15 Şubat 2014 Cumartesi

ERZURUM



Erzurum’a  beş yıl arayla iki kez gitme fırsatım oldu. İlki neredeyse 10 yıl önce iş içindi. Hatta o ilk seferde Erzurum’un kayak merkezi olan Palandöken’de 5 yıldızlı bir otelde kalmıştık. Sonraki gidişim ise bundan 5 yıl kadar sonra oldu ve o zaman da iki gün geçirmiştim Doğu Anadolu Bölgesi’nin bu en büyük ve en kalabalık şehrinde...


Öncelikle ilk gittiğimde kaldığım ve aynı zamanda Türkiye’nin sayılı kayak merkezlerinden biri olan Palandöken’in merkeze çok yakın olan lokasyonunun (5 km) buraya ulaşımı çok kolaylaştırdığını söyleyerek söze başlayayım. Ben yapmıyorum ama kayak yapanlar için kayaklarla falan dağa çıkmanın hep büyük bir zorluk olduğunu duyarım. Bu anlamda zaten belli bir yükseklikte kurulu şehirden Palandöken’e çıkmak çok kısa bir sürede mümkün. Ayrıca Palandöken’in 3125 metrelik pisti, Türkiye’nin en yüksek rakımlı pistiymiş.


Gelelim Erzurum’da bizi nelerin beklediğine... Okul yıllarında hep adını duyduğumuz İpek Yolu’na yakınlığıyla bilinen şehirlerden biri olan Erzurum, oldukça tarihi bir şehir.  Buradaki yerleşimin “Yontma Taş Devriéne kadar gittiği söyleniyor.  Aynı zamanda yakın tarihimizde de, 23 Temmuz 1919’da toplanan Erzurum Kongresi ile Kurtuluş Savaşı’mızın temelinin atıldıldığı yerlerden biri olarak anılıyor.


Erzurum Kalesi, aynı zamanda Taşhan olarak da bilinen Rüstem Paşa Bedesteni, Üç Kümbetler, Çifte Minareli Medrese, Tepsi Minare de denilen Saat Kulesi, Lala Paşa Camii, Ulu Camii, Murat Paşa Camii, İbrahim Paşa Camii, aynı zamanda İslam Eserleri ve Etnografya Müzesi olan ve kapalı avlulu medereselerin son örneklerinden biri olan Yakutiye Mederesesi, Erzurum’a yolunuz düşerse görmenizi tavsiye edeceğim yerler.  Ulu Camii, Lala Paşa Camii ve Yakutiye Mederesesi Cumhuriyet Caddesi üzerinde yer alıyor, İbrahim Paşa Camii ise bu caddeyi dik kesen Ali Ravi Caddesi üzerinde. 


Taşhan ya da Rüstem Paşa Bedesteni olarak da bilinen çerşı da Cumhuriyet Caddesi’nin kuzeyinde, Menderes Caddesi üzerinde...Burada, yöreye özgü oltu taşı ve farklı gümüş ürünler satan onlarca dükkan bulmanız mümkün. Taşhan, bundan birkaç yıl öncesine kadar ipek yolu ticaretini şehre taşıyan deve kervanlarının mal alıp indirdikleri bir yapıymış. Şimdilerde ise Erzurum’da daha çok alışverişi anımsatan bir nokta olarak göze çarpıyor.


Erzurum’da ne yenilir, ne içilir derseniz de cağ kebabı ve kadayıf dolması kesinlikle denemenizi tavsiye edeceğim tatlar. Et sevmememe rağmen cağ kebabı gerek tadı gerek sunumuyla beni bile kendine çeken bir tat oldu. Cağ kebabı için bilinen iki mekan var. Koç ve Gel-Gör...Her gidişimde Kongre Caddesi’ndeki Koç’ta yedim cağ kebabını. Unutmadan söyleyeyim; cağ, etin çekildiği metal şişlere verilen isimmiş. Ancak, yayla şölenlerinde, “cağ” yerine “bico” adı verilen tahta şişler kullanılıyormuş. Erzurum’daki Koç’un Erzurum dışında da şubeleri varmış ve İstanbul’daki şubesi de Beylikdüzü’ndeymiş... Kadayıf Dolması’nı ise Muammer Usta’nın Numune Hastanesi karşısındaki şubesinde (aslında ilk açıldığı yer) yedim. İçi iri cevizle doldurulmuş ve sıcak sıcak gelen bu tadı, hamur tatlılarıyla aram olmadığı halde gerçekten denemeye değer bulduğumu söylemem gerek. 


Erzurum’a hem yaz hem de kış mevsiminde gitme fırsatı bulduğum için şanslıyım galiba. Ama Erzurum denilince benim aklıma kara iklimi ve kuru ayaz geliyor. Bu özelliği ile Erzurum bende daha çok bir kış şehri izlenimi bırakıyor. Bana kalırsa burada yağan karın bile farklı bir görüntüsü var. Bölgede nemin az oluşundan olsa gerek, kar bizlerin İstanbul’da görmeye alışık olduğumuz şekliyle sulu değil beyaz toz gibi incecikten yağıyor:)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder