Sevgili arkadaşım
Ceylan’ın bir işi için Cenevre’ye gitmesi gerekiyordu. Bunu fırsat bilip ben ve
Elif de bu seyahate eklenince 3 kafa dengi Cenevre’de bulduk kendimizi. Cenevre’den
Montreux, trenle yaklaşık bir saatlik mesafede olduğundan seyahatimizi burayı da
kapsayacak şekilde biraz daha genişlettik. Tabi benimle ortak zevkleri olan
ve seyahati benim için planlayan,
görülmesi gereken yerleri önceden çalışıp gelen iki yol arkadaşım olunca da yolculuğa
çıkmanın dayanılmaz hafifliğini yaşadığım bir gezi oldu:)
|
Montreux |
|
Leman Gölü |
Cenevre
havalimanından Montreux (Montrö)'e 34
CHF ödeyerek trenle 50 dakikada ulaşıyorsunuz. Burası Cenevre Gölü
(nam-i diğer Leman Gölü) kıyısında
şirin bir şehir. Gölün karşı tarafı ise Fransa... Bütün kuzey Avrupa şehirlerinde
olduğu gibi nüfusu az ve sokaklar tenha. Otelimiz, gardan yürüyerek 10
dakikalık mesafede, Casino’nun hemen karşısındaki Hotel Helvetie idi. Burası odaları yüksek tavanlı eski bir
bina, balkonundan küçük bir göl manzarası bile var. Montreux’de kalmak Cenevre’ye
göre çok daha ucuz tabi... Ama daha lüks yerlerde kalmak isterseniz bizim
tarihimizde de önemli yeri olan Montrö anlaşmasının imzalandığı Montreux Palace Oteli’ni tavsiye
edebilirim. Ancak burası şehir merkezine biraz daha uzak (yürüyerek yaklaşık 20
dakika). Otelin alt tarafında dışarıdan da girişi olan Harry's New York Bar adında çok güzel bir bar da var. Gitmişken ziyaret etmenizi tavsiye ederim.
|
Odamızdan manzara |
|
Hotel Helvetie |
Otelimize
ulaştığımızda check-in sırasında bize verilen Montreux Riviera kartıyla şehirdeki otobüs hatlarını ve füniküleri
de bedava kullanabileceğimizi öğrendik. Hemen otelin önündeki Montreux Casino durağından 201 no’lu
otobüse binerek Chillon Kalesi’nde
aldık soluğu. Burası tam gölün kenarında müthiş manzaralı bir kale ve gerçekten
Montreux’nün görülesi yerlerinden
biri. Kale gezimiz sırasında eski zaman kostümleriyle hem müzik hem de
akrobasi gösterisini seyretmek de ayrı bir zenginlik oldu bizim için.
|
Chillon Kalesi |
|
Chillon |
|
Chillon'da gösteri:) |
|
Chillon'da eski bir poster... |
|
Chillon |
Kale ziyareti
sonrasında tekrar 201 no’lu otobüsle bu kez şehir yönüne geri dönerek Terriet durağına geldik ve buradan
fünikülere binerek meşhur otelcilik okulunun da bulunduğu Glion’a doğru yola çıktık. Hem okul hem de buraya ismini veren
Glion kasabası şehirden hayli yüksekte ve buradan hem göl hem de şehir manzarası muhteşem! Fotoğraf
çekmek için ideal bir mekan anlayacağınız... Buranın sokaklarında dolaştıktan
sonra bir kafede soluklanıp kahvelerimizi içtikten sonra tekrar şehre indik.
|
Glion'a çıkan finiküler durağı |
|
Glion Finiküler girişi |
|
Glion'dan manzara |
|
Glion'da güneş saati |
Şehirde yemek
öncesi göl kıyısında yürüyüş yapıp Montreux
Caz Festivali’nin yapıldığı alanı ve buranın hemen önünde göl kenarında yapılmış
Freddie Mercury Heykel'ini de
gördükten sonra artık bütün gün yol almaktan yorulmuş olduğumuzdan biraz
dinlenip yemek yemeye karar verdik.
|
Montreux Marche (Meydan) - Caz Festivali'nin yapıldığı Mekan |
|
Freddie Mercury Heykeli... |
|
Montreux Marche |
Yemek için hem
göl kıyısında hem de şehir içinde alternatifler mevcut. Biz, göl manzaralı Le Chalet’de fondue yemeyi hayal ederek gelmiştik ama gitmeyi düşündüğümüz güzel
manzaralı bu mekanın kapandığını gördük ne yazık ki. Yine otelimizden oranın bir şubesi olduğunu öğrendiğimiz tren yolunun üst tarafında
kalan “Caveau des vignerons- Chez Gloria”
adında aslen bir İspanyolun işlettiği
restoranda fondue yedik. Hava
sıcaklığının 10 derece olduğu bir ortamda sıcak fondue’nün içimizi gerçek anlamda ısıttığını
söyleyebilirim. Bir İsviçre klasiği olan Fondue
tercih etmiyorsanız göl kıyısında birçok restoran alternatifi mevcut. Bunlardan
biri de ertesi gün yemek yediğimiz Molino
Pizzeria.
|
Peynir Fondue... |
Montreux her anlamda
kuzey Avrupa’yı hissettiğim ama bir yandan da etrafımda konuşulan Fransızca
ile Fransa’daymışım izlenimi uyandıran bir şehir oldu benim için. İnsanları Kuzey
Avrupa’ya göre çok daha güler yüzlü ve yardımsever. Ama düzen, kurallı olma hali
burada da var. Bu bölgede geçirdiğimiz üç gün boyunca birçok kez toplu taşıma
kullandık ama şehirlerarası trenler hariç kimse bilet sormadı. Ne yazık, ama
benzer bir “güvene dayalı “ düzen bizim ülkemizde olsa ne kadar suistimal
edilir demekten alamadım kendimi.
Çok beğendim, daldım okudum,
YanıtlaSil------------------------
Önce hemen 1972 ye gittim, aklıma Deep Purple - Machine Head albumü 2nci yüzün ilk parçası Smoke On The water geldi ..niye mi; şarkı sözlerinden:
We all came out to Montereax,
On the Lake Geneva shoreline.
To make records with a mobile,
We didn't have much time.
-------------------------
Freddie Mercury heykelinin resmini bekliyoruz. Bi resim çekmişsindir herhalde.
-------------------------
Fondue 'yu okuyunca yine daldım,
20 li yaşlarda arkadaşlarım İsviçreden gelip, İstanbulda peynir fondue partileri yapardık. Tabak seti, ısıtmalı sofra takımı filan. O zamanlar peynirin fiyatı çok pahallı idi. (Hala pahallıdır İstanbulda). Peynir,, şarap, tatlı vay be.... Sonra et fondue' sü yaptılar ama beğenmedim.
İngilterede marketlerde hazır paket peynir fondue leri var. Bazen alıyoruz.
------------------
Neyse, iyiki gitmişsin, bunları yazmışsın, zamanına, emeğine sağlık...
Teşekkür ederim.
Resmi ekledim... Yorum için çok teşekkurler...
YanıtlaSil