İstanbul’dan tam 9000
km. uzaklıkta yer alan Japonya’nın başkenti Tokyo, bizim için dünyanın öteki
ucu. Dünyanın öteki ucu derken sadece fiziki anlamda söylemiyorum; Japonlar
yaşam tarzı olarak da bizden hayli farklılar. Bir kere biz Türklere yardımsever
derler ama Japonya’ya gidince onların da en az bizim kadar (hatta bizden çok
daha fazla) yardımsever olduklarına şahit oldum. En ufak bir şey sorduğunuzda,
mesela bir adres, dil probleminden
dolayı cevap veremeseler bile hiç üşenmeden yaptıkları işi bırakıp sırf yardımcı
olmak adına sizinle yürüyüp sizi yola koyup öyle devam ediyorlar. Ve de bizden
farklı olarak kurallara çok bağlı ve saygılılar, kuralları çiğneyen tek bir
Japon göremiyorsunuz ve tabi çok disiplinliler. İşte bu son iki özellik
sebebiyle de onlardan öğreneceğimiz çok şey var...
|
Tokyo |
Bu kısa girizgahın ardından Tokyo’yu daha yakından tanımaya başlayabiliriz
sanırım. THY’nin Tokyo’ya her gün yapılan seferleri ile yaklaşık 11 saatte
ulaşmak mümkün. Tokyo’da, biri şehir içindeki Haneda, diğeri şehre daha uzak Narita
olmak üzere iki havalimanı var. THY, seferlerinde Narita Terminal 1’i kullanıyor. Havalimanına indiğinizde taksi çok
pahalı olduğundan ve Narita havalimanı
şehre 68 km. uzaklıkta olduğundan merkeze ulaşım için en iyi alternatifler, Limousine Bus Service denilen otobüs “shuttle”
ile Narita Express denilen tren. Limousine Bus Service’in birkaç rotaya,
belli saatlerde giden seferleri var, şehirdeki belli otellere bu şekilde
ulaşmak mümkün. Benim kaldığım Roppongi Bölgesi’ne giden servisin ücreti 3100
Yen (yaklaşık 78 TL) ve tüm Limousine Bus Service Hizmetlerini kullanmak için
benzer tutarlar ödeniyor. Biletinizi, bagajınızı alıp çıktığınız kapının
karşısındaki “Limousine Bus Service”
masasından alıyor ve biletinizde yazan ilgili numaralı duraktan kendi
otobüsünüze zamanında biniyorsunuz. Yolculuk trafik yoğunluğuna göre 1.5 saat
ile 2 saat arasında sürüyor.
|
Limousine Bus Shuttle - THY reklamı ile:) |
|
Narita Havalimanı |
Tokyo, oldukça büyük bir şehir. Bir yerinden bir yerine
gitmek için en iyi alternatif metro. Şehrin altı adeta bir metro ağıyla örülmüş
durumda. Ancak bu metro hatları iki ayrı firma tarafından işletildiğinden
dolayı aktarmalar eğer farklı firmalar tarafından işletilen hatlarda ise ayrıca
para ödeniyor, aynı firmanın işlettiği hatlar arasında belli bir saat dilimi
içinde yapılan aktarmalar ise ücretsiz. Taksi hayli pahalı, açılış ücreti 730
Yen (yaklaşık 18 TL) ve en yakın yere gitmek için 1000 Yen (yaklaşık 25 TL)
ödemek gerekiyor. O yüzden ulaşımda tek alternatif metro diyebilirim. Metro’ya
binmek için havalimanından Suica
denilen bir kart edinip bu karta para yükleyerek
istediğiniz kadar metroya binebiliyorsunuz (bir nevi bizdeki Akbil’in Tokyo versiyonu diyebiliriz
bu karta). Bu kartlar ayrıca Japonya’da çok sık ratlayacağınız otomatlardan
birşeyler satın almak için de kullanılıyor. Otomat demişken, dünyada en fazla otomata
sahip ülkelerin başında geliyormuş Japonya, her 23 kişiye bir otomat düştüğü
söyleniyor. Dolayısıyla, Suica
kartınızla Tokyo’nun her köşesinde rahatça rastlayacağınız otomatları da
kullanmak mümkün. Karttaki para bitince ister metrolardaki “fare adjustment”
yapan makinelerden ister şehirdeki “convenient store” denilen günlük
ihtiyaçlarınızı sağlayabileceğiniz küçük marketlerden yükleme yapabiliyorsunuz.
|
Tokyo metrosu |
|
Otomatlar |
Biraz da görülecek yerlerden bahsedelim: Harajuku denilen bölge aynı zamanda Türk Büyükelçiliği'nin de bulunduğu oldukça güzel ve renkli bir bölge. Tokyo’yu
ziyaret etmeme sebep olan 20+ yıllık canım arkadaşım Nadide’nin bir işi için büyükelçiliğe uğramak benim için ayrı bir güzellik oluyor ve Türkiye’den binlerce
km. uzaklıkta dalgalanan bayrağımızı da görme şansı yakalıyorum. Büyükelçiliğin
yanıbaşındaki Harajuku’nun renkli
sokaklarına dalıyoruz. Normal koşullarda özellikle haftasonlarında, bu sokak gençlerin
tıklım tıklım doldurduğu renkli bir sokakmış. Bardaktan boşanırcasına yağan
yağmura rağmen sokak hayli kalabalık ve değişik giyimli pek çok Japon gencini ve
insanını izlemekten gözlerimi alamıyorum. Harajuku’nun
devamı, yine çok renkli bir sokak olan Takeshito-dori.
Burası da Harajuku gibi daha çok
gençlere hitap eden renkli mi renkli mağazalarla dolu. Biraz daha yürüyüp kuzeydeki Yoyogi Park’a ulaşıyor ve yine yoğun
yağmur altında parkı ziyaret ediyoruz. Ne yazık ki çok fazla yağmur olduğundan
parkın tadına varmak kendi adıma pek mümkün olmuyor ama eminin bu denli yeşil
bir park, Mart sonu Nisan başı’ndaki kiraz çiçeği (sakura) mevsiminde harika
görünüyordur diyorum içimden. Yoyogi Park aynı zamanda en büyük shinto tapınağı olan Meiji-jingu mae’ye de ev sahipliği
yapıyor ve burası da Tokyo’nun mutlaka görülmesi gereken yerlerinden biri.
Özellikle hafta sonlarında burada düğünler de yapılıyormuş. Bu arada Yoyogi Park’ın girişindeki hediyelik
eşya dükkanını da ziyaret etmenizi öneririm.
|
Tokyo Büyükelçiliğimiz |
|
Harajuku |
|
Takeshito-dori |
|
Takeshito |
|
Takeshito'da renkli bir krepçi |
|
Yoyogi Park |
|
Yoyogi Park |
|
Meiji-jingu |
Meiji-jingu ve Yoyogi Park’tan çıkarak daha pahalı ve marka dükkanların bulunduğu Omotesando Caddesi’ne doğru ilerliyoruz.
Burası biraz yokuşlu, hayli geniş bir cadde ve sağlı sollu pahalı alışveriş
markalarıyla dolu. Buradaki dükkanların bir özelliği de tasarım yapıları.
Mimari tasarımı birbirinden ilginç her dükkan, tasarım bir markaya ev sahipliği
yapıyor. Güneye doğru ilerledikçe de tasarım mağazaların sayısı artıyor ve Aoyomi denilen bölgede de nereye
bakarsanız karşınızda tasarım harikası binalarda pahalı markaları görüyoruz.
Ancak bu binaların ortak özelliği belki de deprem bölgesinde olmasından dolayı
çok yüksek olmamaları. Söylemeden geçmeyeyim Omotesando üzerinde güneye doğru inerken sağ tarafınızda Oriental Bazaar denilen hediyelik eşya
mağazasına mutlaka uğrayın. Perşembe günleri kapalı olan mağazada, birbirinden
ilginç ve zevkli hediyelik eşya bulmak mümkün.
|
Oriental Bazaar |
|
Aoyomi |
Aoyomi’ye doğru
ilerlerken Aoyomi Flower Market
(Çiçek Pazarı)’i de görmeden geçmeyin derim. Son olarak Aoyomi’de aynı zamanda bir çiçek tasarımcısı olan Danimarka asıllı Nicolai Bergmann’ın kafesinde
duraklayarak öğle yemeğinizi yerken veya kahvenizi içerken birbirinden güzel
çiçek tasarımlarına da göz atabilirsiniz.
|
Nicolai Bergmann kafe |
Aoyomi’den sonra
yine tayfun dönemine denk geldiğimiz için yağan yoğun yağmur eşliğinde, bu kez Shibuya’ya gitmek üzere Aoyomi metro istasyonundan Ginza hattına biniyoruz. Shibuya
istasyonundan çıkarak, Tokyo’da geçen filmlerde ve görüntülerde mutlaka
rastladığınız ve Tokyo’nun alamet-i farikası haline gelmiş “Shibuya
Scramble Crossing”de buluyoruz kendimizi. Burası, 6 yaya geçidinin kesişiminde ve aynı anda
yayalara yeşil ışığın yanmasıyla araçların durup yayaların büyük bir düzen
içinde karşıdan karşıya geçmeleri sonucu
inanılmaz ilginç görüntü veren bir nokta. Işıklara uygun olarak çalan müziğin
de etkisiyle kendinizi bir sinema karesinde gibi hissediyorsunuz.
|
Shibuya |
Buradan geçerek hemen karşı köşede Hachiko adına yapılan anıtı görüyoruz. Hachiko, 1920’li yıllarda Tokyo Üniversitesi’nde görev yapmış Prof. Ueno’nun köpeği. Yıllar boyunca
sahibi profesörü, akşamları iş dönüşü, Shibuya
metro durağının çıkışında şimdi anıtının olduğu noktaya gelerek karşılamış. Bir
gün profesör üniversitede geçirdiği kalp krizi sonucu ölünce, beklemeye geldiğinde eve eli boş dönmüş ama
ölene değin de aynı noktaya gelmeyi sürdürmüş Hachiko. İşte, sadakate çok önem
veren Japon halkı da onun bu sadakatini ödüllendirmek için buraya anıtını
dikmiş. İnanması güç ama bir o kadar da güzel bir hikaye, değil mi?
|
Hachiko |
Sonraki durağımız, yine metro ile çok rahat ulaşabileceğiniz
meşhur alışveriş bölgesi Ginza. Tokyo
ve genel olarak Japonya, Türkye’ye göre çok pahalı, o yüzden alışveriş için çok
doğru bir adres değil. Ancak çok fazla pahalı alışverişin yanı sıra neredeyse her
sokak başı karşınıza çıkacak Daiso, Drugstore, 100 Yen Store, Family Mart
gibi giyim dışı ucuz alışveriş de yapabileceğiniz dükkanlar mevcut. Bu dükkanlara aynı zamanda
giyim ve elektronik de dahil pek çok şeyi bulabileceğiniz Don Quijote markasını da ekleyebilirim sanırım. Tokyo’nun pek çok
yerinde şubesi olduğunu öğrendiğim bu mağazanın Roppongi’deki şubesinde uğrama fırsatı buldum. Çok katlı bu
mağazada makyaj ürününden, elektroniğe ve hatta giyime kadar pek çok şey bulmak
mümkün.
|
Ginza |
|
Daiso |
Ginza’dan sonra
bir başka görülmesi gereken nokta da Asakusa’daki
Senso-ji Tapınağı. Burası, Tokyo’nun
en renkli ve kalabalık shinto
tapınaklarından biri. Burada da hafta sonlarında yine düğün törenlerine
rastlamak mümkünmüş. Yine bu tapınakta bahara girerken büyük bir tören
düzenleniyormuş. Tapınağa giden yol boyunca pek çok hediyelik eşya dükkanı
sıralanmış. Bunların görüntüsünün de hayli renkli olduğunu söylememe gerek yok
sanırım.
|
Senso-ji |
|
Senso-ji |
|
Senso-ji yolundaki hediyelik eşya dükkanları |
Akasuka aynı
zamanda Tokyo Sky Tree denen 450
metre yüksekliğindeki kulesiyle de tanınıyor. Buradan şehri kuşbakışı izlemek de
mümkün. Başka bir kule de Roppongi Bölgesinde
yer alıyor. Tokyo Tower adıyla bilinen
bu kule de, Eyfel Kulesi’ne benzer yapısıyla tanınıyor ve uzunluğu 250 metre.
Buraya çok yakın (yine Roppongi Bölgesi’nde yer alan) Mori Tower da üçüncü bir kule ve
hem daha yeni yapıldığından dolayı şehri 360 derece görme şansı veren
hem de içindeki Modern Sanat Galerisi ile görülmeye değer. Biz de tercihimizi, Mori
Tower’dan yana kullandık. Buraya giriş aynı zamanda Modern Sanat Galerisi
girişi ile birlikte satılıyor ve ücreti 1800 Yen (yaklaşık 45 TL). Ayrıca, gece
22:00’e kadar açık.
|
Mori Tower'dan kuşbakışı Tokyo |
|
Mori Tower'dan kuşbakışı Tokyo |
Tokyo’da pek çok park var. Bunlardan en bilinenleri Ueno,
Yoyogi Koen ve Shinjuku Koen. Ne yazık ki hava izin vermediğinden şehirdeki tüm
parkları görmeye fırsatım olmadı. Ama yağmurun dindiği bir gün, kısaca gezme fırsatı yakaladığım Shinjuku Gyoen’e (Park’ına) hayran
kaldığımı söylemeliyim. Özellikle sakura (yani kiraz ağaçlarının açtığı mevsim)
döneminde bir başka güzel oluyormuş buralar. Sakura döneminde bir daha görmek
kısmet olur mu bilinmez ama şimdi bile bakımı, yeşilliği, temizliği ile beni
kendine hayran bıraktı burası.
|
Shinjuku Gyoen |
Şehirden biraz daha uzakta yer alan Odaiba Bayshore
Bölgesi’ne Rainbow Bridge (Gökkuşağı
Köprüsü) ile geçiliyor. Biz de bu köprüyü arabayla geçtik. Bu arada, Japonya’da
trafiğin İngiltere’deki gibi soldan
aktığını da ekleyeyim. Ulaştığımız Odaiba
Bölgesi, daha çok alışveriş merkezleri ve otellerin olduğu bir bölge. Burada
modern mimari yapısıyla Fuji Binası
da görülmeye değer. Ve tabi New York’taki Özgürlük Anıtı’nın bir eşi de buraya
yapılmış. Hem de tam Rainbow Bridge’in önüne yerleştirilmiş. Buraya kadar gelmişken,
yağmur da olsa, Tokyo’daki Özgürlük Anıtı’nı arkama alarak poz vermeyi ihmal
etmiyorum:)
|
Rainbow Bridge - Gökkuşağı Köprüsü |
|
Tokyo'daki Özgürlük Anıtı |
|
Fuji Binası |
Tokyo’da bir gününüz daha varsa mutlaka Tsukiji metro istasyonundan rahatlıkla ulaşabileceğiniz ve dünyanın
sayılı balık ve toptan gıda hallerinden biri olan Tsukiji Balık Hal’ini görmeyi ihmal etmeyin derim. Burada sabahın
çok erken saatlerinde sadece limitli sayıda insanın rezervasyon usulü
izleyebildiği 2 adet ton balığı açık artırması yapılıyormuş. Tsukiji Balık Hal’inin yakın zamanda
şehir merkezinin değerli bir noktasında yer alan şimdiki yerinden daha uzağa
taşınması da gündemdeymiş.
|
Tsukiji |
|
Tsukiji |
|
Tsukiji'de bir satıcı |
Son olarak Tokyo’da görülmesi gereken yerlerden biri de
Hibuya metro istasyonunun batı yönündeki son durağı olan Naka-meguro. Burası özellikle sakura zamanı, çiçeklere bürünen
rengarenk ağaçlarla harika bir görünüm alıyormuş. Ne yazık ki çiçekli ağaçları
göremesem de su yolu boyunca yemyeşil ağaçları görmek ve yolun iki yanındaki
kafelerde bir kahve molası vermenin de tadına doyum olmuyor kanımca. Naka-meguro’dan yürüyerek biraz da yokuş
çıkarak yine Tokyo’nun özellikle tatil günleri cıvıl cıvıl olan ve pahalı
butikleri ve pastaneleri bulabileceğiniz Daikanyama
Bölgesi’ne ulaşıyoruz.
|
Naka-meguro |
Gelelim Tokyo’da nerede ne yenir konusuna... Tahmin edebileceğiniz
üzere Tokyo’da ve genelde tüm Japonya’da, sushi ve balık en fazla tüketilen
ürün. Kahvaltıyı bile balıkla yapabiliyor Japonlar. Biz de bu kurala bir gün
uyduk ve sabah saatleri saat 11:30’a kadar açık olan Tsukuji balık Pazarı’na gittiğimizde, kahvaltımızı yeşil çay ve
sushi ile yaptık. Balık halinin içinde 6. Bölgede yer alan Sushi Dai, Daiwa-Zushi ve
Yamazaki ile Pazar’ın dışındaki
bölgede yer alan ve daha büyük bir sushi restoranı olup daha rahat yemek
yiyebileceğiniz Sushi Zanmai’yi
önerebilirim. Bunların tümünde sıra oluyor ama Sushi Zanmai hem oturma yeri daha ferah olduğundan hem de daha
hızlı sıra geldiğinden öncelikle önerebileceğim bir yer. Yine Japon yemeği
yemek isterseniz tempura, soğuk
noodle diye tanımlayabileceğim soba
ve sushi çeşitlerini son derevce lezzetli yapan Gonpachi’ye uğrayın derim. Gonpachi
aynı zamanda “Kill Bill” filminin kavga sahnelerinden birkaçının çekildiği
mekan olduğundan dolayı bununla da ünlenmiş ve bu anlamda da rezervasyonsuz yer
bulmak pek mümkün değil. Diğer bir önerim ise; Omotesando üzerinde yer alan sushi bar’lar... Burada barda otururken önünüzde
dönen bir ray sisteminden geçen tabaklardaki sushilerden beğendiklerinizi
seçip yiyor ve yediğiniz tabak sayısına ve rengine göre (her renk tabağın ve
dolayısıyla sushi’nin fiyatı farklı) paranızı ödüyorsunuz. Burası da Japon
standartlarına göre oldukça hesaplı ölçülerde karnınızı doyurabileceğiniz bir
yer. Önerebileceğim başka bir mekan da “Lost in Translation” filminin bazı
sahnelerinin geçtiği Park Hyatt Oteli’nin
52.katındaki New York Grill Bar.
Burası sırf manzarası ve servisi için bile görülmeye değer. Tabi içinde
bulunduğu otelden de anlayabileceğiniz üzere diğer alternatiflere göre hayli
pahalı. Son olarak, özellikle öğle saatlerinde işyerlerinin yoğun olduğu
merkezlerde, açık büfe yemekleri 1000 Yen-1500 Yen gibi Japon standartlarında
çok hesaplı bulabileceğiniz mekanlar var. Biz, orada yaşayan sevgili
arkadaşımın da tavsiyesiyle Mori’nin altında yer alan mekanlardan biri olan Salvatore Cuomo’yu denedik ve de bu
seçimden çok memnun kaldım doğrusu. Bir de izakaya
denilen bizdeki meyhanalerin Japon versiyonları var. Izakaya deneme şansım ve zamanım olmadı ama izakaya’lara Tokyo’nun özellikle gece hayatının yoğun olduğu
bölgelerinde sıkça ratlamak mümkün. Bunların özelliği, akşama doğru açılıp
sabah 05:30’a kadar servis vermeleri... Bir de dip not olarak; Tokyo’nun
dünyanın en fazla 3 yıldızlı Michelin restoranına sahip şehri olduğunu ve şehirdeki
restoran-kafe sayısının çokluğundan dolayı 90 yaşına kadar yaşayan bir insanın
her öğününü dışarda yese bile bu
restoranların tümünü görmesinin mümkün olmayacağı bilgisini ekleyeyim:)
|
Gonpachi |
|
Park Hyatt- New York Grill Bar'dan kuşbakışı Tokyo manzarası |
|
Sushizanmai |
|
Sushi Dai |
|
Dalian |
Bir yazımın daha sonuna geldim sanırım. Tokyo geri
döndüğümde; “ iyi ki sevgili arkadaşlarım vesile oldu da gidebildim” dediğim
bir yer oldu benim için...Bu bağlamda,
bana evlerini açan ve Tokyo’yu bir yerliymişçesine güzel gezmemi
sağlayan 20 yıllık canım arkadaşlarım Nadide ve sevgili eşi Kadir’e, evlerini
ve zaman zaman annelerinin ilgisini benimle paylaşan güzel kızları Defne ve
yakışıklı oğulları Kartal’a ve bir anne gibi bizi yedirip içiren Sakine’ye
teşekkürü borç biliyorum. Ne şanslıydım ki tesadüfen de olsa, sevgili
arkadaşımın bu yılki doğum gününü
binlerce km. uzaktan kutlamak yerine yanında kutlayabildim. Kendisine bir kez
de buradan bol gezmeli! nice mutlu yıllara
diyorum...
çok güzel bir yazı, gitmiş gibi oldum:)
YanıtlaSilÇok teşekkürler:)
SilÇok güzel yazmışsın. Faydalı ve belgesel.
YanıtlaSilBlog harika:) tesadufen buldum iyiki de buldum:) bende sizin gibi bochum dusseldorf arasi hergun yolculuk yaapacagm galiba:) sadece banliyo tren varmis. Fiyatlari ne kaadar ve aylik indirim varmi turkiyedeki gibi? Yardmci olursaniz cok mutlu olcam teseklurler:))
SilMerhaba Nida Hanım. Öncelikle güzel sözleriniz için çok teşekkürler:) Benim orada bulunduğum dönemde, ki bu 10 yıl kadar önceydi, bahsettiğiniz trenleri çokça kullandım ancak üzerinden cok zaman geçtiği için ne yazık kli fiyat detaylarını hatırlamıyorum. Tabi ki daha indirimli seyahat etmenizi sağlayacak abonelik hizmetleri var. Ayrıca her istasyondaki makinelerden ister tek yolculuk için ister abonelik alarak, biniş ve iniş noktalarınızı girerek bilet almanızı sağlayacak gelişmiş bir servisi var. Almanya'da tren hizmetinin çok dakik olduğunu da eklemek isterim... Şimdiden iyi seyahatler:)
Sil