26 Temmuz 2019 Cuma

Yanyana iki Güzel: KUYUCAK ve SALDA


Isparta denilince akla ilk gül gelir. Ancak son yıllarda Kuyucak Köyü lavantasıyla Fransa’nın Provence bölgesini andıran fotoğraflarıyla ilgi çeken seyahat noktalarından biri oldu. Bir de aynı rota üzerinde yer alan ve ilkokulda Göller Bölgesi olarak öğrendiğimiz bölgenin bir parçası olan Salda Gölü de turkuaz rengi suyu ve beyaz kumsalı ile Maldivlere benzetildiğinden kısaca Saldivler olarak anılıyor😊

Biz de Isparta’nın güneyine Sütçüler Köyü’ne yaptığımız gezimizin son gününde rotamızı Isparta’nın kuzeybatısına çevirip önce Isparta’ya bağlı Kuyucak Köyü’nü sonra da Burdur’a bağlı Salda Gölü’nü ziyaret ettik.

Lavanta zamanı, Haziran ortasından Temmuz sonuna kadar sürdüğünden lavanta tarlalarını görmek ve mis gibi lavanta kokusunu içinize çekmek için en uygun zaman bu dönem. Kuyucak Köyü’ne giderken yol üzerinde lavanta tarlaları başlıyor ve bir yanda da ayçiçek tarlaları ile sarı ve mor yoğunluğu olan harika fotoğraf veriyorlar.

Kuyucak

Kuyucak


Yol boyunca hediyelik eşya ve lavanta ürünleri satan pek çok ufak tesis yapılmış. Her birine ait lavanta tarlalarında fotoğraf çeken oldukça kalabalık gruplara rastlamak mümkün. Bazı hediyelik eşya dükkanları aynı zamanda yiyecek ve içecek de satıyor.

Kuyucak

Kuyucak

Kuyucak


Yaklaşık 2 km’lik bu yolun sonunda Kuyucak Köyü’ne varıyoruz. Köyde de pek çok hediyelik lavanta ürünü ve yöresel ürün satan küçük dükkan var. Köy halkı genelde kendi evlerinin bahçelerinde veya kapılarında satış yapıyorlar. Hemen köyün girişinde Lavanta Kafede de lavantalı kahveden tutun da lavanta dondurmasına kadar lavanta temalı birçok ürünün tadına bakabilirsiniz. Biz dondurmanın ve kahvenin tadına bakıyoruz. Ancak dondurma, fabrikasyon bir ürün. Şirin kafede fotoğraflar çekip yolumuza Salda’ya doğru devam ediyoruz.

Kuyucak

Kuyucak

Kuyucak

Kuyucak


Salda’ya ulaştığımızda mevsimden beklenmeyecek şekilde havayı biraz bozulmuş görüyoruz. Göle ulaşmak için araçların park edildiği noktadan plaj boyunca uzun bir yürüyüş yapmak gerekiyor. Gölünün rengi gerçekten muhteşem. Hafif tuzlu bir göl olan Salda’nın dışa akışı yokmuş. Bu sebeple de iyi korunması gereken göllerimizden.

Salda

Salda


Araç Parkı ile plaj arasında yer alan bölümde ise pek çok küçük kafe ve gözleme yapan büfe mevcut. Ancak özellikle gözleme yemek isterseniz belli saatlerde uzun kuyruklar beklemeye hazır olmanızda fayda var. Fiyatlar gayet uygun. Burada biraz geç de olsa gözleme ile karnımızı doyurup Isparta’ya doğru yola çıkıyoruz.

15 Temmuz 2019 Pazartesi

Çanakkale'nin Şirin Adası: BOZCAADA


Türkiye’nin Ege Denizi’ndeki iki adasından biri olan Çanakkale’ye bağlı bu şirin adaya Geyikli’den feribot ile geçiliyor. Geyikli’ye ulaşmak için önce Kilitbahir ya da Eceabat üzerinden Çanakkale’ye gelip buradan Geyikli’ye devam etmek gerekiyor. Yalnız Çanakkale Geyikli arasında daha kısa olarak görünen yol, biraz dolambaçlı. O yüzden size tavsiyem biraz uzun görünse de Ezine üzerinden gelen yolu kullanmanız. Mesafe olarak uzun görünse de hem zaman kazandıran hem de daha az yoran güzel bir rota.

Bozcaada Kalesi

Biz de çok erken saatlerde İstanbul’dan yola çıkarak 13:00’de Geyikli’den kalkan feribota yetişmek için zamanında Geyikli limanında oluyoruz. Ancak Geyikli’den feribota geçmek için mutlaka biletinizi önceden internet üzerinden almanızı öneririm. Aksi taktirde uzun süreler beklemek durumunda kalınabiliyor. Biletimizin olması da biletin yazdığı saatte binmeye yaramıyor sadece bize feribota girme önceliği sağladığından bir sonraki feribota binerek yarım saatte Bozcaada’ya ulaşıyoruz.

Bozcaada

Bozcaada

Bozcaada


Bozcaada limanı hemen adanın merkezinde. Biz de merkezdeki otelimize yerleşip eşyalarımızı bıraktıktan sonra Ayazma Plajı’na gidiyoruz. Ayazma Plajı adanın güneyinde ve denizi gerçekten muhteşem. Ama biz gittiğimizde öğleden sonra olduğundan iğne atsan yere düşmez deyiminin hakkını verecek şekilde kalabalık. Plajda şemsiye ve şezlong için 15’er TL vermek gerekiyor. Duş ve tuvalet ise plajda değil de yukarı tarafta yer alıyor. Plajın üst tarafında da bazı restoran ve tesisler var. Buradaki restoranlardan biri olan “Vahit’in Yeri”ni tavsiye ederim. Özellikle anne usulü patates kızartması ve çok çeşitli mezelerinden birkaçını deneyin derim.

Ayazma

Ayazma

Vahit'in Yeri

Vahit'in Yeri


Ayazma’dan sonra eski bir taş okuldan otele çevrilen şirin otelimize dönüyor ve üstümüzü değiştirip hem akşam yemeği yemek hem de ada sokaklarını keşfetmek için bu kez merkezdeki gezintimize başlıyoruz. Adada en çok meze ve balık yapan restoranlar var ve bu restoranların hepsi merkezde tek bir cadde üzerinde ve liman bölgesinde toplanmış. Biz, adada konakladığımız üç günümüzde sırasıyla “Battı Balık”, “Sandal” ve “Bade-i Aşk”ta değişik mezelerin tadına bakıyoruz. Hepsinden de çok memnun ayrılıyoruz. Bunun yanında mantı, ev yemeği yapan mekanlar da mevcut.

Bozcaada

Bozcaada

Bozcaada

Bozcaada

Bozcaada
Battı Balık

Ada sokaklarında “Madam’ın Yeri”nin, yanında kendi yaptıkları badem kurabiyesiyle servis edilen kuru meyvelerle harmanlanmış ada kahvesinin tadına bakmayı, Çarşı Caddesi’ndeki doğal dondurmacıların özellikle lavantalı ve bademli dondurmalarını tatmayı, Veli Dede’nin lokal ürünlerine göz atıp beğendiğiniz olursa satın almayı ihmal etmeyin.

Madam'ın Kahvesi

Madam'ın Kahvesi


Adanın en güzel plajlarından biri de Habbele Plajı. Buraya önceden rezervasyon yaparsanız denize daha yakın bir yerden şezlong ve şemsiye bulmak mümkün. Girişi otopark, şemsiye ve şezlong dahil kişi başı 35 TL. Ayrıca çok uçuk fiyatları olmayan bir de restoranı var. Denizi de mavinin 50 tonunu gördüğüm berraklığı ile beni kendine hayran bıraktı… Bu şekliyle Yunan Adalarındaki tesislere çok benziyor. Küçük ama bütün ayrıntıları düşünülmüş aşırı kalabalık olmayan bir plaj olduğundan bizim en sevdiğimiz ve sonraki günler deniz için uğrak noktamız oldu.


Habbele

Habbele


Adada yapılacak en güzel şey gündüz plajlarda vakit geçirip akşam merkezde konaklamak.  Bu anlamda, bir de üzerinde pek tesis olmayan denizi güzel plajlardan biri de Akvaryum Plajı. Ancak burada, arabayı park ettikten sonra deniz çok güzel olsa da hafif bir iniş ve dönüşte de tırmanış ile denize ulaşım mümkün.

Akvaryum


Son olarak, Ada’ya yolunuz düşerse bir akşam günbatımını mutlaka Polente Feneri’nde rüzgar güllerinin olduğu bölgede izleyin. Bu da bir Ada ritüeli olmuş. Ve bu günbatımını seyredip insanın romantik olmaması mümkün değil😊

Polente

Polente




3 Temmuz 2019 Çarşamba

OXFORD


Oxford, Londra’nın yaklaşık 100 km kuzeybatısında bir üniversite şehri. Hatta üniversitesinin ünü belki kasabanın kendi ününden daha büyük…

Araçla şehre girişe pek izin verilmiyor. Ancak burada yaşayanlar ve özel izinleri olanlar üniversitenin tarihi binalarının ve kilisenin de bulunduğu eski şehre araçla girebiliyorlar. Araçların ve otobüslerin park ettiği meydandaki Ashmolean Müzesi zamanınız varsa görülmesi gereken bir müze ve ücretsiz gezilebiliyor.

