25 Mart 2013 Pazartesi

ANTAKYA



Antakya’ya gitme fikri uzun süredir aklımdaydı ama gitme şansını ancak 2009 yılında bir bayram tatili sayesinde yakaladım. Önce, ismini çok duyduğum ama bir türlü boş oda bulamadığımız Savon Otel’de yer ayırtarak işe başladık. Bu sefer yer konusunda hem erken davrandığımız hem de otelin ortaklarından birinin bir okul arkadaşımız olduğunu öğrendiğimiz için şans bize güldü. Bundan sonra yapılacak tek şey, millerimizi kullanarak uçak biletlerimizi almak oldu. Bayram tatili olmasına rağmen biraz erken davrandığımız için bilet konusunda da pek sıkıntı yaşamadık.
 

Uçağımız akşam saatlerinde olduğu için ancak akşam yemeği saatinde otelimize ulaşabildik. Otele varınca gerçekten doğru bir tercih yaptığımızı düşündüm. Otel, aslında bir sabun fabrikasıymış ve adını da bundan alıyormuş. Sonradan renove edilip zevkli bir şekilde döşenerek butik bir  otel haline getirilmiş. 

Otelimizin avlusu



Antakya aslında küçük bir şehir ve otelin konumu eski şehrin içinde olduğu için görülecek/gezilecek yerlere yürüme mesafesinde. İlk günümüzde bize Antakya’lı arkadaşımız da eşlik ettiği için şehirde görülmesi gereken yerleri hem de çok iyi bir mihmandar sayesinde gezmiş olduk. Antakya’da eski şehir, daha çok bir kasaba kıvamında ve sokakları asfalt olmasına rağmen ne yazık ki şehirde bir toz hakimiyeti var. 

Şehirden bir görüntü

Ara sokaklar

Eski şehirde bir bina
Antakya’da mutlaka görülmesi gereken yerler içinde; Ortadoks Kilisesi, Katolik Kilisesi, Protestan Kilisesi (ki bu bina Fransızlar döneminde Lübnan-Suriye Bankası olarak yapılmış), Habib-i Neccar Camisi, Ulu Cami, Havra, Uzun Çarşı, Kurşunlu Han, Kurşunlu Caddesi’ni  (ki bu cadde antik çağlarda sütunlu cadde olarak biliniyormuş ve otelimizin de üzerinde olduğu cadde) sayabiliriz sanırım. 

Kurtuluş Caddesi üzerinde binalar

Kurtuluş caddesi üzerinde binalar


Bu şehirde gezerken Anadolu’nun gerçekten bütün dinleri barındıran bir mozaiği olduğunu çok net bir şekilde görmek ve hissetmek mümkün. Aynı cadde üzerinde havra, kilise ve camiyi yanyana görebileceğiniz nadir yerlerden biri burası. Eski şehirden bir köprüyle geçerek ulaştığınız şehrin yeni tarafında yer alan Mozaik Müzesi de görmek için zaman ayırmanız gereken bir yer doğrusu.

Mozaik Müzesin'den Lahit

Bu güzel şehir turunu kah yürüyüp kah dinlenip yaparken akşam oluverdi. Yemek konusunda hiç zorluk çekmeyeceğiniz Antakya’da, her yediğimizin tadı damağımızda kalıyor. Şehir içindeki Kurtuluş Caddesinde yemek yiyebileceğiniz birçok yerel restoran ve konak bulmanız mümkün. Antakya yemeklerinde çeşitli baharatlar kullanılıyor ve mezelerin zenginliği ile ün yapmış mutfakta, cevizli biber, humus, küflü çökelek salatası, taze çökelek salatası, kısıra benzeyen sarmaiçi hemen hemen tüm restoranlarda karşımıza çık.  Bulgurun yoğun kullanıldığı Antakya Mutfağı’nda pilav çeşitleri bir hayli zengin. Ana yemek olarak da kağıt kebabı, tepsiye et, oruk, ekşi aşı, şıhıl mahşi, arap kebabı, maklube, etli aşur tadı damağımızda kalan yöresel yemekler arasında. Nar ekşisi neredeyse bütün salatalarda kullanılıyor ve tabi burada sos yerine gerçek nar ekşisi  yiyebildiğimiz için midemiz bayram ediyor:) Bu arada künefeyi de unutmamak gerek sanırım. Buradaki künefeyi o kadar seviyoruz ki dönerken yanımızda getirmeyi bile ihmal etmiyoruz. Antakya’da ayrıca defne ve defneden yapılan ürünler, ipekçilik çok meşhur.


Antakya’daki üçüncü günümüzde bir taksi ile anlaşarak yakında bulunan Samandağ, Titus Tüneli, St.Simon Manastırı, Hızır Türbesi, Vakıflı Köy ve Hıdırbey’deki çınar ağacını gezdik. Bu yoğun günün sonunda otelimize dönüp arkadaşlarımızla zevkli bir akşam yemeği yedik

Titus Tüneli

Samandağ

Ertesi gün akşam saatlerindeki uçağımıza gitmeden önce gezmeyi son güne bıraktığımız ipekçiliğiyle ünlü Harbiye’ye gitmeye karar veriyoruz. Burası da şelalesi ve doğal güzelliği ile ünlü, aynı zamanda ipek ürün alışverişi yapabileceğiniz bir yer. Son gün de alışverişi ihmal etmiyoruz anlayacağınız.

Şehrin kuşbakışı görünüşü
  

Ve dönüş vakti gelip çatıyor. Aslında sadece 3 gün geçirmemize rağmen dolu dolu yaşanan günler olduğundan mıdır, bize çok daha fazla bir zaman geçmiş gibi geliyor. Gezmek böyle bir şey galiba; insanı besliyor hele dostlarla yapılırsa...

3 yorum:

  1. Çok güzel, çok açıklayıcı yazmışsın.

    Tebrikler Esracığım,

    Ayfer

    YanıtlaSil
  2. selam ben Antakyalıyım ama sanırım sizin kadar güzel anlatamazdım.Teşekkürler.Ve bu sayfanızla bugün tanıstım Fas la ilgili bilgi ararken.

    YanıtlaSil
  3. Çok teşekkürler:) Beğendiğinize çok sevindim.

    YanıtlaSil