Antakya’ya gitme
fikri uzun süredir aklımdaydı ama gitme şansını ancak 2009 yılında bir bayram
tatili sayesinde yakaladım. Önce, ismini çok duyduğum ama bir türlü boş oda
bulamadığımız Savon Otel’de yer ayırtarak işe başladık. Bu sefer yer konusunda
hem erken davrandığımız hem de otelin ortaklarından birinin bir okul
arkadaşımız olduğunu öğrendiğimiz için şans bize güldü. Bundan sonra yapılacak
tek şey, millerimizi kullanarak uçak biletlerimizi almak oldu. Bayram tatili
olmasına rağmen biraz erken davrandığımız için bilet konusunda da pek sıkıntı
yaşamadık.
Uçağımız akşam
saatlerinde olduğu için ancak akşam yemeği saatinde otelimize ulaşabildik. Otele
varınca gerçekten doğru bir tercih yaptığımızı düşündüm. Otel, aslında bir
sabun fabrikasıymış ve adını da bundan alıyormuş. Sonradan renove edilip zevkli
bir şekilde döşenerek butik bir otel
haline getirilmiş.
|
Otelimizin avlusu |
Antakya aslında
küçük bir şehir ve otelin konumu eski şehrin içinde olduğu için
görülecek/gezilecek yerlere yürüme mesafesinde. İlk günümüzde bize Antakya’lı arkadaşımız da
eşlik ettiği için şehirde görülmesi gereken yerleri hem de çok iyi bir
mihmandar sayesinde gezmiş olduk. Antakya’da eski şehir, daha çok bir kasaba
kıvamında ve sokakları asfalt olmasına rağmen ne yazık ki şehirde bir toz
hakimiyeti var.
|
Şehirden bir görüntü |
|
Ara sokaklar |
|
Eski şehirde bir bina |
Antakya’da mutlaka görülmesi gereken yerler içinde; Ortadoks
Kilisesi, Katolik Kilisesi, Protestan Kilisesi (ki bu bina Fransızlar döneminde
Lübnan-Suriye Bankası olarak yapılmış), Habib-i Neccar Camisi, Ulu Cami, Havra,
Uzun Çarşı, Kurşunlu Han, Kurşunlu Caddesi’ni (ki bu cadde antik çağlarda sütunlu cadde
olarak biliniyormuş ve otelimizin de üzerinde olduğu cadde) sayabiliriz sanırım.
|
Kurtuluş Caddesi üzerinde binalar |
|
Kurtuluş caddesi üzerinde binalar |
Bu şehirde gezerken Anadolu’nun gerçekten bütün dinleri barındıran bir mozaiği olduğunu
çok net bir şekilde görmek ve hissetmek mümkün. Aynı cadde üzerinde havra,
kilise ve camiyi yanyana görebileceğiniz nadir yerlerden biri burası. Eski
şehirden bir köprüyle geçerek ulaştığınız şehrin yeni tarafında
yer alan Mozaik Müzesi de görmek için zaman ayırmanız gereken bir yer doğrusu.
|
Mozaik Müzesin'den Lahit |
Bu güzel şehir
turunu kah yürüyüp kah dinlenip yaparken akşam oluverdi. Yemek
konusunda hiç zorluk çekmeyeceğiniz Antakya’da, her yediğimizin tadı
damağımızda kalıyor. Şehir içindeki Kurtuluş Caddesinde yemek yiyebileceğiniz birçok
yerel restoran ve konak bulmanız mümkün. Antakya yemeklerinde çeşitli
baharatlar kullanılıyor ve mezelerin zenginliği ile ün yapmış mutfakta, cevizli
biber, humus, küflü çökelek salatası, taze çökelek salatası, kısıra benzeyen
sarmaiçi hemen hemen tüm restoranlarda karşımıza çıktı. Bulgurun yoğun kullanıldığı Antakya Mutfağı’nda
pilav çeşitleri bir hayli zengin. Ana yemek olarak da kağıt kebabı, tepsiye et,
oruk, ekşi aşı, şıhıl mahşi, arap kebabı, maklube, etli aşur tadı damağımızda
kalan yöresel yemekler arasında. Nar ekşisi neredeyse bütün salatalarda
kullanılıyor ve tabi burada sos yerine gerçek nar ekşisi yiyebildiğimiz için midemiz bayram ediyor:) Bu arada künefeyi de unutmamak gerek
sanırım. Buradaki künefeyi o kadar seviyoruz ki dönerken yanımızda getirmeyi
bile ihmal etmiyoruz. Antakya’da ayrıca defne ve defneden yapılan ürünler,
ipekçilik çok meşhur.
Antakya’daki
üçüncü günümüzde bir taksi ile anlaşarak yakında bulunan Samandağ, Titus
Tüneli, St.Simon Manastırı, Hızır Türbesi, Vakıflı Köy ve Hıdırbey’deki çınar
ağacını gezdik. Bu yoğun günün sonunda otelimize dönüp arkadaşlarımızla
zevkli bir akşam yemeği yedik.
|
Titus Tüneli |
|
Samandağ |
Ertesi gün akşam
saatlerindeki uçağımıza gitmeden önce gezmeyi son güne bıraktığımız
ipekçiliğiyle ünlü Harbiye’ye gitmeye karar veriyoruz. Burası da şelalesi ve
doğal güzelliği ile ünlü, aynı zamanda ipek ürün alışverişi yapabileceğiniz bir
yer. Son gün de alışverişi ihmal etmiyoruz anlayacağınız.
|
Şehrin kuşbakışı görünüşü |
Ve dönüş vakti
gelip çatıyor. Aslında sadece 3 gün geçirmemize rağmen dolu dolu yaşanan günler
olduğundan mıdır, bize çok daha fazla bir zaman geçmiş gibi geliyor. Gezmek
böyle bir şey galiba; insanı besliyor hele dostlarla yapılırsa...
Çok güzel, çok açıklayıcı yazmışsın.
YanıtlaSilTebrikler Esracığım,
Ayfer
selam ben Antakyalıyım ama sanırım sizin kadar güzel anlatamazdım.Teşekkürler.Ve bu sayfanızla bugün tanıstım Fas la ilgili bilgi ararken.
YanıtlaSilÇok teşekkürler:) Beğendiğinize çok sevindim.
YanıtlaSil