlendirmek ve kalabalığa kalmadan görmek
için soluğu hemen Pamukkale’nin antik kent olan bölümü Hierapolis’te aldık.
Pamukkale’ye adını veren suyun büyük bir bölümü ne yazık ki kurumuş durumdaydı.
Ancak antik şehri ve şehrin bitiminden sonra Pamukkale kasabasına kadar inen
küçük bir bölümü suyun içinden yürüyerek görmek mümkün. Ancak, etrafımızda
karda yüründüğü izlenimi veren ve aynı zamanda ılıklığıyla bizi şaşırtan bu
suyun içinden travertenler içinden kasabaya yürümek hayli zevkli. Sırası gelmişken, Hierapolis’e
müze kartınızla giriş yapabileceğiniz gibi, kartınız yoksa 25 TL ödeyerek girmek mümkün. Hierapolis’in,
kasabanın biraz daha yukarısında antik şehre yakın tarafında yer alan Güney
Kapısı dışında genelde yerel halkın ve buraya minibüsle gelenlerin kullandığı
kasabanın merkezindeki alt kapısı olmak üzere hali hazırda ziyaret için
kullanılan 2 kapısı mevcut. Bir de Karahayıt yönüne giderken şu an ziyaret için kullanılmayan Kuzey Kapısı
var. Bu kapı eskiden ziyaret amaçlı kullanılıyormuş. Şu an büyük
bölümünde suyun kesilmesi sebebiyle buradan giriş yapmak mümkün değil. Tavsiyem,
yokuş aşağı yürümek daha kolay olduğundan Güney Kapısı’ndaki girişi kullanarak
önce antik şehri ziyaret edip buradan beyaz travertenlerin içinden yokuş aşağı
inen patikayı takip etmeniz...
|
Hierapolis |
|
Hierapolis |
|
Hierapolis |
|
Pamukkale Travertenler |
|
Pamukkale Travertenler |
|
Pamukkale Travertenler |
Ziyarete erken başladığımızdan öğlen olmadan Pamukkale
turumuzu tamamlamış oluyoruz ve öğle yemeğimizi yemek için, tandırının meşhur
olduğunu öğrendiğimiz Denizli’ye gitmeye karar veriyoruz. Karahayıt denilen ve
aynı zamanda Kırmızı Su olarak da bilinen şifalı suyu ile meşhur kasabadan
kalkan minibüsler, aynı zamanda Pamukkale’den de geçerek 20 dakikada bizi
Denizli merkezine ulaştırıyor. Denizli otogarı, şehrin tam göbeğinde ve yer
altında olduğu için otogarın keşmekeşi dışardan pek görülmüyor:) Öğrendiğimize göre bu
şekilde yapılan otogarın daha büyük bir benzeri de Ankara AŞTİ otogarıymış.
Denizli’de otogarın bir katı şehirlerarası otobüslere, diğer katı ise
Denizli’nin ilçelerine yolculuk imkanı sağlayan minibüslere ayrılmış. Biz de
Pamukkale’den merkeze ulaştıktan sonra, meşhur tandırının tadına bakmak üzere Bayramyeri
denilen otogara yakın bir yerde olduğunu öğrendiğimiz Kebapçı Enver’de alıyoruz soluğu. Buranın raconunun, tandırı elle
yemek olduğunu söylemeden geçmeyeyim. İsteseniz bile çatal bıçak verilmiyor.
Tadına ancak böyle varılıyormuş:)
|
Denizli |
|
Denizli |
Tandırımızın da tadına baktıktan sonra bir süre daha şehir
merkezinde dolaşıp zamanımız kısıtlı olduğundan bu kez otogardan minibüse
binerek meşhur Buldan bezlerini yerinde görmek üzere 1 saatlik bir yolculuktan
sonra Buldan’da alıyoruz soluğu. Buldan, küçücük bir kasaba ve merkezinde
birçok tekstil ürünü bulabileceğiniz dükkan karşılıyor bizi.
|
Buldan |
|
Buldan |
Ne yazık ki dönüş yolunda tesadüfen varlığından haberimiz
olan Buldan Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakfı’na bağlı hizmet veren
Belsam’ın, bu mağazaların en önemlilerinden biri olduğunu öğreniyoruz. Burası
Çarşı Caddesi’nde yer alıyormuş. Buldan’a bir daha yolum düşerse mutlaka buraya da uğrayacağım.
Buldan’dan sonra, zaman da hayli ilerlediğinden artık biraz
dinlenmek üzere Pamukkale’deki otelimize dönüyoruz. Ertesi günse öğleden
sonraki uçak saatimize kadar Pamukkale’den 20 dakika uzaklıktaki Karahayıt’a
gidiyoruz. Burası daha çok romatizmal hastalıklara iyi geldiği söylenen ve
“Kırmızı Su” olarak da bilinen şifalı kaplıca suyu ile meşhur. Günlerden Pazar olduğundan
pek çok yöresel ürünü de bulabileceğiniz pazarına da rastlıyoruz. Bu ziyaretin
ardından kısa ama dolu dolu geçen haftasonu tatilimiz de sona erdiğinden artık
uçağımıza binmek üzere havalimanına doğru yola çıkıyoruz.
|
Karahayıt |
|
Karahayıt'ta pazar |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder