California’nın Santa Cruz şehrinden başladığımız yaklaşık 20
gün süren karayolu yolculuğumuzun ilk durağı Yosemite Milli Parkı oldu. Orijinal
adıyla Yosemite National Park’ın doğusunda
yer alan Big Oak Flat Entrance kapısına,
Santa Cruz’dan yaklaşık 4 saatlik yolculuk sonrası ulaşıyoruz. Parkın diğer iki
kapısında da olduğu gibi burada da ziyaretçilerin park hakkında kapsamlı bilgi
alabilecekleri ve park temalı hediyelik eşya satın alıp ihtiyaçlarını
giderebilecekleri bir “Visitor Center” (yani Ziyaretçi Merkezi)
karşılıyor bizi. Amerika’da milli parkların tümü ücretli ve genelde ödediğiniz
parayla 1 hafta süre içinde ücretini ödediğiniz parkı gezebiliyoruz. Genelde
ücretler de 1 araba ve içindeki 4 kişi için 30 USD civarında.
|
Yosemite |
|
Big Oak Flat Entrance Visitor Center - Ziyaretçi Merkezi |
Yosemite, oldukça büyük bir park. Sierra Nevada
sıradağlarının batı yamaçlarında yer alan Park yaklaşık 3027 km2’miş. Parka
girdikten sonra, merkezine gitmek için bir hayli yol kat etmek gerekiyor. Ancak biz
ilk ziyaretimizde, parkın daha turistik olan Yosemite Valley - Vadisi ve Glacier
Point noktalarına gitmeyerek, aynı zamanda parkın içinden Sierra Nevada dağlarının batısından doğusuna
bir nevi geçit görevi gören Tioga Road’dan geçerek parkın doğu
kapısına ulaşıyor ve buradan da konaklayacağımız yer olan Mammoth Lakes’e ulaşıyoruz. Park gezimizi ise sonraki günlere
bırakıyoruz. Park içinde pek çok yürüyüş parkuru, doğal yaşam izleme
alternatifleri mevcut olduğunu söylememe sanırım gerek yok.
|
Tioga Road |
Mammoth Lakes’e
parkın doğu çıkışından 395 No’lu karayolundan güney yönünde yaklaşık 25 mil (40 km.) ilerleyerek
ulaşıyoruz. Mammoth Lakes büyük
otellerden çok, "townhouse" denilen site içinde devremülklerin yer aldığı hem
doğası hem de kayak turizmiyle ünlenmiş çok şirin bir kasaba. Adını da bölgede
yer alan 6 gölden alıyor. Konakladığımız
Aspen Creek adlı sitede yer alan
evler eğer bu bölgede kalmak isterseniz kesinlikle tavsiye edebileceğim bir tesis.
Hele grup olarak seyahat ediyorsanız çok odalı alternatifleri de, hem rahat hem
de konforlu konaklama olanağı sağlıyor. Fiyatları da aynı ayardaki otellerle
kıyaslandığında çok daha hesaplı.
Şimdi tekrar Yosemite’ye dönerek, Park’ın olmazsa
olmazlarından bahsedeyim biraz... Parkı dogu-batı yönünde boylu boyunca kesen
ve aynı zamanda Sierra Nevada dağları üzerindeki en yüksek geçit olan (9900
ft-yaklaçık 3300 metre) Tioga Road , kardan
dolayı kış aylarında (Kasım-Mayıs arası) kapalı oluyormuş. Dolayısıyla dağın
doğu tarafındaki yerleşim yerleriyle batısındaki yerler arasında yolculuk çok
daha uzun bir şekilde dağ zincirinin etrafından
dolaşılarak yapılıyormuş. Yol üzerinde batı-doğu yönünde yer alan değişik
seviyedeki yürüyüş parkurları , piknik alanları, kamp alanları ve manzarayı
seyredebileceğiniz değişik noktalar var. Bunlar sırasıyla White Wolf, Yosemite Creek,
Porcupine Flat, Olmsted Point (buradan mutlaka manzaraya bakıp belki de
Yosemite’nin alamet-i farikası olarak niteleyebileceğimiz Half Dome’a karşı fotoğraf çektirmek gerek), Tenaya Lake - Gölü, Cathedral
Lake -Gölü, Toulomne Meadows (burası hayli geniş bir düzlük ve dağların
arasında görülmeye değer sapsarı bir
görüntü veriyor) ve yolun doğu ucunda karşınıza gelecek Tioga Lake - Gölü ile Ellery Lake
- Gölü. Bizim gittiğimiz dönemde (Eylül sonu) yazın kurak geçmesi sebebiyle
bu göllerin suları hayli azalmıştı. Bahsettiğim Half Dome Yosemite vadisinin batı ucunda yer alan ve yarısı
kesilmiş bir kubbeye benzediği için bu isimle anılan bir tepe. Aynı şekilde
vadinin batı ucundaki El Capitan ise
vadiden yukarı doğru yükselen ve dağcıların sıklıkla tırmanış için kullandıkları
önemli bir dağlık kaya oluşumu.
