4 Aralık 2017 Pazartesi

CAPE TOWN


Güney Afrika Cumhuriyeti’nin en önemli şehirlerinden ve Pretoria, Bloemfontein ile birlikte başkentlerinden biri olan Cape Town İstanbul’dan uçak hızıyla 11.5 saat uzaklıkta. THY’nin tarifeli seferiyle sabaha karşı kalkan uçakla saat farkı da sadece 1 saat olduğundan (yaz saati uygulandığı aylarında saat farkı yok) öğle saatlerinde Cape Town’a ulaşılıyor.

Cape Town denilince ilk akla gelen yerlerden biri Masa Dağı. Ancak ne yazık ki buraya çıkmak hava durumundan dolayı her zaman mümkün olmuyor. Ancak bulutların hızla kapamadığı açık, güneşli ve az rüzgarlı günlerde çalışan teleferik ile 1085 metrelik Masa Dağı’na çıkmak mümkün oluyor. Biz de uçaktan iner inmez ayağımızın tozuyla güzel havadan faydalanarak ilk iş olarak Masa Dağı’na gittik. Buraya çıkan teleferiğin döner tabanı sayesinde çıkarken bile 360 derece seyirli bir şekilde 1067 metreye çıkılıyor. Bundan sonrası da artık güzel fotoğraf almak için size kalmış. Teleferiğin hemen yanında bir kaç merdivenle çıkılan kafede manzaranın seyrine dalarak kendinize küçük bir mola verebilirsiniz. 

Masa Dağı'na çıkarken Cape Town

Teleferik

Masa Dağı'ndan Cape Town

Kafe ve Atlas Okyanusu

Masa Dağı'ndan Atlas Okyanusu
 

Cape Town, modern bir şehir olmasına rağmen Güney Afrika’nın çoğunda olduğu gibi zenginler ve fakirler arasındaki çok büyük gelir farkından dolayı pek güvenli bir şehir sayılmaz. Zenginlerin yaşadığı bölgeler ve evleri elektrikli teller, parmaklıklar gibi pek çok mekanizmayla korunuyor. Genelde gündüzleri sokaklar daha güvenli ama geceleri zengin bölgelerde bile sokağa çıkarken dikkat etmek gerek. 

Cape Town denilince görülmesi gereken başka bir nokta da Waterfront denilen sahil kesimi. Burada pek çok restoran, mağaza ve büyük bir alışveriş merkezi var. Ayrıca en uç noktasında fokları gözlemleyebileceğiniz bir iskele de mevcut. Biz de ilk günümüzü otele yerleşip biraz dinlendikten sonra Waterfront’ta Quay4 isimli daha önceden methini duyduğum bir restoranda tamamlıyoruz. Yemekleri hayli güzel ama belki de kalabalıktan olsa gerek servisleri çok yavaş. Önceden kararlaştırılan yemeğimizi tamamlamamızın 3 saati bulduğunu söylersem sanırım yavaşlık hakkında bir fikir vermiş olurum.

Waterfront

Waterfront

Waterfront
 

Western Cape denilen ve Cape Town’dan başlayıp en uç noktası Ümit Burnu olan bölge de ayrıca gezilip görülmesi gereken bir yer. Cape Town merkezinden başladığımız rotada sırasıyla Clifton Bay, Camps Bay’i takip ederek Hout Bay’e ulaşıyoruz. Buradan tekneye binerek oldukça dalgalı bir suda Duiker Adası’nda meşhur “kürklü fok”ları görüyoruz. Geri dönüp yola devam ediyoruz. Buradan güneye inen normal yolun dışında ikinci ve daha güzel olan diğer bir alternatif de Chapman’s Peak Drive. Bu yol, pek çok seyahat kitabında yer alan manzarasıyla ünlü tarihi bir yol. Ancak girişi paralı olduğundan dolayı genellikle turlar bu yolu kullanmayı tercih etmiyorlar. Biz rehberimiz Veysel Bey’in sayesinde buradan da geçme fırsatı bulduk. Bu yolu takip ederek  Noordhoek üzerinden Western Cape yarımadasının doğu tarafına ulaşarak penguenleri izleyeceğimiz Simons Town’da yer alan Boulders’ Beach (Boulders Plajı)’na ulaştık. Buraya giriş ücreti 75 Rant (yaklaşık 25 TL). Ancak buraya girmek istemezseniz hemen yanındaki halk plajından da penguenleri gözlemlemek mümkün. Biz gittiğimizde (Kasım sonu) penguenlerin yaklaşık 1 ay süren tüy dökme dönemine denk geliyoruz. Penguen ziyaretimizden sonra hemen halk plajının yanındaki Seaforth adlı restoranda deniz ürünlerinden oluşan yemeğimizi yiyoruz ve bu yemekten memnun ayrılıyoruz. 

Hout Bay

Duiker Adası

Chapman's Peak Derive

Boulders' Beach
 

Yemek sonrası hedefimiz Afrika’nın en güney batı ucu olan Ümit Burnu (Cape of Good Hope) ve hemen buranın yukarısında yer alan ve şimdilerde kullanılmayan deniz fenerinin yer aldığı Cape Point. Ümit Burnu’nun alamet-i farikası tabelanın önünde foto çekimlerimizi yapar yapmaz aracımızla Cape Point’a doğru gidiyoruz. Ancak araçla belli bir noktaya kadar çıkılıyor buradan ister teleferikle ister yürüyerek fenerin olduğu tepeye çıkmak mümkün. Hem Ümit Burnu hem de Cape Point, Table Mountain National Park (Masa Dağı Ulusal Parkı) içinde yer alıyor ve girişi 145 Rant (yaklaşık 40 TL). Ancak Cape Point’e çıkan teleferik için ayrıca 65 Rant (yaklaşık 23 TL) ödeniyor. 

Ümit Burnu

Ümit Burnu'nda Ben:)

Cape Point'den Ümit Burnu

Bu ziyaretlerle tamamladığımız günümüzden sonunda  tekrar Cape Town merkeze dönüyor ve akşam yemeği için yine Waterfront Bölgesi’nde alıyoruz soluğu. Cape Town’daki son günümüzde ise ilk olarak Signal Hill’e gidiyoruz. Adını siyahların köleliğinin sona erdirildiğini belirten topların atıldığı tepe olmasından alan tepeden, yamaç paraşütü yapanları izlemek ve Nelson Mandela’nın uzun yıllar hapis tutulduğu Robben Adası ‘nı kuş bakışı görmek mümkün. Ve tabi şehrin pek çok yerinde yer alan büyük fotoğraf çerçevelerinden burada da var. Bir Cape Town klasiği olarak, bu çerçevenin arkasına geçip arkamıza Masa Dağı manzarasıyla kendimizi fotoğraflamayı da ihmal etmiyoruz. 

Signal Hill’den sonra aslında Malezyalıların çoğunlukla yaşadığı bir bölge olan ve renkli evleriyle meşhur Bo Kaap Bölgesi’ne uğruyor ve buradaki renkli evleri fotoğrafladıktan sonra “İyi Dilekler Şatosu” (Castle of Good Hope)’na  gidiyor ve burayı fotoğraflıyoruz. Sonra da Cape Town’un benim gördüğüm tek parkı olan “The Company’s Garden” adındaki parkından geçerek otelimizin de çok yakınında yer alan Long Street ve Green Market’a uğruyoruz. Parkın bir ucunda siyahi hareketin önemli isimlerinden biri olan Desmond Tutu’nun da bir dönem görev yaptığı St. George Katedrali, diğer ucunda ise Afrikan Müzesi yer alıyor.  Long Street pek çok mağaza ve kolonyal yapıların olduğu adı gibi “uzun” bir cadde. Burada yer alan ve caddenin bir binaya resmedilmiş Güney Afrika bayrağı olan ucuna ulaşmadan hemen önce yer alan Long Street Cafe de burada meşhurmuş. Biz de burada bir şeyler atıştırıp caddede yürüyüşümüze devam ediyor, bu uzun caddeyi kesen ve kilisenin de bulunduğu sokağın içinde yer alan Green Market’a uğruyoruz. Burası pek çok yerel hediyelik eşya ürününü bulabileceğiniz açık bir Pazar. Ancak Güney Afrika’da özellikle bu çeşit pazarlarda alışveriş yapmak biraz sancılı. Zira pazarlıksız hiçbir şey almak mümkün olmadığı gibi satıcılardan yakanızı sıyırmak da hayli zor. Bu tarz alışveriş son dönemlerde pek tercih ettiğim bir yöntem olmadığından pek alışveriş yerine fotoğraf çekmekle yetiniyorum:)

Bo Kaap

Bo Kaap

Bo Kaap

Bo Kaap

İyi Dilekler Şatosu

Long Street

Long Street

Long Street Cafe

Green Market
 

Cape Town’daki son gecemizde de aynı zamanda yerel dans gösterilerinin de yapıldığı ve Waterfront Bölgesi’ne yakın bir noktadaki “Gold Opulent Africa” adlı restorana gidiyoruz. Burada Afrika’nın özelliklerini yansıtan dans ve müzik gösterileri eşliğinde yerel tatlardan oluşan bir menü sunuluyor.

Gold Opulent Africa

Gold Opulent Africa
 

Diyebilirim ki, Cape Town belki de Güney Afrika’nın hatta Afrika’nın en modern şehirlerinden biri. Zenginler harika evler ve mekanlar arasında, ancak teller arkasında harika bir hayat yaşarken fakirler de gerçekten fakir. Belki de bu uçurumdan olsa gerek şehirde istediğiniz sokakta rahatça yürüyerek dolaşmak pek mümkün değil.  Bir yerden bir yere giderken ya otellerin tahsis ettiği araçları ya bildiğiniz taksileri ya da özel aracınızı kullanmak zorunda kalıyor insan. Bu da açıkçası turist olarak gezmek istediğiniz bir yerde insanı yoran bir durum yaratıyor. Yine de özellikle penguenleri, fokları, harika manzaraları ile Cape Town,anılarımda oldukça farklı bir noktaya oturuyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder