20 Ağustos 2013 Salı

Gündüzleri renkli, geceleri siyah beyaz fotoğraf veren bir şehir - NAPOLİ



Yerel rehberimiz Rosella’nın söylediğine göre Napoli, Roma ve Milano’dan sonra İtalya’nın üçüncü büyük şehriymiş. Napoli, aynı zamanda bizlerin Amalfi diye bildiği Campania Bölgesi’nin de en önemli şehri ve bu bölgeye yapılan uluslararası havayolu ulaşımı, genelde Napoli üzerinden sağlanıyor. Biz de ilk önce uçakla buraya inip bölgeyi gezdikten sonra dönüş öncesi son iki günümüzü de, Napoli’yi gezmek için ayırdık.

Napoli
 
Napoli...

Napoli'ye girerken...

Corso Umberto

Napoli



Sorrento’dan Napoli’ye bir saatlik rahat bir yolculuk sonrası (bu kez sahilden değil, otoyolu kullanarak seyahat ettik) ulaşabiliyorsunuz. Biz de, sabah yola çıktığımız için öğleden önce Napoli’ye varmıştık bile. İlk mola noktamız, Palazzo Real, San Carlo Tiyatrosu ve Galleria Umberto’nun çevrelediği Piazza Trieste e Trento ve Piazza Plebiscito oldu. Aslında bu bölge, iki büyük alışveriş caddesi Via Toledo ve buna paralel Via Chiaia’nın güneydeki başlangıç noktaları olduğu için Napoli’nin olmazsa olmazlarından. 

San Carlo Tiyatrosu

Galleria Umberto

Galleria Umberto



Galleria Umberto, Milano’da bulunan Galleria Vittorio Emanuele’in benzeriymiş. Burası, yüksek kubbeli büyük bir haç şeklinde inşa edilmiş etkileyici bir alışveriş merkezi . Galleria Umberto’nun kapılarından birinden çıktığınızda da karşınızda San Carlo Tiyatrosu’nu buluyorsunuz. İsterseniz tiyatroyu rehber eşliğinde 6 Euro vererek gezebilirsiniz. Tiyatronun diğer tarafında ise önündeki devasa meydanı ile Palazzo Reale karşınıza geliyor. Burada, hem hediyelik eşya satmak için peşinizden koşan sokak satıcılarına hem de o sıcağa rağmen boyanıp saatlerce poz veren sokak sanatçılarına bolca rastlıyorsunuz. 

Bir sokak sanatçısı

Piazza Plebiscito

Palazzo Reale

Palazzo Reale


Bu noktada ufak bir uyarı yapmadan geçemeyeceğim; Napoli’de özellikle kalabalık ve turistik bölgelerde hırsızlık oranı çok yüksek, o yüzden aman yanınızda fazla para, pasaport gibi değerli şeyler taşımayın ya da çalınırsa üzülmeyeceğiniz miktarda nakit para ile dolaşın...

Via Chiaia

 
Napoli'de gökkuşağı




Otelimiz, bu bölgeyi Spaccanapoli denen eski şehre bağlayan ana yollardan biri olan Corso Umberto üzerinde olduğu için çok şanslıydık çünkü böylelikle çoğu yere yürüyerek gitmemiz mümkün oldu. Eski şehre, Via Toledo’yu kuzeye doğru takip edip Piazza Dante’den sağa sapıp Port Alba kapısından geçerek de ulaşmanız mümkün. Napoli aslında eski bir Yunan şehriymiş ve adı da Yunanca Neopolis (Yeni Şehir)den geliyormuş. Spaccanapoli de bu şehrin merkeziymiş. Bu bölgede de, ihtişamlı bir kilise olan Duomo’yu görmeden geçmeyin derim. Kısaca tarif edecek olursak; Corso Umberto’dan sola sapıp Via Duomo’ya ulaşabilir, kiliseyi gördükten sonra da Spaccanapoli’nin en önemli caddelerinden biri olan (ama oldukça dar bir cadde) Via dei Tribunali’den geçip Piazza Dante’ye, oradan da Via Toledo üzerinden ünlü Arkeoloji Müzesi’ne ulaşabilirsiniz.

Duomo

Via Duomo


Spaccanapoli

Via Tribunali

 
Spaccanapoli

Port Alba



Arkeoloji Müzesi’ne girerken özellikle yaz aylarında hangi bölümün hangi saatlerde açık olduğuna dikkat etmek gerek çünkü Pompei kalıntılarının da yer aldığı “Saklı Oda” ve diğer bazı bölümlerde siesta uygulamasından nasibini almış ve öğlen 12:30’da kapanıyor... Müzeye giriş ise 8 Euro.


Napoli’de yemek için birçok alternatif mevcut. Kendi tecrübeme dayanarak bunların birkaçını şöyle sıralayabilirim. Öncelikle bu bölgeyi gezerken en fazla pizzayı Napoli’de yediğimi söylemeden geçemeyeceğim. Bu anlamda en bilinen restoranlardan biri olan Via Chiaia üzerindeki “Brandi", margarita pizzanın doğduğu restoranmış. 1889’da Kraliçe Margarita için İtalyan bayrağı renklerindeki; yani kırmızı (domates), beyaz (mozarella) ve yeşil (fesleğen)den  oluşan pizza ilk kez burada yapılmış. Ancak, burada da saat 15:30-18:00 arası siesta olduğundan bu saatler dışında gitmenizi öneririm. Tabi şimdilerde margarita  yanında çok çeşitli pizzaları da var ve ince bir hamura yapılan pizzaları gerçekten çok leziz. Ayrıca, “Eat-Pray-Love” filminin de bazı sahnelerinin geçtiği “Da Michele” adlı pizzacı, eski şehir bölgesinde ve önünde daimi bir kuyruk var. Bu kuyruktan dolayı biz burada pizza yemeyi başaramadık ne yazık ki... Yine Spaccanapoli Bölgesi’ndeki Via Tribunali üzerinde bir aile işletmesi olan “Sorbillo’s Pizza” da Ağustos ayı boyunca siesta yapıyordu, o yüzden pizzasından tatmak mümkün olmadı:( Son olarak yine İtalyan mutfağı’ndan güzel örnekleri tadabileceğiniz "Rosso Pomodoro" da tavsiye edebileceğim başka bir restoran. Burası da tam Via Toledo ile Via Chiaia’nın birleştiği noktada meşhur Gambrinus Cafe’nin tam karşısında.  Yeri gelmişken, şimdilerde bayağı turistik hale gelen Gambrinus Cafe ‘de de oturup bir yorgunluk kahvesi içebilirsiniz. Unutmadan; Galleria Umberto’nun Via Toledo’ya açılan kapısının girişindeki “La Sfogliatelle Mary”nin  aynı isimdeki meşhur limonlu milföy benzeri tatlısını mutlaka deneyin. Ne yazık ki burada oturacak yer yok ve tatlılarınızı Galleria Umberto manzarasına karşı ayaküstü yemek zorunda kalıyorsunuz.

Brandi

La Sfogliatella Mary



Napoli, gezdiğim İtalyan şehirleri arasında kendimi en güvensiz hissettiğim şehir oldu. Hava kararmaya başladığında halk, evlere çekiliyor. Sokaklara da bir karanlık çöküyor adeta. Bir akşam alışveriş sonrası, otelimizin hemen arka sokağındaki büyük marketten dönmek zorunda kaldığımda, belki yapılan uyarılardan ama daha çok gerçekten karşılaştığım ıssızlıktan ve başlayan yağmurun da etkisinden olsa gerek kendimi siyah beyaz bir mafya filmi karesinde gibi hissettiğimi hatırlıyorum...  Bu anlamda Napoli’nin, bizim daha yakından tanıdığımız kuzey İtalya şehirlerinden hayli farklı olduğunu söylemek mümkün.

17 Ağustos 2013 Cumartesi

Kendi küçük adı büyük bir şehir - AMALFİ



İtalya’nın güneyindeki sahil bölgesine adını vermiş olan Amalfi, Sorrento’dan  arabayla bir saat uzaklıkta neredeyse bir köy kadar küçük bir kasaba aslında. Buraya giden sahil yolu da, Positano yolunun devamı olduğundan yine çok virajlı ama bir o kadar da güzel manzaralı.  

Amalfi Yolu...

Hiç bu kadar büyük limon gördünüz mü??



İtalya’nın bu bölgesinin adı Campania ama biz Türkler arasında ve dünyada daha çok Amalfi sahilleri olarak biliniyor. Ancak Amalfi’ye ulaştığınızda sizi küçücük bir şehir bekliyor. Burası aynı zamanda Dalmaçya kıyılarında rastladığımız kale içinde yer alan Kotor ve Budva gibi şehirleri de anımsattı bana. 

Amalfi'ye giderken...

Amalfi yolundan bir manzara

Amalfi yolu...

Amalfi'ye giderken...
 

Duomo di San’Andrea Apostolo adında güzel bir kilisesi var şehre girdiğiniz meydanda. İşin ilginci, kilisede bile yaz aylarında siesta uygulaması olduğundan bizim yaptığımız gibi eğer varışınız öğle saatlerine yakınsa kiliseyi gezemiyorsunuz. Kilisenin yan tarafındaki manastıra girmek için 5 Euro’ya bilet alıp buradan kilise tarafına geçebilirsiniz. 

Amalfi'nin Kapısı:)

Duoma di Sant'Andrea Apostolo

Kiliseden Amalfi Meydanı



Amalfi’de bir ana sokak üzerine sıralanmış çeşit çeşit hediyelik eşya dükkanı var. Burada fiyatlar, daha az turistik olmasından kaynaklı olsa gerek Capri, Sorrento ve Positano’ya göre çok daha ucuz. Amalfi sokaklarında gezmeye başlayınca yerli halkı ve onların yaşantısını da çok daha rahat görebiliyorsunuz...

Amalfi Sokakları

Canım biber çekti:)

Amalfi Çeşmesi:)



Tüm Amalfi’yi  rahat rahat yürüyerek 45 dakikada gezmek mümkün. Biz de böyle yapıyor ve kalan zamanımızda  meydandaki bir kafede İtalyan klasiği olan cafe freddolarımızı limon şekerlemelerimiz eşliğinde yudumluyoruz.

İtalyan içli köftesi: Arancini

Cafe freddo'larımız...

Amalfi Plajı



Buradan da  yaklaşık 15 dakika mesafedeki Ravello’ya doğru yola çıkıyoruz. Ravello da, yine bu bölgedeki tüm şehirler gibi kendine özgü ruhu olan, sanat kokan bir kasaba. Ravello’da her yaz düzenlenen sanat festivaline dünyanın dört bir yanından sanatçı katılıyor. Bunların arasında genç sanatçıların yanısıra Caruso, Bocelli gibi isimler de varmış. Genelde Haziran ayında yapılan bu festivalin dışında da, yıl boyunca birçok farklı sanat etkinliği düzenleniyor Ravello’da. Ancak Ağustos ayı sıcaktan dolayı bu bölgede daha çok siesta ile geçtiğinden biz oradayken bu etkinliklerin hiçbirine rastlayamadık ne yazık ki.

Ravello


Ravello’nun girişindeki  L’auditorum, denize karşı büyük bir konser salonu ve önünde de genç sanatçıların heykelerinin yer aldığı bir açık hava sergi alanı var. Bu sergi 3 haftada bir değişiyormuş. Ravello denildiğinde akla Villa Rufolo geliyor. Buraya girmek ve içindeki müze ve bahçeyi görmek için de 5 Euro ödemeniz gerekli. Akdeniz’i yüksekten gören muhteşem manzaralı bir bahçeyi de barındıran Villa Rofolo’da dönem dönem özel davetler de veriliyormuş. Bu bahçede kurulan Akdeniz manzaralı sahnede konser seyretmenin tadına doyum olmadığına eminim. Gündüz vakti, sıcakta, müzik yokken bile sahne ve arkasından görünen engin Akdeniz manzarası bir harikaydı doğrusu. Bu sahnede verilen opera ve konser kostümlerinin sergilendiği müzeye de bir göz atmadan ayrılmayın buradan... Ravello’da bizim zamansızlıktan gidemediğimiz ama en az Villa Rufolo kadar meşhur Villa Cimbrone’de  eğer vaktiniz kalırsa gitmenizi tavsiye edeceğim başka bir yer.

L'auditorium

Villa Rufolo Bahçesi

Ravello'ya girerken...

Villa Rufolo

Villa Rufolo bahçesindeki Sahne

Villa Rufolo Bahçesi

Müze'den...



Ravello, daha girdiğiniz andan itibaren sanat kokan bir kasaba. Bu kadar küçük olmasına rağmen adını sanatla bu kadar duyurması beni büyüledi doğrusu. 

Ravello

15 Ağustos 2013 Perşembe

Andiamo a POSITANO



Positano, Sorrento’ya yarım saat uzaklıkta küçük bir kasaba. Çok dağlık bir bölgede yer aldığı için ulaşımı, harika manzaralı ama çoğu yerinde 1.5 arabanın ancak geçebileceği dar bir yoldan sağlanıyor. Yolda, bir tarafınız dağ, diğer tarafınız ise harika manzaralı bir uçurum... Dağ yolu olduğu için de haliyle çok virajlı ve araba kullanmak hüner gerektiriyor. Bu rotada büyük otobüs işlemiyor, en fazla minibüse rastlayabiliyorsunuz. Giderken birşey dikkatimi çekti; belli noktalarda sürücüler, nerede durulması gerektiğini bilir gibi birbirini bekleyip yol veriyorlardı. Tabi yolu bilmeyenler için bu incelikleri bilmeden hareket etmek biraz daha zor...


Positano yolu...

Positano Yolu...

Kuşbakışı Positano
 

Yol üzerinde, Nureyev’in satın aldığı ve ölmeden önce kısmen yaşadığı sonrasında da zengin bir İtalyan Otel işletmecisine (Sorrento’daki Excelsior Oteli’nin sahibine) satılan Li Galli adasını gördük. Şimdilerde burada pahalı bir Bed & Breakfast işletiliyor ve ada kiralanarak zengin partiler veriliyormuş.

LiGalli
 

Positano’da belli bir yerden sonra aracınızı park edip yürümekten başka çareniz yok. Özellikle merkeze inen yol, dar sokakları olan dik yokuşlu bir güzergah. Etrafında birkaç kafe ve bolca hediyelik eşya satan dükkan var. 

Positano Sokakları

Yukarıdan Sahil Görüntüsü

Positano'da yürürken...
 
Hediyelik mumlar.. Hersey limon üzerine...

Arabayı bıraktığınız yerle sahil arasında adını pusulayı bulan Flavio Gioja’dan alan küçük bir meydan ve bu meydanda yer alan Santa Maria Assunta Kilisesi var. Burayı ziyaret ettikten sonra aşağı sahile doğru yolunuza devam edebilirisiniz.

Santa Maria Assunta

Kilisede artık mumlar da otomatik, para atıyorsun mum yanıyor:)

Flavio Gioia Meydanı



Sahile kadar inerseniz, sahilde hem halk plajı hem de 12 Euro vererek şemsiye ve şezlong temin edebileceğiniz (bizdeki beach club’ları andıran) iri kumlu bir plaj var. Ancak, her ikisi de, hatta denizin içi bile muhtemelen Ağustos ayı olmasından dolayı çok kalabalıktı biz oradayken. Tavsiyem, Mayıs sonu- Haziran ya da Eylül-Ekim aylarında buraya gelmeniz yönünde. Sahilde ne yazık ki pek esinti yok, bizim sahillerimizde alışık olduğumuz, o denizden gelen rüzgar buraya pek uğramıyor:) Bir de çok fazla tekne olduğu için denizin içi bile çok kalabalıktı desem yalan olmaz. Belki tekneden  denize girmek buralar için daha iyi bir seçenek olabilir.

Sahil
 

Yemek için birkaç alternatif var, yaya yolunun başlangıcında Zagara Cafe, atıştırmak veya kahve içmek için iyi bir seçenek. Bunun dışında sahile yakın birçok kafe de bulabilirsiniz. Daha şık ve keyifli yemek için Ristorante Max ya da sahile daha yakın Le Tre Sorelle’i önerebilirim.

Zagara Cafe'de cafe freddo

Seçmece İçecekler...



Positano’ya kadar gelmişken Sirenuse Otel’ine mutlaka uğramanızı ve harika manzaraya karşı kahvenizi ya da içkinizi yudumlamanızı şiddetle tavsiye ediyorum:) Burası, merkezin biraz daha yukarısında kalan ama arabayı bıraktığınız yerden de 10 dakikada yürüyebileceğiniz bir mesafede...

Sirenuse Oteli

Sirenuse Otel'inden manzara

Sirenuse Oteli yolu

Biz, Positano’da gece kalamadık ama gece manzarası da çok güzel oluyormuş. Burayı, daha çok Santorini’ye benzettiğimi söyleyebilirim sanırım. Ulaşımı Santorini kadar olmasa da hayli zor, sokakları dar ve yokuşlu ama çok daha zarif çehresi olan, şirin bir kasaba Positano...