16 Aralık 2015 Çarşamba

MÜNİH

Bavyera eyaletinin başkenti olan Münih, aynı zamanda Berlin ve Hamburg’dan sonra Almanya’nın üçüncü büyük kentiymiş. Yüksek yaşam kalitesine sahip olan şehir, 2.5 milyondan fazla nüfusuyla Almanya’nın en çok göç alan kentlerinden biri.

Kaufinger Strasse

Türkiye’den günde birkaç kez yapılan seferlerle Münih’e 2 saat 15 dakikada ulaşmak mümkün. Şehrin yaklaşık 30 km. kuzeydoğusundaki Franz Josef Strauss Havalimanı, Almanya’nın Frankfurt’tan sonra  ikinci büyük havalimanı olma özelliği taşıyor. THY,  Star Alliance ve Lufthansa’nın kullandığı terminali değil, Terminal 1’i kullanıyor. Havalimanından şehre ulaşım çok pratik. Taksiye 50 Euro civarı ödemek istemiyorsanız , S1 veya S8 hatlarıyla 40 dakikada “Hauptbahnhof” denilen ana tren garına ve merkezdeki pek çok noktaya ulaşmak mümkün. Ancak, S1 hattı S8 hattından biraz daha uzun... Şehre ulaşım için havalimanı Terminal 1’den de 2’den de yeşil ile işaretli S harflerini takip ederek SBahn hattına  ulaşıp her 20 dakikada bir kalkan trenlerden birine binmek mümkün. Bilet bedeli 10.80 Euro ve makinelerden alınabileceği gibi hemen SBahn’a inen merdivenlerin başındaki  gişelerden de alınabiliyor.

Weihnachten Markt (Noel Pazarı)

Ben de biletimi aldıktan sonra çok dakik çalışan Alman demiryollarının S8 hattıyla tam 40 dakikada Haupbahnhof’a ulaşıyor ve buraya çok yakın otelime yerleşip hemen şehri dolaşmaya başlıyorum. Gittiğim dönem itibariyle çok şanslıyım. Bütün şehirde ve özellikle de ana meydanlarda “Weihnachten Markt “ denilen Noel marketleri kurulduğundan şehir ışıl ışıl. İlk durağım Munih’in kalbi sayılan Marienplatz oluyor. Burası ve buraya açılan sokaklar Noel alışverişi yapanlar için ışıl ışıl süslenmiş.

Haupbahnhof

Neuhauser Strasse

Marienplatz’a gitmek için otelden bindiğim metro ile Karlsplatz (Stachus) denilen durakta iniyorum. Buraya adını veren Karlstor (Karls Kapısı) eski şehrin ayakta kalmış üç kapısından biri. Meydanda yer alan “Justizpalast” yani Adliye Sarayı ise şehrin en güzel yapılarından biri. Burayı arkanıza alıp Karlstor’dan geçerek ulaşılan Neuhauser ve bunu takip eden Kaufinger Strasse yaya yolları ve sizi tam şehrin göbeğinde yer alan Marienplatz’a ulaştırıyor.

Karlplatz(Stachus) İstasyonu

Karlstor

Neuhauser Strasse

Neuhauser Strasse

Marienplatz ve çevresindeki  en önemli yapılar, Neues Rathaus mit Glockenspiel  (Yeni Belediye Binası), Frauenkirckhe, Theatinerkirche, Altes Rathaus (Eski Belediye Binası), National Theater (Ulusal Tiyatro), Alterhof (Eski Kraliyet Sarayı) ve Residenz-Brunnenhof (Saray). Neues Rathaus, her ne kadar yeni olarak anılsa da aslında yapımı 1908’de tamamlanmış. 9200 metrekarelik bir alana yayılmış binanın bir de avlusu mevcut. Bu avlu da mevsim dolayısıyla yine birbirinden renkli Noel tezgahları ile doluydu.  Ayrıca 85 metrelik kulesinden asansör ile çıkarak şehri bir de kuşbakışı görebilirsiniz. Rathausturmes adı verilen bu kuleye çıkış için de 2.5Euro ödeniyor.  Ayrıca bu görkemli yapının saat kulesinde yer alan ve hergün saat 12:00’de yerel bir evlilik hikayesini “glockenspiel “adı verilen vurmalı çalgı ile anlatan saatin görsel şölenine tanıklık etmeyi de ihmal etmeyin:)

Neues Rathaus mit Glockenspiel

Frauenkirche

Marienplatz’dan Peterskirche (Peters Kilisesi) yönüne ilerlediğinizde karşınızda  Viktualien Markt denilen açık hava pazarını bulacaksınız. Burası Pazar hariç hergün sabah 8:00’den akşam 20:00’ye kadar açık ve pek çok şeyi aynı anda bulabileceğiniz küçük tezgahlardan oluşuyor. Yine Noel döneminde denk geldiğim için hayli renkli olduğunu söylememe gerek yok sanırım:)

Viktualien Markt

Viktualien Markt


Marienplatz’dan kuzey yönüne Diener Strasse’yi takip ederek Residenz adı verilen eskiden Bavyera kraliyet ailesinin kullandığı saraya ulaşıyoruz. Burası şu an oda dekorasyonları ve zengin eşya koleksiyonun sergilendiği bir müze olarak hizmet veriyor ve Almanya’nın en büyük şehir sarayı olma özelliğini taşıyor. Hemen yanında, yine ihtişamlı yapısıyla National Theater (Ulusal Tiyatro) yer alıyor.

Residenz

Marienplatz’ın hemen arkasında ikinci büyük meydan olan Marienhof’un bir kenarını boydan boya kaplayan Dallmayr’ın meşhur dükkanına girerek deyim yerindeyse kendimi kaybediyorum. Aslında meşhur bir Alman kahve markası olan Dallmayr, Dienerstrasse üzerinde ve Residenz’e giderken de önünden geçiliyor.  Noel sebebiyle de çok renkli dekore edilmiş mağaza kapalı bir alışveriş merkezi  kıvamında  ve pek çok yöresel yiyecek ürününü buradan satın almak mümkün. Tabi yine herşey Noel temalı. Aynı zamanda mağaza içinde bir de kafesi var ve zamanınız varsa bir mola vermek için güzel bir tercih olabilir.

Dallmayr

Dallmayr

Münih’teki ilk günümü böyle kapattıktan sonra ertesi gün ilk olarak,  17 No’lu tramvay hattının Schloss Nymphenburg durağında inerek  Nymphenburg  Sarayı’na gidiyorum. Burası geniş bahçesi ve ihtişamlı yapısıyla Münih’in görülmesi gereken yerlerinden biri. Saraya giriş için değişik bilet alternatifleri var ama sadece saray ve galerisini görme imkanı veren biletin fiyatı 6 Euro.

Nymphenburg Sarayı

Buradan sonraki durağım ise, tramvay ile Sendlinger Tor’a geri dönerek burada U8 metro hattının Olympia-Zentrum istasyonundan rahatça ulaştığım 1972 Olimpiyatları için inşa edilmiş kompleks oluyor. Hemen metro istasyonunun yanıbaşında BMW Müzesi ile BMW temalı pek çok ayrıntıyı görebileceğiniz BMW Welt (BMW Dünyası) var. Münih’e gelip de buraları görmeden olmaz diyerek hem burayı hem de Olimpiyat Parkı içinde yer alan 290 metre uzunluğundaki Olympiaturm (Olimpik Kule)’un 190. metresindeki seyir terasından şehre kuşbakışı bakmayı ihmal etmiyorum. Kuleye çıkış 5.5 Euro. Bu kulenin 181. metresinde de bir döner restoran var ve yemek servisi de almak mümkün. Fiyatı Avrupa standartlarında normal sayılacak seviyede olsa da kişibaşı 5.5 Euro gibi ekstra seyir parası ödemek gerekiyor. Yani kuleye çıkış parasını yemek yeseniz de yemeseniz de her durumda ödemek zorundasınız:)

BMW Welt

Olympiaturm

Olympiaturm'dan kuşbakışı Olimpiyat Köyü

Buradaki ziyaretimi de tamamladıktan sonra metroyla Sendlinger Tor’a geri dönüyor ve buradan başlayarak Marienplatz’a doğru ilerleyen Sendlinger Strasse üzerinden tekrar şehrin kalbine ulaşıyorum. Sendlinger Strasse de, pek çok alışveriş markasını bulabileceğiniz bir cadde ve hayli renkli. Bu cadde üzerindeki Asamkirche de küçük olmasına rağmen hem dış mimarisi hem de içindeki detaylı dekorasyonu için görülmeye değer.


Sendlinger Tor

Sendlinger Strasse

Asamkirche

Hazır “Tor”lardan yani şehir kapılarından bahsetmişken; Münih’in eski şehir surlarını çevreleyen 4 kapısı varmış ve bunlardan halen ayakta duran üç tanesi de şehrin güney tarafında ve batıdan doğuya doğru Karlstor, Sendlinger Tor ve Isartor olarak sıralanıyor. Isar, aynı zamanda şehrin doğu ve batısını ayıran nehir. Kapılardan biri de hemen bu nehrin yanıbaşında olduğu için bu adla anılıyor. Şehrin daha kuzeydeki kapısı ise 19.yüzyılın başlarında şehrin genişletilmesi kapsamında yıkılmış ve yerine Feldhernhalle denilen bir anıt yapı inşa edilmiş.

Feldhernhalle

Isar

Son olarak, Münih’in olmazsa olmazlarından biri olan İngiliz Bahçeleri’ne de uğramadan olmaz diyerek, U6 numaralı metro hattının Gisela Strasse durağında inip kısa bir yürüyüşle kendimi Englischer Garten (İngiliz Bahçesi)’nde buluyorum. Burası, dünyanın en büyük kent parklarından biriymiş. Hatta 3.7 km.karelik alanıyla New York’taki Central Park’tan bile daha büyükmüş. İçinde göletler, yürüyüş parkurları, pagoda şeklinde inşa edilmiş Çin Kulesi, bira bahçeleri, Japon Çay Evi ve köprüler yer almaktaymış. Park içindeki yürüyüş yollarının uzunluğu 70 km.den fazlaymış. Bu sebeple bu yolların tümünden geçemesem de havanın da yardımıyla elimden geldiğince uzun vakit geçirdiğim şehrin göbeğinde yapılanmış bu geniş park bambaşka bir dünyaya götürüyor insanı.

Gisela Strasse

Englischer Garten

Englischer Garten

Münih’te ne yenilir ne içilir derseniz Bavyera’da ve belki de tüm Almanya’da en rağbet gören yiyecek bratwurst, yani sosis. Noel zamanı kurulan pazarlardan tutun da şehrin pekçok yerinde domuz etinden yapılan sosisleri bira eşliğinde yiyen insanlar görmek mümkün. Bunun dışında daha şık bir ortamda  birşeyler tatmak isterseniz Marienplatz ile Residenz arasında kalan Maximilian Caddesi 15 Numarada yer alan “Brenner”i tavsiye edebilirim. 

Brenner

Ayrıca yine Bavyera klasiklerinin tadına bakabileceğiniz şehrin doğu yakasında yer alan Lilienstrasse üzerindeki “Wirtshaus In der Au”da klasikleri olan ördek etinin tadına bakmanızı öneririm. Buranın dekorasyonu ve Bavyera tarzında giyinmiş çalışanları da  ilginizi çekebilir.

Wirtshaus in der Au

Wirtshaus in der Au

Ayrıca tesadüfen keşfettiğim ve Marienplatz’dan çıkan sokaklardan biri olan Weinerstrasse üzerindeki bir pasajdan geçerek gidilen küçücük bir İngiliz çay dükkanı “The Victorian House” da şirin ambiyansı ve çeşit çeşit çaylar ve tatlılarıyla geziler arasında soluklanmak için güzel bir seçenek. Dilerseniz buradan değişik çaylardan satın almak da mümkün. Bir de Neues Rathaus’un avlusunda yer alan self-servis restoranında yerel tatların tadına çok ucuza bakabilirsiniz. Akşam yemekeri için olmasa da kısaca geçiştirmek isteyeceğiniz öğle yemekleri için iyi bir tercih olabilir.

The Victorian House


Ve bu kısa bilgilerin ardından, kısa ama dopdolu geçen Münih gezimin de sonuna geldim. Diyebilirim ki, Münih de, diğer Avrupa şehirlerinde olduğu gibi eskiyi ve klasiği korurken modernliği elden bırakmamış bir şehir. Türkiye koşullarında olmasa da Avrupa koşullarında hayli kalabalık olmasına rağmen kalabalığın sizi boğmadığı bir düzeni var. 

27 Kasım 2015 Cuma

GAILLAC & CORDES sur CIEL


Midi Pyrenee Bölgesi’nin merkezi olan Toulouse’a yarım günlük ziyaretin ardından hafta sonu için geldiğim Fransa’da ikinci durağımarabayla 1.5 saat kadar bir yolculukla ulaştığımız Gaillac  ve Cordes sur Ciel arasında kalan Toulouse’un kuzeydoğusundaki kasabalar oluyor. Buranın en önemli özelliği, üzüm bağları ve bundan dolayı da yol boyunca karşımıza çıkan şarap yapım evleri oluyor.

Cordes'e doğru...

Şarabın başkentlerinden birinde şarap evlerini  yerinde görmek ayrı bir zevk. Biz de sevgili arkadaşım Ekin’in arkadaşının sahibi olduğu ve aynı zamanda şarap üretimi yaptığı bir şarap evinde Pazar günümüzü geçirmek üzere Toulouse’dan yola çıktıktan 1.5 saat sonra hedefimize ulaşıyoruz. Jerome’un hazırladığı yılan balığı ve güveçte etle birlikte kendi ürettiği ‘Le Vieux Saule - Yaşlı Söğüt” marka organik şaraplarından tadıyoruz. Tatlı menümüzü ise İstanbul’dan getirdiğim baklavalar  oluşturuyor.

Yol boyunca...

Yol boyunca...
 

Gaillac ve çevresi, bolca şarap üretimi yapılan ve domaine adı verilen şarap evlerinin yoğunca bulunduğu bir bölge.  Buranın en bilinen yerlerinden biri de, daha önce Cordes olarak anılırken, 1993 yılında ismi yüksekliğinden dolayı , “bulutların üzerindeki kayalık” anlamına gelen Cordes sur Ciel olarak değiştirilen oldukça rakımlı bir tepede kurulu şirin kasabaymış. Burayı görmek isterseniz özellikle hafta sonları daha hareketli olduğundan ziyaretinizi hafta sonuna rastlatmanızı öneririm. Cumartesi günleri de yöre ürünlerinin ve tabi şaraplarının da satıldığı açık bir pazarı varmış. Bu pazar da bölgede oldukça meşhurmuş. Bu yörede ayrıca, bizim Kapadokya Bölgesi’ndekine benzer bir şekilde seramik yapımı ve seramik ürünler de oldukça meşhur.


Cordes sur Ciel

Cordes sur Ciel

Cordes sur Ciel
 

Ne yazık ki ben Cordes sur Ciel’e havalimanına gitmeden önce kısaca bir uğrama fırsatı bulduğumdan ve hava da hafif yağışlı olduğundan kasabanın bahsedilen renkli ve hareketli havasını göremiyorum. Ama her yer kapalıyken bile sokaklarında gezinmek iyi geliyor. Ancak bir kahve içmek için bile açık bir kafe bulamıyoruz ve birkaç fotograf çekmekle yetiniyoruz.  Hava da bulutlu ve hafif yağmurlu olduğundan vadi manzarasını göremiyorum ama buradan bulutlara yakın bir yerden izlenilen vadi manzarasının çok güzel olduğu söyleniyor.

Cordes sur Ciel

Cordes sur Ciel
 
Cordes sur Ciel


Artık bu şirin kasabayı da kısa da olsa gördükten sonra havalimanına gitmek üzere Tolulose’a doğru yola çıkıyoruz. Kısa ama dolu dolu geçen gezimde bana harika ev sahipliği yapan canım arkadaşım Ekin ve evinin kapılarını açarak harika yemek ve şaraplarıyla gezime apayrı bir renk katan Jerome’a  çok teşekkür ediyorum.

22 Kasım 2015 Pazar

Havacılık Sektörünün Avrupa'daki Başkenti: TOULOUSE



Fransa’nın güneybatısında İspanya sınırına yakın Midi-Pyrenee bölgesinde yer alan Toulouse, Airbus’ın genel merkezine ev sahipliği yaptığından aynı zamanda havacılık sektörünün Avrupa’daki başkenti olarak da nitelenebilir. 

Toulouse’un önemli bir özelliği de, renkli evleri ve kırmızı tuğla binaları ile bu binalara günün değişik saatlerinde güneş ışıklarının farklı açılarda yansımasından dolayı ortaya çıkan görüntüden dolayı “Ville Rose” yani “Pembe Şehir” olarak anılması...

