21 Eylül 2015 Pazartesi

YOKOHAMA

Yokohama, Tokyo’dan sonra Japonya’nın en büyük şehri. Başkente yaklaşık 40 km. uzaklıkta ve arabayla yarım saatte ulaşılabiliyor. Yokohama’nın biz Türkler için en bilinen özelliği ise, Ertuğrul Fırkateyni’nin Japonya açıklarında batmadan önce, bu şehre gelip İmparator tarafından da karşılanmış olması. 2. Abdülhamit döneminde Sultan’ın nişanını ve hediyelerini Japon İmparatoruna sunmak üzere aylar süren yolculuk sonrası Japonya’ya ulaşan Ertuğrul Fırkateyni, bir süre Yokohama limanında kaldıktan sonra, tayfun dönemine gelindiği için biraz daha beklemesi için yapılan uyarıları dinlemeyip geri dönüş yolculuğuna başlamış. Ancak daha açık denize çıkamadan fırtınadan dolayı 16 Eylül 1890’da batmış. Geminin batışını gören Japonya’nın küçük bir balıkçı kasabasının halkı ise kazadan kurtulabilen 69 mürettebata yardım elini uzatmış ve iyileşerek ülkelerine dönmelerinde önemli rol oynamış.

Yokohama Yamashita Park

Yokohama'ya giderken...

Bu kısa bilginin ardından biraz da Yokohama’da neler görülebileceğinden bahsedeyim. Yokohama, Japonya’nın en büyük liman kentlerinden biri. Dolayısıyla büyük “cruise” gemilerinin de uğradığı bir kent. Bu anlamda Osanbashi Pier, Yokohama’da mutlaka görülmesi gereken yerlerden... Liman bölgesinde Yamashita Park ve Red Brick Warehouse adıyla bilinen içinde restoran, kafe ve alışveriş mekanlarının olduğu bina da görülmesi gereken yerler.

Osanbashi Pier

Osanbashi Pier,  bir gemi şeklinde inşa edilmiş ve altında, güzel manzaralı ve hafta içi 17:00’den sonra açılan, tatil günleri ise öğle yemeği de servis eden bir restoran var. Osanbashi Pier’in üzerinden Bayshore Bridge (Köprüsü) manzarasına bakmayı ve fotoğraf çekmeyi de ihmal etmeyin derim.

Bayshore Bridge

Yamashita Park, renkli bahçeleri, çiçekleri, güzel çeşmeleri, heykel ve anıtlarıyla gezerken zevk alacağınız bir yer. Ne yazık ki yağmurlu bir hava da gezmek zorunda kaldığım için her ayrıntısına uzun uzun zaman ayıramadım ama Yokohama depreminin anısına hayatını kaybeden Japonlar için bölgede yaşayan Hint Halkı tarafından armağan edilen anıt, Amerika Birleşik Devletleri tarafından armağan edilen çanlar ve kırmızı pabuçlu kız heykeli bu parkta karşınıza çıkacak detaylar... Yokohama, tam bir sahil şehri ve özellikle yeni bölümünde gökdelenlere ev sahipliği yapıyor.

Yamashita Park

Yamashita Park

Yamashita Park

Red Brick Warehouse ise şimdiki şeklini almadan önce, 1920’li yıllarda, liman gümrük binası olarak hizmet veriyormuş. Şimdilerde ise bahsettiğim gibi, üst katında konser salonu da olan kafeleri, restoranları ve alışveriş alternatifleriyle halk arasında popüler ve turistik bir yer.

Red Brick Warehouse

Red Brick Warehouse

Son olarak Yokohama’daki Chinatown sadece Japonya’nın değil aynı zamanda Asya kıtasının da en büyük Chinatown’u olma özelliği taşıyormuş. Sırf bu özelliği için bile görmeye değer, hem alışveriş dükkanları hem de yeme-içme alternatifleriyle gerçekten çok renkli bir yer.

Chinatown

Chinatown

Chinatown

Chinatown

Biz de Yokohama’daki günümüzü geleneğe uyarak Chinatown’da Dalian adlı restoranda çin yemeği yiyerek kapatıyor ve Tokyo’ya dönmek üzere yola çıkıyoruz.

Tüm Japonya seyahatim boyunca en çok ilgimi çeken noktalardan biri de, Japon halkının Türklere duyduğu sempati ve Türk olduğumuzu duyunca gözlerinin içinin gülmesi oldu. Bunun hikayesi de belki bazılarınızın bildiği üzere, 1990’lı yıllardaki Körfez Savaşı’na dayanıyormuş. Savaş sırasında, Tahran’ı bombalayacağını ve vatandaşlarını ülkeden çıkarmaları için dünyayı uyaran Saddam’ın uyarısına karşı, anayasasında ancak kendilerine saldırı yapıldığı taktirde bir ülkeye askeri uçak gönderilebileceği yazan ve kurallara bağlılığı yüzünden Tahran’a savaş uçağı gönderemeyen Japonya, orada yaşayan vatandaşlarını ülke dışına çıkaran Türk Hükümetine ve bu hizmeti sağlayan THY’ye ayrı bir sempati ve sadakat duyuyor. Sadakati bu denli önemseyen Japon halkı için de Türkiye’nin ve Türk halkının yeri, kendilerine desteği sebebiyle çok ayrı...

18 Eylül 2015 Cuma

KYOTO

Başkent Tokyo’ya 450 km. uzaklıktaki Kyoto, 1868’e kadar Japonya’ya başkentlik yapmış oldukça önemli bir şehir. Tokyo-Kyoto arasını karayoluyla alabileceğiniz gibi Shinkansen / Bullet Train (yani hızından dolayı kurşun tren) denilen hızlı trenle de yaklaşık 2.5 saatte katetmeniz mümkün. Tabi tren tecrübesi bambaşka ve kendimi bu tecrübeyi yaşayabildiğim için çok şanslı hissediyorum.

Kamo Nehri

Shinkansen biletlerimiz, Japonya’da yaşayan arkadaşım Nadide sayesinde yolculuk öncesinde alındığı için yolculuk sabahı hareket saatinden 15 dakika önce Tokyo Station denilen merkez tren istasyonunda olmamız yetiyor. Trenler saat gibi çalışıyor ve olağandışı bir şey olmadıkça hep zamanında hareket ediyor, dolayısıyla istasyona çok önceden gelmenize gerek yok. Hızlı tren olarak Tokyo-Kyoto arasında genellikle Nozomi denilen ve çok az sayıda istasyonda sadece yolcu indirip yeni yolcu almaya yetecek kadar  kısa molalar verdiği için 2.5 saat gibi bir sürede yolculuğu tamamlayan bir tren çalışıyor. Daha fazla istasyona uğrayan alternatifler de mevcut. Ancak tabi ki bu pratikliğinden ve hızından dolayı Shinkansen biletleri, diğer alternatife göre hayli pahalı.  Tren hızının, yolun çoğunluğunda 300 km/saat’e çıktığını da söylemem gerek, sırf bunun için bile yaşanması gereken bir tecrübe Shinkansen. Trenler çok konforlu, ancak yine de “ben daha da konforlu seyahat etmek istiyorum” diyenlerdenseniz,  1.sınıf bilet alarak daha geniş koltukları olan halılı vagonlarda yolculuk yapabilirsiniz.

Tokyo İstastonu - Shinkansen beklerken

Shinkansen

Kyoto İstasyonu

Sabah 9:20’de bindiğimiz 217 No’lu Nozomi kodlu Shinkansen trenimizle 2.5 saatte Koyoto’ya varıyoruz. Tren istasyonundaki “tourist information” merkezine uğrayarak biraz harita ve merkeze ulaşım ile ilgili bilgi ediniyoruz. Burada da Tokyo’da kullanılan Suica kartlar geçerli, ancak isterseniz 24 saat ya da 48 saatlik otobüs ve metroda geçerli biletlerden alabilirsiniz. Günlük biletler 1000 Yen (yaklaşık 25 TL), 48 saatlik biletler 2000 Yen (Yaklaşık 50 TL) civarında ve istediğiniz kadar toplu taşıma aracına binebiliyorsunuz... Tokyo’dan farklı olarak Kyoto da otobüsler de şehir içi ulaşımı için çok iyi bir alternatif. Günlük bilet almayıp otobüse her bindiğinizde ödeme yapmak isterseniz 230 Yen (yaklaşık 10 TL) ödemeniz gerekli. Otobüslere arkadan binilip, önden iniliyor.

Kyoto metro

Biz de tren istasyonundan metroya binerek şehir merkezindeki otelimize eşyalarımızı bıraktıktan sonra 12 No’lu otobüsle önce şehrin kuzeydoğusundaki Kinkakuji Temple (Golden Pavillion) denilen Budist Tapınağına  gidiyoruz. Tapınağın içinde bulunduğu bahçe ve gölet de muhteşem. Girişi 500 Yen ve 17:00’e kadar ziyaret edilebiliyor. Aynı zamanda bahçesi içindeki “teahouse” (çayevi)’nde, 500 Yen karşılığında sıcak ya da soğuk yeşil çay içerek küçük bir yeşil çay seremonisi yaşayabilirsiniz.

Kinkakuji- Golden Temple

Buradan sonraki durağımız, yine 12 No’lu otobüsle ulaşabileceğiniz Nijo Castle oluyor. Burası da, Kyoto’nun görülmesi gereken yerlerinden biri. 1603’de Edo döneminin ilk shogun’u için inşa edilen yapı, yapılan eklemelerle hayli büyütülmüş ve 1867’den sonra bir dönem  kraliyet sarayı olarak da kullanılmış. İçindeki harika bahçeleri ve ahşap mimarisinin etkisiyle de 1994 yılında Unesco Dünya Mirası listesine alınmış. Buraya giriş 600 Yen ve burası da 17:00’de kapanıyor, 16:30’a kadar ziyaret için giriş yapılabiliyor.

Nijo Castle

Otelimizin üzerinde bulunduğu Shijo-dori, Kyoto’yu kuzey/güney yönünde ikiye bölen ve Kamo Nehri’ne kadar uzanan en önemli caddelerinden biri. Bu yoldan batı yönünde ilerleyerek gittiğinizde eski Kyoto diye de adlandırabileceğimiz Gion Bölgesi’ne ulaşıyoruz. Tam olarak Kamo nehri ile Kyoto’nun en önemli Shinto tapınağı olan Yasaka Shrine (Tapınak)’ı  arasındaki bu bölge, aynı zamanda Geisha Bölgesi olarak da biliniyor. Şanlıysanız pek fazla ortada olmasalar da geleneksel giysiler ve makyajları ile geyşaya rastlayabilirsiniz. Biz de bu anlamda şanslıydık ve hem gece hem de gündüz bu bölgeyi gezerken çok fazla olmasa da birkaç geyşa karşımıza çıktı:)

Gion

Gion Bölgesi’nde Kamo nehri kıyısındaki Kiyamachi-dori Caddesi, bazıları nehir manzaralı olmak üzere bizdeki ocakbaşı mantığına benzeyen “tepenyaki” yapılan restoranlarla, Japon meyhanesi olarak niteleyebileceğimiz “izakaya”lara ev sahipliği yapıyor. Akşam yemeği için biz de bu caddeyi tercih ettik.

Kyoto’daki ikinci ve son günümüzde, 26 no’lu otobüsle gittiğimiz Gümüş Tapınak olarak da bilinen Ginkakuji Temple ilk durağımız oldu. Ne yazık ki yine yağmurun azizliğine uğradık ve buradaki harika bahçeyi yağmur altında gezmek zorunda kaldık. Otobüsle indiğimiz yer ile tapınak arasında çok fazla sayıda hediyelik eşya dükkanı var, bunlara da göz atmadan geçmeyin derim. Tapınağa giriş 500 Yen.  Tapınaktan çıktıktan sonra da güneye doğru inen Philosopher’s Path (Filozofun Yolu)’ndan mutlaka yürümek gerek. Burası sakura dönemi açan çiçeklerle ayrı bir güzel oluyormuş ama yağmurda bile bu yoldan yürümek çok dinlendirici ve huzur vericiydi. Bir kanal boyunca Ginkakuji ile Nanzenji tapınakları arasında uzanan bu dar ve ağaçlı patika ismini, 20.yüzyılın önemli Japon filozoflarından ve Kyoto Üniversitesi profesörü Nishida Kitaro’dan alıyormuş. Kendisi her gün üniversiteye giderken bu yolu kullanıp bir nevi günlük meditasyonunu bu şekilde yaparmış. Bu yol üzerinde pek çok irili ufaklı tapınağın yanı sıra birkaç kafe de var.

Ginkakuji

Ginkakuji

Ginkakuji

Philosopher's Path

Philosopher's Path

Bu yolun sonundan tekrar şehir merkezine inmek üzere 100 No.lu ekspres otobüsü kullandık. Yol sorduğumuz, yürümekte bile zorlanan yaşlı Japon Amca’nın dilimizi anlamak için uğraşmasını ve tarif edemediği için de zar zor yürüdüğü halde yolunu değiştirip bizimle belli bir yere kadar gelip otobüse kadar yolcu etmesini hala unutamıyorum. Japonlar, çok yardımseverler. Japonca dışında fazlaca dil bilmediklerinden zaman zaman anlaşmak problem olsa da size yardım etmek için ellerinden geleni yapıyorlar.

Otelimizin de bulunduğu Shijo-dori 

Şehir merkezinde de, aynı zamanda Gion Shrine olarak da bilinen Yasaka Shrine (Tapınak)’ını ziyaret ettik. Buradan Gion’ a geçerek öğle yemeğimizi yedikten sonra akşamüstü tren saatimize kadar, Kyoto’nun görülmesi şart yerlerinden biri olan Shijo-dori üzerindeki Nishiki Market’e uğrayarak çeşit çeşit Japon yiyecek ve özellikle kurutulmuş balığı ve daha birçok ürünü renkli sunumlarla gördüğümüz zevkli bir gezinti yaptık.

Yasaka Shrine

Yasaka'dan Shijo Dori'ye bakış
Nishiki

Nishiki

Nishiki

Nishiki

Sonrasında da 2.5 saatlik “hızlı” bir Shinkansen yolculuğu ile tekrar Tokyo’daydık... Eğer Japonya’ya yolunuz düşerse ve birkaç gününüz varsa mutlaka en azından 1 gece Kyoto’da kalacak şekilde bir program yapın ki, bu güzel şehrin huzurlu ama bir o kadar da modern havasını tatma fırsatı yakalayın derim.

17 Eylül 2015 Perşembe

今日は / Konnichi-wa / Merhaba TOKYO


İstanbul’dan tam 9000 km. uzaklıkta yer alan Japonya’nın başkenti Tokyo, bizim için dünyanın öteki ucu. Dünyanın öteki ucu derken sadece fiziki anlamda söylemiyorum; Japonlar yaşam tarzı olarak da bizden hayli farklılar. Bir kere biz Türklere yardımsever derler ama Japonya’ya gidince onların da en az bizim kadar (hatta bizden çok daha fazla) yardımsever olduklarına şahit oldum. En ufak bir şey sorduğunuzda, mesela bir adres, dil probleminden dolayı cevap veremeseler bile hiç üşenmeden yaptıkları işi bırakıp sırf yardımcı olmak adına sizinle yürüyüp sizi yola koyup öyle devam ediyorlar. Ve de bizden farklı olarak kurallara çok bağlı ve saygılılar, kuralları çiğneyen tek bir Japon göremiyorsunuz ve tabi çok disiplinliler. İşte bu son iki özellik sebebiyle de onlardan öğreneceğimiz çok şey var...


Tokyo


Bu kısa girizgahın ardından Tokyo’yu daha yakından tanımaya başlayabiliriz sanırım. THY’nin Tokyo’ya her gün yapılan seferleri ile yaklaşık 11 saatte ulaşmak mümkün. Tokyo’da, biri şehir içindeki Haneda, diğeri şehre daha uzak Narita olmak üzere iki havalimanı var. THY, seferlerinde Narita Terminal 1’i kullanıyor. Havalimanına indiğinizde taksi çok pahalı olduğundan ve Narita  havalimanı şehre 68 km. uzaklıkta olduğundan merkeze ulaşım için en iyi alternatifler, Limousine Bus Service denilen otobüs “shuttle” ile Narita Express denilen tren. Limousine Bus Service’in birkaç rotaya, belli saatlerde giden seferleri var, şehirdeki belli otellere bu şekilde ulaşmak mümkün. Benim kaldığım Roppongi Bölgesi’ne giden servisin ücreti 3100 Yen (yaklaşık 78 TL) ve tüm Limousine Bus Service Hizmetlerini kullanmak için benzer tutarlar ödeniyor. Biletinizi, bagajınızı alıp çıktığınız kapının karşısındaki “Limousine Bus Service” masasından alıyor ve biletinizde yazan ilgili numaralı duraktan kendi otobüsünüze zamanında biniyorsunuz. Yolculuk trafik yoğunluğuna göre 1.5 saat ile 2 saat arasında sürüyor.



