30 Aralık 2013 Pazartesi

SAN FRANCISCO


Yıllar önce Santa Cruz’da oturan kuzenimi ziyarete gittiğimde, bir gün için uğrama fırsatı bulmuştum San Francisco’ya... Bu güzel ve büyük şehirde bir gün haliyle yetmemişti bana. Bu yıl da, sevgili arkadaşım Betül’ün San Francisco’ya taşınmasını fırsat bilip onun davetine hemen icabet ettim. Ve de iyi ki de yeniden gelmişim dedim.

Golden Gate'den geçerken...

San Francisco Sokakları:)
 

San Francisco ile ilgili yazı(ları)ma başlamadan önce benim bu güzel seyahate çıkamama sebep olan ve orada beni  aileden öte bir misafirperverlikle ağırlayan canım arkadaşım Betül ve eşi Orhan’a, bitanecik Sera’ya ve sevgili Can’a canı gönülden teşekkür ediyorum.

San Francisco, hemen Pasifik Okyanusu kıyısında yer alan bir körfez şehri. Hem bu özelliğinden dolayı hem de tepeli yapısından dolayı İstanbul’a yakın bulduğum bir şehir. Şehri anlatmaya, benim kaldığım Tiburon’dan yarım saatlik bir deniz otobüsü yolculuğu ile ulaştığım, rıhtımların yer aldığı, Fisherman’s Wharf Bölgesi’nden başlamak daha doğru olur sanırım.

Deniz otobüsüyle yolculuk...


Burası yaklaşık 3 km’lik bir sahil şeridi ve yan yana dizilmiş Pier (rıhtım)lardan oluşuyor. Bunların bir ucunda yani 1 numaralı rıhtımda San Francisco Ferry Building denen yapıda, Marketplace yer alıyor. Marketplace, daha çok bizim sabit pazarlarımıza benzeyen, renkli, daha çok yiyecek ürünlerinin satıldığı, içinde restoranların, çiçekçilerin ve daha çok mutfağa hitap eden dükkanların yer aldığı bir Pazar şeklinde düzenlenmiş. Burada gezmek gerçekten çok zevkli.

Embarcadero

San Francisco Ferry Building

Marketplace

Marketplace

Pier 1’den sahile paralel Embarcadero Caddesi üzerinden kuzey batıya doğru ilerledikçe, önce cruise gemilerinin hareket ettiği rıhtımlara ulaşıyoruz. Pier 15 ise meşhur teknoloji ve bilim müzesi diye adlandırabileceğimiz ve çocuklar kadar büyüklerin de zevkle vakit geçireceği Exploratorium’a ev sahipliği yapıyor. Her daim kalabalık ama zamanınız varsa mutlaka görün derim. 

Exploratorium - Pier 15

Exploratorium'dan bir görüntü

Exploratorium'da su içmek isteyen??

Exploratorium'da sergilenen kürdandan 37 yılda yapılmış bir eser
 

Pier 33’den ise, Alcatraz turları hareket ediyor. Ancak, bu bölgenin en tanınan rıhtımları Pier 39 ve Fisherman’s Wharf diye bilinen Pier 47 ve çevresi. Pier 39 daha çok restoranların ve hediyelik eşya dükkanlarının yer aldığı çok renkli bir yer.  Burada aynı zamanda deniz aslanlarını da ziyaret edebilirsiniz. Daha da batıya giderek Fisherman’s Wharf’a ulaştığımızda, bir San Francisco klasiği olan Clam Chowder (‘sourdough’ yani ekşi mayalı ekmek içinde sunulan istiridye çorbası) ve daha birçok deniz ürünü tadabileceğiniz restoranların içine düşüyoruz. 

Pier 39'daki foklar ve deniz aslanları

Pier 39

Yengeç isteyen?

Fisherman's Wharf


Mevsim, yengeç mevsimi olduğundan biz de bu deniz ürünleri lokantalarından biri Franciscan’da yengeç  yemeyi ihmal etmiyoruz. Burada, crab chowder veya clam chowder’ı ve mevsiminde giderseniz yengecinden tatmanızı tavsiye ederim. Bir alternatif de Pier 39’un ikinci katında yer alan Fog Harbor. Her ikisinde de lezzetli yemekler yiyoruz.

Franciscan

Crab Chowder


Buraya kadar gelmişken, Fisherman’s Wharf’ın biraz daha ilerisinde sahile paralel uzanan Beach Street üzerinde Ghirardelli Square’e gidiyoruz. Burası da yine hediyelik eşya dükkanlarının ve Lindt çikolatalarının Amerikan versiyonu Ghirardelli’nin satıldığı mağazanın büyük bir şubesinin yer aldığı bir meydan. Noel ve yeni yıl sebebiyle bu meydanda da ışıl ışıl süslenmiş güzel bir ağaç bizi karşılıyor.


Ghirardelli Square
  
Beach Street’i kesen Hyde Street’in başlangıç noktasından Cable Car denen tarihi turistik tramvaylar kalkıyor ve bu tramvaya binerek şehrin kalbi kabul edilen Union Square’e kadar gitmek mümkün. Cable Car’a binmenin ücreti tek yön 6$, eğer isterseniz günlük 14$ vererek ‘pass’ alabilir hem bu tramvaydan, hem BART denilen trenden hem de otobüs hatlarından (yani tüm toplu ulaşımdan) gün boyunca faydalanabilirsiniz.

Cable Car


Cable Car başlangıç durağı
 

Hyde Street’ten yokuş yukarı çıkarken Lombard Street ile kesiştiği noktadan aşağıya baktığınızda San Francisco’nun simgesi haline gelmiş kıvrımlı Lombard Caddesi’ni görüyoruz.  Caddenin bu bölümü, yılana benzeyen eğri yapısından dolayı“Crookedest Street” olarak da biliniyor. Yalnız bu cadde, aşağıdan yukarı doğru bakıldığında daha güzel bir görüntü veriyor.

Union Square, şehrin merkezi niteliğinde gayet renkli bir meydan. Etrafı, New York’a benzer şekilde Macy’s, Saks Fifth Avenue gibi çok katlı mağazalar ile sarılmış. Tabi yine mevsimden ötürü buraya da heybetli bir çam ağacı kurulmuş. Hep duyduğum ama kışın gitme fırsatım olmadığı için göremediğim New York Rockefeller Center’daki buz pateni pistini  benim için buraya getirmişler:)

Union Square


Union Square
 

Union Square’den kuzeye doğru Stockton Street üzerinde ilerlediğimizde ise bu bölgenin ve belki de dünyanın sayılı Chinatown’larından birinde buluyoruz kendimizi. Burada hediyelik eşyadan, bavula, takıya, dekoratif eşyadan, yiyeceğe, heykele kadar her şey satılıyor. Burayı geçtikten sonra da Little Italy denen daha çok İtalyan restoranlarının bulunduğu “Küçük İtalya”ya ulaşıyoruz.

Chinatown girişi

Chinatown

Chinatown'da 3 Maymun:)

Chinatown

Little Italy'e doğru...

Little Italy

Little Italy
 

Biraz daha sahile doğru indiğimizde, sahilden ve şehrin birçok yerinden görünen, Telegraph Hill üzerinde yer alan, San Francisco’nun en yüksek kulesine, yani Coit Tower’a ulaşıyoruz. Ancak, tadilat nedeniyle kapalı olduğundan yukarı çıkıp şehri kuşbakışı izleyemiyoruz.

Telegraph Hill'den "Bay Bridge"

 
Coit Tower

San Francisco’ya gelmişken mutlaka görülmesi gereken bölgelerden biri de Nob Hill. Burada bol miktarda ‘Victoria’ stili bina bulmak mümkün.  Buradaki yokuşlu sokaklara, caddelere dalarak yürümek ve etrafı seyretmek çok  zevkli. Bu bölgede yer alan küçük bir İtalyan restoranını da tavsiye etmeden geçmeyeyim. Taylor Street üzerindeki Nob Hill Cafe. Bu küçük ama genelde kalabalık kafede günün yemeklerini sormayı da ihmal etmeyin derim.

Nob Hill
 

Yeri gelmişken, Chinatown’un hemen yanı başından şehri boydan boya kesen Market Street’in de bir bölümünü içine alan ve Pier 1’e kadar uzanan bölgeye Financial District deniyor. Burası New Yok’un Wall Street’indeymiş izlenimi bırakıyor insanda. Burada, hayli yüksek binalara, dükkan ve restoranlara ve bolca takım elbiseli insana rastlamak mümkün.

Financial District

Financial District
 

Ancak Market Street’ten devam ederek batıya doğru ilerlediğinizde, özellikle Turk Street ve Eddy Street civarında çok sayıda evsiz insan gözümüze çarpıyor. Bir söylentiye göre hükümet, insanların bu şekilde yaşamalarına göz yumuyormuş çünkü düzenin dışına çıkan insanların ne duruma düşebileceklerinin diğer insanlar tarafından daha net görülmesini istiyormuş. Bir de Amerika’da yaşanan finansal krizin en çok etkilediği bölgelermiş buralar... Bu doğru mu, yanlış mı bilemem ama bu bölge, gerçekten de bu şehrin havasına uymayan, hızla uzaklaşmak istediğim ve kesinlikle kendimi güvende hissetmediğim bir yer.

Market Street’in Van Ness Avenue ile kesiştiği noktada ise, Symphony Hall , Opera House, Veterans’s House gibi konser ve sanat gösterileri verilen heybetli binalar var. Bu binalardan birinde, hem de Noel zamanı, Nutcracker (Fındıkkıran) Balesi’ni seyretme şansına sahip olduğum için çok şanslı olduğumu düşünüyorum. Gerçekten görülmeye değer bir gösteriydi izlediğimiz.

Opera House

Symphony Hall

Opera House

Opera House
 

Yine bu bölgeye yakın,  Hayes Street, hem sanat galerileri hem de farklı restoranların olduğu hayli renkli bir cadde. Konserden sonra akşam yemeğimizi de buradaki Hayes Grill Bar’da yiyoruz.

Son olarak şehrin en batı tarafında yer alan Golden Gate Bridge’den yaya olarak da geçmeniz mümkün. Bir de şehrin en güneybatı noktasında, büyük bir sanat müzesi olan de Young Müzesi’ne de ev sahipliği yapan Golden Gate Park görülesi yerlerden.


Golden Gate Köprüsü

Golden Gate


Ben gidemedim ama denildiğine göre şehirde en güzel gün batımlarından biri Golden Gate Park’a yakın Twin Peaks’te izleniyormuş. Yolunuz düşerse izleyin derim.

Uzun sözün kısası, San Francisco’da, bir yanda beklediğim  Amerikan şehri havasını, diğer yanda da  İstanbul gibi 7 tepeli olmasa da hayli tepeli yapısı ve okyanus manzarasıyla romantik bir havayı  kokladım. İçimden de gerçekten ruhu olan  güzel bir şehir diye geçirdim.

2 yorum:

  1. Guzel ve sade anlatiminla iyi bir rehber olmus,sehri senden dinlemek keyif verdi bana. Aralik ayinda bol gunesli, bahar havasinda gunlerin sana eslik etmesini eklemeden gecemeyecegim.

    YanıtlaSil
  2. Golden Gate'in rengi çok güzel.

    YanıtlaSil