Toulouse - Ville Rose

Toulouse

THY’nin İstanbul’dan hergün yapılan seferleriyle 3.5 saatte Toulouse’a ulaşım mümkün. Ben de böyle yapıyor ve Toulouse’a öğleyi biraz geçerken ulaşıyorum. Beni havalimanında karşılayan arkadaşımla evine uğrayıp eşyalarımı bıraktıktan sonra ilk durağımız Toulouse’un merkezi sayılan Capitole Meydanı oluyor. Capitole Meydanı’nın en önemli özelliği tam ortasında yere taşlarla çizilmiş olan büyük damalı haç ve bu haçın her bir ucunda yer alan ve burçları temsil eden semboller. Gelmişken, herkesin yaptığı gibi kendi burcunuzu temsil eden sembolün önünde fotoğraf çekmeyi ihmal etmeyin:)


Capitole

Toulouse, ortasından geçen Garonne Nehri ile  Canal du Midi denilen rotanın önemli duraklarından biri olma özelliğini taşıyor. Garonne Nehri’nin sağı ve solu olarak şehir ikiye bölünmüş. Capitole Meydanı ve şehrin kalbi sağ yakada, sol yakanın en önemli yapısı ise bölgenin ilk büyük hastanesi olan Hotel Dieu St-Jacques.

Hotel Dieu St-Jacques

Capitole Meydanı’ndaki kafelerden birinde oturup bir kahve ya da içki eşliğinde etrafı seyretmenin tadına varmanızı öneririm. Meydanın etrafında bulunan sokaklardan yaya olarak dolaşarak küçük butik ve hediyelik eşya dükkanlarına göz atmak da oldukça zevkli. Özellikle Rue d’Alsace Lorraine ‘den ilerleyerek nehir kıyısına ulaşabilir ve burada yer alan köprülerin birinden geçerek şehrin sol yakasına ulaştıktan sonra nehri takip ederek ilerleyip bir başka köprüden tekrar sağ tarafa geçebilirsiniz. Köprü demişken, Garonne nehri boyunca pek çok köprü var ama bunların en meşhuru Pont Neuf

Toulouse'da gece

Toulouse sokakları

Toulouse

Capitole Meydanı’ndan geçerek ulaşabileceğiniz önemli başka bir yer de Cathedrale St. Etienne.  Burası alışık olduğumuz diğer büyük katedral ve kiliselerden farklı olarak simetrik olmayan bir yapı.  Normalde akşam 19:00’a kadar açık olan Katedral, hemen Paris’te gerçekleştirilen büyük saldırının ertesi günü olduğundan dini bir anma törenine ev sahipliği yapıyordu.

Cathedrale St. Etienne

Toulouse’da klasik Fransız yemeklerinin yanı sıra ördek eti ve kuru fasulye ile yapılan “cassoulet”i de deneyebilirsiniz. Buraya özgü bu yemeği yapan pek çok yer var ama bizim denediğimiz “La P’tite Gouaille” yöresel tatları rahatlıkla tadabileceğiniz şirin bir aile işletmesi. Türklerin işlettiği bir yer olmamasına rağmen, duvarlarda sergilenen İstanbul temalı fotoğraflar da gecemize ayrı bir renk kattı. 

La P'tite Gouaille

Cassoulet

Toulouse’da menekşenin de yeri ayrı. Her yerde menekşe temalı şekerlemelere, çikolatalara, reçellere, mumlara, kokulara, sabunlara rastlamak mümkün. Bu ürün çeşitlerinin en zevklilerini bulabileceğiniz yerlerden biri de Capitole’den kısa bir yürüyüşle ulaşabileceğiniz Rue Leon Gambetta üzerindeki “Fleurs d’Histoire”.

Menekşe temalı ürünler...

Toulouse’u ne yazık ki yarım gün kadar gezebildim ama diyebilirim ki, tarihi ve romantik havasını, Airbus’ın merkez şehri olmasından kaynaklanan modern havasına kaptırmamış tipik bir Fransız şehri burası. Kısacası klasik ve moderni bir arada yaşayabileceğiniz, sokaklarında dolaşmaktan zevk alacağınız güzel bir şehir...