31 Ekim 2016 Pazartesi

SİENA



Lucca’dan sabah saatlerinde yola çıkıp Floransa’dan aktarma yaparak öğlen saatlerinde Siena’ya varıyoruz. Tren bileti için kişi başı 14 Euro ödüyoruz. Tren istasyonu Siena merkezinden 2 km. kadar uzaklıkta ama istasyon içinden çıkılan küçük bir alışveriş merkezinin içinden geçerek ulaştığımız Viale Vittorio Emanuele 2 Caddesi, Siena’nın kuzey kapılarından biri olan Porta Camollia’ya getiriyor bizi. Eğer alışveriş merkezinin içindeki geçişi kullanmak istemez ve tren istasyonundan taksi ile gelmek isterseniz 20 Euro civarı bir ücret ödeniyor.

Siena

Siena
 
Siena

Biz Porta Camollia’dan geçerek sırasıyla Via di Camollia, Via dei Montanini ve Banchi Soppa üzerinden dümdüz ilerleyerek Campo Meydanı’na ulaşıyoruz. Kalacağımız aile işletmesi de ulaştığımız Piazza del Campo (Campo Meydanı) ile Duomo’nun arasında yer alıyor. Hızlı bir şekilde eşyalarımızı otelimize bıraktıktan sonra zaman kaybetmemek için soluğu tekrar Campo Meydanı’nda alıyoruz. Burası Siena’nın kalbi diyebileceğim bir yer. Eğimli bir yelpaze şeklinde genişleyen bir yapısı var ve geniş tarafında da Palazzo Pubblico (Halk Sarayı) yer alıyor. Bu bina, günümüzde belediye sarayı olarak kullanılıyormuş. Burada yer alan çan kulesi de (Torre del Mangia) 100 metrelik  yüksekliğiyle İtalya’nın en yüksek 2.kulesiymiş. Meydandaki taşlar, şehrin geçmişteki yönetiminden sorumlu dokuz konseyi temsilen farklı şekilde düzenlenerek farklı bir görüntü verilmiş. Meydanın kısa tarafında Fonte Gaia denilen heykellerle süslü bir çeşme yer alıyor. Bu meydanda yılda iki defa Palio at yarışları düzenleniyormuş ve bu yarışlara bilet bulmak hayli zormuş. Meydana bağlı pek çok farklı sokak var. Bunlardan Palazzo Pubblico’nun arkasına doğru açılan dar sokaklardan ilerleyince karşımıza haftanın belirli günleri pazarın kurulduğu Piazza del Mercato çıkıyor. Burası da görülmeye değer bir meydan.

Piazza del Campo

Piazza del Campo

Piazza del Mercato

Piazza del Campo

Piazza del Mercato


Bu bölgeyi gördükten sonra bu kez rotamızı Duomo’ya doğru çeviriyoruz. Hafif bir tırmanışla ulaştığımız Piazza di Duomo’da, Katedralin yanısıra Vaftizhane ve Museo dell’Opera yer alıyor. Duomo yani Siena Katedrali’ne girmek için sezona göre değişen bir fiyat tarifesi mevcut. Bizim gittiğimiz dönemde sadece Katedral için 7 Euro ödemek gerekiyordu. Bu biletle katedralin içindeki kütüphaneye de girilebiliyor. Kütüphanenin yer seramikleri ve tavan işlemeleri de en az katedral kadar görülmeye değer.

Duomo - Siena Katedrali

Kütüphane

Kütüphane - yer döşemeleri



Duomo Meydanı’nın hemen yakınlarında eskiden hastane olarak kullanılırken şimdilerde resim ve heykel sergileri için kullanılan Santa Maria della Scala yer alıyor. Ayrıca Siena’nın kuzeydoğu noktasında yer alan San Francesco Kilisesi’ni de gördükten sonra tuğla yapılı binaları ve dar sokaklarıyla bambaşka bir havası olan Siena turumuzu da tamamlamış oluyoruz. 


Dükkanlar...

Siena
 

Unutmadan bahsedeyim, eğer Siena’ya otobüsle gelir ya da otobüsle Siena’dan bir yere gitmek isterseniz otobüsler, Via dei Montanini’ye paralel bir cadde olan Via Tozzi’nin açıldığı Piazza Gramsci’den kalkıyor. Biletleri ise burada yer alan NH otelinin hemen önündeki merdivenden inerek ulaştığınız yeraltındaki bilet merkezinden alabilirsiniz.  Biz de ertesi gün Siena’dan San Gimignano’ya gitmek için buradan hareket eden otobüsleri kullanıyoruz.


Piazza Gramsci

Bilet gişelerine inen merdiven


Son olarak gelelim Siena’dan neler yenilebileceğine... Piazza del Mercato’daki Papei adlı restoranda yediğimiz yemekten hayli memnun kaldık. Siena, tüm İtalya gibi aç kalmanızın mümkün olmayacağı bir yer. Pek çok restoran alternatifi mevcut. Özellikle öğle yemekleri için özel menüler var. Akşam yemekleri de genelde 19:00’dan sonra başlıyor. Daha öncesinde yemek isterseniz ancak ufak kafe veya barlarda şarap, çay, kahve  ve atıştırmalık birşeyler yemek mümkün oluyor. Neredeyse tüm restoranlarda kendi üretimleri olan bölgesel şaraplarından tadabiliyorsunuz. Toskana üzümlerinden yapılmış Chianti Bölgesi şarapları denemeye değer. Papei ‘den başka Duomo ile Piazza del Campo meydanı arasındaki yolda 4 Cantoni adlı restoranda da yemek yedik ve buradan da hayli memnun kaldık. 


Siena, tuğla yapılı binaları ve taş kaplı dar sokaklarıyla daha ilk görüşte tam bir ortaçağ şehrini andırıyor diyebilirim.

30 Ekim 2016 Pazar

Toskana'nın kuzeyindeki şirin kasaba: LUCCA



Lucca, Ligurya Denizi’ne de oldukça yakın ve Toskana Bölgesinin kuzeyinde yer alan şirin bir İtalyan kasabası. Biz de buraya Pisa havalimanından neredeyse her saat başı kalkan VaiBus denilen bir otobüsle bir saatte varıyoruz.  Otobüs biletini geliş terminalinden 3 Euro karşılığında almak mümkün. Otobüs içinde de bilet satılıyor. Otobüs, şehir surlarının dışında ama şehir merkezine oldukça yakın bir noktada bırakıyor bizi.

Pisa-Lucca arası

Pisa-Lucca arası
Lucca, küçük bir kasaba olduğundan şehirde konaklama olanakları hayli kısıtlı ve genelde lokal aile işletmeleri var. Biz de bunlardan birinde kalıyoruz. Otele eşyalarımızı bırakır bırakmaz da Lucca’yı tanımak için yola düşüyoruz. Ertesi gün Siena’ya gideceğimiz için otelden çıkar çıkmaz şehir surları dışında ama hem otelimize hem de şehir merkezine çok yakın bir yerde bulunan tren istasyonundan Siena biletimizi alıyoruz. Siena’ya Lucca’dan direkt ulaşım yok. Floransa ya da Empoli üzerinden aktarma yapmak gerekiyor. Biz de tek aktarmayla gitmek istediğimiz için Floransa üzerinden aktarma yapmayı tercih ediyor ve 14 Euro olan tren biletlerimizi alarak Lucca’yı tanımaya başlıyoruz.

Lucca Tren İstasyonu
 
Tren istasyonundan karşıya geçerek ulaştığımız şehir surlarından Lucca’nın eski şehrine açılan birkaç kapı var. Biz istasyonun hemen karşısında yer alan ve surların altından bir nevi yeraltı geçidini andıran Mura Urbana – Sortita Est kapısından eski şehre girerek turumuza başlıyoruz.

Mura Urbana - Sortita Est

Sortita Est ve Şehir Surları

Mura Urbana - Sortita Est
 
İlk gördüğümüz yerler, bu girişin yakınındaki San Martino Kilisesi, biraz kuzeyindeki San Giovanni Kilisesi oluyor. Hemen buranın yakınında Puccini’nin doğduğu eve ve müzesine ev sahipliği yapan Piazza Citadella’yı görüyoruz.  Biraz daha doğuya ilerleyerek Lucca’nın en önemli meydanı Piazza Napoleone’ye ulaşıyoruz.  

Piazza Napoleone

Piazza Citadella

Piazza Citadella
Piazza Napoleone’den Via Vittorio Veneto boyunca kuzeye ilerleyerek ulaşılan San Michele Kilisesi de Lucca’nın görülmesi gereken noktalaraından. Buradan biraz daha kuzey çıkarak Piazza S. Salvatore’ye, sonra da kasabanın en kuzey noktasında yer alan Palazzo Pfanner’e gidiyoruz. Bu sarayın bahçesi de 4.5 Euro karşılığında ayrıca gezilebiliyor. Hem Saray hem bahçesini gezmek isterseniz de 9 Euro ödemek gerekiyor. Bu saraya çok yakın bir noktada Frediano Kilisesi var ve bu kilisenin dış mozaikleri görülmeye değer. Biraz daha ilerleyip tekrar eski şehre doğru yönümüzü değiştirdiğimizde karşımıza Lucca’nın en görülesi meyadanı Piazza Amfiteatro’da buluyoruz kendimizi. Burası gerçekten Lucca ile özdeşleşmiş ve mutlaka zaman geçirilmesi gereken bir meydan. Burada Pane e Vino adındaki mekanda oturarak bir İtalya klasiği bruschetta ile Chianti şarabı deniyoruz.

San Michele

Piazza Amfiteatro

Piazza Amfiteatro

Piazza Amfiteatro
 
Meydandan Via Filungo üzerinden devam ederek Porta del Borghi’ye ve oradan da Via del Fosso’ya ulaşıyoruz. Caddedeki kanal boyunca evlerin manzarasını izlemenizi tavsiye ederim. Evlerin yeşil panjurlu görüntüleri ve pencerelerden sarkan çamaşırları fotoğraflarda sıkça karşılaştığımız klasik bir İtalya görüntüsü sergiliyor.  Biz de buraları fotoğraflamayı ihmal etmiyoruz tabi..

 
Via del Fosso

Via del Fosso

Via del Fosso
 
Via del Fosso’nun en güney ucunda ise Botanik Bahçesi var. Toskana’nın çoğu şehrinde bir botanik bahçesine rastladık demek sanırım yalan olmaz. Ulaştığımız noktada şehrin güney kapılarından biri olan Porta S. Gervasio var. Buraya çok yakın bir noktada da S. Maria Kilisesi’ni görüyoruz. Ayrıca eski şehrin çevrelediği surların dışında da Lucca merkezini çevreleyen geniş bir park mevcut.  

Lucca

Lucca
 
Lucca’da ayrıca görülesi iki önemli kule var. Bunlardan birisi Torre delle Ore (Saat Kulesi) , diğeri ise Torre Guinigi. Guinigi Kulesinin üst tarafı bahçe şeklinde ve yeşillikler içindeki görüntüsü de bu kuleyi gördüğümüz diğer kulelerden biraz farklı kılıyor.

Torre Guinigi

Torre delle Ore
 
Lucca, aslında yarım günde gezilebilecek küçük bir şehir... Chianti diye bilinen Floransa-Siena arasında kalan bölgenin biraz daha güneyinde kaldığı hem de tam mevsiminde gitmediğimiz için çok kalabalık değil. Bu da Lucca’yı daha da rahat gezmemizi sağlıyor.


Lucca
 
Gezimize Lucca sokaklarında kaybolarak devam edip akşam yemeğimizi otelimizden aldığımız tavsiye üzerine gittiğimiz Piazza Amfiteatro yakınındaki küçük bir meydan olan Piazza del Carmine ‘de yer alan “Gigi” adlı restoranda yiyoruz. İtalya’nın çoğu yerinde olduğu gibi restoranlar akşam servisine 19:00-19:30 civarı başlıyorlar, restoranlara giderken bu detaya dikkat etmekte fayda var.

Yaklaşık 85.000 nüfuslu Lucca, şirin bir kuzey Toskana kasabası. Floransa, Siena, San Gimignano’dan sonra Toskana’nın en bilinen rotalarından biri. Ancak burada uzun zaman geçirmeye gerek yok zira bizim gibi birkaç saat ayırarak şehri kolayca gezebilirsiniz. Şehrin en aklımda kalan noktaları, ortasında yer alan çeşmesi ve tipik görüntüsüyle Via del Fosso ile Piazza Amfiteatro  oluyor.

23 Ekim 2016 Pazar

LAKE TAHOE


Lake Tahoe, California eyaleti ile Nevada eyaleti arasında doğal sınırı da oluşturan ve deniz seviyesinden 1900 metre yükseklikte yer alan doğal güzelliği ile Batı Amerika’da en çok ziyaretçi alan göllerden biri. 

Lake Tahoe

Cedar City’den çok erken saatlerde yola çıkarak oldukça uzun bir yolculuk sonrası -ki bu yolculuğun bir bölümünde 300 mil (yaklaşık 500 km) boyunca benzin istasyonu dahil bir medeniyet alameti görmeden yolculuk yapıyoruz - akşam saatlerinde  Lake Tahoe’ya varıyoruz. Beni en çok şaşırtan ise benzin istasyonu bile olmayan çöl bölümünde düzenli işaretlenmiş yollar oluyor. Yolların her milimine yol işaretleri çizilmiş ve asfalt gayet bakımlı. Çöl boyunca uzanan karayolu, yılankavi bir şekilde hiç bitmeyecekmiş gibi geliyor bana ama sonunda Nevada üzerinden Lake Tahoe’ya varıyoruz. 

Lake Tahoe’nun güneyinde California eyaleti sınırları içinde olan konaklayacağımız South Lake Tahoe’ya varmadan hemen önce Stateline denilen ve Nevada’ya bağlı bölgeyi geçiyoruz. Burada pek çok büyük otel ve kumarın serbest olduğu Nevada’nın alamet-i farikası casinolar var. Hemen 1 -2 km. sonra ise California’da South Lake Tahoe’dayız.

Burada büyük otellerden çok, doğayla daha uyumlu evler ve siteler var. Bunların bazıları da otel olarak hizmet veriyor. Biz de bunlardan biri olan “Lakeland Vilage” adı verilen tesiste konaklıyoruz. Hemen gölün yanında kumsalı da olan yeşillikler içinde bir kompleks burası. Hem ev sahibi olanlar var hem de bir zincir tarafından işletilen bölümü var. 

Lakeland Village

Lakeland Village
 

Lake Tahoe, yazın doğa turizmi ve plajlarıyla, kışın ise kayak turizmiyle hayli turist alan bir göl. Etrafında bizim gittiğimiz dönemde henüz açılmamış olan pek çok kayak pisti de mevcut. 

Lake Tahoe
 

İlk günümüzde aracımızla yaptığımız göl çevresi turumuzda saat yönünde ilerleyerek California eyaletinden yola çıkıp tekrar Nevada’ya ve sonra tekrar California eyaletine girmiş oluyoruz. South Lake Tahoe’dan başlayarak sırasıyla Emerald Bay, Tahoma, Tahoe City, Tahoe Vista, Kings Beach, Incline Valley, Sand Harbor, Zephyr Cove’dan geçerek tekrar başladığımız noktaya dönüyoruz. Gölün çevresini sahilden yürüyerek geçmek mümkün değil, çünkü çoğu sahil kesimi özel arazi, ancak bazı bölümlerinde halk plajları ve limanların bulunduğu halkın kullanımına açılmış bölgeler mevcut. Turumuz sırasında Tahoe City’de kahve molası verip tavsiye üzerine buradaki Rosie’s Cafe’de duraklıyoruz.  Ayrıca, yol üzerinde mola verdiğimiz Emerald Bay’den görülen ada manzarası bir harika. Ve tabi Tahoe Vista da adından anlayacağınız üzere göl manzarasına hakim bir yer. Bir de Sand Harbor’da kumlu güzel bir plaj var. Burası aynı zamanda eyalet parkı olduğu için girişine ayrıca 10 USD ödemek gerekiyor. Ancak, bu parayla aynı gün içinde gideceğiniz diğer eyalet parklarına ücret ödemeden girebiliyorsunuz.

