24 Eylül 2013 Salı

CENEVRE


Cenevre’ye İstanbul’dan 3 saatlik bir uçak yolculuğu ile ulaştık. İsviçre’nin geneli olduğu gibi Cenevre de gayet pahalı bir şehir. Ancak havalimanından şehre giden  ve şehirden de havalimanına gitmek isteyenler için ulaşım ücretsiz. Havalimanından çıkarken bir makineden aldığınız 80 dakika geçerli bir biletle hemen havalimanının alt katındaki tren istasyonundan trene binerek 10 dakika içinde çok rahat bir şekilde şehir merkezine ulaşıyorsunuz.

Cenevre

Çiçek Saati - Jardin Anglais

Old Town



Şanslıydık çünkü trenden iner inmez bize kolaylık olsun diye istasyona yakın kriteriyle rezervasyon yaptırdığımız otelimiz 'Internetional Terminus' gardan çıkar çıkmaz karşımızda belirdi. Otelimiz 3 yıldızlı olmasına rağmen gayet modern döşenmiş, temiz ve şehir merkezine yakınlığı ile de işimizi kolaylaştıran bir otel oldu.

Rue des Alpes
 

Otele yerleşir yerleşmez şehri keşfetmek için otelimizin bulunduğu Rue Des Alpes caddesinden göle doğru giderek Mont-Blanc Köprüsü’nden geçtik. Hemen bu köprünün çıkışında bizi her sezon farklı çiçeklerle yapılan çiçek saatiyle ünlü Jardin Anglais (İngiliz Bahçesi) karşıladı.  Bu arada köprü yolunda Rue Des Alpes’in sonunda da şehrin görkemli anıtlarından sayılan, Brunswick Dükü’nün mozolesi var. Dük, en iyi sanatçılar tarafından kendine muhteşem bir anıt yapılması karşılığında şehre muazzam bir servet bırakmış.

Mozole


Cenevre, Rhone Nehri ile Leman Gölü’nün birleştiği yerde kurulduğu için özellikle nehir üzerinde birçok köprü ile şehrin kuzey ve güney bölgeleri birbirine bağlanıyor. Bu köprülerden en bilineni de Mont-Blanc Köprüsü. Buradan Leman Gölü üzerinde, kente yakın bir noktada yer alan fıskiyeye karşı fotoğraf çektirmek de şehri ziyaret etmenin ritüellerinden biri olmuş:)

Mont-Blanc Köprüsü'nden...
  

Mont-Blanc Köprüsü’nün yanında Pt. Des Bergues Köprüsü ile adını ünlü edebiyatçı J.J Rousseau’dan alan adaya ve yine hemen yanı başındaki diğer bir köprüyle daha hareketli başka bir adacığa ulaşabiliyorsunuz.  Cenevre’de bizi karşılayan yoğun yağmurun etkisiyle ada turlarımızı dönüşe bırakarak çiçek saatinden ilerleyerek önce şehrin güneyindeki (yani Old Town tarafındaki) alışveriş mağazalarının bolca bulunduğu Rue de Croix d’Or ve Rue du Marche caddelerinde kısa bir tur attık. Rue de Croix d’Or ve Rue du Marche hem orta halli hem de tasarım mağazalarının birarada bulunduğu üzerinden sadece tramvayın bir yaya yolu. Bizdeki İstiklal Caddesi’nin biraz daha geniş ve zengini diyebiliriz:)

Rue du Marche


Asıl amacımız şehri keşfetmek olduğundan bu zevkli alışveriş turunu bırakıp bu iki caddeyi birbirine bağlayan Place du Molard’daki merdivenleri kullanarak Old Town’a gittik. Old Town’da görülecek en önemli yerler de, her biri birbirine yürüme mesafesinde olan St.Pierre Kilisesi, Eski Şehrin kalbi olan Place du Bourg de-Four, Hotel de Ville (City Hall). Buradan hemen aşağı doğru yürüyerek Büyük Tiyatro’nun yer aldığı Place de Neuve’ye ulaştık.

Old Town

Place Bourg de-Four

Old Town'da gezinti treni...

Place Neuve

Old Town
 
Place du Molard

Sonraki duraklarımız ise adını meşhur çizgi film kahramanları “Şirinler”den (Fransızca ismiyle Grottes) alan Rue de Grottes ve Ch. Louis-Favre sokakları oldu. Bu bölgenin en önemli özelliği değişik mimarileri olan enteresan binaların bir arada olması. Buranın şehir merkezine göre biraz daha fazla göçmen nüfusun yaşadığı bir bölge olduğu da gezerken gözümüze çarpan başka bir nokta oldu. Buradaki bazı binalar bana, Barcelona’daki  Gaudi eserlerini çağrıştırdı.

Grottes

Grottes

Grottes
Grottes



Tekrar 3 No’lu otobüse binerek yine nehrin üzerindeki adacıklardan biri olan Place de Bel-Air’a geri geldik. Cenevre’de de, turist olarak otelde kaldığınız zaman size verilen şehir kartıyla merkezdeki birçok otobüse ve tekneye ücretsiz  binebiliyorsunuz. Aynı zamanda havalimanına dönerken de bu kart sayesinde şehir merkezinden havalimanına trenle ücretsiz ulaşabiliyorsunuz.

Bel-Air bölgesinde ve hemen yanı başındaki adacıkta birçok kafe var. Hemen nehir kıyısındaki Riverside Cafe de bunlardan en ünlüsü. Ancak fiyatları oldukça pahalı. Yine de nehre karşı oturup soluklanmak isterseniz iyi bir seçim olabilir.

 
Riverside Cafe

Bel-Air Bölgesi

Görülmesi gereken diğer bir nokta da Carouge bölgesi. Buraya 18 no'lu tramvay hattıyla ulaşılıyor. Burası eskiden Fransız ve Sardunya Adası'ndan gelenlerin yaşadığı bir bölgeymiş... Şimdiyse kafeleri, butikleri ve renkli binalarıyla dolaşmaktan zevk aldığımız bir yer oluyor.

Carouge

Carouge

Carouge


Ve son olarak bizim ertesi güne bıraktığımız tekne turunu da mutlaka yapın derim. Hem özel çalışan beyaz renkli hem de şehir kartıyla ücretsiz olarak binebileceğiniz sarı renkli teknelerden birine binip şehri bir de gölden görmeden Cenevre’yi tanımak mümkün değil.

Tekne turu

Tekneden...

Takip ediliyoruz:)

Teknemiz



Şehirde, yemek için birçok alternatif var, bizim ilk tercihimiz Rue de Mont-Blanc üzerindeki Cafe de Paris oldu. Burada fiks menü var ve sadece içeceklerinizi ayrıca seçiyorsunuz. Aslında bu işin doğduğu kültürden gelen bir yer olmasına rağmen etlerin yumuşaklığı konusunda çok başarılı olduklarını söyleyemeyeceğim. Yine de bu restoran, oldukça rağbet görüyor ve özellikle yerli halkın uğrak yeri. Ertesi gün de öğle yemeğimizi Au Petit Chalet adında şirin döşenmiş bir restoranda yedik ve bu bölgenin klasiği olan Filets de Perches (balık) ve Rösti (patatesle yapılan bir çeşit yumurtasız omlet) tatmayı ihmal etmedik. Ayrıca Cornavin Tren istasyonu ile göl arasındaki Rue de Panquis üzerindeki L'Entrecote Couronnee tavsiye edebileceğim diğer bir restoran. Son olarak aynı zamanda çiçek saatin de bulunduğu Jardin Anglais'te (İngiliz Bahçesi) yer alan La Potinier, bir şeyler yemek ya da içmek için uğrayabileceğiniz, belli saatlerde canlı müzik performanslarının da olduğu güzel bir mekan ve yiyecek sunumları da hayli orijinal.

Cafe de Paris

Menümüz

Rösti & Filets de Perches

Au Petit Chalet



Cenevre’de zamanınız kalırsa mutlaka Birleşmiş Milletler Cenevre Ofisi olarak hizmet veren “Palais des Nations”ı ve şehirdeki birçok parkı da ziyaret edebilirsiniz. Bir de Milletler Sarayı önünde bulunan ‘Kırık Sandalye’ heykeli kentin en meşhur heykellerinden biriymiş.


Çikolata dolu vitrinler...

Saatler

Saat mi dediniz??
Unuttuğumuz saat markası kaldı mı!!
Broken Chair - Kırık Sandalye

Birleşmiş Milletler


Cenevre, bu bölgede ziyaret ettiğimiz diğer şehirlere göre daha kalabalık olmasına rağmen sokaklarında huzur bulabileceğiniz rahatlıkta bir şehir. Aynı zamanda “saat” ve “çikolata” şehri. Gittiğiniz her yerde orta sınıf saatlerden tutun tasarım saatlere kadar çeşit çeşit saat satan dükkan ve tabi bir de şehrin vazgeçilmezi çikolatacılara rastlıyorsunuz. O kadar güzel vitrinleri var ki; gördüğüm her kafeye girmemek için kendimi zor tuttum desem yalan olmaz sanırım.

23 Eylül 2013 Pazartesi

VEVEY

Vevey, Montrö’den trenle 15 dakika uzaklıkta şirin bir göl kasabası. Tren istasyonundan çıkıp da şehre adım attığımızda modern görüntülü yüksek katlı binalar bizi karşılasa da şehrin göl kenarındaki merkezi, çok şirin sokakları, tarihi renkli binalarıyla bir masal kentindeymişim izlenimi uyandırdı bende.


Vevey


Vevey Tren Gar'ından çıkarken...


Vevey’in en önemli özelliği Nestle fabrikasının burada olması. Biz de trenden iner inmez bir ihtimal çikolata alışverişi de yapabiliriz ümidiyle soluğu Nestle fabrikasında aldık. Ancak günlerden Pazar olmasının yine azizliğine uğradık ve fabrika satış mağazasının Pazar günleri sadece sabah saatlerinde (o da yaz döneminde) saat 13:00’e kadar açık olduğunu öğrendik. 


Nestle Fabrikası


Kısmet böyleymiş deyip buradan ayrılıp sahile doğru yürüdük ve buradan da Quai Ernest St. Ansermet ve Quai Maria – Belgia sokaklarını takip ederek şehir merkezine doğru sahilden keyifli bir yürüyüş yaptık. Sağımızda göl manzarası, solumuzda ise renkli ve muhteşem güzellikteki evlerin manzarası eşliğinde zamanın nasıl geçtiğini anlamadan 20 dakikada Vevey Marche denilen şehir merkezine varmıştık bile.. . 

Quai Ernest Ansermet

Leman Gölü

Leman Gölü ile kanal birleşiyor

Quai Monerat - Vevey Marche


Vevey Marche,  Pazar olmasından dolayı bu bölge standartlarına göre hayli kalabalıktı. Eğer tren garından çıktıktan sonra bizim yaptığımız gibi sağa dönüp Nestle fabrikasına gitmek yerine yolun karşısına geçip sahile doğru yürürseniz çok daha kısa bir süre içinde merkeze ulaşabilirsiniz. Bu bölgeden kasabanın görünüşünün harika olduğunu söylemem gerek sanırım. 

Vevey Marche’den düz devam edip Rue de Lac üzerinden şehri biraz da olsa keşfettikten sonra kendimizi, biraz ilginç bir konseptle yapılmış “yeme-içme müzesi” Alimentarium’da bulduk. Bu müzeye giriş ücreti12 CHF ama bize otel tarafından verilen Montreux şehir kartının burada da geçerli olduğunu öğrendik ve bu müzeyi de %50 indirimli gezdik. Hem müzeyi gezdik hem de kafesinde soluklanıp kahve içerek biraz enerji topladık.


Rue de Lac girişi

Vevey Sokakları

Sahile inen bir sokak

Rue de Lac

Müzenin sahil kesiminde çatal şeklinde ilginç bir heykel var. Hemen bu heykelin karşısında kara tarafında ise Charlie Chaplin Heykeli var. Ve tabi biz de kasabanın ritüeline uyarak bu heykelle poz vermeyi ihmal etmedik:)


Alimentarium'un sahil kesimi

Alimentarium'dan bir görüntü

Charlie Chaplin ve Ben:)


Artık uzunca bir günü geride bıraktığımızdan bu kez tren yerine otobüsü kullanmayı tercih edip 201 No.’lu otobüse binerek Montrö’deki otelimize geri döndüğümüzde vakit akşam olmuştu.