Manchester, Birmingham’a
yaklaşık 1.5 saatlik tren yolculuğu uzaklığında kuzeyde yer alan tipik bir
İngiliz şehri. İngilizler arasında “Mençesta” şeklinde ilginç bir telaffuz şekli
var:) 10:00’da
Birmingham New Street istasyonundan bindiğim tren, 11.30’da Manchester’a ulaştığında
kondüktörün yaptığı uzatmalı “Mançestaaa”
anonsuyla vardığımızı anlıyorum.
|
Manchester Piccadilly İstasyonu |
Şehirde pek çok istasyon
var, ben biraz daha güneydeki Piccadilly istasyonunda
iniyorum.
Şehir merkezine doğru ilerlerken Rochdale
kanalına paralel uzandığından Canal
Street adını almış “Gay Village” olarak bilinen bölgeden geçiyorum. China Town da buraya yakın bir konumda,
şehir merkezine doğru Princess Street
üzerinden ilerlerken sağ tarafımızda kalıyor. Aynı şekilde Manchester Sanat Galerisi de
hemen Chinatown’un yanı başında.
|
Canal Street |
|
Chinatown |
Princess Street üzerinden biraz daha ilerleyince karşıma Town Hall (Belediye Binası ) ve Albert
Memorial’ın bulunduğu Albert Square
(Albert Meydanı) çıkıyor. Ben gittiğimde Festival dönemi olduğundan bu meydana
çadırlar ve yemek alanları kurulmuştu. Ayrıca sadece Albert Square’de değil, şehrin
pek çok değişik noktasında da konserler ve gösteriler vardı.
|
Belediye Binası |
|
Albert Meydanı |
Albert Square’den biraz daha kuzeye Cross Street
üzerinden ilerleyerek daha küçük ve sakin bir meydan olan St. Ann Square’e ulaşıyorum. Yola devam ederek Market
Street, Exchange Street, New Cathedral Street gibi çoğunluğu yaya
yolu olan alışveriş bölgesinde buluyorum kendimi. Burada irili ufaklı pek çok
marka mağazanın yanı sıra restoran ve kafeler de var.
|
St.Ann Kilisesi & Meydanı |
|
Market Street |
Manchester Katedrali’ne
açılan bölge ve meydan bu şehirde en beğendiğim noktalardan biri oluyor. Burayı
gördükten sonra adını önceden duyduğum ve gördüğümde Bilbao’daki Zubizuri
Köprüsü’ne benzettiğim İspanyol yapımı Trinity
Bridge’e gitmek için tekrar Royal
Exchange Theater’dan geçip nehre doğru ilerliyor ve Parsonage Gardens’in (Parsonage Parkı) önünden geçiyorum. Trinity
Köprüsü, Irwell nehri üzerine İspanyol Mimar Calatrava tarafından tasarlanmış.
|
Katedrale giderken eski şehir bölümü... |
|
Katedral |
|
Katedral |
|
Trinity Köprüsü |
Sonraki durağım ise hemen
köprünün yanında yer alan daha çok lüks ofislerin ve restoranların bulunduğu Spinningfields Bölgesi oluyor. Burada
ziyaret etmeniz gereken yerlerin başında John
Rylands Kütüphanesi geliyor. Burası
kuru kuruya bir kütüphane olmanın ötesinde hem içinde bulunduğu binanın mimarisi
hem de içindeki eski eserlerle girdiğiniz andan itibaren insanı etkiliyor.
İçimden “burada insanın okudukça okuyası
gelir” diyorum... Bu kütüphane günümüzde Manchester Üniversitesi tarafından işletiliyor
ve ücretsiz gezilebiliyor. Şehirde
ayrıca Manchester Central Library
(Manchester Merkez Kütüphanesi) adında Albert
Meydanı’na çok yakın ikinci bir kütüphane daha var. Bu kütüphanenin de
binasının mimarisi görülmeye değer. Boyutları bizim şehirlerimize göre devasa
olmayan bir şehirde bile bu kadar fazla sayıda kütüphane görmek, hem de şehrin
en güzel binalarının kütüphanelere ayrılmış olduğunu görmek insanı derinden
etkiliyor.
|
Spinningfields |
|
John Rylands Kütüphanesi |
|
John Rylands Kütüphanesi |
|
John Rylands Kütüphanesi |
|
Manchester Merkez Kütüphane Binası |
Museum of Science & Industry (Bilim ve Endüstri Müzesi) ise biraz daha güneyde yer
alıyor ve binası da dünyanın ilk tren garı olma özelliğini taşıyormuş. Müze 2
katlı geniş bir hangar şeklinde düzenlenmiş ve bulunduğu sokağın hemen
karşısında ikinci bir binada uçakların sergilendiği ayrı bir bölüm var. Müzeyi
gezmek ücretsiz.
|
Bilim ve Endüstri Müzesi |
|
Bilim ve Endüstri Müzesi |
Müzenin de içinde
bulunduğu ve biraz daha güneye doğru inen bölge Castlefield olarak biliniyor. Burası, Manchester kanal ağının
merkeziymiş. Buradan geçen Rochdale
ve Bridgewater Kanalları İngiltere’de
yapılmış ilk kanallarmış. Yine bu bölgede yer alan Bridgewater Hall
(Bridgewater Gösteri Merkezi) 1996’da açılmış şehrin en önemli konser salonu
olma özelliğini taşıyor.
|
Castlefield |
|
Bridgewater Hall |
Manchester’da yemek için
en iyi bölgeler Spinningfield Bölgesi
ile Katedralin etrafındaki restoranlar ve Market Street ile Royal Exchange
Theater arasında uzanan alışveriş caddeleri.
Kırmızı tuğlalar şehri
olarak da bilinen bu güzel şehri tam anlamıyla keşfedilmek için bir günden
fazlası gerek. Ama ana hatlarıyla bir günde yapılabilecekleri yaptıktan sonra
yazın ortasında başlayan yağmurda daha fazla ıslanmamak için bu güzel turun
ardından Birmingham’a dönmek üzere Piccadilly İstasyonu’na doğru yol alıyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder