28 Ekim 2018 Pazar

SAN FRANCISCO'dan SAN DIEGO'ya ROUTE 1 - PACIFIC COAST HIGHWAY


Hep gitmek isteyip de bir türlü fırsat bulamadığım bir rota olmuştu Route 1 diye bilinen ve Amerika’nın kuzeyinden güneyine Pasifik kıyısından inen seyirli kara yolu... Bu yıl kısmetmiş görmek... Amerika’da yollar, kuzey-güney doğrultusunda tek sayılı, doğu-batı doğrultusunda ise çift sayılı anılırlar.  Chicago’dan başlayıp California’nın Santa Monica Plajı’nda biten ve Amerika’nın en eski kara yollarından biri olan Route 66 ile birlikte en bilinen kara yoludur Route 1. Biri doğu-batı, diğeri kuzey-güney doğrultusunda uzanan bu yollar Amerika’nın olmazsa olmazlarıdır adeta. Ben geçtiğimiz yıllarda kısmen Route 66 üzerinde geçmiş olsam da henüz “Pacific Coast Highway” olarak da bilinen ve San Francisco’nun kuzeyinde başlayıp San Diego yakınında Dana Point’te sonlanan Route1 tecrübem olmamıştı. İşte bu seferki yazımın konusu da Amerika’nın en batısındaki bu güzel ve seyirli rota...

Pacific Coast Highway

Gezimize San Francisco’dan kiraladığımız arabayla sabah saatlerinde yola çıkarak başlıyoruz. İlk durağımız Half Moon Bay oluyor. Burada Ritz Carlton’a uğrayarak Pasifik Okyanusu’na güzel bir noktadan bakabilir ve hatta vaktiniz varsa bir kahve içebilirsiniz. Yalnız otele girerek park etmek isterseniz 20 USD ödemeniz gerekli, otelin biraz dışındaki (yaklaşık 5 dakika yürüme mesafesi) halka açık otopark ise ücretsiz. Otelin hemen yanında bir de golf kulübü var ve bir yanda harika Pasifik manzarası diğer yanda yemyeşil bir görüntüyü izlemek oldukça dinlendirici bir etki bırakıyor insanda. Burada verdiğimiz kısa moladan sonra Half Moon Bay kasabasının içinden geçerek Pescadero Beach’e uğrayıp yolumuza Santa Cruz’a doğru devam ediyoruz.

Half Moon Bay - Ritz

Santa Cruz

Santa Cruz

Santa Cruz

Santa Cruz


Santa Cruz bu rotanın kuzeyde en bilinen ve görülmesi gereken noktalarından biri. Sahilinde uzun bir yürüme yolu (Boardwalk) ve bu yolun bir ucunda Giant Dipper denilen tarihi bir roller coaster’ın yer aldığı bir lunapark var. Biz Boardwalk’un hemen başında yer alan Ideal Bar’da yemek yedik ve oldukça memnun kaldık. Yolunuz buradan geçerse uğramanızı tavsiye edeceğim bir yer burası. Santa Cruz aynı zamanda Alfred Hitchcock’un “Birds” (Kuşlar) filminin bazı sahnelerinin de çekildiği bir yermiş.

Santa Cruz’dan sonraki rotamız aynı zamanda konaklayacağımız başka bir yol üzeri klasiği Monterey oluyor. Monterey aynı zamanda akvaryumu ile de bilinen ve yakınında yer alan Cannery Row adlı eskiden depo olarak kullanılan şimdilerde alışveriş merkezi olmuş bir mekana da ev sahipliği yapan şirin bir sahil şehri. Bu rotada önümüzdeki günlerde de sık sık karşımıza çıkacak ve en büyüklerinden biri San Francisco’da olan “Fishermen’s Wharf” diye anılan iskelelerin en güzellerinden biri burada karşımıza çıkıyor. İskele üzerinde hediyelik eşya dükkanlarının yanı sıra pek çok deniz mahsulü restoranı yer alıyor. Biz de sahilde yürüyüş ve iskele üzerinde biraz vakit geçirdikten sonra bir süre de tesadüfen o gün kurulmuş olan Farmer’s Market’e de uğrayarak ertesi gün yolumuza devam etmek üzere otelimize geri dönüyoruz.

Monterey

Monterey

Monterey

Monterey


Ertesi gün ilk olarak Cannery Row’dan geçerek belki de gezimizin en güzel ve manzaralı bölümlerinden birini görmek üzere Pacific Grove Kapısı’ndan girerek 17 Mile Drive olarak bilinen yoldan devam ediyoruz. Bu yol burada yaşayanlar için ücretsiz ancak geçiş yapmak isteyenler için 10.25 USD (yaklaşık 60 TL) ödenerek girilebilen bir ara yol. Yol üzerinde ağaçlar içinde pek çok güzel ev, harika manzaralara şahit olacaksınız. Burada görmeden geçmeyin diyeceğim noktalar Lone Cypress Tree (Yalnız Selvi Ağacı), Fanshell Beach, Pebble Beach. Bu güzel turdan sonra Carmel Kapısı’ndan çıkarak Carmel By the Sea olarak bilinen şirin kasabaya doğru devam ediyoruz.

17 Mile Drive

17 Mile Drive

17 Mile Drive

17 Mile Drive


Carmel, sahil kenarında şirin mi şirin bir kasaba. Renkli evleri adeta bir masal kasabasındaymış izlenimi uyandırıyor insanda. Sahili de ayrı bir güzel. Burada Carmel Bakery’de kısa bir kahve molası verdikten sonra yolumuza güneye doğru devam ediyoruz ve rotanın alamet-i farikalarından biri Big Sur’a ulaşıyoruz. Yolun Big Sur bölümü, ara ara inşaat sebebiyle trafiğe kapanıyormuş. O yüzden bu bölgeye gelmeden önce yol durumunu kontrol etmekte fayda var. Biz şanslıydık ve yol kapalı değildi. Ancak hemen Big Sur yanı başında yer alan ve belki de sadece bu rotanın değil Amerika’nın en eski köprülerinden biri olan Bixby Köprüsü’nün manzarasını görebileceğimiz noktada inşaat vardı. O yüzden üzerinden geçtiğimizi fark edip tekrar bu noktaya geri dönüp buraya kadar gelmişken köprüyü fotoğraflamayı da ihmal etmedik.

Carmel

Carmel

Carmel


Sonraki durağımız yine Pasifik manzarasına hakim harika bir noktada tepede yer alan Nepenthe Restoran ve Kevah Cafe’nin yer aldığı dinlenme noktası oluyor. Restoran her daim kalabalık, biraz aşağıda yer alan kafe ise daha sakin ve kanımca hafif bir şeyler yemek-içmek ve soluklanmak için daha doğru bir tercih.

Nepenthe

Big Sur

Big Sur

Buradaki moladan sonra McWay Fall (McWay Şelalesi)ne doğru yolumuza devam ediyoruz. Şelale dedimse öyle büyük bir şelale beklemeyin. Girişi için de araç başı 10 USD ödenen şelale, derin bir falezden okyanusa akan cılız bir su. Antalya’da falezlerden akan veya Düden ve benzeri şelalelere baktığımızda çok kayda değer bir şelale olmadığını söyleyebilirim buranın.

Sonraki durağımız harika bir Pasifik manzarasına sahip “Ragged Point” oluyor. Burada Ragged Point Inn adında bir otel de var. Kısa bir moladan sonra devam edip San Simeon’da Elephant Seal Point’de fok balıklarını izleme fırsatı yakalıyoruz. Artık vakit epey ilerlediğinden verdiğimiz molaların sürelerini biraz kısa tutarak önce Morro Bay ve burada Morro Rock (Morro Kayası)nı görüp San Luis Obispo’ya ulaşıyoruz.

Bixby Köprüsü

Ragged Point


San Luis Obispo aynı zamanda San Diego’nun Santa Fe istasyonundan kuzeye doğru çıkan Pacific Surfliner adlı trenin de son durak noktası. Burada metnini daha önceden duyduğumuz Madonna Inn’e uğruyoruz. Bu otel dekorasyonu ile mutlaka görülmesi gereken yerlerden biri. Ana restoranı dışında tuvaleti bile dekorasyonu için görülmesi gereken noktalardan...

Madonna Inn

Madonna Inn

Madonna Inn


Artık Pismo Beach’e ulaşıyor ve renkli uzun bir günün ardından geceyi geçirmek üzere otelimize yerleşiyoruz. Pismo Beach, mevsimden dolayı kapanan bir sayfiye yerini andırıyor. Ama yine de merkezi yemek saati olduğundan hayli kalabalık. Pismo Beach merkezdeki Splash Cafe'yi özellikle yöreye özel deniz ürünleri tatmak isterseniz tavsiye ederim. Salaş bir yer olmasına rağmen oldukça rağbet gören bir mekan burası.

Pismo Beach

Pismo Beach

Pismo Beach


Ertesi gün, Santa Ynez Vadisi’ne doğru yola çıkıp burada bir Danimarka kasabası olan Solvang’e uğruyoruz. Bu şirin kasabaya girer girmez sanki büyük bir fırına girmişçesine taze pişen ekmek, kurabiye kokuları ve kasabanın renkli şirin evleri, yel değirmenleri bizi karşılıyor. Burada küçük bir turun ve bir kahve molasının ardından Santa Ynez vadisini de arabayla turluyoruz. Burası Amerika’nın şarap yapımıyla bilinen önemli noktalarından ve bölgede bağcılık çok meşhur. Yol üzerinde pek çok bağ görüyoruz.

Solvang

Solvang

Solvang

Solvang

Solvang

Santa Ynez

Santa Ynez


Öğleye doğru Santa Barbara’ya ulaşıyoruz. Otelimize yerleştikten sonra Santa Barbara’nın önce Santa Barbara Wharf’a, sonra da buranın devamı olan ve Santa Barbara’nın en bilinen caddesi State Street’i keşfe çıkıyoruz. State Street üzerinde yer alan Finney’s yemek için önerebileceğim güzel bir mekan. Hem servisi hem de tatları denemeye değer. State Street ise pek çok restoran ve kafenin yanı sıra mağazaların ve hediyelik eşya dükkanlarının bulunduğu renkli bir cadde ve Santa barbara’nın olmazsa olmazlarından. Bu caddeden kara tarafına doğru çıkarken sağa saparak ulaşılan El Presidio (Tarihi İspanyol Kalesi) da Santa Barbara’nın turistik atraksiyonlarından biri. Ancak biz pek turistik yer görme meraklısı olmadığımızdan ve zamanımızı biraz daha yerel halkla geçirmek istediğimizden State Street turumuza devam ediyor ve burada Wharf’a yakın bir noktadaki Santa Barbara Roasting Company’de kahve molası veriyoruz kendimize. Akşamki durağımız ise yine metnini önceden duyduğumuz Santa Barbara Shellfish Company oluyor. Ancak burası çok rağbet gören bir yer ve özellikle yoğun saatlerde uzun kuyruklar oluyor önünde. Ancak deniz mahsulleri harika.

Santa Barbara

Santa Barbara

Santa Barbara

Santa Barbara

Santa Barbara

Santa Barbara

Santa Barbara

Santa Barbara

Santa Barbara


Ertesi gün Pasifik Kıyısının en büyük şehirlerinden biri olan Los Angeles’a doğru devam ederken sırasıyla Ventura Beach ve Malibu Beach’den geçerek bu bölgede görülmesi gereken önemli yerlerden biri olan Getty Evi’ne gidiyoruz. Ünlü bir petrol milyarderi olan Getty’nin evi yaşamı boyunca dünyanın dört bir yanından topladığı sanat eserlerinin sergilendiği müze haline getirilmiş. Buraya giriş ücretsiz ama otoparkı için 15 USD ödeniyor. Bir de gelmeden önce girmek istediğiniz saate göre giriş biletinizi rezerve ederseniz hiç kuyruk beklemeden girmek mümkün. Ancak biz gittiğimizde mevsimden olsa gerek zaten çok tenhaydı.

Malibu


The Getty Villa

The Getty Villa

The Getty Villa

The Getty Villa

The Getty Villa

The Getty Villa’dan sonra Los Angeles’a doğru devam edip arabamızı Venice Beach’e park edip, Santa Monica ile Venice Beach arasında yer alan sahil yolunun tadını çıkarıyoruz. Burada bisiklete binmek, yürümek, koşmak, paten yapmak pek bir moda. Yalnız özellikle Venice Beach’de herkes kafayı çekmiş şekilde dolaşıyor ve çok karakteristik bir nokta burası. Gün batımını seyretmek için de bu bölge en uygun yerlerden biri diyebilirim. Santa Monica Pier aynı zamanda yazının başında bahsettiğim Route 66’ın da bitiş noktası. Pier üzeri her daim kalabalık, renkli, gürültülü. Adeta Los Angeles hayatının küçük bir örneği... Venice Beach ile Santa Monica arasında yer alan Muscle Beach ise vücut geliştirme sporunun çıktığı yer olarak biliniyormuş. Bu bölümde, plajın namına yakışır bir şekilde pek çok kişi spor yapıyor.

Venice Beach

Venice Beach-Santa Monica arası...

Muscle Beach

Santa Monica Pier

Santa Monica Pier

Santa Monica Pier

Venice Beach

Venice Beach

Venice Beach

Venice Beach

Los Angeles ayrı bir yazı konusu olacak kadar büyük bir şehir. O yüzden burada sadece 2 gün geçirdiğimizi söyleyerek rotamıza devam edeyim istiyorum. Los Angeles’tan sonra San Diego’ya doğru yol almaya devam ediyor ve sırasıyla El Segundo Beach, Hermosa Beach, Redondo Beach, Torrence Beach’ten geçerek Long Beach’e ulaşıyoruz. Burada Queen Mary adında gemi otel turistik bir destinasyon olmuş. Ancak otel müşterisi değilseniz otele girip gezmek için 30 USD gibi bir bedel ödemek gerekiyor.

El Segundo

El Segundo

Redondo

Redondo

Torrence Beach


Queen Mary

Yolumuza güneye doğru devam ederken Huntington Beach, Newport Beach ve Laguna Beach’ten geçerek Dana Point’e ulaşıyoruz. Burası aynı zamanda San Francisco’dan beri takip ettiğimiz Pacific Drive (nam-ı diğer Route1)’ın da sonlandığı nokta. Biz de burada limanda harika bir yemeğin ardından yolumuza San Diego’ya doğru devam ediyoruz.

Akşam saatlerinde San Diego’ya varmadan önce de sırasıyla Carlsbad, EncinitasLa Jolla’ya uğruyoruz. La Jolla da fok balıklarını da gördükten sonra artık sıra, Pacific Beach’i görmeye geliyor. Pacific Beach’de iskele üzerinde kabinlerden kurulu oteli geziyoruz. Burada her bir kabinin gecelik ücreti 450 USD civarıymış. Buradan okyanusa bir kez daha baktıktan sonra Mission Beach’e uğrayıp San Diego’ya ulaşıyoruz. Mission Beach ise Pacific Beach’e göre daha çok gençlerin zaman geçirdiği büyük bir lunaparkın da bulunduğu daha bohem bir plaj ve bölge.

Huntington Beach

Pacific Beach

Newport 

Dana Point

La Jolla

Pacific Beach

Pacific Beach

Mission Beach

Carlsbad

San Diego’ya vardığımızda San Francisco’dan başlayan yaklaşık 500 millik (750 km) yolumuzun da sonuna geliyoruz. Her noktasında gezmekten büyük zevk aldığım renkli ve bol manzaralı bir tur oluyor bu benim için. Dünyada gezecek bu kadar yer varken buraya gelmek bir daha kısmet olur mu bilinmez ama olur da yolunuz batı yakasına düşerse özellikle San Francisco-Pismo Beach arası olan bölüm benim en beğendiğim kısım oldu. Rotanın güney kesiminde ise plaj hayatı, hayattan kopuk yaşayan insanlar, daha az doğal güzellik ve geniş kumsallar ile renkli yaşam bu gezinin özetiydi sanırım.