16 Mayıs 2017 Salı

ISPARTA & SAGALASSOS ve BURDUR Hattı...



Burdur ile tanışıklığım çok eskilere dayanır. Antalya’ya otobüsle gittiğimiz çocukluk döneminde otobüsümüz Burdur’dan geçerken artık 12 saatlik yolculuğun son etabına girdiğimizi anlardık. Ancak bu kadar çok geçmeme rağmen, Burdur’da kısa da olsa vakit geçirmek ancak şimdiye kısmetmiş.


13:30’daki uçağımız ile 50 dakikada Isparta Havalimanına varıyoruz. Havalimanı aslında hem Burdur hem Isparta’ya hizmet veriyor ve o yüzden de her iki şehrin de biraz dışında. Bizim planımız, son zamanların ses getirmeye başlayan ve dünyanın en yüksek rakımlı antik kenti olan Sagalossos’a gitmek ama yol üzerinde Burdur ve Isparta ile bu bölgedeki Eğirdir ve Kovada Gölleri ile Yazılı Kanyon’a da uğrayacağız.


Havalimanından çıkar çıkmaz ilk durağımız Burdur oluyor. Burdur’da görülmesi gereken yerlerin başında Burdur Arkeoloji Müzesi geliyor. Vardığımızda vakit hayli ilerlediğinden acele edip müze kapanmadan buraya girip Sagalassos, Kibyra kazılarında bulunan kalıntıların sergilendiği bölümleri geziyoruz. Müzeyi gezdikten sonra ise Burdur’da ancak kısa bir tur için zamanımız olduğundan yaya olarak Ulu Cami ve Saat Kulesi’ni ve İstasyon Caddesi’ni geziyoruz. Ulu Cami’ye ilerlerken de Eski Belediye Caddesi denilen ve ufak esnaf dükkanlarının bulunduğu dar sokaktan geçiyoruz. İstasyon Caddesi, Burdur’un diğer sokak ve caddelerine göre en eski caddesi olduğundan nispeten yeşil ve ağaçlı bir cadde ve gölge altında yürümek hayli zevkli. Bu caddeden şehir merkezine doğru ilerleyerek dümdüz devam ederseniz de Altıparmak adındaki yöresel ürünler satan dükkana ulaşılıyor. Burada ceviz ezmesi, ceviz helvası, haşhaş helvası ve kenevir helvasının tadına bakmanızı tavsiye ederim. Benim favorim ceviz ezmesi oluyor. Helva olanlar ise pekmezle yapılan tatlar.

Burdur Arkeoloji Müzesi

Burdur Arkeoloji Müzesi

İstasyon Caddesi

Eski Belediye Caddesi

Eski Belediye Caddesi

Saat Kulesi ve Ulu Cami

Ulu Cami Şadırvan


Burdur sokaklarındaki turumuzu tamamlayıp yol üzerinde İnsuyu Mağarası’na uğrayarak Sagalassos’a  gitmek üzere yola çıkıyoruz. Ancak İnsuyu Mağarası yılbaşından beri kapalıymış. Tam anlamamakla beraber her şey hazır olmasına rağmen sanırım yeniden açılması için devletin iki kurumu arasında bir protokol imzalanması bekleniyormuş. Hal böyle olunca da biz ancak mağaranın kapısını görüp Sagalassos’a doğru yolumuza devam ediyoruz.


Sagalassos Antik Kenti, Ağlasun ilçesinde yer alıyor. Biz de burada belki de kalınabilecek en hoş otellerden biri olan Sagalassos Lodge’da konaklamak üzere akşama doğru otele varıyoruz. Eğer aracınız varsa ve bölgeyi de gezmek istiyorsanız bu oteli kalınacak oteller listenize alabilirsiniz. Ufak detayların düşünüldüğü, aynı zamanda bir “spa” oteli burası. 

Ağlasun

Sagalassos Lodge


Sagalassos Lodge


İlk günü böylece tamamladıktan sonra bölgedeki ikinci günümüzde ilk durağımız, aslında gül hasadını izlemek olacaktı. Ancak kış ağır geçtiğinden bizim orada bulunduğumuz 13 Mayıs’ta henüz güller açmamıştı. O yüzden biz de gül hasadı izleyemedik. Onun yerine Isparta şehir merkezinin gül temalı pembeye donatılmış dükkanlarındaki gül ürünlerine bakıp deneyerek güne başladık. Isparta’da ayrıca (Kutlu Bey ) Ulu Cami, Mimar Sinan’ın yaptığı Firdevs Bey  Cami, Bedesten ve Eski Üzüm Çarşı’sını görüyoruz. Ancak camiler kapalı olduğundan sadece dışardan görmek mümkün oluyor. Bedesten ve Eski Üzüm Çarşı’sında ise tarihi yansıtan pek bir ürün yok, genelde Çin’den ithal edilmiş hediyelik eşyalar ve çakma marka giyim ürünleri satılıyor. Yine de gelmişken, görmeden olmaz diyerek buraları da gezdikten sonra Isparta’nın olmazsa olmazlarından Eğirdir Gölü’ne doğru yola çıkıyoruz.

Kutlu Bey Cami

Bedesten

Firdevs Bey Cami
 

Eğirdir Gölü, Türkiye’nin Beyşehir Gölü’nden sonra en büyük ikinci tatlı su gölüymüş. Gölde Yeşilada adında karadan dar bir yolla anakaraya bağlantısı olan bir yarımada var. Buraya da mutlaka uğramanızı öneririm. Buraya girişteki renkli şemsiyeli çay bahçesinde kahvaltı yapabilir, semaverde çay içebilir ya da gül lokumu eşliğinde türk  kahvenizi yudumlayabilirsiniz:) Eğirdir de ayrıca (Hızır Bey)Ulu Cami’yi de görüp bu kez içine girebiliyoruz. Bu gezi boyunca açık bulabildiğimiz tek cami oluyor burası... Bu caminin en önemli özelliği minaresinin caminin avlusuna giren kapı üzerinde olması. 

Eğirdir Gölü

Çay Bahçesi

Hızır Bey Cami
 

Eğirdir’den sonraki durağımız ise Kovada Gölü oluyor. Burası biraz daha sazlık bir göl ve aynı zamanda Milli Park statüsünde. Kovada Gölü’ndeki molamızın ardından Adada Antik Kenti’ne doğru yola çıkıyoruz. Burası henüz kazılmamış bir antik kent ama yer üstündeki iki tapınağı ve tiyatrosu ile görülmeye değer.  Burası Anadolu’nun en sağlam kalan antik kentlerinden biriymiş ve Helenistik dönemden itibaren kendi sikkelerini basmış. 

Kovada Gölü

Adada Antik Kenti
 

Burayı da gezdikten sonra günün belki de en etkileyici noktasına Yazılı Kanyon’a ulaşıyoruz. Az bilinen bir doğa harikası olan bu milli park, adını Epiktetos’un buradaki bir kayayı oyarak yazdığı “Hür İnsan Üzerine” adlı şiirden alıyormuş. Burada akan nehir ve küçük çağlayan boyunca yürümek için de mutlaka zaman ayırmanızı öneririm.

Yazılı Kanyon

Yazılı Kanyon

Yazılı Kanyon

Yazılı Kanyon

Yazılı Kanyon



Artık bizim için hayli yoğun geçen bu günü sonlandırıp otele dönme vakti geliyor. Ertesi gün de sadece yarım günümüz olduğundan bu vakti otelimize çok yakın Sagalassos Antik Kenti’ni ziyaret etmeye ayırıyoruz. Antik Kent, bir tepe üzerinde kurulu ve 1706’da Fransız gezgin Paul Lucas tarafından keşfedilmiş. Kazı çalışmaları ise 1990 yılından beri Belçika Leuven Üniversitesi tarafından yürütülmekteymiş. Dünyanın en yüksek rakımlı  antik tiyatrosu da bu kentin sınırları içindeymiş.  Antik Kente giriş 10 TL ve müzekart burada geçerli. Ancak çok aramama rağmen Antik Kente ait tek bir tanıtıcı broşür bulamıyorum. Broşür istediğimde bana görevli tarafından verilen zaten kaldığım otelin tanıtım broşürü oluyor. Kanımca onun da adı Sagalassos olduğu için görevli olayın farkında bile değil. Dilerdim ki bu tip turistik yerlerde çalışanlar buralara sahip çıkan zihniyetle yetişmiş ve çalıştıkları noktaların tarihsel önemini bilen kişiler olsun... Nasılsa internetten bir şeyler öğrenirim deyip broşür arama işinden vazgeçiyorum:( Bu kadar bilinçsiz çalışanlar da olsa Sagalassos gerçekten gezip görülesi bir yer. Özellikle Antoninler Çeşmesi, Tiyatro, Agora ve eski çağlardan beri suları akan Helenistik Çeşme buraya yolunuz düşerse mutlaka görmeniz gereken yapılar.

Sagalassos Antik Kenti

Sagalassos Antik Kenti
 

Burayı da gezdikten sonra otelimize geri dönüp öğle yemeğimizi yedikten sonra bizi İstanbul’a götürecek uçağımıza binmek üzere Havalimanına doğru yola çıkıyoruz.

11 Mayıs 2017 Perşembe

SEATTLE


Seattle denilince akla ilk gelenlerin başında, başrollerini Meg Ryan ve Tom Hanks’in oynadığı 1993 yapımı "Sleepless in Seattle" (Seattle’da Uykusuz) filmi olur. Geçmişte izlediğim filmin geçtiği bazı sahneleri bu güzel şehri gezerken zaman zaman dejavu yaşıyormuşum gibi hissettirdi bana. Seattle aynı zamanda Boeing, Amazon, Expedia ve Microsoft gibi dünyaca ünlü markaların da merkezi. Hal böyle olunca da oldukça kabarık bir beyaz yakalı nüfusu var ve bu firmaların şehir merkezine yakın ama büyük kampüsleri de başlı başına ayrı bir kasaba kıvamında. Özellikle ziyaretine gittiğim üniversite arkadaşım Pınar sayesinde kampüsünü de ziyaret etme fırsatı yakaladığım Microsoft’ta yaklaşık 40000 kişi çalışıyormuş ve zaman zaman yurtdışından iş için gelen misafirlerle bu sayı 60000’lere kadar çıkabiliyormuş.

Güzel bir Seattle özeti:)

Seattle...


Ne yazık ki İstanbul’dan Seattle’a direkt ulaşım yok. THY ile gitmek isterseniz San Francisco’dan ya da Lufthansa gibi Avrupa havayolları ile giderseniz Frankfurt ya da kullandığınız havayoluna göre Avrupa’nın başka bir noktasından aktarma yapmak gerekiyor. THY ile seyahat ederken Amerika içinde ilk indiğiniz noktadan valizinizi alıp aktarma uçuşuna binmek gerektiğinden lojistik olarak daha kolay olsun diye ben genelde tercihimi ikinci opsiyondan yana kullanıyorum. Avrupa aktarmalarında valizleriniz son noktaya kadar yönlendirildiğinden aktarmalardan bir de valiz düşünmek zorunda kalınmıyor.

Microsoft

Microsoft
  

Havalimanından şehre ulaşım için link denilen bir sistem var ve bu hat havalimanından Washington Üniversitesi’ne kadar uzanan ve şehrin merkezinden de geçen uzun rotada kısmen yeraltı tünelinden ilerleyerek devamlı hizmet veriyor. Seattle Tacoma (kısaca Sea-Tac) Havalimanı , Amerika’nın diğer havalimanlarına göre çok rahat. Son olarak San Francisco havalimanında yaşadığım 3.5 saatlik işkenceden sonra pasaport kontrolden  15 dakikada çıkmak mucize gibi geliyor:)  Ancak valizleri aldıktan sonra şehir merkezine ulaşmak için kullanabileceğiniz Link’e ve diğer ulaşım araçlarıyla karşılayanların bulunduğu geliş bölümüne ulaşmak için çok sık aralıklarla çalışan havalimanı trenine biniliyor. Ben de böyle yaptım ve birkaç dakika içinde de geliş salonuna varmıştım.

Şehir içi ulaşım için Orca Kart denilen bir kart kullanılıyor. Kartı, pek çok istasyondaki görevlilerden alabileceğiniz gibi yine pek çok yerdeki bilet makinelerinden de almak mümkün. Karta 5 USD kart parası ödeniyor ve istediğiniz kadar yükleme yapılıyor. Şehir merkezinde dolaşım için biletler yoğun saatlerde 2.75 USD, daha tenha saatlerde ise 2.25 USD. Otobüslere binerken otobüse girişte, Link’i kullanırken de istasyona inmeden merdiven başlarına konulmuş makinelerde Orca Kartını okutmak gerekiyor. Otobüsleri kullanmak için tam para vermek kaydıyla nakit olarak da ödeme yapılıyor.

Ulaşım hakkındaki bu genel bilgilerden sonra gelelim Seattle’da görülmesi gereken noktalara... Seattle’da Amerika’nın pek çok büyük şehrinde olduğu gibi numaralarla adlandırılmış büyük caddeler ve bu caddeleri dik kesen sokaklar var. Seattle’ın kalbi ise Pike Place Market denilen ve 1st Avenue (Birinci Cadde) üzerinde Pine ile Pike sokakları arasında yer alan Balık Pazar’ın da atıyor. Pike Place Market , Amerika’da faaliyet gösteren en eski halk pazarıymış ve 1907’de açılmış. Ayrıca meşhur “Fish” kitabına konu olan balıkçı da burada yer alıyor. Burası sadece bir balık pazarı değil aynı zamanda pek çok hediyelik eşya, yiyecek, çiçek satılan ufak dükkanların da bulunduğu bir yer. Aynı zamanda ilk Starbucks mağazası da 1971’de burada açılmış. Bu dükkan hala hizmet veriyor ve önünde her daim kuyruk var. Seattle da kahve ile özdeşleşmiş bir şehir ve her noktada bir Starbucks görebileceğiniz gibi başka pek çok kahve dükkanı da mevcut. Pike üzerinde yer alan Monorail Espresso sadece sokak üzerinde birkaç masası olan küçücük bir dükkan ama bir arkadaşımın tavsiyesiyle gidip hayli memnun kaldım. Bir de Tully’s ve Seattle’lıların rağbet ettiği Cafe Allegro kahve molası verebileceğiniz diğer mekanlar.

Pike Place Market

İlk Starbucks

Pike Place market ve meşhur Balıkçı
 

Pike üzerinden içeri doğru devam ederek 4. Caddeyle kesiştiği noktada Westlake Center denilen ve pek çok otobüs hattıyla Link durağının da bulunduğu merkeze ulaşıyoruz. Burada ayrıca Macy’s, Nordstorm gibi belli başlı çok katlı mağazalarla Ross, T.J Maxx gibi marka ürünleri daha ucuz fiyata alabileceğiniz mağazalar yer alıyor.

Pike Place Market
 
Pike

Westlake Center’dan Monorail denilen yüksekte kurulmuş raylar üzerinde hareket eden  bir tren sistemiyle Seattle Center’a ulaşıyorum. Monorail ücreti tek yön 2.25 USD ve Orca Card burada geçmiyor. Seattle Center adındaki kültür kompleksi, 1962 Dünya Fuarı için inşa edilmiş. Bu kompleks içindeki en önemli yapı olan ve Seattle’ın sembolü kabul edilen Space Needle ise yapıldığı dönemin en uzun kulesiymiş. Şimdilerde de kule şehrin en uzun binası ve buraya çıkarak şehri kuşbakışı izlemek olmazsa olmazlardan. Ben de kurala uyuyor ve Seattle Center’da monorail’dan iner inmez Space Needle’a ilerleyip kuyrukta zaman kaybetmemek adına makinelerden giriş biletimi alıyorum. Buraya giriş 24 USD. Seattle Center’da görülebilecek diğer yapılar ise, EMC Experience Center (Pop Kültürü Müzesi) ve Chihuly Garden and Glass (sanatçı Dale Chihuly’nin camdan eserlerinin sergilendiği büyük bahçe ve sergi salonu). Chihuly Garden & Glass  için de giriş bileti 24 USD, ancak Space Needle ve Chihuly Garden & Glass için birlikte kombine bilet alırsanız 39 USD ödeniyor. 

Monorail

Space Needle'dan Seattle

Kuşbakışı Seattle

Chihuly Gardens & Glass
 

Bunların dışında Westlake’in biraz daha doğusunda yer alan Pioneer Square de Seatlle’ın belediye binasının ve Smith Tower denilen en eski gökdelenin yakınında yer alan meydan. Bu meydan etrafında da pek çok kafe ve restoran var ve tabi bolca homeless (evsiz). Evsizler Seattle’da hayli fazla neredeyse her sokak başında gruplar halinde karşımıza çıkıyor. Dileniyorlar ama çok fazla rahatsız etmiyorlar ancak yine de belli saatler dışında bu durum tedirginlik yaşatıyor. İşin ilginç yanı bu evsizlerin büyük bölümü her şeylerini satarak böyle bir hayat yaşamayı tercih edenlermiş ve Seattle, Amerika’nın en güvenli şehirlerinden biri olduğundan kendi güvenlikleri için de burayı tercih ediyorlarmış.

Pioneer Square
 

Seattle’a gelmişken, hele de havacılıkla ilginiz varsa görülmesi gereken yerlerin başında aynı zamanda Boeing’in ilk fabrikası ve merkezi olan Museum of Flight (Uçuş Müzesi) geliyor. Burası şehrin biraz dışında güneydoğusunda ve Pioneer Square’den geçen 124 no’lu otobüsle yaklaşık 40 dakikada ulaşılıyor. Ama gitmeye görmeye değer. Müzeye giriş 23 USD, ayrıca her ayın ilk Perşembe akşamı 17:00-20:00 arası ücretsiz gezilebiliyormuş. Müzede Boeing yapımı gerçek uçakların içine girebilir ve uçakların gelişimi ve sivil havacılık ile askeri uçaklar hakkında bilgi edinebilirsiniz.

Museum of Flight

Museum of Flight

Museum of Flight

Museum of Flight



Seattle hayli yokuşlu yapısıyla bana San Francisco ve İstanbul’u da andıran sürprizlerle dolu bir şehir. Karşınıza çıkıveren yokuştan tırmanarak ulaştığınız bazı noktalardan muhteşem şehir manzaraları yakalamak mümkün. Bu yüksek noktalardan en bilinenleri Seattle Center’ın biraz daha kuzeybatısında yer alan bohem Queen Anne bölgesi içindeki  Kerry Park ve Washington Üniversitesi’ne yakın bir noktada yer alan Capitol Hill.

Capitol Hill


Yeri gelmişken, Washington Üniversitesi de bölgenin en bilinen üniversitelerinden biri ve kampüsü de görülmeye değer. Ayrıca üniversite kampüsünün hemen bitişiğinde yer alan University Village içindeki açık hava alışveriş merkezi de hem alışveriş için hem de içindeki pek çok zevkli restoranda yemek yemekten zevk alacağınız görülesi bir yer.

Üniversite kampüsü
 

Seattle, Kanada sınırında yer alıyor ve aynı zamanda Amerika Birleşik Devletlerinin en kuzeybatı noktasındaki şehir olduğundan dolayı  iki ülke arasındaki sınırın bir bölümünü göller oluşturuyor. Bölgede yer alan göllerin çoğu  Pasifik Okyanus’una kanallarla bağlanıyor.. Bu göller ve gölleri bağlayan kanallar ve adalar üzerinde dolaşmak da çok keyifli. Ben de Pioneer Square’den 10 dakikalık kısa bir yürüyüşle ulaştığım 52 No’lu iskeleden kalkan feribotlarda bu adalardan biri olan Bainbridge Ada’sına gidiyorum. Hem bu deniz yolculuğu hem de adada yaptığım tur çok dinlendirici geliyor. Bainbridge Adasına ulaşım için ferbot bileti gidiş- dönüş  8.20 USD. Adaya ulaşır ulaşmaz otobüslerle ada üstündeki muhtelif kasabalara ulaşım mümkün. Ancak ben bu otobüslerle gitmek yerine limandan yaya olarak 15 dakikada ulaşılan Winslow kasabasına gitmeyi tercih ediyorum. Yol üzerinde yer alan Cafe Nola ögle yemeği için uğrayabileceğiniz bir mekan. Yine yol üzerindeki Eagle Harbor Book Co. kitapçısı zaman geçirmekten zevk alacağınız bir kitapçı. Ayrıca yat limanı bölgesindeki Pegasus Cafe de kahve molası vermek için güzel bir mekan. Feribot limanından Winslow kasabasına kara tarafından Winslow Way üzerinden gidip, feribota dönüş yolunda ise kıyıdaki Waterfront Park & Trail (Park ve yürüyüş yolu)nu kullanmanızı tavsiye ederim. 


Winslow'da kitapçı

Winslow Yat Limanı

Winslow Yat Limanı

Pegasus Cafe

Bainbridge

Bainbridge
 

Ada dışında, şehir merkezine yakın Washington Üniversitesi’nin güneyinde yer alan Union Lake (Union Gölü) ile kuzeyindeki Green Lake (Yeşil Göl) ve Washington Gölü ziyaret edilmesi gereken yerler. Şehrin biraz dışında benim de seyahatim boyunca konakladığım, aynı zamanda Microsoft’un merkezinin de bulunduğu Bellevue ile Medina ve Kirkland kasabaları da Washington Gölü’ne sahili olan kasabalar. Bellevue’den şehir merkezine gitmek için neredeyse her 10 dakikada bir kalkan 550 No’lu otobüsle seyahat edebilirsiniz. 

Kirkland

Kirkland

Medina

Medina
Green Lake
 

Seattle’da yemek için Amerikan klasiği “burger” ve “steak” dışında deniz ürünleri tercih ediliyor. San Francisco da olduğu gibi bir nevi kıvamlı balık çorbası diyebileceğimiz “clam chowder” öğle yemekleri için oldukça doyurucu. Pike Place Market’in alt katında biraz salaş ama manzarası güzel bir mekan var ve burası her daim dolu. Ayrıca Sushi ve Thai yemeği tercihiniz varsa Capitol Hill’deki Pinto güzel bir tercih. University Village’deki Joey’s Kitchen, Kirkland’daki Hector’s da denediğimiz ve de memnun kaldığımız mekanlar oldu. Bir de Amerika’da Fransız yemeği yemek isterseniz Green Lake’in kıyısında yer alan Arboretum’a çok yakın Voila adında küçük restoranı deneyebilirsiniz. Starbucks’ın  başkenti olan bu şehirde her köşe başı karşınıza çıkan Starbucks’lardan birine uğramadan olmuyor tabi ki... Uğramazsanız ziyareti eksik bırakmış gibi hissediyor insan:)

Joey's Kitchen

Pinto

 
Clam chowder @ Pike Place Market

Son olarak Seattle civarında ekstradan gününüz varsa araçla ulaşılabilecek Snoquolmie Şelalesi ve Rattlesnake Lake (Çıngıraklı Yılan Gölü’)ne de uğramanızı tavsiye ederim. Şehir zaten oldukça yeşil ama buralara gidince daha da bir doğanın içinde buluyoruz kendimizi. Özellikle tüm göllerin etrafında yer alan yürüyüş parkurlarında yürümek/koşmak çok zevkli, hem spor yaptırıyor hem dinlendiriyor insanı.

Snoquolmie

Snoquolmie

Snoquolmie

Rattlesnake Lake

Rattlesnake Lake
 

Velhasıl, Seattle görülesi ve yaşanması gereken bir şehirmiş. Filme adını verdiği üzere “Sleepless in Seattle-Seattle’da Uykusuz” olmasam da dönüşte halen saate alışamamaktan uykusuzluk çektiğim doğrudur. Üniversitedeki en yakın arkadaşımın davetine uyarak 1 haftalığına gittiğim Seattle’dan çok da güzel anılarla ayrıldım. Gördüğüm yerlerin yanında bir süredir binlerce mil uzakta kaldığımızdan dolayı biriktirilen konularla yapılan sıcak sohbetler de bu gezinin bonusu oldu bana. 25+ yıldır can dostlarımdan biri olan Pınar’ıma bu güzel geziyi mümkün kaldığı için çok teşekkür ediyorum. Sanırım o vesile olmasaydı dünyanın ta diğer ucuna durup dururken gitmek aklıma gelmezdi.