Yıllar önce Santa Cruz’da
oturan kuzenimi ziyarete gittiğimde, bir gün için uğrama fırsatı bulmuştum San Francisco’ya... Bu güzel ve büyük
şehirde bir gün haliyle yetmemişti bana. Bu yıl da, sevgili arkadaşım Betül’ün
San Francisco’ya taşınmasını fırsat bilip onun davetine hemen icabet ettim. Ve
de iyi ki de yeniden gelmişim dedim.
|
Golden Gate'den geçerken... |
|
San Francisco Sokakları:) |
San Francisco ile ilgili yazı(ları)ma başlamadan önce benim
bu güzel seyahate çıkamama sebep olan ve orada beni aileden öte bir misafirperverlikle ağırlayan
canım arkadaşım Betül ve eşi Orhan’a, bitanecik Sera’ya ve sevgili Can’a canı gönülden teşekkür ediyorum.
San Francisco,
hemen Pasifik Okyanusu kıyısında yer alan bir körfez şehri. Hem bu özelliğinden
dolayı hem de tepeli yapısından dolayı İstanbul’a yakın bulduğum bir şehir.
Şehri anlatmaya, benim kaldığım Tiburon’dan
yarım saatlik bir deniz otobüsü yolculuğu ile ulaştığım, rıhtımların yer
aldığı, Fisherman’s Wharf Bölgesi’nden
başlamak daha doğru olur sanırım.
|
Deniz otobüsüyle yolculuk... |
Burası yaklaşık 3 km’lik bir sahil şeridi ve yan yana
dizilmiş Pier (rıhtım)lardan
oluşuyor. Bunların bir ucunda yani 1 numaralı rıhtımda San Francisco Ferry Building denen yapıda, Marketplace yer alıyor. Marketplace,
daha çok bizim sabit pazarlarımıza benzeyen, renkli, daha çok yiyecek
ürünlerinin satıldığı, içinde restoranların, çiçekçilerin ve daha çok mutfağa
hitap eden dükkanların yer aldığı bir Pazar şeklinde düzenlenmiş. Burada gezmek
gerçekten çok zevkli.
|
Embarcadero |
|
San Francisco Ferry Building |
|
Marketplace |
|
Marketplace |
Pier 1’den sahile
paralel Embarcadero Caddesi üzerinden
kuzey batıya doğru ilerledikçe, önce cruise gemilerinin hareket ettiği
rıhtımlara ulaşıyoruz. Pier 15 ise meşhur teknoloji ve bilim müzesi diye
adlandırabileceğimiz ve çocuklar kadar büyüklerin de zevkle vakit geçireceği Exploratorium’a ev sahipliği yapıyor. Her
daim kalabalık ama zamanınız varsa mutlaka görün derim.
|
Exploratorium - Pier 15 |
|
Exploratorium'dan bir görüntü |
|
Exploratorium'da su içmek isteyen?? |
|
Exploratorium'da sergilenen kürdandan 37 yılda yapılmış bir eser |
Pier 33’den ise, Alcatraz turları hareket ediyor. Ancak,
bu bölgenin en tanınan rıhtımları Pier 39
ve Fisherman’s Wharf diye bilinen Pier 47 ve çevresi. Pier 39 daha çok restoranların ve hediyelik eşya dükkanlarının yer
aldığı çok renkli bir yer. Burada aynı
zamanda deniz aslanlarını da ziyaret edebilirsiniz. Daha da batıya giderek Fisherman’s Wharf’a ulaştığımızda, bir
San Francisco klasiği olan Clam Chowder
(‘sourdough’ yani ekşi mayalı ekmek içinde
sunulan istiridye çorbası) ve daha birçok deniz ürünü tadabileceğiniz
restoranların içine düşüyoruz.
|
Pier 39'daki foklar ve deniz aslanları |
|
Pier 39 |
|
Yengeç isteyen? |
|
Fisherman's Wharf |
Mevsim, yengeç mevsimi olduğundan biz de bu deniz ürünleri
lokantalarından biri Franciscan’da
yengeç yemeyi ihmal etmiyoruz. Burada, crab chowder veya clam chowder’ı ve mevsiminde giderseniz yengecinden tatmanızı
tavsiye ederim. Bir alternatif de Pier
39’un ikinci katında yer alan Fog
Harbor. Her ikisinde de lezzetli yemekler yiyoruz.
|
Franciscan |
|
Crab Chowder |
Buraya kadar gelmişken, Fisherman’s
Wharf’ın biraz daha ilerisinde sahile paralel uzanan Beach Street üzerinde Ghirardelli
Square’e gidiyoruz. Burası da yine hediyelik eşya dükkanlarının ve Lindt
çikolatalarının Amerikan versiyonu Ghirardelli’nin
satıldığı mağazanın büyük bir şubesinin yer aldığı bir meydan. Noel ve yeni yıl sebebiyle bu meydanda da
ışıl ışıl süslenmiş güzel bir ağaç bizi karşılıyor.
|
Ghirardelli Square |
Beach Street’i
kesen Hyde Street’in başlangıç
noktasından Cable Car denen tarihi
turistik tramvaylar kalkıyor ve bu tramvaya binerek şehrin kalbi kabul edilen
Union Square’e kadar gitmek mümkün. Cable Car’a binmenin ücreti tek yön 6$,
eğer isterseniz günlük 14$ vererek ‘pass’ alabilir hem bu tramvaydan, hem BART
denilen trenden hem de otobüs hatlarından (yani tüm toplu ulaşımdan) gün
boyunca faydalanabilirsiniz.
|
Cable Car |
|
Cable Car başlangıç durağı |
Hyde Street’ten
yokuş yukarı çıkarken Lombard Street ile
kesiştiği noktadan aşağıya baktığınızda San Francisco’nun simgesi haline gelmiş
kıvrımlı Lombard Caddesi’ni görüyoruz. Caddenin bu bölümü, yılana benzeyen eğri
yapısından dolayı“Crookedest Street”
olarak da biliniyor. Yalnız bu cadde, aşağıdan yukarı doğru bakıldığında daha
güzel bir görüntü veriyor.
