Cenevre’ye
İstanbul’dan 3 saatlik bir uçak yolculuğu ile ulaştık. İsviçre’nin geneli olduğu
gibi Cenevre de gayet pahalı bir şehir. Ancak havalimanından şehre giden ve şehirden de havalimanına gitmek isteyenler
için ulaşım ücretsiz. Havalimanından çıkarken bir makineden aldığınız 80 dakika
geçerli bir biletle hemen havalimanının alt katındaki tren istasyonundan trene
binerek 10 dakika içinde çok rahat bir şekilde şehir merkezine ulaşıyorsunuz.
|
Cenevre |
|
Çiçek Saati - Jardin Anglais |
|
Old Town |
Şanslıydık çünkü trenden iner inmez bize kolaylık olsun diye istasyona yakın kriteriyle
rezervasyon yaptırdığımız otelimiz 'Internetional
Terminus' gardan çıkar çıkmaz karşımızda belirdi. Otelimiz 3 yıldızlı
olmasına rağmen gayet modern döşenmiş, temiz ve şehir merkezine yakınlığı ile
de işimizi kolaylaştıran bir otel oldu.
|
Rue des Alpes |
Otele yerleşir
yerleşmez şehri keşfetmek için otelimizin bulunduğu Rue Des Alpes caddesinden göle doğru giderek Mont-Blanc Köprüsü’nden geçtik. Hemen bu köprünün çıkışında bizi her
sezon farklı çiçeklerle yapılan çiçek saatiyle ünlü Jardin Anglais (İngiliz Bahçesi) karşıladı. Bu arada köprü yolunda Rue Des Alpes’in sonunda da şehrin görkemli anıtlarından sayılan,
Brunswick Dükü’nün mozolesi var. Dük, en iyi sanatçılar tarafından kendine
muhteşem bir anıt yapılması karşılığında
şehre muazzam bir servet bırakmış.
|
Mozole |
Cenevre, Rhone
Nehri ile Leman Gölü’nün birleştiği yerde kurulduğu için özellikle nehir
üzerinde birçok köprü ile şehrin kuzey ve güney bölgeleri birbirine bağlanıyor.
Bu köprülerden en bilineni de Mont-Blanc
Köprüsü. Buradan Leman Gölü üzerinde, kente yakın bir noktada yer alan
fıskiyeye karşı fotoğraf çektirmek de şehri ziyaret etmenin ritüellerinden biri
olmuş:)
|
Mont-Blanc Köprüsü'nden... |
Mont-Blanc Köprüsü’nün yanında Pt. Des Bergues Köprüsü ile adını ünlü edebiyatçı J.J Rousseau’dan alan adaya ve yine
hemen yanı başındaki diğer bir köprüyle daha hareketli başka bir adacığa
ulaşabiliyorsunuz. Cenevre’de bizi karşılayan yoğun yağmurun etkisiyle ada
turlarımızı dönüşe bırakarak çiçek saatinden ilerleyerek önce şehrin güneyindeki
(yani Old Town tarafındaki) alışveriş mağazalarının bolca bulunduğu Rue de Croix d’Or ve Rue du Marche caddelerinde kısa bir tur
attık. Rue de Croix d’Or ve Rue du Marche hem orta halli hem de
tasarım mağazalarının birarada bulunduğu üzerinden sadece tramvayın bir yaya yolu. Bizdeki İstiklal
Caddesi’nin biraz daha geniş ve zengini diyebiliriz:)
|
Rue du Marche |
Asıl amacımız
şehri keşfetmek olduğundan bu zevkli alışveriş turunu bırakıp bu iki caddeyi
birbirine bağlayan Place du Molard’daki
merdivenleri kullanarak Old Town’a gittik.
Old Town’da görülecek en önemli
yerler de, her biri birbirine yürüme mesafesinde olan St.Pierre Kilisesi, Eski Şehrin kalbi olan Place du Bourg de-Four, Hotel
de Ville (City Hall). Buradan hemen aşağı doğru yürüyerek Büyük Tiyatro’nun
yer aldığı Place de Neuve’ye ulaştık.
|
Old Town |
|
Place Bourg de-Four |
|
Old Town'da gezinti treni... |
|
Place Neuve |
|
Old Town |
|
Place du Molard |
Sonraki duraklarımız
ise adını meşhur çizgi film kahramanları “Şirinler”den (Fransızca ismiyle
Grottes) alan Rue de Grottes ve Ch. Louis-Favre sokakları oldu. Bu bölgenin en önemli özelliği değişik
mimarileri olan enteresan binaların bir arada olması. Buranın şehir merkezine
göre biraz daha fazla göçmen nüfusun yaşadığı bir bölge olduğu da gezerken
gözümüze çarpan başka bir nokta oldu. Buradaki bazı binalar bana, Barcelona’daki Gaudi
eserlerini çağrıştırdı.
|
Grottes |
|
Grottes |
|
Grottes |
|
Grottes |
Tekrar 3 No’lu
otobüse binerek yine nehrin üzerindeki adacıklardan biri olan Place de Bel-Air’a geri geldik. Cenevre’de
de, turist olarak otelde kaldığınız zaman size verilen şehir kartıyla merkezdeki
birçok otobüse ve tekneye ücretsiz binebiliyorsunuz.
Aynı zamanda havalimanına dönerken de bu kart sayesinde şehir merkezinden
havalimanına trenle ücretsiz ulaşabiliyorsunuz.
Bel-Air bölgesinde
ve hemen yanı başındaki adacıkta birçok kafe var. Hemen nehir kıyısındaki
Riverside Cafe de bunlardan en ünlüsü. Ancak fiyatları oldukça pahalı. Yine
de nehre karşı oturup soluklanmak isterseniz iyi bir seçim olabilir.
|
Riverside Cafe |
|
Bel-Air Bölgesi |
Görülmesi gereken diğer bir nokta da Carouge bölgesi. Buraya 18 no'lu tramvay hattıyla ulaşılıyor. Burası eskiden Fransız ve Sardunya Adası'ndan gelenlerin yaşadığı bir bölgeymiş... Şimdiyse kafeleri, butikleri ve renkli binalarıyla dolaşmaktan zevk aldığımız bir yer oluyor.
|
Carouge |
|
Carouge |
|
Carouge |
Ve son olarak
bizim ertesi güne bıraktığımız tekne turunu da mutlaka yapın derim. Hem özel
çalışan beyaz renkli hem de şehir kartıyla ücretsiz olarak binebileceğiniz sarı
renkli teknelerden birine binip şehri bir de gölden görmeden Cenevre’yi tanımak
mümkün değil.
|
Tekne turu |
|
Tekneden... |
|
Takip ediliyoruz:) |
|
Teknemiz |
Şehirde, yemek
için birçok alternatif var, bizim ilk tercihimiz Rue de Mont-Blanc üzerindeki Cafe
de Paris oldu. Burada fiks menü var ve sadece içeceklerinizi ayrıca
seçiyorsunuz. Aslında bu işin doğduğu kültürden gelen bir yer olmasına rağmen
etlerin yumuşaklığı konusunda çok başarılı olduklarını söyleyemeyeceğim. Yine
de bu restoran, oldukça rağbet görüyor ve özellikle yerli halkın uğrak yeri. Ertesi gün de öğle yemeğimizi Au
Petit Chalet adında şirin döşenmiş bir restoranda yedik ve bu bölgenin
klasiği olan Filets de Perches
(balık) ve Rösti (patatesle yapılan
bir çeşit yumurtasız omlet) tatmayı ihmal etmedik. Ayrıca Cornavin Tren istasyonu ile göl arasındaki Rue de Panquis üzerindeki L'Entrecote Couronnee tavsiye edebileceğim diğer bir restoran. Son olarak aynı zamanda çiçek saatin de bulunduğu Jardin Anglais'te (İngiliz Bahçesi) yer alan La Potinier, bir şeyler yemek ya da içmek için uğrayabileceğiniz, belli saatlerde canlı müzik performanslarının da olduğu güzel bir mekan ve yiyecek sunumları da hayli orijinal.
|
Cafe de Paris |
|
Menümüz |
|
Rösti & Filets de Perches |
|
Au Petit Chalet |
Cenevre’de
zamanınız kalırsa mutlaka Birleşmiş Milletler Cenevre Ofisi olarak hizmet veren
“Palais des Nations”ı ve şehirdeki
birçok parkı da ziyaret edebilirsiniz. Bir de Milletler Sarayı önünde
bulunan ‘Kırık Sandalye’ heykeli kentin en meşhur heykellerinden biriymiş.
|
Çikolata dolu vitrinler... |
|
Saatler |
|
Saat mi dediniz?? |
|
Unuttuğumuz saat markası kaldı mı!! |
|
Broken Chair - Kırık Sandalye |
|
Birleşmiş Milletler |
Cenevre, bu
bölgede ziyaret ettiğimiz diğer şehirlere göre daha kalabalık olmasına rağmen
sokaklarında huzur bulabileceğiniz rahatlıkta bir şehir. Aynı zamanda “saat” ve “çikolata” şehri. Gittiğiniz her
yerde orta sınıf saatlerden tutun tasarım saatlere kadar çeşit çeşit saat satan
dükkan ve tabi bir de şehrin vazgeçilmezi çikolatacılara rastlıyorsunuz. O
kadar güzel vitrinleri var ki; gördüğüm her kafeye girmemek için kendimi zor
tuttum desem yalan olmaz sanırım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder