19 Şubat 2020 Çarşamba

DALYAN & KÖYCEĞİZ


Nüfusu yaklaşık otuzbeşbin olan Köyceğiz, adını verdiği gölün kuzey kıyısına yerleşmiş. Buradan Dalyan yaklaşık yarım saat uzaklıkta ve gölün güneyinde yer alıyor. Köyceğiz’in göl kenarı kafe ve restoranların sıralandığı en hareketli noktalarından biri. Köyceğiz’den güneye doğru indiğinizde ise gölün denizle kavuştuğu Dalyan kanallarına ulaşılıyor. Burada yapılabilecek en iyi aktivite, sazlıklar ve hemen sazlıklar ardından uzanan kral mezarları manzarası arasında yapılan tekne gezisi. Girintili çıkıntılı kıyıları denizden 12 kilometre kadar içeride olan Köyceğiz Gölü, caretta carettaların sığınağı olan İztuzu sahilinde denizle buluşuyor.

Köyceğiz

Köyceğiz


Dalyan

Dalyan

Dalyan


Karia Uygarlığının mimari şaheseri olarak bilinen Kaunos Kral Kaya Mezarları, dev bir kaya duvarına oyulmuş toplam altı anıt mezardan oluşuyor. Bu eserlerin tarihi M.Ö. 6.yüzyıla dayanıyormuş. Tarihin babası olarak kabul edilen Heredot’un da Karialı olduğunu söyleyen Kaunos halkı, liman ticaretiyle hızla zenginleşmiş ancak zaman içinde Dalyan Çayı’nın taşıdığı alüvyonların kent limanını doldurmasıyla ekonomik gücünü kaybederek tarih sahnesinden silinmiş.

Kral Mezarları

Kral Mezarlarını ve sazlıklar arasından seyrederek yaptığımız tekne gezimiz, İztuzu Plajı’nda sonlanıyor. Burası caretta carettaların yaşam alanı. Yetişkinlerinin boyları 1,5 metreyi, ağırlıkları 150 kiloyu bulabilen deniz kaplumbağaları, yumurtalarını geceleri bu kumsala bırakıyorlarmış. Bu yüzden akşam saat 20:00den sabah saat 8:00’e kadar plaj tarafına geçiş yasak. Plaj girişinde bizi “Caretta caretta kaplumbağalarının yumurtlama alanındasınız” levhaları karşılıyor. Kumsalda sadece sazlardan yapılmış büfe ve soyunma kabinleri mevcut. Bir tarafı deniz, diğer tarafı tatlı su olan kumsalın tatlı su tarafı doğal duş görevi görüyormuş.

İztuzu

İztuzu

İztuzu

İztuzu’nun denizi genellikle dalgalı. Ancak biz gittiğimizde fırtınalı ve yağmurlu havanın da etkisiyle daha da bir dalgalı ve yazın çekilen o güneşli fotoğrafların aksine daha gri yüzünü gösteriyor bize.

18 Şubat 2020 Salı

AKYAKA


Gökova Körfezi’nin doğusunda yer alan Akyaka, aynı zamanda çevreye saygılı bir yaşam tarzını hedefleyen Yavaş Şehirler (Cittaslow) Birliği üyesi. Tarihi M.Ö.2000li yıllara dayanan bu sakin köy, yıllarca gözlerden uzak bir balıkçı köyüymüş. 1970li yıllardan itibaren şehirden kaçanların sakinliği ile tercih ettiği Akyaka, münzevi hayat yaşamak isteyenlerin gözde mekanlarından biri olmuş. Akyaka’nın bakir doğasına ve yazın bile esen melteminin büyüsüne kapılıp buraya gelenlerin sayısı hızla artmasına rağmen çirkin yapılaşmaya mümkün olduğunca izin verilmemiş. 1988 yılında “Özel Çevre Koruma Bölgesi” ilan edilmiş.

Akyaka

Akyaka

Akyaka’nın sakin sokaklarını süsleyen evlerin büyük bölümü, Muğla’nın Ula ilçesindeki eski evler örnek alınarak inşa edilmiş. Bu evlerin fikir babası ise mimar Nail Çakırhan’mış. Ulalı yapı ustalarıyla çalışarak yöredeki pek çok eve ruh vermiş. 1983’te Uluslararası Ağahan Mimarlık Ödülü’nü alan Nail Çakırhan’ın imzasını taşıyan Akyaka evleri literatürde Çakırhan Mimarisi olarak anılıyormuş. Kendisinin Akyaka’da adını taşıyan sokakta bir müze evi var ama şu an ziyarete kapalı ne yazık ki… Akyaka’nın sakin sokaklarında dolaşıp yöreye özgü evleri fotoğraflamanızı tavsiye ederim.

Akyaka

Akyaka

Akyaka’dan 15 dakikalık bir yürüyüş ya da kano ile de ulaşılan Azmak Çayı, berrak duru suyu, sahilini kaplayan palmiye ağaçları ile de egzotik bir görünüm sergiliyor. Palmiyeler ve bunlara eşlik eden çam ağaçları altında kurulan tahta iskelelerdeki bahçeli balık restoranları, sazlık ve ördekler azmak boyunca yaptığımız 15 dakikalık tur boyunca bize eşlik ediyor. Azmak Çayı’nın en önemli özelliği, cilt hastalıklarına iyi gelen sodalı suyu, yüksek akış hızı ve yazın bile 10 dereceyi geçmeyen buz gibi suyuymuş. Akyaka iskelesinden kalkan gezi tekneleri ile ister civardaki köy, plaj ve antik harabelere uğrayabilir, ister Azmak Çayı boyunca 1.5km.lik turu alabilirsiniz. Biz de bu kısa turu alıp nehir boyunca yer alan restoranlardan birinde yemeğimizi yiyerek Dalaman Havalimanına doğru yola çıktık.

Azmak Çayı

Azmak Çayı

Azmak Çayı

Azmak Çayı

Azmak Çayı

Azmak Çayı


17 Şubat 2020 Pazartesi

Ege ve Akdeniz'in Sınırında bir Yarımada: DATÇA


Datça, biraz da ulaşımının nispeten zor olmasından olsa gerek hala Ege Bölgesi’nin en bakir noktalarından biri. Datça’nın eski merkezi denizden uzakta bir tepede yer alıyor. Denize yakın liman ve sahil bölümü ise Yeni Datça olarak biliniyor. Büyük otellerin pek bulunmadığı Datça’da yer alan butik otel diyebileceğimiz çoğu otel de bu kesimde. 70 km.lik oldukça kıvrımlı bir sahile sahip Datça Yarımadası, toplamda 52 adet olan merkezin dışındaki “bük” adı verilen bölgeye özgü koyları ve harika denizinin yanı sıra Akdeniz ve Ege Denizi’nin doğal sınırını oluşturması sebebiyle de ülkemizin görülesi yarımadalarından biri. Ayrıca, Şubat ortasından Mart ortasına kadar kısa bir dönem açan ve renkleri açık pembeden beyaza tonlanan badem çiçekleri ile Ege’de ilkbaharı erkenden yaşayabileceğiniz en iyi adreslerden biri.

Biz de ilkbaharı erken yaşamak umuduyla şubat ortası bölgeye düşürüyoruz yolumuzu. Öğlen saatlerinde bindiğimiz uçağımızla Dalaman’a kısa bir yolculukla vardığımızda bulutlu bir hava karşılıyor bizi. Akşam başlayıp ertesi gün de devam edecek ve son 27 yılın en fazla yağışını bırakacak “tufan”dan habersiz, havanın bulutlu olmasına üzülüyoruz başlangıçta😊

Uçak yolculuğu sonrası Dalyan üzerinden Datça’ya yaklaşık 3 saatte ulaşıp otelimize yerleştikten sonra gün akşam olurken yağmur da şiddetini arttırıyor. İlk gece yemek için Datça’nın sahilinde sıralanmış balık restoranlarından biri olan "Kekik"teyiz. Burada ara sıcak olarak verilen ve bol kekikle hazırlanıp yoğurtla sunulan şevketi bostan gerçekten denemeye değer.

İlk günün çoğunu yolda geçirdikten sonra ikinci güne yoğun yağmur altında, Datça merkezden yaklaşık 1 saatlik karayolu yolculuğuyla ulaşılan Knidos Antik Kenti’ni ziyaretle başlıyoruz. Buraya varmadan biraz önce yol üstünde göreceğiniz UKKSA (Uluslararası Knidos Kültür ve Sanat Akademisi)ne de uğrayıp bahçesindeki sanat eserlerini ziyaret etmeyi de ihmal etmeyin. Gelelim Knidos’a… Tarihi 2500 yıl öncesine dayanan bu antik kent, İskenderiye Feneri’nin mimarı Sostratos’un da anayurduymuş. Ancak yağmur ve rüzgâr o kadar fazla ki tam Akdeniz ve Ege Denizi’nin birleştiği noktada kurulmuş bu antik kenti gezemeden rüzgâr ve yağmurun elverdiğince uzaktan fotoğraflamakla yetiniyoruz. Yol boyunca badem çiçekleri beyaz ve pembe renkleriyle yağmur ve fırtınaya rağmen harika görünüyor.

UKKSA

UKKSA

Knidos

Badem Çiçekleri


Knidos’tan sonra sırasıyla Palamutbükü ve Hayıtbükü oluyor. Ancak buraları her ne kadar gezmek istesek de bu işi ancak yağmur ve rüzgâr elverdiğince yapabiliyoruz. Yazın dopdolu olduğunu duyduğumuz bu sahil ve koylar fırtınanın da etkisiyle bomboş ve denizin okyanus dalgalarını andıran yükseklikteki dalgaları öyle şaşırtıyor ki buranın bir tatil cenneti olduğuna inanası gelmiyor insanın. E boşuna değil, sonradan öğrendiğime göre bölgede son 27 yılın en yoğun yağışına denk gelmişiz.

Palamutbükü

Palamutbükü

Hayıtbükü


Büklerin fırtınalı halini de gördükten sonra rotamızı Eski Datça’ya çeviriyoruz. Eski Datça Arnavut kaldırımlı dar sokakları taş evleriyle beni en çok etkileyen yerlerden biri oluyor. Can Yücel’in evinin de bulunduğu Eski Datça’nın sokaklarında dolaşmak pek zevkli. Yağan yağmura ve fırtınaya inat elimizden geldiğince dolaştıktan sonra otelimizin bulunduğu Yeni Datça’ya dönüyoruz. Datça, bademi ile de ünlü. Yeni Datça’da yer alan ve badem başta olmak üzere pek çok lokal ürün satan dükkanlara uğramadan dönmek olmaz.  

Eski Datça

Eski Datça

Eski Datça

Eski Datça

Can Yücel'in Evi

Can Yücel'in Evi

Can Yücel Sokağı

Eski Datça

Eski Datça

Eski Datça


Yeni Datça 

Son olarak Datça’ya yaklaşık bir saat mesafedeki Reşadiye Köyü de anıtsal çınar ağacı ve taş evleriyle yörede görülmesi gereken noktalardan. Köyün hemen girişindeki “İsmail’in Yeri” eskilerden kalan tipik bir köy kahvesi. Buraya 10 dakika mesafedeki Rumlardan kalan Kızlan Yel Değirmenlerinden günümüze ulaşan az sayıda değirmen, kaymakamlık tarafından restore edilip korumaya alınmış. Ancak özel mülk statüsünde olduğu için ancak dışardan fotoğraflanabiliyor. Buraya kadar gelmişken uğrayın derim. Biz de dönüş rotamızda Akyaka’ya gitmeden önce burada kısa bir mola veriyoruz.

Reşadiye

Reşadiye

Reşadiye


Kızlan Değirmenleri

Kızlan Değirmenleri


Kısacası Datça, Ege’nin nadir bakir kalan koylarına ev sahipliği yapıyor hala. Ben herkesin aksine bu güzel yarımadayı kış mevsiminde en tenha ve en soğuk haliyle görmüş olsam da ayrı bir zevk aldım bu doğallıktan. Ama Knidos ve Eski Datça’yı hakkını vererek gezmek başka bir bahara kaldı😊