22 Şubat 2014 Cumartesi

ST. PETERSBURG - Nam-ı diğer LENINGRAD...

Bir Pazar günü İstanbul’dan St. Petersburg’a THY’nin  tarifeli uçak seferi ile vardığımızda St. Petersburg havalimanında pasaport kontrolü sırasında yaşanan izdihamı görünce gözlerime inanamadım. Tam bir mahşer yerini andıran pasaport kontrolünden çıkmamız yaklaşık 2.5 saati buldu. Rusya’da seyahat ederken bu tip beklemelere, gecikmelere, karışıklıklara, izdihama hazırlıklı olmanın ve sabırlı olmak gerektiğini daha önce duymuştum ama bu kadarı sürpriz oldu doğrusu.  Benzer bir tabloyu seyahatin dönüş bölümünde de  yaşamak zorunda kalacağımızı henüz bilmiyorduk:)


Nevsky Caddesi

Böyle yorucu bir başlangıçtan sonra bile St.Petersburg her anlamda görülesi bir yer...  Baltık Denizi kıyısında ve Neva Nehri üzerinde yer alan 42 adada kurulu St. Petersburg, Avrupa’nın 4., Rusya’nın ise Moskova’dan sonra ikinci büyük şehriymiş.  Sovyetler Birliği döneminde Leningrad olarak anılan şehir, 1991’de Sovyetler’in dağılıp Rusya’nın oluşumundan sonra St. Petersburg olarak anılmaya başlanmış. St. Petersburg ‘un en önemli özelliği, şehrin irili ufaklı adalar üzerinde kurulması ve şehir sınırları içinde 90dan fazla nehir, nehir kolu, kanal ve 100den fazla da göl & gölet olması...

St. Petersburg

.
St. Petersburg'da binalar...
 
St. Petersburg’u gezmek için en az 3 gün ayırmak gerekiyor kanımca çünkü burada görülmesi gereken pek çok yer var ve bir dünya harikası Hermitage Müzesi’ne de ev sahipliği yapan bir şehir burası. Biz de soğan kubbeli kiliseleri ve katedralleriyle daha çok bir masal şehrini andıran bu şehirde kısıtlı zamanımızda mümkün olduğunca çok yer görmeye çalışıyoruz. 


St. Petersburg

St. Petersburg kanallar ve köprüler şehri...

Vasilyevsky Adası
 
Görebildiğim ve size de mutlaka görmenizi tavsiye edeceğim yerler arasında; şehrin aynı zamanda tarihi merkezi de olan, Old St.Petersburg Stock Exhange yani Borsa Binası’na ve St. Petersburg Üniversitesi’nin ana binalarına da ev sahipliği yapan Vasilyevsky Adası’nı, Çar 2.Alexander’ın öldürüldüğü yere oğlu tarafından yaptırılmış Dökülen Kan Kilisesi olarak da bilinen Voskresenia Khristova Kilisesi’ni, Aziz İsaak Katedrali’ni, Peter ve Paul (Petrus ve Pavlus) Katedrali’ni sayabilirim. 


Dökülen Kan Kilisesi

Hermitage Müzesi’ni hatırlatmaya bile gerek yok sanırım. Burada yaklaşık 3000 eser sergileniyormuş ve her eseri görerek bu müzeyi gezmek isterseniz birkaç ay ayırmanız gerekiyormuş. Müzeye giriş, eğer 1 günlük bilet alırsanız 18 USD, iki günlük bilet alırsanız 26 USD civarında... En az bir gün ayırmak şart kanımca...

Hermitage'a doğru giderken bir kanal

Hermitage
 
Rusya’nın kalbinin attığı cadde, Nevsky Caddesi ve hem bu caddede hem de bu caddeye açılan bazı sokaklarda dünya mutfağından restoran ve kafelere rastlayabilirsiniz. Nevsky Caddesi aynı zamanda St. Petersburg’da alışveriş yapmak isterseniz pek çok mağazaya da rastlayabileceğiniz bir cadde.

Yemek demişken, biz nehir gemisiyle seyahatimiz esnasında St.Petersburg’a uğradığımız için bu şehirdeki restoranları atıştırmalıklar ve kafeler dışında pek deneyimleyemedik. Yine de yemek için önerebileceğim birkaç yer var: Nevsky Caddesi üzerinde yer alan Grand Pasaj’ın en üst katındaki Seven Sky Bar’a uğramanızı öneririm. Burada akşamları da canlı müzik varmış ama biz buna denk gelemedik ne yazık ki. Şehrin çeşitli yerlerinde şubeleri olan Chaynaya Lojka’da Rus fast-food örneklerini deneyebilir, pek çok çeşidini bulabileceğiniz havyarın da tadına bakabilirsiniz. Son olarak Nevsky’e çıkan sokaklardan biri olan Rubinstein üzerindeki Boulangerie Garson’da kahvenizi yudumlarken bademli kruvasanın tadına bakmanızı öneririm.

Merkezin biraz dışında ama mutlaka görülmesi gereken Peterhof Sarayı ve Tsarskoye Selo (Pushkin)’de rokoko stili yapısıyla görülmeye değer Katerina’nın Sarayı’nı da görülecekler listenize ekleyin derim. Peterhof Sarayı’nın bahçesi muhteşem, körfeze kadar uzanıyor ve buradan uzakta Finlandiya kıyılarını da görebiliyorsunuz:)

Peterhof Sarayı Bahçesi

Peterhof Sarayı Bahçesi

Peterhof Sarayı Bahçesi
 
Son olarak, eğer Rusça bilmiyorsanız bu şehirde yaşamak zaman zaman sancılı olabiliyor. Latin harfleri kullanılmadığından çoğu zaman sokak adlarını bulmak da bile zorlandığımı itiraf etmem gerek sanırım. Sokaktaki insan, Rusça dışında fazlaca yabancı dil konuşmuyor, o yüzden çoğu zaman yerimizi yönümüzü kendimiz bulmak zorunda kalıyoruz.

Diyeceğim o ki, St.Petersburgbir yandan sertliği, haşinliği olan bir yandan da bir masal şehrinde yaşıyormuşçasına renkli, zarif, mimarisi son derece güzel, planlı bir şehir izlenimi bıraktı bende. İçinde yaşayan insanlarla şehrin ruhu birbirinden çok ayrıymış gibi geldi sanki...

2 yorum:

  1. Esra'cigim, ne guzel anlatmissin.Nerdeyse gormus kadar oldum.Insallah haziranda oralari gorecegim.Daha once gorusecegimzi saniyorum.Sevgilrimle. Handan

    YanıtlaSil
  2. Handan'cım, çok teşekkurler. Haziran da bir kez daha benim için de gez. İnsallah en yakın zamanda görüşmek ümidiyle, sevgiler...

    YanıtlaSil