Limousine Bus Shuttle - THY reklamı ile:)

Narita Havalimanı


Tokyo, oldukça büyük bir şehir. Bir yerinden bir yerine gitmek için en iyi alternatif metro. Şehrin altı adeta bir metro ağıyla örülmüş durumda. Ancak bu metro hatları iki ayrı firma tarafından işletildiğinden dolayı aktarmalar eğer farklı firmalar tarafından işletilen hatlarda ise ayrıca para ödeniyor, aynı firmanın işlettiği hatlar arasında belli bir saat dilimi içinde yapılan aktarmalar ise ücretsiz. Taksi hayli pahalı, açılış ücreti 730 Yen (yaklaşık 18 TL) ve en yakın yere gitmek için 1000 Yen (yaklaşık 25 TL) ödemek gerekiyor. O yüzden ulaşımda tek alternatif metro diyebilirim. Metro’ya binmek için havalimanından Suica denilen bir kart edinip bu karta para yükleyerek  istediğiniz kadar metroya binebiliyorsunuz  (bir nevi bizdeki Akbil’in Tokyo versiyonu diyebiliriz bu karta). Bu kartlar ayrıca Japonya’da çok sık ratlayacağınız otomatlardan birşeyler satın almak için de kullanılıyor. Otomat demişken, dünyada en fazla otomata sahip ülkelerin başında geliyormuş Japonya, her 23 kişiye bir otomat düştüğü söyleniyor. Dolayısıyla, Suica kartınızla Tokyo’nun her köşesinde rahatça rastlayacağınız otomatları da kullanmak mümkün. Karttaki para bitince ister metrolardaki “fare adjustment” yapan makinelerden ister şehirdeki “convenient store” denilen günlük ihtiyaçlarınızı sağlayabileceğiniz küçük marketlerden yükleme yapabiliyorsunuz. 


Tokyo metrosu

Otomatlar


Biraz da görülecek yerlerden bahsedelim: Harajuku denilen bölge aynı zamanda Türk Büyükelçiliği'nin de bulunduğu oldukça güzel ve renkli bir bölge. Tokyo’yu ziyaret etmeme sebep olan 20+ yıllık canım arkadaşım Nadide’nin bir işi için büyükelçiliğe uğramak benim için ayrı bir güzellik oluyor ve Türkiye’den binlerce km. uzaklıkta dalgalanan bayrağımızı da görme şansı yakalıyorum. Büyükelçiliğin yanıbaşındaki Harajuku’nun renkli sokaklarına dalıyoruz. Normal koşullarda özellikle haftasonlarında, bu sokak gençlerin tıklım tıklım doldurduğu renkli bir sokakmış. Bardaktan boşanırcasına yağan yağmura rağmen sokak hayli kalabalık ve değişik giyimli pek çok Japon gencini ve insanını izlemekten gözlerimi alamıyorum. Harajuku’nun devamı, yine çok renkli bir sokak olan Takeshito-dori. Burası da Harajuku gibi daha çok gençlere hitap eden renkli mi renkli mağazalarla dolu.  Biraz daha yürüyüp kuzeydeki Yoyogi Park’a ulaşıyor ve yine yoğun yağmur altında parkı ziyaret ediyoruz. Ne yazık ki çok fazla yağmur olduğundan parkın tadına varmak kendi adıma pek mümkün olmuyor ama eminin bu denli yeşil bir park, Mart sonu Nisan başı’ndaki kiraz çiçeği (sakura) mevsiminde harika görünüyordur diyorum içimden. Yoyogi Park aynı zamanda en büyük shinto tapınağı olan Meiji-jingu mae’ye de ev sahipliği yapıyor ve burası da Tokyo’nun mutlaka görülmesi gereken yerlerinden biri. Özellikle hafta sonlarında burada düğünler de yapılıyormuş. Bu arada Yoyogi Park’ın girişindeki hediyelik eşya dükkanını da ziyaret etmenizi öneririm.


Tokyo Büyükelçiliğimiz

Harajuku

Takeshito-dori

Takeshito

Takeshito'da renkli bir krepçi

Yoyogi Park

Yoyogi Park

Meiji-jingu


Meiji-jingu ve Yoyogi Park’tan çıkarak  daha pahalı ve marka dükkanların bulunduğu Omotesando Caddesi’ne doğru ilerliyoruz. Burası biraz yokuşlu, hayli geniş bir cadde ve sağlı sollu pahalı alışveriş markalarıyla dolu. Buradaki dükkanların bir özelliği de tasarım yapıları. Mimari tasarımı birbirinden ilginç her dükkan, tasarım bir markaya ev sahipliği yapıyor. Güneye doğru ilerledikçe de tasarım mağazaların sayısı artıyor ve Aoyomi denilen bölgede de nereye bakarsanız karşınızda tasarım harikası binalarda pahalı markaları görüyoruz. Ancak bu binaların ortak özelliği belki de deprem bölgesinde olmasından dolayı çok yüksek olmamaları. Söylemeden geçmeyeyim Omotesando üzerinde güneye doğru inerken sağ tarafınızda Oriental Bazaar denilen hediyelik eşya mağazasına mutlaka uğrayın. Perşembe günleri kapalı olan mağazada, birbirinden ilginç ve zevkli hediyelik eşya bulmak mümkün.


Oriental Bazaar

Aoyomi


Aoyomi’ye doğru ilerlerken Aoyomi Flower Market (Çiçek Pazarı)’i de görmeden geçmeyin derim. Son olarak Aoyomi’de aynı zamanda bir çiçek tasarımcısı olan Danimarka asıllı Nicolai Bergmann’ın kafesinde duraklayarak öğle yemeğinizi yerken veya kahvenizi içerken birbirinden güzel çiçek tasarımlarına da göz atabilirsiniz.


Nicolai Bergmann kafe


Aoyomi’den sonra yine tayfun dönemine denk geldiğimiz için yağan yoğun yağmur eşliğinde, bu kez Shibuya’ya gitmek üzere Aoyomi metro istasyonundan Ginza hattına biniyoruz.  Shibuya istasyonundan çıkarak, Tokyo’da geçen filmlerde ve görüntülerde mutlaka rastladığınız ve Tokyo’nun alamet-i farikası haline gelmiş “Shibuya  Scramble Crossing”de buluyoruz kendimizi. Burası,  6 yaya geçidinin kesişiminde ve aynı anda yayalara yeşil ışığın yanmasıyla araçların durup yayaların büyük bir düzen içinde karşıdan karşıya geçmeleri  sonucu inanılmaz ilginç görüntü veren bir nokta. Işıklara uygun olarak çalan müziğin de etkisiyle kendinizi bir sinema karesinde gibi hissediyorsunuz. 


Shibuya

Buradan geçerek hemen karşı köşede Hachiko adına yapılan anıtı görüyoruz. Hachiko, 1920’li yıllarda Tokyo Üniversitesi’nde görev yapmış Prof. Ueno’nun köpeği. Yıllar boyunca sahibi profesörü, akşamları iş dönüşü, Shibuya metro durağının çıkışında şimdi anıtının olduğu noktaya gelerek karşılamış. Bir gün profesör üniversitede geçirdiği kalp krizi sonucu ölünce, beklemeye geldiğinde eve eli boş dönmüş ama ölene değin de aynı noktaya gelmeyi sürdürmüş Hachiko. İşte, sadakate çok önem veren Japon halkı da onun bu sadakatini ödüllendirmek için buraya anıtını dikmiş. İnanması güç ama bir o kadar da güzel bir hikaye, değil mi?


Hachiko


Sonraki durağımız, yine metro ile çok rahat ulaşabileceğiniz meşhur alışveriş bölgesi Ginza. Tokyo ve genel olarak Japonya, Türkye’ye göre çok pahalı, o yüzden alışveriş için çok doğru bir adres değil. Ancak çok fazla pahalı alışverişin yanı sıra neredeyse her sokak başı karşınıza çıkacak Daiso, Drugstore, 100 Yen Store, Family Mart gibi giyim dışı ucuz alışveriş de yapabileceğiniz dükkanlar mevcut. Bu dükkanlara aynı zamanda giyim ve elektronik de dahil pek çok şeyi bulabileceğiniz Don Quijote markasını da ekleyebilirim sanırım. Tokyo’nun pek çok yerinde şubesi olduğunu öğrendiğim bu mağazanın Roppongi’deki şubesinde uğrama fırsatı buldum. Çok katlı bu mağazada makyaj ürününden, elektroniğe ve hatta giyime kadar pek çok şey bulmak mümkün. 


Ginza

Daiso


Ginza’dan sonra bir başka görülmesi gereken nokta da Asakusa’daki Senso-ji Tapınağı. Burası, Tokyo’nun en renkli ve kalabalık shinto tapınaklarından biri. Burada da hafta sonlarında yine düğün törenlerine rastlamak mümkünmüş. Yine bu tapınakta bahara girerken büyük bir tören düzenleniyormuş. Tapınağa giden yol boyunca pek çok hediyelik eşya dükkanı sıralanmış. Bunların görüntüsünün de hayli renkli olduğunu söylememe gerek yok sanırım.


Senso-ji

Senso-ji

Senso-ji yolundaki hediyelik eşya dükkanları



Akasuka aynı zamanda Tokyo Sky Tree denen 450 metre yüksekliğindeki kulesiyle de tanınıyor. Buradan şehri kuşbakışı izlemek de mümkün. Başka bir kule de Roppongi Bölgesinde yer alıyor. Tokyo Tower  adıyla bilinen bu kule de, Eyfel Kulesi’ne benzer yapısıyla tanınıyor ve uzunluğu 250 metre. Buraya çok yakın (yine Roppongi Bölgesi’nde yer alan) Mori Tower da üçüncü bir kule ve  hem daha yeni yapıldığından dolayı şehri 360 derece görme şansı veren hem de içindeki Modern Sanat Galerisi ile görülmeye değer. Biz de tercihimizi,  Mori Tower’dan yana kullandık. Buraya giriş aynı zamanda Modern Sanat Galerisi girişi ile birlikte satılıyor ve ücreti 1800 Yen (yaklaşık 45 TL). Ayrıca, gece 22:00’e kadar açık. 


Mori Tower'dan kuşbakışı Tokyo

Mori Tower'dan kuşbakışı Tokyo


Tokyo’da pek çok park var. Bunlardan en bilinenleri Ueno, Yoyogi Koen ve Shinjuku Koen. Ne yazık ki hava izin vermediğinden şehirdeki tüm parkları görmeye fırsatım olmadı. Ama yağmurun dindiği bir gün, kısaca  gezme fırsatı yakaladığım Shinjuku Gyoen’e (Park’ına) hayran kaldığımı söylemeliyim. Özellikle sakura (yani kiraz ağaçlarının açtığı mevsim) döneminde bir başka güzel oluyormuş buralar. Sakura döneminde bir daha görmek kısmet olur mu bilinmez ama şimdi bile bakımı, yeşilliği, temizliği ile beni kendine hayran bıraktı burası. 


Shinjuku Gyoen


Şehirden biraz daha uzakta yer alan Odaiba Bayshore Bölgesi’ne Rainbow Bridge (Gökkuşağı Köprüsü) ile geçiliyor. Biz de bu köprüyü arabayla geçtik. Bu arada, Japonya’da trafiğin İngiltere’deki gibi soldan aktığını da ekleyeyim. Ulaştığımız Odaiba Bölgesi, daha çok alışveriş merkezleri ve otellerin olduğu bir bölge. Burada modern mimari yapısıyla Fuji Binası da görülmeye değer. Ve tabi New York’taki Özgürlük Anıtı’nın bir eşi de buraya yapılmış. Hem de tam Rainbow Bridge’in önüne yerleştirilmiş. Buraya kadar gelmişken, yağmur da olsa, Tokyo’daki Özgürlük Anıtı’nı arkama alarak poz vermeyi ihmal etmiyorum:)


Rainbow  Bridge - Gökkuşağı Köprüsü

Tokyo'daki Özgürlük Anıtı

Fuji Binası


Tokyo’da bir gününüz daha varsa mutlaka Tsukiji metro istasyonundan rahatlıkla ulaşabileceğiniz ve dünyanın sayılı balık ve toptan gıda hallerinden biri olan Tsukiji Balık Hal’ini görmeyi ihmal etmeyin derim. Burada sabahın çok erken saatlerinde sadece limitli sayıda insanın rezervasyon usulü izleyebildiği 2 adet ton balığı açık artırması yapılıyormuş. Tsukiji Balık Hal’inin yakın zamanda şehir merkezinin değerli bir noktasında yer alan şimdiki yerinden daha uzağa taşınması da gündemdeymiş. 


Tsukiji

Tsukiji

Tsukiji'de bir satıcı


Son olarak Tokyo’da görülmesi gereken yerlerden biri de Hibuya metro istasyonunun batı yönündeki son durağı olan Naka-meguro. Burası özellikle sakura zamanı, çiçeklere bürünen rengarenk ağaçlarla harika bir görünüm alıyormuş. Ne yazık ki çiçekli ağaçları göremesem de su yolu boyunca yemyeşil ağaçları görmek ve yolun iki yanındaki kafelerde bir kahve molası vermenin de tadına doyum olmuyor kanımca. Naka-meguro’dan yürüyerek biraz da yokuş çıkarak yine Tokyo’nun özellikle tatil günleri cıvıl cıvıl olan ve pahalı butikleri ve pastaneleri bulabileceğiniz Daikanyama Bölgesi’ne ulaşıyoruz. 


Naka-meguro

Gelelim Tokyo’da nerede ne yenir konusuna... Tahmin edebileceğiniz üzere Tokyo’da ve genelde tüm Japonya’da, sushi ve balık en fazla tüketilen ürün. Kahvaltıyı bile balıkla yapabiliyor Japonlar. Biz de bu kurala bir gün uyduk ve sabah saatleri saat 11:30’a kadar açık olan Tsukuji balık Pazarı’na gittiğimizde, kahvaltımızı yeşil çay ve sushi ile yaptık. Balık halinin içinde 6. Bölgede yer alan Sushi Dai, Daiwa-Zushi ve Yamazaki ile Pazar’ın dışındaki bölgede yer alan ve daha büyük bir sushi restoranı olup daha rahat yemek yiyebileceğiniz Sushi Zanmai’yi önerebilirim. Bunların tümünde sıra oluyor ama Sushi Zanmai hem oturma yeri daha ferah olduğundan hem de daha hızlı sıra geldiğinden öncelikle önerebileceğim bir yer. Yine Japon yemeği yemek isterseniz tempura, soğuk noodle diye tanımlayabileceğim soba ve sushi çeşitlerini son derevce lezzetli yapan Gonpachi’ye uğrayın derim. Gonpachi aynı zamanda “Kill Bill” filminin kavga sahnelerinden birkaçının çekildiği mekan olduğundan dolayı bununla da ünlenmiş ve bu anlamda da rezervasyonsuz yer bulmak pek mümkün değil. Diğer bir önerim ise; Omotesando üzerinde yer alan sushi bar’lar... Burada barda otururken önünüzde dönen bir ray sisteminden geçen tabaklardaki sushilerden beğendiklerinizi seçip yiyor ve yediğiniz tabak sayısına ve rengine göre (her renk tabağın ve dolayısıyla sushi’nin fiyatı farklı) paranızı ödüyorsunuz. Burası da Japon standartlarına göre oldukça hesaplı ölçülerde karnınızı doyurabileceğiniz bir yer. Önerebileceğim başka bir mekan da “Lost in Translation” filminin bazı sahnelerinin geçtiği Park Hyatt Oteli’nin 52.katındaki New York Grill Bar. Burası sırf manzarası ve servisi için bile görülmeye değer. Tabi içinde bulunduğu otelden de anlayabileceğiniz üzere diğer alternatiflere göre hayli pahalı. Son olarak, özellikle öğle saatlerinde işyerlerinin yoğun olduğu merkezlerde, açık büfe yemekleri 1000 Yen-1500 Yen gibi Japon standartlarında çok hesaplı bulabileceğiniz mekanlar var. Biz, orada yaşayan sevgili arkadaşımın da tavsiyesiyle Mori’nin altında yer alan mekanlardan biri olan Salvatore Cuomo’yu denedik ve de bu seçimden çok memnun kaldım doğrusu. Bir de izakaya denilen bizdeki meyhanalerin Japon versiyonları var. Izakaya deneme şansım ve zamanım olmadı ama izakaya’lara Tokyo’nun özellikle gece hayatının yoğun olduğu bölgelerinde sıkça ratlamak mümkün. Bunların özelliği, akşama doğru açılıp sabah 05:30’a kadar servis vermeleri... Bir de dip not olarak; Tokyo’nun dünyanın en fazla 3 yıldızlı Michelin restoranına sahip şehri olduğunu ve şehirdeki restoran-kafe sayısının çokluğundan dolayı 90 yaşına kadar yaşayan bir insanın her öğününü dışarda yese bile  bu restoranların tümünü görmesinin mümkün olmayacağı bilgisini ekleyeyim:)


Gonpachi

Park Hyatt- New York Grill Bar'dan kuşbakışı Tokyo manzarası

Sushizanmai

Sushi Dai

Dalian



Bir yazımın daha sonuna geldim sanırım. Tokyo geri döndüğümde; “ iyi ki sevgili arkadaşlarım vesile oldu da gidebildim” dediğim bir yer oldu benim için...Bu bağlamda,  bana evlerini açan ve Tokyo’yu bir yerliymişçesine güzel gezmemi sağlayan 20 yıllık canım arkadaşlarım Nadide ve sevgili eşi Kadir’e, evlerini ve zaman zaman annelerinin ilgisini benimle paylaşan güzel kızları Defne ve yakışıklı oğulları Kartal’a ve bir anne gibi bizi yedirip içiren Sakine’ye teşekkürü borç biliyorum. Ne şanslıydım ki tesadüfen de olsa, sevgili arkadaşımın  bu yılki doğum gününü binlerce km. uzaktan kutlamak yerine yanında kutlayabildim. Kendisine bir kez de buradan  bol gezmeli! nice mutlu yıllara diyorum...