30 Mart 2013 Cumartesi

NEW YORK - NEW JERSEY ve Sandy



Yıllar önce facebook daha yeni moda olmaya başladığında değişik uygulamalarının birinde bir anket vardı ve sorulara cevap verdiğinizde size hangi şehrin insanı olduğunuzu söylüyordu. Bu tip şeylere pek inanmasam da sırf meraktan bu anketi kendime uyguladığımda bir  “New York insanı” olduğum ortaya çıkmıştı. Aslında kendimi hep daha sakin yerlerin insanı olarak düşünürdüm. Ama  zannederim hem 11 yaşından beri okulda Amerika’lı öğretmenlerimin etkisinde kalmamdan, hem ilk yurtdışı gezimi 1986’da New York’a yapmamdan ve en önemlisi yakın akrabalarımın yani ailemin yarısının neredeyse 50 senedir orada yaşamasından olsa gerek bu şehirle aramda bir gönül bağı oluşmuş. 


Çocukluğumda, o zamanlar New York’ta oturan halam, her yaz İstanbul’a gelirdi. Tatil dönüşünde beni de bavuluna koyarak götürmeyi teklif eder ben de çocuk aklımla bu şakayı tam anlayamaz; “o kadar uzağa bavulda gidemem, uçaktan korkarım “ diye cevap verirdim. Kısacası benim Amerika ile fikren tanışmam çok eskilere dayanıyor. 


New York’a ilk gerçek ziyaretim ise 1986da liseye başladığım yıl ailemin karne hediyesiydi bana. Hem de grupta tek “iyi” İngilizce bilen biri olarak o dönem çok limitli İngilizce bilen annem ve kardeşimin de sorumluluğunu alarak aktarmalı bir yolculuk yaptık yeni kıtaya... Benim için hem çok zevkli hem de çok heyecan verici bir gezi olmuştu bu ilk ziyaret. Sonrasında da defalarca gidip geldim New York’a. Bu şehirde hem bir turist gibi hem de bir yerli gibi hissettim.


Rockefeller Center

Manhattan 'Avenue of Americas'

Time Warner Center Manhattan



Bir turist gözüyle “Big Apple”ı (yani New York’u) görmek isterseniz yapılabilecekleri  ve görülecekleri şöyle özetlerdim heralde:

-Broadway’de bir show izlemek
-Times Square

-South Sea Port’tan başlayan tekne turu

-Brooklyn Köprüsünden yürüyerek geçmek

-Hürriyet Heykeli ve Ellis Adası’nı ziyaret etmek

-Macys, Bloomingdales ve Saks mağazalarında , isterseniz Woodbury Common Premium Outlet’te alışveriş yapmak

-Meat Packing District (burası önceden kesimhanelerin olduğu bir bölgeyken şimdi bolca sanat galerisi ve restoran mevcut)

-Soho

-Empire State Building

-Broadway’deki Marriot Otel’in en üst katındaki döner restoranda çay ya da yemek keyfi

-Meşhur 5th Avenue

-Rockfeller Center

-Ve tabi ki Metropolitan gibi birçok müze ziyareti



Ancak benim için New York sadece bunlardan ibaret olmadı. Çünkü New York’a gidiyorum dediğimde aynı zamanda New York’la iç içe geçmiş başka bir eyalet olan New Jersey’e de gidiyorum ben. Burada da kendimi “yerli” gibi hissediyorum halam ve kuzenimle yaşarken. New York’tan otobüse binip yarım saatte New Jersey’e vardığınızda bambaşka bir dünyaya gitmiş gibi oluyorsunuz; yeşillikler içinde, sokakta yürürken herkesin birbirine selam verdiği bir dünya burası. Benim de hoşuma giden bu galiba. Amerika’da insanlar gerçekten çok bireysel yaşıyorlar. O yüzden de sokakta yürürken bile insanların birbirine merhaba deme ihtiyaçları oluyor gibime geliyor her seferinde. 


Bu yılki mutat Amerika ziyaretimde ise ilk defa bir kasırga yaşadım. Hem de Amerikalıların deyimiyle yüzyılın kasırgasını... Önce ortalık sakin görünüyordu sonra birden bütün televizyonlar tam üzerimize doğru gelmekte olan Sandy kasırgasının muhtemel etkilerini anlatmaya başladılar. Sık sık belediye başkanı ve bölge valisi konu ile ilgili durum analizleri yapmaya başladı televizyondan. Biz de söylenildiği üzere su stoğu yaptık ama bunun dışında yapılabilecek pek fazla da bir şey yoktu. Ve sonunda fırtına başladı, daha ilk saatlerde neredeyse tüm eyalette önce elektrikler kesildi. Biz denize yakın bir yerde olmadığımız için su baskını olmadı ama radyodan anladığımız kadarıyla okyanus yakınındaki çoğu yer sular altındaydı, hatta Manhattan metrosu da uzun yıllardan sonra ilk defa kapatılmıştı. Yollar da devrilen ağaçlar yüzünden kapandığından ulaşımda büyük sıkıntı yaşandı. İşin kötüsü bütün bunlar, benim İstanbul’a dönme günümden iki gün önce olmuştu ve ne yazık ki telefon hatları da çalışmadığı için havalimanının kapalı olması dışında uçağımla ilgili bilgi alamıyordum. Amerika gibi herşeyin elektriğe bağlı olduğu bir ülkede bırakın evleri, çoğu büyük mağaza ve markette bile jeneratör olmayışı hayatı durma noktasına getirdi. Buna bir de rafinerilerin çalışmayışı ve ulaşımın durması da eklenince koca şehirde benzin sıkıntısı baş gösterdi. Geceleri ise tam bir “hayalet şehir” durumu yaşanıyordu. Bir de sıcaklık sıfır dereceye düşünce evde ısınmak için  tepside su ısıtmaktan başka bir çaremiz kalmamıştı... Amerika’da olduğuma inanamıyordum... Biz de benzin kıtlığından nasibimizi aldık ve arabada benzin bittiği için zar zor bulduğumuz açık bir benzincide kuyruğa girdik. İnsanların bu karmaşa içinde bile birbirine saygılı davranması, kuyrukta birbirinin önüne geçmemesi beni çok şaşırttı. Türkiye’de feribot kuyruğunda bile birbirinin önüne geçmeyi başarı kabul eden bizleri düşününce bu düzenli kuyrukları görmek ne büyük bir nimet diye düşündüm. Velhasıl , fırtınadan tam dört gün sonra elektriğimiz geldi, dolayısıyla telefon ve ısıtmamız çalışmaya başladı ve hayat kısmen de olsa normale döndü bizim için...Bu zorunlu bir kalış olmasına rağmen benim için unutulmaz bir macera oldu.  

Sandy öncesi...

Sandy sonrası...



Yine de bir dahaki ziyaretimi kasırga dönemine denk getirmemek için elimden geleni yapacağım:)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder