24 Mart 2013 Pazar

ATİNA - SANTORINI - MYKONOS - MİDİLLİ



Çalıştığım dönem hiçbir zaman vize almanın insanlara getirdiği yükü hissetmemiştim çünkü mutlaka bu işi bizler için yapan birileri vardı şirkette. Hem de şirketiniz büyük olup bir de bütün vizeleriniz zaten daha gitmeden hazır edildiği için bankadır, tapudur, kredi kartıdır, belgelerdir gibi dökümanlarla uğraşmak zorunda kalmıyordum. Aslında sırf bunlarla uğraşmamak için bazen keşke iş hayatına devam etseydim diyorum:) Şaka bir yana işte bu sebepledir ki uzun bir süredir (yani en son uzun dönem çalıştığım BP’den ayrılalı beri) Schengen vizesini protesto etmek için Avrupa’ya gitmiyorum. Anlayacağınız Avrupa’ya küsmüş durumdayın ama onun haberi yok bu durumdan... Tabi normalde bir haftasonu geçirmek için bile gidebileceğiniz o güzelim şehirlerden de uzak kalıyorum bu durumda. İşte hal böyleyken kulağıma vizesiz seyahat edebileceğim bir Yunan adaları ve Atina turunun bilgisi geldi. Vizesiz olması veya Schengen dışında bir vize olması zaten gezileri seçmemdeki en büyük etken şu sıralar...

Uzun sözün kısası, bir Türk gemisi ile seyahat edildiğinden ve gezi boyunca pasaportumuzu gemide bırakacağımızdan İstanbul çıkışlı bu turda vize gerekmiyormuş. Yani oda kartınızı ülkeye giriş çıkışlarda pasaport olarak kullanıyorsunuz:) Bu fikir kafama hemen yattığı için daha başından çok pozitif başladım bu seyahate...


Istanbul Karakoy limanından gemimize sabah saatlerinde bindik. Hayatımda ilk defa Karaköy limanının yurtdışı bölümünü ve pasaport kontrol bölümünü kullandım ama her yere bu kadar özen gösterirken Karaköy limanının içler acısı halini, tuvaletlerin pisliğini, izdihamını, “duty free”lerdeki toz seviyesini görünce gözlerime inanamadım. Heralde buraya gelen turistler biz 3. Dünya ülkelerine gittiğimizde ne hissediyorsak aynı şeyleri hissediyorlardır İstanbul için diye düşündüm. Neyse ki bu bölümü çok uzatmadan, sağ salim gemimize bindik ve kamaralarımıza yerleştik. Gemi, bildiğimiz “cruise” gemileri gibi sayılmaz pek ama konfor olarak yine de bazal koşulları sağlar nitelikte olduğundan güzel bir başlangıç yaptığımızı söyleyebilirim.


Karaköy’den sonra ilk durağımız, ertesi gün sabah saatlerinde vardığımız Atina’nın Pire limanı oldu. Ben Atina’ya hem iş için hem de özel sebeplerle bundan önce çok defalar gittiğim için limandan şehre indim. Plaka bölgesi ve Akropol  Atina’da mutlaka görmenizi tavsiye edeceğim yerler. Bunun yanında parlementonun bulunduğu Sintagma Meydanı ve burada meçhul asker anıtının önünde nöbet tutan “efsun” askerlerini de görebilirsiniz. Zamanınız varsa modern alışveriş merkezleri, şık butiklerin yer aldığı Stadiou Caddesi’ni de görmekte fayda var. Eskiden birlikte çalıştığım Yunan arkadaşım Penny ile o akşam gemi hareket etmeden önce Pire’ye yakın bir balıkçı kasabasında yediğimiz balığın tadı hala damağımda...

Santorini "Oia"

Santorini

Santorini


Gece saat 01:00’de Pire’den hareket eden gemimizin bir sonraki durağı sabah saatlerinde vardığımız Santorini oldu.  M.Ö 1450 yılında meydana gelen volkanik patlama ile ada 4 parçaya ayrılarak ortasında 22 km.lik bir krater gölü oluşturmuş. Sabahları yoğun ziyaretçi trafiği nedeniyle teleferik kuyruğundaki beklemeden kurtulmak için turumuza yat gezintisi ile başlıyoruz ve kıyıdan yata binerek Santorini adasından ayrılıp bugün hala aktif olan Neakammani adasına gidiyoruz. Burada volkan tepesine yürüyerek son patlamada oluşan krateri görüyoruz. Buradan bakıldığında karşıdaki Santorini’nin  yarısı parçalanmış haliyle manzarası inanılmaz...Buranın ardından Santorini adasının kuzey ucunda yer alan Oia (İya diye okunuyor) köyüne gidiyoruz. Kendine has mimarisi, beyaz evleri, mavi kubbeli kiliseleri ile dünyada en çok fotoğraf çekilen yerlerden biri olan bu köy rüya gibi... 1956’daki büyük depremden sonra yarısı yok olan köy, halkı tarafından terk edilmiş. Sonraları buraya yerleşen sanatçılar, şairler, ressamlar sayesinde ünlenen köy, günümüzde sanat atölyelerini ve özel tasarımlar yapan butikleri barındırıyor. Köyde öncelikle büyük kiliseye (köy meydanı) gidiyoruz. Daha sonra renkli evlerin arasında kaybolan sokakların arasından geçerek yel değirmeni mahallesine ulaşıyoruz. Burada içilen güzel bir kahvenin ardından adanın merkezi olan Fira’ya gidiyor ve eski çarşıyı geziyoruz. Buradan artık gemi dönüş saatine kadar zaman geçirerek önce teleferikle kıyıya buradan da her gemiye ait özel botlarla gemiye dönüyoruz. Buradan gece Mikonos’a doğru hareket ediyoruz.

Santorini

Santorini

Santorini - Teleferikten liman görüntüsü


Sabaha karşı Mikonos’tayız. Liman şehir merkezinden yaklaşık 5km. uzaklıkta. Burada görülmesi gereken iki bölge var; birincisi, Venedik mahallesi barlar sokağı ve eski çarşı’nın yer aldığı şehir merkezi, diğeri de cennet plajı (Paradise Beach). Mikonos’ta plajların çok meşhur olduğunu, ve çılgınlığın derecesine göre Paradise Beach, Superparadise Beach gibi isimler aldığını önceki gelişimden biliyorum. Bu plajlarda gün içindeki eğlence, öğleden sonra yükselen müzik sesi ve içkinin etkisiyle iyice artıyor. Ama işin ilginci bu kadar eğlence dozunun yüksek olduğu bir yerde kimsenin kimseye sarkıntılık etmemesi. Bu durum bizim Türkiye’de alışık olduğumuzdan biraz farklı geliyor anlayacağınız ve rahat rahat eğlenebiliyorsunuz. Ama her durumda eğlence dozu ve şekli sakinlik isteyen benim gibiler için biraz fazla:)

Midilli

Midilli

Midilli


Bu gezideki en son durağımız ise Midilli Adası. Bu adaya da Mikonos’tan yaklaşık 9 saatlik bir deniz yolculuğu sonrasında varıyoruz.  Türkiye’deki adalara en çok benzeyen ada Midilli diyebilirim sanırım. Adayı gezmeye başkent Mitilini’den başlıyoruz.  Limandan ayrılıp önce Mitilini arkeoloji müzesini geziyoruz. Buradan yürüyerek eski şehre iniyor ve dar sokaklı eski mahallelerini geçerek St. Theodori kilisesine varıyoruz.  Ermu caddesinden yürüyerek eski Osmanlı mahallesini geziyoruz. Osmanlı evleri ve yeni camiyi gördükten sonra  küçük bir uzo imalathanesini ve bir seramik atölyesini geziyoruz. Ardından Osmanlı Kalesi’ne yakın “Ermiş Kıraathane”sinde kahve molası veriyoruz. Türk mahallesinden ayrıldıktan sonra sahil yolunu izleyerek Mantamados köyüne gidiyor ve buradaki manastırda insan kanıyla yoğrularak yapıldığı söylenen siyah ikonayı görüyoruz. Sonraki ziyaretimiz Molivosa oluyor. Molivos adanın en gözde ve görülmeye değer yeri... Molivos’un arnavut kaldırımı sokaklarından yürüyerek sahile ulaşıyoruz. Buradan otobüsle küçük koylardan geçerek Petra sahil köyüne varıyoruz.  Düz bir arazinin ortasındaki volkanik bir tepede yer alan Meryem Kilisesi’ne yaklaşık 15 dk. yürüyerek çıkılıyor. Kilise ziyaretinden sonra Petra çarşısını dolaşıyor ve ardından Sapho plajına iniyoruz. Buradan da otobüsle adanın en yüksek dağı olan Olimpos eteklerinden dolaşarak sardalyaların en önemli çoğalma alanı olan Kalloni koyuna geliyoruz. Kalloni sardalyaları yüzyıllardır Midilli’nin en önemli ihracat ürünüymüş ve aynı zamanda bu koy, koruma altına alınmış milli bir parkmış. Bu uzun ve zevkli geziden sonra artık hem gemiye hem de İstanbul’a dönüş vakti geliyor.

Midilli çarşı

Midilli çarşı

Sapho plajı

Sapho'da bir kafe

Gemimiz yaklaşık 15 saatlik bir seyirden sonra Karaköy Limanına ulaşıyor. Ancak denizde dönüş yolumuz gelişimize göre fırtına yüzünden bayağı dalgalı olduğundan çok rahat bir dönüş yapamıyoruz ne yazık ki... Her şeye rağmen buraları gördüğüm için mutlu dönüyorum bu geziden...

1 yorum:

  1. Bu turun bir benzerini bizde yapmıştık. Bizim turda bir kaç ada daha vardı. Gemi turu seçilecekse, gemilerin adalarda kaç saat kaldığına dikkat etmek gerekiyor. Adaları genel olarak gezmek için bir gün yetiyor. Bu geziden senin yazdıkların dışında aklıma gelenler; Santorine'de eşeklerle insanları yukarıya taşınması şeklinde turistik bir gelenek vardı.Oldukça kilolu insanlar bile teleferik yerine bu yöntemi tercih edebiliyorlardı. Kavurucu yaz sıcağında eşeklerin bu hallerine çok acımıştım:-(
    Bir de bizim türk kahvesi Yunanistan'da Greek coffe olmuştu:-)Rakı gibi onu da kaptırmışız:-)

    YanıtlaSil