Union Square, şehrin
merkezi niteliğinde gayet renkli bir meydan. Etrafı, New York’a benzer şekilde
Macy’s, Saks Fifth Avenue gibi çok katlı mağazalar ile sarılmış. Tabi yine mevsimden
ötürü buraya da heybetli bir çam ağacı kurulmuş. Hep duyduğum ama kışın gitme
fırsatım olmadığı için göremediğim New
York Rockefeller Center’daki buz pateni pistini benim için buraya getirmişler:)
|
Union Square |
|
Union Square |
Union Square’den
kuzeye doğru Stockton Street üzerinde
ilerlediğimizde ise bu bölgenin ve belki de dünyanın sayılı Chinatown’larından birinde buluyoruz
kendimizi. Burada hediyelik eşyadan, bavula, takıya, dekoratif eşyadan,
yiyeceğe, heykele kadar her şey satılıyor. Burayı geçtikten sonra da Little Italy denen daha çok İtalyan
restoranlarının bulunduğu “Küçük İtalya”ya ulaşıyoruz.
|
Chinatown girişi |
|
Chinatown |
|
Chinatown'da 3 Maymun:) |
|
Chinatown |
|
Little Italy'e doğru... |
|
Little Italy |
|
Little Italy |
Biraz daha sahile doğru indiğimizde, sahilden ve şehrin birçok
yerinden görünen, Telegraph Hill
üzerinde yer alan, San Francisco’nun en yüksek kulesine, yani Coit Tower’a ulaşıyoruz. Ancak, tadilat
nedeniyle kapalı olduğundan yukarı çıkıp şehri kuşbakışı izleyemiyoruz.
|
Telegraph Hill'den "Bay Bridge" |
|
Coit Tower |
San Francisco’ya gelmişken mutlaka görülmesi gereken
bölgelerden biri de Nob Hill. Burada
bol miktarda ‘Victoria’ stili bina bulmak mümkün. Buradaki yokuşlu sokaklara, caddelere dalarak
yürümek ve etrafı seyretmek çok zevkli.
Bu bölgede yer alan küçük bir İtalyan restoranını da tavsiye etmeden
geçmeyeyim. Taylor Street üzerindeki Nob Hill Cafe. Bu küçük ama genelde kalabalık kafede günün
yemeklerini sormayı da ihmal etmeyin derim.
|
Nob Hill |
Yeri gelmişken, Chinatown’un hemen yanı başından şehri
boydan boya kesen Market Street’in de
bir bölümünü içine alan ve Pier 1’e
kadar uzanan bölgeye Financial District
deniyor. Burası New Yok’un Wall Street’indeymiş izlenimi bırakıyor insanda.
Burada, hayli yüksek binalara, dükkan ve restoranlara ve bolca takım elbiseli
insana rastlamak mümkün.
|
Financial District |
|
Financial District |
Ancak Market Street’ten
devam ederek batıya doğru ilerlediğinizde, özellikle Turk Street ve Eddy Street
civarında çok sayıda evsiz insan gözümüze çarpıyor. Bir söylentiye göre hükümet, insanların bu
şekilde yaşamalarına göz yumuyormuş çünkü düzenin dışına çıkan insanların ne
duruma düşebileceklerinin diğer insanlar tarafından daha net görülmesini
istiyormuş. Bir de Amerika’da yaşanan finansal krizin en çok etkilediği
bölgelermiş buralar... Bu doğru mu, yanlış mı bilemem ama bu bölge,
gerçekten de bu şehrin havasına uymayan, hızla uzaklaşmak istediğim ve
kesinlikle kendimi güvende hissetmediğim bir yer.
Market Street’in Van Ness Avenue ile kesiştiği noktada
ise, Symphony Hall , Opera House, Veterans’s House gibi konser ve sanat gösterileri verilen heybetli
binalar var. Bu binalardan birinde, hem de Noel zamanı, Nutcracker
(Fındıkkıran) Balesi’ni seyretme şansına sahip olduğum için çok şanslı
olduğumu düşünüyorum. Gerçekten görülmeye değer bir gösteriydi izlediğimiz.
|
Opera House |
|
Symphony Hall |
|
Opera House |
|
Opera House |
Yine bu bölgeye yakın, Hayes Street,
hem sanat galerileri hem de farklı restoranların olduğu hayli renkli bir cadde.
Konserden sonra akşam yemeğimizi de buradaki Hayes Grill Bar’da yiyoruz.
Son olarak şehrin en batı tarafında yer alan Golden Gate Bridge’den yaya olarak da
geçmeniz mümkün. Bir de şehrin en güneybatı noktasında, büyük bir sanat müzesi
olan de Young Müzesi’ne de ev
sahipliği yapan Golden Gate Park
görülesi yerlerden.
|
Golden Gate Köprüsü |
|
Golden Gate |
Ben gidemedim ama denildiğine göre şehirde en güzel gün
batımlarından biri Golden Gate Park’a
yakın Twin Peaks’te izleniyormuş.
Yolunuz düşerse izleyin derim.
Uzun sözün kısası, San
Francisco’da, bir yanda beklediğim Amerikan şehri havasını, diğer yanda da İstanbul gibi 7 tepeli olmasa da hayli tepeli
yapısı ve okyanus manzarasıyla romantik bir havayı kokladım. İçimden de gerçekten ruhu olan güzel bir şehir diye geçirdim.