Datça, biraz da ulaşımının nispeten zor olmasından olsa
gerek hala Ege Bölgesi’nin en bakir noktalarından biri. Datça’nın eski merkezi
denizden uzakta bir tepede yer alıyor. Denize yakın liman ve sahil bölümü ise
Yeni Datça olarak biliniyor. Büyük otellerin pek bulunmadığı Datça’da yer alan
butik otel diyebileceğimiz çoğu otel de bu kesimde. 70 km.lik oldukça kıvrımlı
bir sahile sahip Datça Yarımadası, toplamda 52 adet olan merkezin dışındaki “bük”
adı verilen bölgeye özgü koyları ve harika denizinin yanı sıra Akdeniz ve Ege
Denizi’nin doğal sınırını oluşturması sebebiyle de ülkemizin görülesi yarımadalarından
biri. Ayrıca, Şubat ortasından Mart ortasına kadar kısa bir dönem açan ve
renkleri açık pembeden beyaza tonlanan badem çiçekleri ile Ege’de ilkbaharı
erkenden yaşayabileceğiniz en iyi adreslerden biri.
Biz de ilkbaharı erken yaşamak umuduyla şubat ortası bölgeye
düşürüyoruz yolumuzu. Öğlen saatlerinde bindiğimiz uçağımızla Dalaman’a kısa
bir yolculukla vardığımızda bulutlu bir hava karşılıyor bizi. Akşam başlayıp
ertesi gün de devam edecek ve son 27 yılın en fazla yağışını bırakacak
“tufan”dan habersiz, havanın bulutlu olmasına üzülüyoruz başlangıçta😊
Uçak yolculuğu sonrası Dalyan üzerinden Datça’ya yaklaşık 3
saatte ulaşıp otelimize yerleştikten sonra gün akşam olurken yağmur da
şiddetini arttırıyor. İlk gece yemek için Datça’nın sahilinde sıralanmış balık
restoranlarından biri olan "Kekik"teyiz. Burada ara sıcak olarak verilen ve bol
kekikle hazırlanıp yoğurtla sunulan şevketi bostan gerçekten denemeye değer.
İlk günün çoğunu yolda geçirdikten sonra ikinci güne yoğun
yağmur altında, Datça merkezden yaklaşık 1 saatlik karayolu yolculuğuyla ulaşılan
Knidos Antik Kenti’ni ziyaretle başlıyoruz. Buraya varmadan biraz önce yol
üstünde göreceğiniz UKKSA (Uluslararası Knidos Kültür ve Sanat Akademisi)ne de
uğrayıp bahçesindeki sanat eserlerini ziyaret etmeyi de ihmal etmeyin. Gelelim
Knidos’a… Tarihi 2500 yıl öncesine dayanan bu antik kent, İskenderiye Feneri’nin
mimarı Sostratos’un da anayurduymuş. Ancak yağmur ve rüzgâr o kadar fazla ki
tam Akdeniz ve Ege Denizi’nin birleştiği noktada kurulmuş bu antik kenti
gezemeden rüzgâr ve yağmurun elverdiğince uzaktan fotoğraflamakla yetiniyoruz. Yol
boyunca badem çiçekleri beyaz ve pembe renkleriyle yağmur ve fırtınaya rağmen
harika görünüyor.
|
UKKSA |
|
UKKSA |
|
Knidos |
|
Badem Çiçekleri |
Knidos’tan sonra sırasıyla Palamutbükü ve Hayıtbükü oluyor.
Ancak buraları her ne kadar gezmek istesek de bu işi ancak yağmur ve rüzgâr elverdiğince
yapabiliyoruz. Yazın dopdolu olduğunu duyduğumuz bu sahil ve koylar fırtınanın
da etkisiyle bomboş ve denizin okyanus dalgalarını andıran yükseklikteki
dalgaları öyle şaşırtıyor ki buranın bir tatil cenneti olduğuna inanası
gelmiyor insanın. E boşuna değil, sonradan öğrendiğime göre bölgede son 27
yılın en yoğun yağışına denk gelmişiz.
|
Palamutbükü |
|
Palamutbükü |
|
Hayıtbükü |
Büklerin fırtınalı halini de gördükten sonra rotamızı Eski
Datça’ya çeviriyoruz. Eski Datça Arnavut kaldırımlı dar sokakları taş evleriyle
beni en çok etkileyen yerlerden biri oluyor. Can Yücel’in evinin de bulunduğu
Eski Datça’nın sokaklarında dolaşmak pek zevkli. Yağan yağmura ve fırtınaya inat
elimizden geldiğince dolaştıktan sonra otelimizin bulunduğu Yeni Datça’ya
dönüyoruz. Datça, bademi ile de ünlü. Yeni Datça’da yer alan ve badem başta
olmak üzere pek çok lokal ürün satan dükkanlara uğramadan dönmek olmaz.
|
Eski Datça |
|
Eski Datça |
|
Eski Datça |
|
Eski Datça |
|
Can Yücel'in Evi |
|
Can Yücel'in Evi |
|
Can Yücel Sokağı |
|
Eski Datça |
|
Eski Datça |
|
Eski Datça |
|
Yeni Datça |
Son olarak Datça’ya yaklaşık bir saat mesafedeki Reşadiye Köyü
de anıtsal çınar ağacı ve taş evleriyle yörede görülmesi gereken noktalardan. Köyün
hemen girişindeki “İsmail’in Yeri” eskilerden kalan tipik bir köy kahvesi.
Buraya 10 dakika mesafedeki Rumlardan kalan Kızlan Yel Değirmenlerinden günümüze
ulaşan az sayıda değirmen, kaymakamlık tarafından restore edilip korumaya
alınmış. Ancak özel mülk statüsünde olduğu için ancak dışardan
fotoğraflanabiliyor. Buraya kadar gelmişken uğrayın derim. Biz de dönüş
rotamızda Akyaka’ya gitmeden önce burada kısa bir mola veriyoruz.
|
Reşadiye |
|
Reşadiye |
|
Reşadiye |
|
Kızlan Değirmenleri |
|
Kızlan Değirmenleri |
Kısacası Datça, Ege’nin nadir bakir kalan koylarına ev
sahipliği yapıyor hala. Ben herkesin aksine bu güzel yarımadayı kış mevsiminde en
tenha ve en soğuk haliyle görmüş olsam da ayrı bir zevk aldım bu doğallıktan.
Ama Knidos ve Eski Datça’yı hakkını vererek gezmek başka bir bahara kaldı😊
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder