Sonunda niye Beyaz Geceler dediklerini anladım!
Aslında yolculuğa
başlarken 11 gün gemide hem de bir nehir gemisinde yaşayacak olmak pek de cazip
bir fikir gibi görünmemişti bana. Ancak yolculuğun sonunda bu fikrimin tamamen
değiştiğini söylemem gerek.
Yolculuğumuzun
ilk adımı 26 Haziran Pazar günü İstanbul’dan St. Petersburg’a saat 13:20deki
tarifeli uçak seferi oldu. St. Petersburg havalimanında pasaport
kontrolü sırasında yaşanan izdihamı görünce gözlerime inanamadım. Tam bir
mahşer yerini andıran pasaport kontrolünden çıkmamız yaklaşık 2.5 saati buldu,
bu sırada bagajlar da çıkmış olduğundan bagajları alıp bizi karşılayacak tur
otobüsünde yerlerimizi aldık. Çok
seyahat etmeme rağmen bu kadar uzun süren bir havalimanı macerası yaşamamıştım
o güne kadar.. Söyleyebileceğim tek şey, insanın Rusya’da seyahat ederken bu
tip beklemelere, gecikmelere, karışıklıklara, izdihama hazırlıklı olması ve
sabrını kaybetmemesi gerektiği zira seyahatin dönüş bölümünde de benzer bir
havalimanı macerası yaşamak zorunda kaldık:)
İlk günümüz,
normalde kısa süren ama havalimanındaki beklemeyle uzun ve yorucu bir hal alan
yolculuk sonrası , 11 gün boyunca bizi misafir edecek olan Chernishevsky
Gemisi’ne varmamızla renkli ve zevkli bir hal almaya başladı. Yerel kostümlü
gemi mürettebatının müzikli karşılaması,
yorucu bir günün sonunda ilaç gibi geldi. Bunu takiben önce kamaralarımıza
yerleştik sonra da güzel bir yemek için restoranın yolunu tuttuk. Gemide yemek servisinin güler yüzlü bir ekip
tarafından yapıldığını ve tatlar bolca krema ve sos içerdiğinden muhteşem olmasa da sunumun çok tatmin edici
olduğunu söylemeden geçmemek gerek sanırım.
Ertesi gün güzel
bir kahvaltıyla başladık güne ve
ardından St. Petersburg şehir turuyla devam ettik. Burada Vasili Adası,
Eski Borsa Binası, Aziz İzak Katedrali, Kurtarıcının Kanı Kilisesi, Peter-Paul
Katedrali’ni görerek şehir hakkında genel bir bilgi edinmek mümkün oluyor.
Rusya’daki katedral ve kiliselerin Avrupa’dakilerden en büyük farkı, kubbelerinin
soğan şeklinde olması ve bu sebeple çok büyüleyici görünmesi...St. Petersburg
‘un en önemli özelliği şehrin irili ufaklı adalar üzerinde kurulması ve şehir
sınırları içinde 90dan fazla nehir, nehir kolu, kanal ve 100den fazla da göl
& gölet olması... Bu güzel günü, gemide aldığımız güzel bir yemekle
sonlandırdık.
|
Aziz İzak Katedrali |
|
St. Petersburg |
|
Kurtarıcının Kanı Kilisesi |
|
Hediyelik Eşya Mağazası |
|
St. Petersburg Kanallar |
Üçüncü günümüzde
çok önemli iki yeri görecek olmanın heyecanı sarmıştı bizi. Önce Petro’nun
yazlık Saray’ı ardından da Hermitage Müzesi... Her ikisini de görmeden Rusya’yı
gördüm demek mümkün değil sanırım. O yüzden her ikisini de mutlaka görülecekler
listesine almak gerek diyerek özet geçiyorum şimdilik..
|
Hermitage Müzesi arka tarafı |
|
Petro'nun Yazlık Sarayı |
Üçüncü günün sonunda gemiye döndüğümüzde artık
Moskova’ya uzanacak ve aslında adı Volga Turu olsa da Volga’nın
kollarından olan Newa ve Svir Nehri’nde yapılacak gezimize
başlamaya hazırdık. Kaptanın güvertede verdiği kokteyl ile gemimiz artık
nehirde yol almaya başladı. Yol alarak geçirdiğimiz ilk gecemizde batmayan
güneş ve sadece 3 saat için doğar gibi yapıp sonra güneşin çıkmasıyla kaybolan
mehtabı görmek bizi çok şaşırttı ve o zaman “beyaz geceler”in ne demek olduğunu
gerçek anlamda görmüş olduk:) Nehir gezimiz boyunca sıkça karşılaştığımız
“seviye havuzlar”ının ilkine burada rastladık bile.. Seyahat boyunca toplam 17
seviye havuzu geçtiğimizi bir not olarak vereyim...
|
Gemimiz "gece saat 2:00" |
|
Seviye Havuzu |
Ertesi gün
kahvaltının ardından ilk durağımız olan Mandrogy’e gelmiştik. Küçük bir köy
havasındaki Mandrogy’de Rusya’nın geleneksel özelliklerini yansıtan ahşap evler
mevcut... Aynı zamanda burada, votkanın endüstriyel tarihini tanıtan müzeyi de
gezdik. Buradaki evleri gezerken bir de “izbe” sözcüğünün nereden geldiğini
öğrenme fırsatı bulduk. Buradaki evlere çok alçak bir kapıdan giriliyor ve
soğuğun içeri girmesini önlemek için loş bir boşluk yapılıyor girişe ve işte
buraya da “izbe” deniyormuş. Yani loş yerlere bizim dilimizde de “izbe” denmesi
tesadüf değilmiş aslında! Buranın gezilmesiyle gemimize binerek tekrar yol
almaya başlıyoruz..
|
Votka Müzesi |
|
Gemiden manzara |
5. gün kahvaltı
sonrasında durağımız Kizhi (Kiji olarak okunuyor). Buranın en önemli özelliği
adanın üzerinde, 1714 yılında tek bir çivi kullanılmadan inşa edilmiş Tecelli
Kilisesi. Kilisenin 22 kubbeli oluşunu düşününce çivi kullanılmadığına inanmak
mantığı zorluyor. Kilise, Unesco tarafından koruma altına alınmış... Adanın
başka bir özelliği de çok güzel bir doğa yürüyüşü yapmamıza izin
vermesiydi. Öğleden sonra tekrar
gemimize dönerek bir sonraki durağımıza kadar yol almaya devam ettik. Batmayan
güneş, bu gezi boyunca bizi en çok etkileyen konulardan biri oldu. Tabi güneş
batmayınca insanın uyuma isteği de bir hayli azalıyormuş, bunu da deneyerek
görmüş olduk:)
|
Tecelli Kilisesi |
|
Gemide çay servisi |
Yolculuğumuzun 6.
günündeki durağımız Goritsy’e varış, öğle saatlerini buldu. Goritsy’de ikona
koleksiyonu ve ev kompleksini barındıran Krillo-Belozersky Manastırı’nı gezip
gemimize dönerek nehirdeki seyre devam ediyoruz. Goritsy’nin bir önemli
özelliği de burada kürk alışverişi
yapılıyor olması, her yerde kurulmuş açık hava stantlarında ve dükkanlarda
fabrikaların artıklarından yapılmış kürk şallar, montlar, kabanlar, şapkalar
satın almak mümkün.
|
Volga Ana Heykeli |
Bir sonraki durağımız
ertesi gün yine öğle saatlerinde vardığımız Yaroslavl oldu. Yaroslavl’ın
kuruluşu Moskova’dan daha eskilere dayanıyormuş ve burası 650.000 nüfuslu büyük
bir şehir. Burada, pazarda gördüğümüz kurutulmuş meyveler ve Rus keteninden
masa örtüleri çok meşhur. Yaroslavl, 1598’de Moskova işgal tehlikesi
yaşayınca bir süre başkent olmuş. Burada pazarın yanı sıra Aziz Kurtarıcı
Manastırı’nı, Vali’nin Evi’ni ziyaret ediyoruz. “Vali’nin Evi”ni gezerken bizi dönem kıyafeti
içinde kızlar karşılıyor ve gezi sonrası çok güzel bir klasik müzik konseri
bizleri bekliyor, arkasından da interaktif bir vals gösterisi!! Buradan, Moskova
öncesi son durağımız olacak Uglich’e doğru yol almak üzere tekrar gemimize gidiyoruz.
|
Vali'nin Evi |
Ertesi gün sabah
saatlerinde yoğun yağan bir yağmurla birlikte Uglich’e ulaşıyoruz. Uglich’te
gemi iskeleye yanaşır yanaşmaz yağmura rağmen tezgah açan hediyelik eşya
satıcıları ve üniformalar içinde bando mızıka takımı karşılıyor bizi. Uglich’te
Korkunç Ivan’ın oğlu Dmitri’nin bahçede oynarken öldürüldüğü yere 100 yıl sonra
yaptırılan kiliseyi geziyoruz.
|
Uglich |
|
Gemide Yemek:) |
Buradan sonra
artık Moskova’ya doğru yola çıktık. Ve ertesi gün artık Moskova’daydık. Moskova’da ilk olarak yapılan şehir turunda
Leningradskaya Caddesi, Tverskaya Caddesi, Serçe Tepesi, Eski KGB Binası, Kızıl
Meydan ve meydan içinde eskiden GUM adında devlet mağazası olan ama şimdilerde yenilenip modern bir alışveriş merkezi haline getirilmiş (buranın gece
ışıklandırmasının da harika olduğunu söylemek gerek) kompleksi geziyor ve
alışveriş yapıyoruz:) Kızıl
Meydan’daki diğer önemli binalar da Kremlin Sarayı’nın hemen yakınındaki Aziz
Vasili Katedrali ve Tarih Müzesi...
|
Moskova Metrosu |
|
Moskova Metrosu süslemeler |
Akşam yemeği sonrasında da tekrar Moskova metrosunda renkli bir
yolculuk yapmak üzere şehre akıyoruz! Moskova’nın gecesinin de bir başka güzel
olduğunu söylemeye gerek yok sanırım. Kızıl Meydan’ı ışıklandırılmış şekliyle
görmek de bambaşka bir renk katıyor geziye...Son olarak, metroda yürüyen
merdivenlerin bizim alışık olduğumuzdan çok daha hızlı hareket ettiğini
söylemem gerek. Bir de her metro durağı farklı bir temayla yapılmış ve
özellikle eski olanlardaki sanat eserleri, avizeler, ve heykeller çok
büyüleyici.
|
Moskova Metro Planı |
|
Kızılmeydan GUM Alışveriş Merkezi |
Moskova’daki son
günümüzde, sıra Kremlin Sarayı’nı görmeye geldi. Önce, Meçhul Asker Anıtı ve buradaki nöbet değişim
törenini izleme fırsatı da bulduk. Ruslar, Kremlin’e Saray değil, “kale”
diyorlar. Kremlin Sarayı’nı gezmek istiyorsanız ve uzun kuyruklar beklemek
istemiyorsanız mutlaka önceden randevu almak gerek sanırım, biz böyle
yaptığımız için fazlaca beklemeden giriş yapabildik. Moskova’da son durağımız
meşhur Arpad Caddesi ve buradaki “Hard Rock Cafe”de yediğimiz Amerikan usulü
öğle yemeği oldu!! Arpad Caddesi boyunca Rusya’nın sembolü haline gelen
matruşkaları ve kehribar taşlarıyla yapılan süs eşyaları ve tabloları görmeniz
ve satın almanız mümkün. Yemekten sonra Moskova Devlet Mezarlığı’nı ziyaret
ederek burada Kruçev, Raisa Gorbaçov ve Nazım Hikmet’in mezarlarını da
görüyoruz.
Ertesi gün dönüş
yolculuğu için hazırız. Ancak, Moskova’dan ayrılmak da St.Petersburg’daki
varışımız kadar sancılı. Aksam saatlerindeki uçağımıza yetişmek için
neredeyse 6 saat önesinden havalimanına hareket ediyoruz. Bu kadar erken
hareket etmemize rağmen yine de havalimanında bir izdiham olması ve insanların
ancak uçağa 45 dak. kala check-in
yapabilecekleri bölüme alınmaları bizi çok şaşırtıyor. O kargaşayı aşmak da
zorlandığımız için nerdeyse 5 saat önce geldiğimiz havalimanında uçağımızı
kaçırma riskiyle karşı karşıya kalıyoruz!! Ama sonunda uçağımıza biniyor ve
rahat bir yolculuk sonrası güzel anılarımızla İstanbul’a ayak basıyoruz..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder