26 Mart 2018 Pazartesi

BUDAPEŞTE


Budapeşte, İstanbul’dan 2 saatlik uçak yolculuğu ile ulaşılan ve gittiğim her seferinde beni kendine hayran bırakan bir şehir.  Saat farkından dolayı öğlen saatlerinde bindiğimiz uçakla 2 saat yolculuk sonrası Budapeşte havalimanına bindiğimiz saatte inmiş olduk:)

Budapeşte’ye hem THY’nin, hem de Pegasus’un seferleri var. THY, 2a Terminali’nden kalkıyor. Bu terminalden şehir merkezine ulaşım için yaklaşık 35 Euro tutan taksi dışında, shuttle hizmeti ve bizim de kullandığımız toplu taşıma alternatifi var. 100E ve 200E numaralı otobüslerle 900 HUF (yaklaşık 15 TL) ödeyerek merkeze ulaşılıyor. 100E tam şehir merkezindeki Deak Ferenc Meydanı’na yaklaşık 40 dakikada, 200E ise Köbonya Kispest adında şehrin biraz dışına ulaşıyor. Eğer 200E’yi tercih ederseniz buradan ikinci bir aktarma ile merkeze ulaşım mümkün. Biz 100E’yi kullanarak kısa bir sürede merkeze ulaşıp otelimize eşyalarımızı bırakıp şehri tanımak üzere yola çıkıyoruz. 


Budapeşte
 
Budapeşte Tuna Nehri’nin iki yakasında kurulmuş masalsı bir şehir. Bir dönem Osmanlı hükümranlığında yaşadığından da Türkleri çok yakından tanıyan bir halkı var. Nehrin doğu tarafında kalan Peşte, eski şehrin yer aldığı daha turistik bir bölgeyken, batıda yer alan Buda ise daha çok halkın yaşadığı bölge. Ancak, Buda’da Gellert Tepesi gibi şehrin mükemmel manzarasını izleyebileceğiniz tepe bölgesi ile ister füniküler ister akülü araçlarla veya yürüyerek çıkılabilen Kale Bölgesi’ne ev sahipliği yapıyor. Ve bunların her ikisini de ziyaret etmeden şehri görmüş sayılmazsınız. 


Parlamento Binası
 

Biz ilk olarak otelimizin bulunduğu Deak Ferenc Meydanı’nın çok yakınında yer alan ve Avrupa’nın en büyük, dünyanın ise ikinci büyük sinagoğu olan Dohany Sinagogu’nu görüp nehre doğru ilerleyerek şehrin iki büyük ve önemli caddesinden biri olan Vaci Utca’ya ulaşıyoruz. Vaci Utca, bir yaya yolu ve üzerinde pek çok kafe ve restoranın yanı sıra hediyelik eşya dükkanı ve küçük mağazalar var. Tuna Nehri’ne paralel uzanan bu caddenin güney ucunda Budapeşte’nin olmazsa olmazlarından biri olan Vasarcsarnok (Sabit Pazar) yer alıyor. Burası, sadece binası için bile görülmeye değer bir pazar. Alt katı yiyecek, üst katı ise hediyelik eşya satılan stantlardan oluşuyor. Pazarın bulunduğu meydanda Anna Cafe adındaki kafede kahve içip biraz soluklandıktan sonra yolumuza devam edip Szabadsag Hid (Özgürlük Köprüsü)’nden yaya olarak geçiyoruz ve İngiliz yapımı bu yeşil renkli köprüyü fotoğraflıyoruz. Buradan Tuna manzarası ve şehrin iki yakasının manzarası görülmeye değer. 

Dohany Sinagoğu

Vaci Utca

Pazar

Pazar Binası & Meydanı

Özgürlük Köprüsü
 

Tuna Nehri üzerinde güneyden kuzeye doğru 4 büyük köprü inşa edilmiş. Sonradan bu köprülere eklemeler yapılmış ancak görmeye değer olanlar güneyden kuzeye doğru yeşil renkli Szabadsag (Özgürlük Köprüsü), Erzsebet, Szechenyi Lanchid (Zincirli Köprü) ve sarı renkli Margit Köprüsü olarak sıralanıyor. Bunlardan Szecenyi,Fransız yapımı, Erzsebet ise asma bir köprü.

Erzsebet Köprüsü

Szechenyi Köprüsü

Özgürlük Köprüsü
 
Margit Köprüsü

Şehri gezmenin en pratik ve en fazla rağbet gören yolu, “Hop-On, Hop-Off” turları. Bunu yapan 3 şirket var. Ama en fazla duraklı olan yeşil, pembe ve kırmızı hatları aynı anda kullanma şansı veren “CitySightseeing” Turu. Bu turları, otellerden satın alabileceğiniz gibi şehrin belli başlı duraklarındaki görevlilerden temin etmek mümkün. 48 saatlik turun bedeli 7000 HUF, gece turu eklemeli tercihi ise 8000 HUF. Otobüslerin arası 20 dakika. Bu turlar, ayrıca Tuna Nehrinde iki kere tekne turu yapma şansını da veriyor. Bu turların birini gündüz, diğerini de akşam yapmakta fayda var ki ışıltılı Budapeşte’yi görebilmek mümkün olsun. Biz de ilk günümüzü 18:30de başlayan ve bir saat süren tekne turuyla sonlandırıyoruz.

Akşam tekne turu - Kale'nin görüntüsü

Parlamento Binası
 

Ertesi gün Hop-On, Hop-Off otobüsünün ilk durağı olan ve otelimizin de çok yakınında yer alan Szent İstvan Bazillika (St. Stefan Bazilikası) ile güne başlıyoruz. Buraya giriş 1 Euro. İçi gerçekten görülmeye değer. 9:00daki ilk otobüse binip şehir turumuza başlıyor ve  Buda tarafına geçtikten sonra Szenchenyi  Köprüsü’nün Buda tarafında yer alan füniküler ile 800 HUF ödeyerek Kale’ye çıkıyoruz. Gidiş dönüş değil de tek yön bilet alırsanız da ücret 600 HUF. 

Bazilika

Bazilika


Finüküler
 

Kale Bölgesi, belki de şehrin en güzel noktalarından biri. Burada şu an bir müze olan Saray’ın yanı sıra, St. Matthias Kilisesi (Matyas Templom), Balıkçı Tabyası (Halaszbastya), Eski Belediye Binası, mutlaka görülmesi gereken noktalar. Ayrıca kalenin dar küçük sokaklarını az da olsa gezmek için biraz vakit ayırmakta fayda var. Burada yer alan ve tarihi görüntüsüyle bizim çok hoşumuza giden Ruszwurm adlı kafede bir kahve içebilir, değişik pastalarından birini deneyebilirsiniz.

Finükülerden manzara

Kale'den manzara

Kale Bölgesi

Balıkçı Tabyası

Ruszwurm
 
Kaleden sonraki durağımız Gellert Tepesi oluyor. Buraya çıkış için de "Hop-on Hop-off" otobüslerini kullanıyoruz çünkü tepe Kale'yi de yüksekten gören Budapeşte'nin en yüksek noktası ve buraya ulaşmak oldukça dik bir tırmanış gerektiriyor. Sonra da Parlamento Binası'na devam ediyoruz. Buraya giriş biletlerini önceden almakta fayda var. Avrupa Birliği üyeleri için indirimli olan biletler mevcut. Parlamento şehrin Peşte tarafında Margit Köprüsü ile Szenchenyi Köprüsü arasında yer alıyor. Parlamentodan nehir boyunca Szenchenyi Köprüsü’ne doğru devam ederek Naziler tarafından kıyafetleri ve ayakkabıları çıkartılarak nehre atılan Yahudiler anısına yapılmış 60 adet bronz ayakkabıdan oluşan anıtı görüyoruz. Nehir boyunca devam ettiğimizde Szenchenyi Köprüsü ile Erzsebet Köprüsü arasındaki Marriott Oteli’nin hemen yakınında yer alan Küçük Prenses Heykeli’ni (Kiskiralylany) de görüyoruz.  Macar heykeltıraş  Laszlo Marton’un 5 yaşındaki kızından esinlenerek yaptığı heykelin bacağını okşadığınızda şehre yeniden gelineceğine inanılıyormuş.

Gellert Tepesi'nden Budapeşte

Gellert Tepesi

Tuna boyundaki Ayakkabılar Anıtı

Budapeşte’de yer alan iki önemli cadde var demiş ve Vaci Utca’dan biraz bahsetmiştim. Bu caddenin yanı sıra Szent Istvan Bazilikası’nın hemen karşısında başlayıp Kahramanlar Meydanı’nda sonlanan Andrassy Utca (Andrassy Caddesi) de diğer önemli cadde. Bu cadde, mimarisi ve güzel binalarıyla UNESCO Dünya Mirası Listesinde yer alıyormuş. Bu cadde üzerinde yer alan Opera Binası, Franz Liszt Meydanı, ismini sekiz köşeli yapısından alan bir meydan olan Oktogon ve Sovyet Döneminden kalma ve şimdilerde Terör Müzesi olan bina bu caddenin en bilinen yapıları. Caddenin Kahramanlar Meydanı’na yakın bölümünde büyükelçilikler yer alıyor. Türk Büyükelçiliği de burada.  Bu cadde aynı zamanda Budapeşte’nin Champs Elysee’si olarak biliniyor ve pek çok pahalı mağaza da burada bulunuyor.

Opera

Oktogon

Corinthia Oteli


Kahramanlar Meydanı’na doğru ilerlerken Oktogon meydanından sağa döndüğümüzde Erzsebet Caddesi’ne ulaşıyoruz. Bu cadde üzerinde Corinthia Oteli, şehrin en eski yapılarından biri. Cadde boyunca devam ederek ulaşılan Dohany  Caddesi’nin köşesinde de şehrin en pahalı otellerinden Boscolo Oteli ve bu otelde “dünyanın en güzel kafesi” olarak bilinen New York Cafe yer alıyor. Bu bina eskiden Amerikan sigorta şirketine ev sahipliği yapıyormuş ve yıllar boyunca değişik amaçlarla kullanılmış, 1990-2001 yılları arasında ise tamamen kapalıymış. 2001-2006 yılları arasında yapılan renovasyon çalışmalarıyla şimdiki halini almış. New York Cafe, gerçekten de en güzel kafe mi bilinmez ama burada bir şeyler yiyip içmek gerçekten de oldukça pahalı. Biz de bu zevkten mahrum kalmamak adına iki kahve ile bir dilim pasta yiyor ve yaklaşık 250 TL ödüyoruz. 

Son olarak Kahramanlar Meydanı’nın hemen arkasında yer alan Varosliget Parkı, şehrin en yeşil noktalarından biri. Bu park içindeki Vajdahunyad Castle (Vajdahunyad Şatosu) da bir masal şatosunu andırıyor. Burası her yıl yapılan Müzik Festivali’ne ve Noel Pazarı’na da ev sahipliği yapıyormuş.

Vajdahunyad Şatosu

Kahramanlar Meydanı
  

Tuna Nehri’nin kuzeyinde Margit  Köprüsü ile ulaşılan adacık da hem bir park hem de içinde çok sayıda tarihi yapıyı barındırıyormuş. Önceleri inziva yeri olarak kullanılan Margit Adası, 1869’da inşa edilen kaplıcalar ile turistlerin de uğrak yeri olmuş. 

Budapeşte’de ne yenir derseniz, Deak Ferenc  Bölgesi’nde yer alan pek çok restoranın yanı sıra Bazilika’nın bulunduğu Bajcsy-Zsilinskzky Caddesi üzerinde bir İtalyan Restoranı olan Perfetto, teknelerin kalktığı  10 No’lu iskelenin hemen yakınındaki Marcius 15 Ter (15 Mart Meydanı)’e açılan Piarista Sokağı’ndaki Szaseves Etterem (Szaseves Lokantası) lokal yemekler tatmak için tavsiye edebileceğim mekanlar. Bu restoran aynı zamanda “100 Yıllık Restoran” olarak biliniyor ve şehrin en eski restoranlarından biriymiş. Buraya kadar gelmişken Macaristan’a özgü gulaşın tadına mutlaka bakın. Üzerine kaşar rendesi eklenmiş bir çeşit pişi olan “langoş” da Macaristan’a özgü bir tat. Macar şarapları da pek meşhurmuş.  Hemen Sinagoğun karşısında yer alan Walhalla ise salamlı sandviçleri ile tanınan bir mekan. Yahudi Bölgesinde olduğu için salamları da domuz etinden yapılmıyormuş. Ayrıca, Kossuth Caddesi üzerindeki NKA Restoran da hem gulaş tadabileceğiniz hem de başka Macar yemekleri ile dünya mutfağından tatları da bulabileceğiniz bir restoran. Son olarak, Deak Ferenc civarında Gozsdu Udvar adındaki uzun pasajda pek çok restoran ve bar var. Burada yer alan Cafe Vian’da yediğimiz yemekten ve servisten hayli memnun kaldık. Fiyatları çok ucuz olmasa da lezzet ve servis için tavsiye edebileceğim bir mekan.

Perfetto

Szaseves Etterem

Langos

Gulaş
 
Szaseves Etterem
Cafe Vian

Her gittiğimde beni kendine hayran bırakan güzel bir şehir Budapeşte. Uzun süre doğu blokunun etkisinde kalmış olsa da, insanları kibar ve yardımsever. Hal böyle olunca da hem mimari güzelliği ve ışıltısıyla hem de yardımsever halkıyla güzel izlenimlerle ayrılıyoruz bu masalsı kentten...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder