27 Mart 2013 Çarşamba

MARDİN - HASANKEYF



Mardin bende merak uyandıran bir yerdi ve buraya gitmek ancak sevgili kuzenim İrem’in önayak olmasıyla kısmet oldu bana... 2010 baharında yaptık bu geziyi ama bundan sadece iki gün önce Amerika’dan dödüğüm için “jetlag” sarhoşluğunu atamamıştım üzerimden henüz. O yüzden gezdiğimiz yerlerin bazıları hala aklımda hayal meyal kalmış ve sıralamayı pek hatırlayamıyorum ne yazık ki...

Otelden ilk manzara

Bana sorarsanız mutlaka nereler görülmeli ve neler yenilmeli diye; önerebileceğim bazı şeyler var; bunun dışında bu şehirde yaşadıklarım ve hissettiklerim ile ilgili birkaç şey paylaşmak istedim. Öncelikle Mardin’de çoğunuzun bildiği gibi taş evler çok meşhur ve biz de modaya uyarak işte böyle taş bir konak olan Erdoba Konaklarında  kaldık. Ama açıkçası bu konak beklentim yüksek olduğundan mıdır, yoksa zaten uzun bir seyahatten döndüğümden dolayı yorgun olmamdan mıdır beni hayal kırıklığına uğrattı. Yine de buranın çok merkezi olduğunu ve şehirde kalınabilecek yerlerden biri olduğunu söylemeliyim sanırım. 

Şehir Merkezi

Mardin Sokakları
Şehre ve otele ilk vardığınızda geniş bir denize bakar gibi taş evlerle kaplı bir ovaya bakıyorsunuz, geceleri tek tük yanan ışıklarla harika görüntü veriyor buralar. Mardin’in şehir içindeki çarşısı mutlaka gezilmesi, görülmesi gereken bir yer. Ayrıca Mardin Müzesi, Deyrülzeferan Manastırı, Zinciriye Medresesi, Kasımiye Medresesi , Latifiye Camii, Mardin Meryem Ana Kilisesi, Şehidiye Camii, Mardin Ulu Camii görüp gezmenizi tavsiye edebileceğim yerler.  Özellikle manastır gezilerinde en ilgimi çeken nokta, gönüllü  görevlilerin sizi kapıdan karşılayarak gezdirmeleri, hem de mekanlar hakkında çok güzel bilgi vermeleri oldu.

Deyrulzeferan Manastırı
 
Latifiye Cami
Mardin’de çok lezzetli yemekler yemek mümkün ama bizim favorimiz hem yeri hem sunumuyla Cercis Murat Paşa Konağı oldu, kaldığımız iki gün boyunca akşam yemekleri için oraya abone olduk.


Mardin’e gelip de Hasankeyf’e gitmemek olmaz dedik, belki bir dahaki gelişimize yerinde bile bulamayız diye düşünerek bir taksici ile anlaşıp yaklaşık 2 saat (120 km) uzaklıktaki Hasankeyf’e gitmek üzere yola çıktık son günümüzde. Yolculuk başta güzel başladı ama alimallah her yere yetişirim diyen hızlı şöförümüz bizi bayağı korkuttu. Gerçi ben daha henüz üzerimden atamadığım “jet-lag” etkisiyle bu yolun çoğunu uyuklayarak geçirdim ama kuzenimin uyarılarından pek de güvenli gitmediğimizi hissettim!  Neyse ki neredeyse 1 saatte sağ salim Hasankeyf’e vardık. Orada halk, rehberlik işini profesyonellere taş çıkartacak şekilde yapıyormuş. Bölgeden genç bir arkadaşımız hemen işi ele alarak bize bölgeyi çok güzel bir şekilde gezdirdi ve hikayesini anlattı. Hasankeyf mutlaka görülmesi gereken bir yer! İşimiz bitip de bizi beklemesi gereken taksicimizi aradığımızda hemen buluşmamız gereken yere geleceğini söyledi, ama aradan 15 dak. geçmesine rağmen hala ortada olmayınca şehri gezerken yukardan gördüğümüz üzere Dicle sularında arabasını yıkarken arabanın yarısının suya gömülmek üzere olduğunu farkettik. Bu durumda bile adam kahramanlığı elden bırakmayıp telefonda konuştuğu bana, “şimdi yanınızdayım” diyordu!! Bunlar olurken daha fazla sinirlenmemek ve acaba araba giderse ne yapacağımızı düşünüp kötüyü çağırmamak adına orada bir çayhanede oturup yöre sakinleri ile muhabbet etmeye karar verdik. Bir yandan da yan gözle arabanın gittikçe yükselen sudan nasıl kurtulacağını izliyorduk. Sonunda akıllı! şöförümüz 4X4 sahibi bir yardımseverden yardım istemeyi akıl etti ve onların çekmesiyle sudan kurtulmayı başardı, biz de bir saatlik bir gecikmeyle artık Midyat üzerinden Mardin’e dönmek için hazırdık.

 
Hasankeyf

Hasankeyf

Taksimiz suya kapılmadan önce..Başımıza geleceklerden bihaberiz henüz!

Hasankeyf

Hasankeyf




Arabayı neredeyse suya kaptırmış olmanın mahçubiyetiyle olsa gerek şöförümüz dönüş yolunda eskisi kadar cengaver değildi. Önce Deyrulumur Manastır’ına sonra da Midyat’a uğradık. Manastırda yine çok düzenli bir şekilde gönüllü arkadaşlardan brifing aldık. Midyat bildiğiniz gibi telkari sanatıyla ünlü bir yer ve biz de hatıra telkarilerimizi ve biraz da fazlasını alarak Mardin’e geri döndük. Nehir macerasından sonra ben de “jet-lag”den eser kalmadı!

Deyrulumur Manastırı
Eminim  Mardin’e bir kez daha gitsem yine aynı zevkle gezerim. Dar sokakları, taş evleri ile insanda inanılmaz anılar bırakan bir yer burası. Hani derler ya gecesi ayrı güzel gündüzü ayrı güzel , bende de aynı böyle bir duygu bıraktı işte…

2 yorum:

  1. Mardin,Midyat ve Hasankeyf gezip-gördüğüm yerler arasında en beğendiğim yerler arasındadır. Özelliğini kaybetmemiş taş evler, daracık sokaklar, farklı bir mimari.
    Büyük şehirlerin yüksek katlı apartman dairelerinden oluşan sokaklarından sonra taş evlerin arasında dolaşmak insana gerçekten huzur veriyor.
    Özellikle Midyad'ı çok sevmiştim.
    Kapalı olan birçok kiliseyi,orada yaşayan yardımsever kişiler sayesinde gezmiştik. Çok keyifli bir geziydi.

    YanıtlaSil
  2. Ülkemizde en beğendiğim yerlerin başında gelir büyülü Mardin.İlkokul kitaplarında okuduğumuz Mezapotamya ovası efsunlu olabilir mi?diye düşünmüşümdür hep.
    Bu sonsuz ova dinginlik ile özdeşleşiyor benim bilinçaltımda...Sen de ne güzel dile getirmişsin Esracığım,ellerine ,yüreğine sağlık...

    YanıtlaSil