|
Tenaya Lake |
|
Toulomne Meadows |
|
Ellery Lake |
Bu yolun dışında Yosemite Park’ın asıl ziyaret edilmesi
gereken ve daha turistik olan Vadi bölümü- “Yosemite
Valley” ve Glacier Point denilen
vadi bölümünün daha güneyinde yer alan noktayı pas geçmemek gerek. Buralarda da yine muhtelif yürüyüş ve tırmanış
parkurları ile kamp ve piknik alanları mevcut. Ana girişlerde ve vadideki Visitor Center-ziyaretçi merkezinden bilgi
alarak kendinize uygun rotayı seçip yürüyüş yapabilirsiniz. Gerçekten değişik
zorluklardaki bu yürüyüşler doğa içinde ve çok iyi işaretlenmiş yollarda
yapıldığı için rehber olmadan da rahatlıkla yürüyebileceğiniz rotalar. Glacier Point denilen yerden de aynı
şekilde yürüyebileceğiniz değişik rotalar var. Glacier Point’e giden yol da yine Tioga Road gibi kış aylarında kapalı kalıyormuş. Son olarak Glacier Point’den Half Dome adı verilen tepenin görüntüsü bir başka güzel ve buradan
tam olarak neden bu tepeye bu ad verildiği daha net anlaşılıyor. Yine Glacier Point’e giden yol üzerindeki Bridalveil Creek (Gelin duvağı Deresi ve
Şelalesi) çok turist alan bir nokta. Adıyla bile bizim Ayder’de yer alan meşhur
şelaleyi çağrıştırıyor ama bizim gittiğimiz dönemde yağışsız geçen yazdan
dolayı ne yazık ki şelalenin suyu pek akmıyordu.
|
Bridalveil Creek |
|
Glacier Point'den Half Dome |
|
Glacier Point |
|
Glacier Point'den Vadinin Kuşbakışı görüntüsü |
Yosemite Parkı’ndan sonra, biraz da parka nispeten yakın
olduğu için konakladığımız ama beni doğal güzelliğiyle kendine hayran bırakan Mammoth Lakes – Gölleri bölgesinden
bahsetmek istiyorum. Burası, Mammoth Dağı’nın
eteklerinde kurulmuş, özellikle kayak
turizmiyle de ünlü etrafında 6 adet gölü barındıran yemyeşil bir bölge. Gölleri görmek için yola çıktığımızda ilk
karşımıza çıkan, kasaba merkezine en yakın Twin
Lakes (İkiz Göller) oluyor. Sırasıyla Upper
Twin Lake, Horseshoe Lake (At
Nalı Gölü), Lake Mamie, Lake George ve Lake Mary’i görüyoruz. Göl
manzaraları bir harika ancak bu göllerin en batısındaki Horseshoe Lake, 1989 depreminden sonra normalden fazla düzeyde karbondioksit
gazı açığa çıkarıyormuş. Bu sebeple de etrafında yer alan ağaçlar zamanla
kuruyormuş. Ayrıca etrafa bölgede uzun süreli kalmanın sağlığa zararlı olduğuna
dair uyarılar konulmuş. Bu haliyle de Mammoth
Lakes’in yemyeşil görüntüsünden çok farklı bir görüntü sergiliyor.
|
Twin Lakes |
|
Twin Lakes |
|
Lake George |
|
Horseshoe Lake |
|
Horseshoe Lake |
Mammoth Lakes
dışında çevrede bulunan en büyük göllerden biri de Yosemite’ye uzanan 395 no’lu karayolu üzerinde yer alan Mono Lake. Burası da yine sodalı oluşumuyla
fazla canlı yaşamasına izin vermeyen bir göl ve uzun yıllar Los Angeles’in su
ihtiyacı için buradan su çekilmesi sebebiyle suyu hayli azalmış.
|
Mono Lake |
Ayrıca yine Mammoth Lakes’e yakın beyaz kumlu June Lake - Gölü, Grant Lake ve Silver Lake’de
bu bölgede göreceğiniz göller arasında yer alıyor.
|
June Lake |
|
Lake Sabrina |
|
Lake Sabrina |
|
Silver Lake |
395 No’lu karayolunu daha da güneye doğru takip edip Bishop kasabasını geçerek Lake Sabrina’ya ulaşılıyor. Yine Bishop kasabasına yakın ve görülmesi
gereken noktalardan biri de Bristlecone
Pine Forest - Ormanı. Bu ormandaki ağaçlar, aslında yaşayan ama %95’i ölmüş
izlenimi veren çam ağaçları. İlk defa 1953 yılında Schulman adındaki bir bilim
adamı tarafından keşfedilmiş ve gerçekten inanılmaz görüntüleri var. Bu ağaçlar
arasında yürüyüş parkurları da mevcut. Yalnız yapraksız olduklarından dolayı
özellikle yaz aylarında ve sıcak havalarda yürüyüş için pek de uygun
olmayabilir.
|
Bristlecone Pine Forest |
|
Bristlecone Pine Forest |
Bölgeden bu kadar bahsetmişken bir de nerelerde ne
yiyebileceğiniz konusundan bahsedeyim. Kaldığımız Mammoth Lakes bölgesinde yer alan Good Life Cafe, Meksika mutfağından hoşlanıyorsanız Roberto’s Mexican Cafe ve Bishop kasabasında karşımıza çıkan daha
şık bir mekan olan ve daha sağlıklı yemekleri bulabileceğiniz Sage tavsiye edebileceğim yerler. Tipik bir Amerikan kahvaltısı için de
Breakfast Club’ı ziyaret edebilirsiniz. Her koşulda Amerika’da porsiyonlar bol
kepçe, o yüzden ısmarlarken bunu göz önünde bulundurmakta fayda var:)
Uzun sözün kısası Yosemite, Amerika Birleşik Devletleri'nin
en eski ve en bilinen Milli parklarından biri. Ve yolunuz California’ya düşerse
ve doğa turizminden zevk alıyorsanız pas geçmemeniz gereken bir yer. Ziyaret
için en uygun zamanlar ise, havanın daha az sıcak olduğu ve daha az turistin
geldiği Eylül-Ekim dönemi. Yaz aylarında göl ve nehirlerinde çok daha fazla su
oluyormuş ama çok daha fazla turist çektiği için de araba trafiğinden dolayı doğayla
bütünleşmek hayli zorlaşıyormuş.
Güzel ve iyi korunmuş bir doğal güzellik : )
YanıtlaSil