Emerald Bay

Tahoe City

Rosie's Cafe

Tahoe City

Tahoe Vista

Sand Harbor

Emerald Bay

Tahoe City
 
Sand Harbor

Biz de Sand Horbor’da kendimize küçük bir piknik molası verip göl turumuzu tamamladıktan sonra hemen Lake Tahoe’nun güney ucunda yer alan Spooner Lake’e uğruyoruz. Buradaki eyalet parkına da daha önce Sand Harbor’da eyalet parkı için ücret ödediğimizden ücret ödemeden giriyor ve bu göl etrafında küçük bir yürüyüş yapıyoruz.

Lake Tahoe’da ilk günümüzü böylece tamamladıktan sonra ertesi gün, gölün güney kesiminde yer alan farklı gölleri görmek üzere aracımızla yola çıkıyoruz. Carson Pass – Geçidinden geçerek Kirkwood ve Kit Carson üzerinden devam edip Silver Lake ve Blue Lakes göllerini görüyoruz.  Gün sonunda ise bu kez Markleeville adındaki şirin bir kasabada kahve molası vererek South Lake Tahoe’ya geri dönüyoruz.

Silver Lake

Markleeville

Carson Pass

Silver Lake
 

Ayrıca, Lake Tahoe bölgesinin güneyinde, daha çok yazlık evlerin olduğu ve bir kesiminde de Parkın ve kamp alanının yer aldığı Fallen Leaf Lake görülmeye değer. 

Fallen Leaf Lake

Fallen Leaf Lake

Fallen Leaf Lake

Fallen Leaf Lake
 

Son olarak, South Lake Tahoe’nun hemen yakınında yer alan Heavenly adındaki şirin kasabadaki Gondola adı verilen teleferik ile buradaki dağa çıkılabiliyor. Ancak Gondola, sadece  yaz aylarında ve kayak turizminin başladığı kış aylarında çalışıyormuş. Dolayısıyla Eylül ortasından-Kasım ayına kadar kapalı kalıyormuş. Bizim ziyaretimiz de ne yazık ki bu döneme rastladığından Gondola’ya binemedik ama Gondola istasyonunun bulunduğu Heavenly’deki küçük alışveriş merkezinde biraz zaman geçirip kendimize dondurma molası verdik ve Gondola’yı fotoğraflamakla yetindik. Heavenly’e varmadan hemen önce yer alan ve pekçok restorana ve büyük bir otele de ev sahipliği yapan liman bölgesinde yaz aylarında Queen Mary teknesiyle göl turları yapılıyormuş. Bizim gittiğimiz dönemde bu turlar da sonlanmıştı :(

Liman Bölgesi

Heavenly
Heavenly


Lake Tahoe, oldukça turistik bir yer olduğundan çok farklı restoran alternatifleri mevcut. Biz, kimi zaman bu restoranlarda yemek yedik, kimi zaman da Lakeland’deki geçici evimizde market alışverişi yaparak kendimiz yemek günü yaptık. Bölgede tavsiye edebileceğim restoranlar arasında eğer Thai mutfağı seviyorsanız My Thai Cuisine adındaki restoranı ve iki arkadaş tarafından işletilen daha çok sağlıklı yemek temalı ürünleri anında hazırlayarak servis eden self-servis restoranı Sprouts denemye değer. Sprouts’un kahve ve değişik çay seçenekleri de güzel. Kahvaltı mekanı olarak da, bizim kaldığımız Lakeland Village'e de komşu olan ve öglen 14:00 kadar servis veren Heidi'si şiddetle tavsiye ederim.

Heidi's
 

Lake Tahoe aynı zamanda neredeyse 3 hafta süren ve toplamda 6500 km. yol yaptığımız seyahatimizin de son durağı oluyor. Bu yolculuğu bizim için planlayan ve gidilen rotadan tutun da kalınacak yerlere ve yemek yenilecek mekanlara kadar her şeyi mükemmel bir şekilde düşünen ve bize inanılmaz bir tatil yaşatarak uzun yıllardır süren hayalimi gerçekleştiren sevgili kuzenime buradan da kocaman bir teşekkür ediyorum :)