Ashmolean Müzesi

Ashmolean Müzesi


Buradan devam ederek şehrin en meşhur oteli Randolf Oteli’nin önünden karşıya geçerek Oxford’un en önemli caddesi Broad Street’ten yürümeye devam ediyor ve sağımda Tiyatro ve Kütüphane Binalarını geçerek sağa Parks Road’a dönüyorum. Hemen solumda yukarıda Hertford Koleji’nin iki binasını birbirine bağlayan 1914 yapımı Köprü’yü görüyorum. Bu köprü “Bridge of the Sighs” olarak biliniyor ve Venedik’teki köprüye benzerliğiyle tanınıyor. Parks Road’dan devam ederek sağımda Bodleian Kütüphanesi’ni geçtikten sonra belki de Oxford’un alamet-i farikası diyebileceğimiz Radcliffe Camera adındaki yuvarlak yapı çıkıyor karşıma. Yapımı 1748’de tamamlanan bu yapı, hali hazırda Oxford Üniversitesinin fen kütüphanesi olarak kullanılıyor ve ismini de 17.yüzyılda yaşamış fizikçi ve aynı zamanda üniversitenin mezunu John Radcliffe’den alıyormuş. Biraz daha ilerlediğimde karşıma üniversitenin kilisesi olan St. Mary Kilisesi çıkıyor.

Broad Street

Köprü

Oxford

Radcliffe Camera

St. Mary Kilisesi

Kilisenin arka tarafına geçip hemen karşıdaki dar sokağa girip yoluma devam ediyor ve ilk sağa döndüğümde karşıma Oxford’un en eski üniversite pub’ı “Bear Inn” çıkıyor. Bu pub’ın en büyük özelliği tavanında ve duvarlarında şimdilerde önemli yerlere gelmiş olan eski öğrenci ve mezunlarının makasla kesilmiş kravatlarından parçalar asılı olmasıymış.

Bear Inn


Bear Inn’de kısa bir bira molasından sonra aynı sokaktan ilerlediğimde önce Belediye Binası’nı görüyorum. Buradan sağa kıvrılarak Cornmarket Street’e doğru devam edince ‘Covered Market’ yani Kapalı Pazar çıkıyor karşıma…Buraya da uğrayıp hem restoranlara hem de lokal yiyecek satan tezgahlara bakmanızı öneririm. Tekrar Cornmarket Street’ten devam ettiğimde karşıma Oxford’un en eski binası Saxon Kulesi (Saxon Tower) çıkıyor. Buranın yapımı 1040 yılına dayanıyormuş. Bu kuleye 3 Pound karşılığında çıkarak Broad Street’e kuş bakışı bakmak mümkün.

Pazar

Pazar

Oxford

Oxford

Oxford

Broad Street

Burayı da gördükten sonra artık başladığımız noktaya çok yakınız. Oxford gerçekten tarihi dokusu, özel mimari stili olan binaları ile bir film setindeymiş izlenimi bırakıyor bende. Şehir aslında iki saatte rahatça gezilebilecek büyüklükte ama müzelerini ve tarihi binalarını zaman ayırıp gezmek ve pub’larında biraz daha vakit geçirmek isterseniz burada geçireceğiniz süreye birkaç saat daha eklemenizde fayda var.

2 Temmuz 2019 Salı

COTSWOLDS


Londra’nın yaklaşık 150 km batısında yer alan Cotswolds Bölgesi yöreye özgü mimariyle inşa edilmiş taş evlerin oluşturduğu şirin kasabalardan oluşuyor. Londra’ya yakın kırsal yaşamı ve masal kasabalarını andıran köyleri görmek isterseniz Cotswolds tam size göre...

Cotswolds

Burford

Burford


Bölgede pek çok köy var ama en bilinenleri Burton on Water, Burford, Chedworth, Cirencester, Fairford, Naunton, Bibury, Painswick ve Bampton. Ne yazık ki bölgeyi gezmek için sadece yarım günüm olduğundan ben B ile başlayanlardan bazılarını görebiliyorum sadece😊

Burford

Burford

Burford

Burford

Burford

Cotswolds


İlk durağım Burford oluyor. Kasabaya girer girmez yörenin taş evleri karşılıyor beni ve yol üzerindeki fırında kahve içip tatlılarının tadına bakıyorum. Sonraki duraklarım ise sırasıyla Bibury ve Bampton oluyor. Bibury tam bir masal kasabasındaymışım gibi görünen şirin mi şirin bir köy. Bampton’un ise katedrali görülmeye değer. Benim görmeye fırsat bulamadığım Cirencester ise Cotswolds’un başkenti olarak biliniyormuş. Bütün bu köyler yarım saatte rahatça gezilebilecek büyüklükte yerler. Ama gezerken yöreye özgü taş binaların yeşil ve çiçekle bütünleşmesine hayran olmamak mümkün değil.

Bibury

Bibury

Bibury

Bibury

Bibury

Bibury

Bampton

Bampton

Bampton

Bampton


Cotswolds gezisinden sonra bölgeye sınır teşkil eden Oxford’a doğru devam ediyorum yoluma.