Budapeşte, İstanbul’dan 2 saatlik uçak yolculuğu ile
ulaşılan ve gittiğim her seferinde beni kendine hayran bırakan bir şehir. Saat farkından dolayı öğlen saatlerinde
bindiğimiz uçakla 2 saat yolculuk sonrası Budapeşte havalimanına bindiğimiz
saatte inmiş olduk:)
Budapeşte’ye hem THY’nin, hem de Pegasus’un seferleri var.
THY, 2a Terminali’nden kalkıyor. Bu terminalden şehir merkezine ulaşım için
yaklaşık 35 Euro tutan taksi dışında, shuttle hizmeti ve bizim de kullandığımız
toplu taşıma alternatifi var. 100E ve 200E numaralı otobüslerle 900 HUF
(yaklaşık 15 TL) ödeyerek merkeze ulaşılıyor. 100E tam şehir merkezindeki Deak Ferenc Meydanı’na yaklaşık 40 dakikada,
200E ise Köbonya Kispest adında
şehrin biraz dışına ulaşıyor. Eğer 200E’yi tercih ederseniz buradan ikinci bir
aktarma ile merkeze ulaşım mümkün. Biz 100E’yi kullanarak kısa bir sürede
merkeze ulaşıp otelimize eşyalarımızı bırakıp şehri tanımak üzere yola
çıkıyoruz.
|
Budapeşte |
Budapeşte Tuna Nehri’nin iki yakasında kurulmuş masalsı bir
şehir. Bir dönem Osmanlı hükümranlığında yaşadığından da Türkleri çok yakından
tanıyan bir halkı var. Nehrin doğu tarafında kalan Peşte, eski şehrin yer
aldığı daha turistik bir bölgeyken, batıda yer alan Buda ise daha çok halkın
yaşadığı bölge. Ancak, Buda’da Gellert
Tepesi gibi şehrin mükemmel manzarasını izleyebileceğiniz tepe bölgesi ile ister füniküler ister akülü araçlarla veya yürüyerek çıkılabilen Kale Bölgesi’ne
ev sahipliği yapıyor. Ve bunların her ikisini de ziyaret etmeden şehri görmüş
sayılmazsınız.
|
Parlamento Binası |
Biz ilk olarak otelimizin bulunduğu Deak Ferenc Meydanı’nın
çok yakınında yer alan ve Avrupa’nın en büyük, dünyanın ise ikinci büyük
sinagoğu olan Dohany Sinagogu’nu
görüp nehre doğru ilerleyerek şehrin iki
büyük ve önemli caddesinden biri olan Vaci
Utca’ya ulaşıyoruz. Vaci Utca, bir yaya yolu ve üzerinde pek
çok kafe ve restoranın yanı sıra hediyelik eşya dükkanı ve küçük mağazalar var. Tuna
Nehri’ne paralel uzanan bu caddenin güney ucunda Budapeşte’nin olmazsa
olmazlarından biri olan Vasarcsarnok
(Sabit Pazar) yer alıyor. Burası, sadece binası için bile görülmeye değer bir pazar.
Alt katı yiyecek, üst katı ise hediyelik eşya satılan stantlardan oluşuyor. Pazarın bulunduğu meydanda Anna Cafe adındaki
kafede kahve içip biraz soluklandıktan sonra yolumuza devam edip Szabadsag Hid (Özgürlük Köprüsü)’nden
yaya olarak geçiyoruz ve İngiliz yapımı bu yeşil renkli köprüyü
fotoğraflıyoruz. Buradan Tuna manzarası ve şehrin iki yakasının manzarası
görülmeye değer.
|
Dohany Sinagoğu |
|
Vaci Utca |
|
Pazar |
|
Pazar Binası & Meydanı |
|
Özgürlük Köprüsü |
Tuna Nehri üzerinde güneyden kuzeye doğru 4 büyük köprü inşa
edilmiş. Sonradan bu köprülere eklemeler yapılmış ancak görmeye değer olanlar
güneyden kuzeye doğru yeşil renkli Szabadsag (Özgürlük
Köprüsü), Erzsebet, Szechenyi Lanchid (Zincirli Köprü) ve sarı renkli Margit Köprüsü olarak sıralanıyor.
Bunlardan Szecenyi,Fransız yapımı,
Erzsebet ise asma bir köprü.
|
Erzsebet Köprüsü |
|
Szechenyi Köprüsü |
|
Özgürlük Köprüsü |
|
Margit Köprüsü |
Şehri gezmenin en pratik ve en fazla rağbet gören yolu, “Hop-On,
Hop-Off” turları. Bunu yapan 3 şirket var. Ama en fazla duraklı olan yeşil,
pembe ve kırmızı hatları aynı anda kullanma şansı veren “CitySightseeing” Turu.
Bu turları, otellerden satın alabileceğiniz gibi şehrin belli başlı duraklarındaki
görevlilerden temin etmek mümkün. 48 saatlik turun bedeli 7000 HUF, gece turu
eklemeli tercihi ise 8000 HUF. Otobüslerin arası 20 dakika.
Bu turlar, ayrıca Tuna Nehrinde iki kere tekne turu yapma şansını da veriyor.
Bu turların birini gündüz, diğerini de akşam yapmakta fayda var ki ışıltılı
Budapeşte’yi görebilmek mümkün olsun. Biz de ilk günümüzü 18:30de başlayan ve
bir saat süren tekne turuyla sonlandırıyoruz.
|
Akşam tekne turu - Kale'nin görüntüsü |
|
Parlamento Binası |
Ertesi gün Hop-On, Hop-Off otobüsünün ilk durağı olan ve
otelimizin de çok yakınında yer alan Szent
İstvan Bazillika (St. Stefan Bazilikası) ile güne başlıyoruz. Buraya giriş
1 Euro. İçi gerçekten görülmeye değer. 9:00daki ilk otobüse binip şehir
turumuza başlıyor ve Buda tarafına
geçtikten sonra Szenchenyi Köprüsü’nün Buda tarafında yer alan
füniküler ile 800 HUF ödeyerek Kale’ye çıkıyoruz. Gidiş dönüş değil de tek
yön bilet alırsanız da ücret 600 HUF.
|
Bazilika |
|
Bazilika |
|
Finüküler |
Kale Bölgesi, belki de şehrin en güzel noktalarından biri.
Burada şu an bir müze olan Saray’ın yanı sıra, St. Matthias Kilisesi (Matyas Templom), Balıkçı Tabyası (Halaszbastya), Eski Belediye Binası, mutlaka görülmesi gereken noktalar. Ayrıca kalenin
dar küçük sokaklarını az da olsa gezmek için biraz vakit ayırmakta fayda var. Burada
yer alan ve tarihi görüntüsüyle bizim çok hoşumuza giden Ruszwurm adlı kafede bir kahve içebilir, değişik pastalarından
birini deneyebilirsiniz.
|
Finükülerden manzara |
|
Kale'den manzara |
|
Kale Bölgesi |
|
Balıkçı Tabyası |
|
Ruszwurm |
Kaleden sonraki durağımız Gellert Tepesi oluyor. Buraya çıkış için de "Hop-on Hop-off" otobüslerini kullanıyoruz çünkü tepe Kale'yi de yüksekten gören Budapeşte'nin en yüksek noktası ve buraya ulaşmak oldukça dik bir tırmanış gerektiriyor. Sonra da Parlamento Binası'na devam ediyoruz. Buraya
giriş biletlerini önceden almakta fayda var. Avrupa Birliği üyeleri için
indirimli olan biletler mevcut. Parlamento şehrin Peşte tarafında Margit Köprüsü ile Szenchenyi Köprüsü arasında yer alıyor. Parlamentodan nehir boyunca
Szenchenyi Köprüsü’ne doğru devam
ederek Naziler tarafından kıyafetleri ve ayakkabıları çıkartılarak nehre atılan
Yahudiler anısına yapılmış 60 adet bronz ayakkabıdan oluşan anıtı görüyoruz.
Nehir boyunca devam ettiğimizde Szenchenyi
Köprüsü ile Erzsebet Köprüsü
arasındaki Marriott Oteli’nin hemen yakınında yer alan Küçük Prenses Heykeli’ni (Kiskiralylany)
de görüyoruz. Macar heykeltıraş Laszlo
Marton’un 5 yaşındaki kızından esinlenerek yaptığı heykelin bacağını
okşadığınızda şehre yeniden gelineceğine inanılıyormuş.
|
Gellert Tepesi'nden Budapeşte |
|
Gellert Tepesi |
|
Tuna boyundaki Ayakkabılar Anıtı |
Budapeşte’de yer alan iki önemli cadde var demiş ve Vaci Utca’dan biraz bahsetmiştim. Bu
caddenin yanı sıra Szent Istvan Bazilikası’nın
hemen karşısında başlayıp Kahramanlar Meydanı’nda sonlanan Andrassy Utca (Andrassy Caddesi) de diğer önemli cadde. Bu cadde, mimarisi ve güzel binalarıyla UNESCO
Dünya Mirası Listesinde yer alıyormuş. Bu cadde üzerinde yer alan Opera Binası,
Franz Liszt Meydanı, ismini sekiz
köşeli yapısından alan bir meydan olan Oktogon
ve Sovyet Döneminden kalma ve şimdilerde Terör Müzesi olan bina bu caddenin
en bilinen yapıları. Caddenin Kahramanlar Meydanı’na yakın bölümünde
büyükelçilikler yer alıyor. Türk Büyükelçiliği de burada. Bu cadde aynı zamanda Budapeşte’nin Champs Elysee’si
olarak biliniyor ve pek çok pahalı mağaza da burada bulunuyor.
|
Opera |
|
Oktogon |
|
Corinthia Oteli |
Kahramanlar Meydanı’na doğru ilerlerken Oktogon meydanından sağa döndüğümüzde Erzsebet Caddesi’ne ulaşıyoruz. Bu cadde üzerinde Corinthia Oteli, şehrin en eski
yapılarından biri. Cadde boyunca devam ederek ulaşılan Dohany Caddesi’nin köşesinde
de şehrin en pahalı otellerinden Boscolo
Oteli ve bu otelde “dünyanın en güzel kafesi” olarak bilinen New York Cafe yer alıyor. Bu bina
eskiden Amerikan sigorta şirketine ev sahipliği yapıyormuş ve yıllar boyunca
değişik amaçlarla kullanılmış, 1990-2001 yılları arasında ise tamamen
kapalıymış. 2001-2006 yılları arasında yapılan renovasyon çalışmalarıyla
şimdiki halini almış. New York Cafe,
gerçekten de en güzel kafe mi bilinmez ama burada bir şeyler yiyip içmek
gerçekten de oldukça pahalı. Biz de bu zevkten mahrum kalmamak adına iki kahve ile
bir dilim pasta yiyor ve yaklaşık 250 TL ödüyoruz.
Son olarak Kahramanlar Meydanı’nın hemen arkasında yer alan Varosliget Parkı, şehrin en yeşil
noktalarından biri. Bu park içindeki Vajdahunyad
Castle (Vajdahunyad Şatosu) da bir masal şatosunu andırıyor. Burası her yıl
yapılan Müzik Festivali’ne ve Noel Pazarı’na da ev sahipliği yapıyormuş.
|
Vajdahunyad Şatosu |
|
Kahramanlar Meydanı |
Tuna Nehri’nin kuzeyinde Margit Köprüsü ile ulaşılan adacık da hem bir
park hem de içinde çok sayıda tarihi yapıyı barındırıyormuş. Önceleri inziva yeri
olarak kullanılan Margit Adası, 1869’da inşa edilen kaplıcalar ile turistlerin
de uğrak yeri olmuş.
Budapeşte’de ne yenir derseniz, Deak Ferenc Bölgesi’nde yer
alan pek çok restoranın yanı sıra Bazilika’nın bulunduğu Bajcsy-Zsilinskzky Caddesi üzerinde bir İtalyan Restoranı olan Perfetto, teknelerin kalktığı 10 No’lu iskelenin hemen yakınındaki Marcius 15 Ter (15 Mart Meydanı)’e
açılan Piarista Sokağı’ndaki Szaseves
Etterem (Szaseves Lokantası) lokal yemekler tatmak için tavsiye
edebileceğim mekanlar. Bu restoran aynı zamanda “100 Yıllık Restoran” olarak
biliniyor ve şehrin en eski restoranlarından biriymiş. Buraya kadar gelmişken
Macaristan’a özgü gulaşın tadına mutlaka bakın. Üzerine kaşar rendesi
eklenmiş bir çeşit pişi olan “langoş” da Macaristan’a özgü bir tat. Macar
şarapları da pek meşhurmuş. Hemen
Sinagoğun karşısında yer alan Walhalla
ise salamlı sandviçleri ile tanınan bir mekan. Yahudi Bölgesinde olduğu için
salamları da domuz etinden yapılmıyormuş. Ayrıca, Kossuth Caddesi üzerindeki NKA
Restoran da hem gulaş tadabileceğiniz hem de başka Macar yemekleri ile dünya mutfağından tatları da bulabileceğiniz bir restoran. Son olarak, Deak Ferenc civarında Gozsdu Udvar adındaki uzun pasajda pek çok restoran ve bar var.
Burada yer alan Cafe Vian’da
yediğimiz yemekten ve servisten hayli memnun kaldık. Fiyatları çok ucuz olmasa
da lezzet ve servis için tavsiye edebileceğim bir mekan.
|
Perfetto |
|
Szaseves
Etterem |
|
Langos |
|
Gulaş |
|
Szaseves
Etterem |
|
Cafe Vian |
Her gittiğimde beni kendine hayran
bırakan güzel bir şehir Budapeşte. Uzun süre doğu blokunun etkisinde
kalmış olsa da, insanları kibar ve yardımsever. Hal böyle olunca da hem mimari güzelliği ve
ışıltısıyla hem de yardımsever halkıyla güzel izlenimlerle ayrılıyoruz bu
masalsı kentten...