Mardin bende
merak uyandıran bir yerdi ve buraya gitmek ancak sevgili kuzenim İrem’in önayak
olmasıyla kısmet oldu bana... 2010 baharında yaptık bu geziyi ama bundan sadece iki gün önce Amerika’dan dödüğüm için “jetlag” sarhoşluğunu atamamıştım
üzerimden henüz. O yüzden gezdiğimiz yerlerin bazıları hala aklımda hayal meyal
kalmış ve sıralamayı pek hatırlayamıyorum ne yazık ki...
|
Otelden ilk manzara |
Bana sorarsanız
mutlaka nereler görülmeli ve neler yenilmeli diye; önerebileceğim bazı şeyler var; bunun dışında bu şehirde yaşadıklarım ve
hissettiklerim ile ilgili birkaç şey paylaşmak istedim. Öncelikle Mardin’de çoğunuzun
bildiği gibi taş evler çok meşhur ve biz de modaya uyarak işte böyle taş bir
konak olan Erdoba Konaklarında kaldık. Ama
açıkçası bu konak beklentim yüksek olduğundan mıdır, yoksa zaten uzun bir
seyahatten döndüğümden dolayı yorgun olmamdan mıdır beni hayal kırıklığına
uğrattı. Yine de buranın çok merkezi olduğunu
ve şehirde kalınabilecek yerlerden biri olduğunu söylemeliyim sanırım.
|
Şehir Merkezi |
|
Mardin Sokakları |
Şehre ve otele
ilk vardığınızda geniş bir denize bakar gibi taş evlerle kaplı bir ovaya bakıyorsunuz,
geceleri tek tük yanan ışıklarla harika görüntü veriyor buralar. Mardin’in
şehir içindeki çarşısı mutlaka gezilmesi, görülmesi gereken bir yer. Ayrıca
Mardin Müzesi, Deyrülzeferan Manastırı, Zinciriye Medresesi, Kasımiye
Medresesi , Latifiye Camii, Mardin Meryem Ana Kilisesi, Şehidiye Camii, Mardin
Ulu Camii görüp gezmenizi tavsiye edebileceğim yerler. Özellikle manastır gezilerinde en ilgimi çeken
nokta, gönüllü görevlilerin sizi kapıdan
karşılayarak gezdirmeleri, hem de mekanlar hakkında çok güzel bilgi vermeleri
oldu.
|
Deyrulzeferan Manastırı |
|
Latifiye Cami |
Mardin’de çok lezzetli yemekler yemek mümkün ama bizim
favorimiz hem yeri hem sunumuyla Cercis Murat Paşa Konağı oldu, kaldığımız iki
gün boyunca akşam yemekleri için oraya abone olduk.
Mardin’e gelip de Hasankeyf’e gitmemek olmaz dedik, belki
bir dahaki gelişimize yerinde bile bulamayız diye düşünerek bir taksici ile
anlaşıp yaklaşık 2 saat (120 km) uzaklıktaki Hasankeyf’e gitmek üzere yola
çıktık son günümüzde. Yolculuk başta güzel başladı ama alimallah her yere yetişirim
diyen hızlı şöförümüz bizi bayağı korkuttu. Gerçi ben daha henüz üzerimden
atamadığım “jet-lag” etkisiyle bu yolun çoğunu uyuklayarak geçirdim ama
kuzenimin uyarılarından pek de güvenli gitmediğimizi hissettim! Neyse ki neredeyse 1 saatte sağ salim
Hasankeyf’e vardık. Orada halk, rehberlik işini profesyonellere taş çıkartacak
şekilde yapıyormuş. Bölgeden genç bir arkadaşımız hemen işi ele alarak bize
bölgeyi çok güzel bir şekilde gezdirdi ve hikayesini anlattı. Hasankeyf mutlaka
görülmesi gereken bir yer! İşimiz bitip de bizi beklemesi gereken taksicimizi
aradığımızda hemen buluşmamız gereken yere geleceğini söyledi, ama aradan 15
dak. geçmesine rağmen hala ortada olmayınca şehri gezerken yukardan gördüğümüz
üzere Dicle sularında arabasını yıkarken arabanın yarısının suya gömülmek üzere
olduğunu farkettik. Bu durumda bile adam kahramanlığı elden bırakmayıp
telefonda konuştuğu bana, “şimdi yanınızdayım” diyordu!! Bunlar olurken daha
fazla sinirlenmemek ve acaba araba giderse ne yapacağımızı düşünüp kötüyü çağırmamak
adına orada bir çayhanede oturup yöre sakinleri ile muhabbet etmeye karar
verdik. Bir yandan da yan gözle arabanın gittikçe yükselen sudan nasıl kurtulacağını
izliyorduk. Sonunda akıllı! şöförümüz 4X4 sahibi bir yardımseverden yardım istemeyi akıl etti ve
onların çekmesiyle sudan kurtulmayı başardı, biz de bir saatlik bir gecikmeyle
artık Midyat üzerinden Mardin’e dönmek için hazırdık.
|
Hasankeyf |
|
Hasankeyf |
|
Taksimiz suya kapılmadan önce..Başımıza geleceklerden bihaberiz henüz! |
|
Hasankeyf |
|
Hasankeyf |
Arabayı neredeyse suya kaptırmış olmanın mahçubiyetiyle olsa
gerek şöförümüz dönüş yolunda eskisi kadar cengaver değildi. Önce Deyrulumur
Manastır’ına sonra da Midyat’a uğradık. Manastırda yine çok düzenli bir şekilde
gönüllü arkadaşlardan brifing aldık. Midyat bildiğiniz gibi telkari sanatıyla
ünlü bir yer ve biz de hatıra telkarilerimizi ve biraz da fazlasını alarak
Mardin’e geri döndük. Nehir macerasından sonra ben de “jet-lag”den eser
kalmadı!
|
Deyrulumur Manastırı |
Eminim Mardin’e bir
kez daha gitsem yine aynı zevkle gezerim. Dar sokakları, taş evleri ile insanda
inanılmaz anılar bırakan bir yer burası. Hani derler ya gecesi ayrı güzel
gündüzü ayrı güzel , bende de aynı böyle bir duygu bıraktı işte…
Mardin,Midyat ve Hasankeyf gezip-gördüğüm yerler arasında en beğendiğim yerler arasındadır. Özelliğini kaybetmemiş taş evler, daracık sokaklar, farklı bir mimari.
YanıtlaSilBüyük şehirlerin yüksek katlı apartman dairelerinden oluşan sokaklarından sonra taş evlerin arasında dolaşmak insana gerçekten huzur veriyor.
Özellikle Midyad'ı çok sevmiştim.
Kapalı olan birçok kiliseyi,orada yaşayan yardımsever kişiler sayesinde gezmiştik. Çok keyifli bir geziydi.
Ülkemizde en beğendiğim yerlerin başında gelir büyülü Mardin.İlkokul kitaplarında okuduğumuz Mezapotamya ovası efsunlu olabilir mi?diye düşünmüşümdür hep.
YanıtlaSilBu sonsuz ova dinginlik ile özdeşleşiyor benim bilinçaltımda...Sen de ne güzel dile getirmişsin Esracığım,ellerine ,yüreğine sağlık...