Bana tam da İzmir’i çağrıştıran Yunanistan’ın ikinci büyük
şehrine THY’nın direkt seferiyle İstanbul’dan 1 saatlik kısa bir yolculukla
ulaşıyoruz. Selanik havalimanı oldukça küçük. Küçüklüğünden beklenmeyecek kadar
uzun bir bekleyiş sonrasında pasaport kuyruğunu aşıp şehir merkezine gitmek
üzere havalimanından çıkıyoruz.
Selanik |
Şehre ulaşmak için iki yol var. İster 20 Euro civarında bir
tutar ödeyerek taksiyle, ister 0,90 Euro
vererek aldığınız biletle 78 No’lu otobüsü kullanarak şehir merkezine
ulaşabilirsiniz. Biz, elimizde çok da bavulumuz olmadığı için otobüsle gitmeyi
tercih ediyoruz. Biletleri, ister
otobüsün içinde 0.90 Euro’ya, ister şehir içinde siyah ile işaretlenmiş
büfelerden 0,80 Euro’ya satın alabilirsiniz. Selanik’te başlıca toplu taşıma
olan otobüsü kullanırken unutmamanız gereken, otobüse bindikten sonra biletlerinizi otobüs içindeki turuncu makinelerde damgalatmanız. Arada
kontrol edildiğinde damgasız biletle yolculuk ederseniz ceza ödeniyormuş. Havalimanından
şehir merkezi yaklaşık 15 km, bu yolu otobüsle 40 dak. gibi bir sürede
alıyoruz, tabi taksi ile giderseniz bu süre yarı yarıya azalıyormuş.
Selanik'in sembollerinden biri: Şemsiyeler.. |
Şehri, doğu-batı yönünde kesen 3 önemli cadde var. Bunlar;
en kuzeydeki en büyük cadde Egnatias,
daha güneyinde daha çok alışveriş markalarının bulunduğu Tsimiski ve en güneyde Kordon’a benzeyen Nikis. Bu yapısıyla da İstanbul Anadolu Yakasındaki Minibüs Yolu,
Bağdat Caddesi ve Cemil Topuzlu Caddesi üçlemesini hatırlattı bana. En
kuzeydeki Egnatias Caddesi, Via Egnatia denen ve M.Ö. 2.yüzyılda inşa
edilip şimdilerde Arnavutluk, Makedonya Cumhuriyeti, Yunanistan ve Türkiye’de
bölümleri bulunan Egnatia Yolu’nun bir parçası. Bu yolun toplam uzunluğu 1120
km. kadarmış ve genişliği tüm diğer Roma yolları gibi 6 metreymiş.
Nikis Caddesi - Kordon |
Bizi havalimanından şehre getiren otobüs, şehirde Tsimiski caddesinden geçerek önce şehirlerarası
otobüslerin kalktığı otogara, oradan da ana tren istasyonuna kadar gidiyormuş. Biz
merkezde Tsimiski Caddesi üzerindeki Aristoteleus Durağı’nda iniyoruz.
Otelimiz de buraya 100 metre mesafedeki City Hotel. Aynı gruba ait Excelsior Oteli de hemen aynı sokakta. Bizim kaldığımız otel
Excelsior Otel’e göre daha mütevazı ancak fiyat/konfor dengesi gözetildiğinde
kesinlikle tavsiye edebileceğim bir otel.
Yeri de çok merkezi. Burada kalarak bütün şehri yürüyerek dolaşmanız
mümkün.
City Hotel |
Eşyalarımızı otele bırakır bırakmaz ilk durağımız, Atatürk’ün
doğduğu ev oluyor. Selanik’in eski şehir bölümünde yer alan Türk konsolosluğu
içindeki ev, mübadele sonrasında Yunanlı bir işadamı tarafından satın alınmış
ancak sonrasında Yunan hükümeti tarafından satın alınarak Türk Hükümetine
hediye edilmiş ve şimdiki konsolosluk binası da bu evin yanında aynı bahçe
içinde yer alıyor. Müze, Pazartesi hariç her gün 10:00-17:00 saatleri arasında ziyaret
edilebiliyor. Ne yazık ki biz, 17:00’i geçirdiğimiz için ilk seferinde içeri
giremiyor ve dışardan fotoğraf çekmekle yetinerek müze ziyaretini ertesi güne
bırakıyoruz.
Ata'mızın doğduğu ev |
Atatürk Evi'nin kapısındaki yazı |
Atatürk Evi’nin bulunduğu Apostolou Pavlou Sokağı’ndan yukarı çıkarak eski şehirde yer alan
eski Osmanlı Evlerinin bulunduğu semte ve yokuşları aşarak en üst noktada Eptapyrgiou adı verilen 4.yüzyılda
yapılmış surlara (Selanik Kalesi) ve yakınındaki Agios Pavlos adındaki Bizans Manastırı’na ulaşabilirsiniz. Selanik
Kalesi’ni gezmek için 13 Euro ödemek gerekiyor. Ancak bu yol hayli yorucu
yaklaşık yarım saatlik tırmanış gerektiriyor. Belli bir bölümüne kadar
tırmandığımızda evlerin çoğunun yıkılıp pek de özüne sadık kalınmadan betonarme
olarak tekrardan yapıldığını görüyoruz. Bizim de ülkemizde çoğu zaman
gördüğümüz gibi renovasyon, özüne sadık kalınmadan yapılmış ne yazık ki...
Ancak biz bu tırmanışı daha fazla sürdürmeyip Apostolou Pavlou Sokağı’ndan aşağı doğru inerek Kamara Bölgesi’ne ulaşıyoruz. Burası
yeni şehir...
Selanik Kalesi'ne çıkan yollardan biri |
Kamara’da ilk
olarak Rotonda’yı (diğer adıyla Agios Georgios) görüyoruz. Normalde bu
kilisenin etrafındaki meydan oldukça hareketli olurmuş. Ne yazık ki Paskalya
zamanına denk geldiğimizden ne şehrin eski bölümünde ne de yeni bölümünde pek hareket
yok... Burada Arch of Galerius adıyla
anılan kemer de görülmeye değer. Kamara
Meydanı’ndaki kafelerin çoğu da vakit akşama yaklaştığından yavaş yavaş
kapanıyor. Paskalya sebebiyle şehirde sokağa çıkma yasağı var gibi, çoğu mekan
önümüzdeki 1,5 gün boyunca da kapalı olacakmış. Selanik’e gitmek için en güzel
zaman Nisan-Mayıs ya da Eylül-Ekim ayları ama gelişinizi bizim gibi Paskalya
zamanına denk getirmemenizi öneririm.
Rotonda ve Kamara |
Rotonda Meydanı’ndan
Egnatias Caddesi’ni geçip Dimitrou Gounari Caddesi üzerinden denize doğru dümdüz inip önce Navarino Meydanı’na sonra da daha küçük bir
meydan olan Fanarioton Meydanı’na ulaşıyoruz.
Ama buralarda da Paskalya sebebiyle pek hareket yok. Genelde kafeler kapalı.
Selanik'e de bahar gelmiş... |
Bu yoldan denize ulaştığımız noktanın biraz solunda Beyaz Kule bizi karşılıyor. Beyaz Kule, Kanuni devrinde yapılarak
savunma amaçlı garnizon ve zindan olarak kullanılmış, daha sonra şehir
Yunanlılara geçtiğinde geçmişin izlerinin silinmesi için beyaza boyanarak
Bizans yapısı olarak anılmış. Ancak şu anda beyaz boyasından pek eser
kalmamış. Beyaz Kule, 3 Euro verilerek
gezilebiliyor ama etrafındaki çimenlerde vakit geçirmek ve hemen buradan
başlayan İzmir’in Kordon’unu andıran deniz kenarındaki Nikis Caddesi üzerinde piyasa yapmak daha bir moda. Burası Paskalya
da olsa şehrin diğer yerlerine göre hayli hareketli.
Beyaz Kule'nin gece görüntüsü |
Artık vakit akşama yaklaştığından ve hayli acıktığımızdan
yemek yemek üzere hemen Kordon’un diğer ucundaki Liman’dan sağa doğru saparak
Ladadika’ya gidiyoruz. Burada daha önce adını duyduğumuz Zythos’a gitmek istiyoruz ama orası da Paskalya nedeniyle kapalı.
Biz de “full tou meze” adındaki bir
restorana gidiyoruz. Balık, salata ve ouzo’dan oluşan menümüze kişibaşı 13 Euro
ödüyoruz. Yemekleri lezzetli ve
dekorasyonu da oldukça enteresan bir yer burası.
Full tou meze |
Ertesi gün ilk işimiz, önceki gün göremediğimiz Atatürk Evi’ni
ziyaret etmek oluyor. Burayı gördüğümde çok duygulandığımı itiraf etmeliyim.
Ancak ne yazık ki bina boyanıp tadilat görmüş olmasına rağmen içinde sergilenen
pek bir şey yok. Sadece mutfak ve hamam bölümlerinde eşya var, onun dışında boş
bir evi geziyoruz. Bir de kulaklıkla Ata’mızın hayatını dinliyoruz tabi. Bir
kez daha, egemenliğin hiç de öyle kolay kazanılmadığına ve şahsi olarak Ata’mızın
kendi hayatıyla ilgili ne büyük fedakarlıklarda bulunduğuna şahit oluyoruz.
1900’ün başlarında okumak için terk ettiği ana ocağını bir daha görmek kısmet
olmamış ne yazık ki.
Atatürk Evi |
Atatürk Evi |
Sonraki durağımız, Expo zamanında yapılan OTE Kulesi’nde yer alan döner kafe
oluyor. İlk geldiğimizde terkedilmiş bir yer izlenimi veren eski Expo
alanındaki radyo kulesi OTE’nin
tepesinde yer alan döner kafede tüm şehri kuşbakışı izliyoruz. 1 saatte tam bir
tur atan kuleden, önceki gün çıkamadığımız Eski Şehir Bölgesi’nde yer alan Agios Pavlos ve Eptapyrgiou’yu da uzaktan görüyoruz:)
Burada bizim Türk Kahvesi, Yunanlıların da Yunan kahvesi diye isim verdiği
kahvemizi yudumluyoruz. Ancak fiyatlara manzara farkı yansıtılmış haliyle.
Şehrin kafelerinde 2-3 Euro’ya içilebilen kahve burada 5 Euro...
OTE Kulesi |
OTE Kulesi'nden Beyaz Kale |
Tekrar sahile inip Beyaz
Kule’den Makedonia Palace Otel’ine doğru yürürken Selanik’in
simgelerinden biri olan “Şemsiyeler”i
görüyoruz. Bu şemsiyeler 1997 yılında Avrupa Kültür Başkenti Selanik için George Zongolopoulos tarafından
yapılmış.
Şemsiyeler... |
Yine Beyaz Kule’nin hemen yanında Büyük İskender Heykel’ini görüyorruz. Beyaz Kule’nin hemen yanından
kalkan teknelerle yarım saatlik tur alarak şehri bir de denizden
görebilirsiniz. Bu turlar ücretsiz, sadece içtiğiniz ve yedikleriniz için para
ödüyorsunuz. Tekneler de hayli ilginç, korsan tekneleri şeklinde inşa edilmiş.
Gezi Teknesi |
İskender Heykeli |
Selanik’te en çok vakit geçirdiğimiz bölge İzmir’in Kordon’unu
andıran Nikis Caddesi oluyor. Öğle yemeğimizi de biraz geç olarak bu cadde
üzerindeki Mpalkonaki adındaki bir
restoranda yiyoruz. Burada da yine deniz mahsullü lezzetli bir menümüz var ve
kişi başı 12 Euro civarı bir hesap ödüyoruz.
Aristoteleous Caddesi |
Aristoteleous Meydanı’ndan yukarı çıkarak
ulaşılan bir yaya yolu olan Aristoteleous
Caddesi’nde Vasileos Irakliou Sokağı’ndan
sola sapıp önce Modiaono Market’e
ulaşıyoruz. Burası normalde yerel ürünlerin satıldığı, hem de bizim esnaf
lokantaları dediğimiz lokantaların bulunduğu büyük bir pazar. Ancak Paskalya
nedeniyle ne yazık ki burası da kapalı, sadece kapalı tezgah ve lokantaları
pasajın kapısından fotoğraflamakla yetiniyoruz.
Modiano |
Bu sokaktan devam edip Eleftheriou
Venizelou Caddesi üzerinden biraz daha yukarı çıktığımızda önce Bedesten sonra da Bit Pazarı’na ulaşıyoruz. Bu cadde bizim Mahmutpaşa, Eminönü, Sirkeci
karışımı bir bölge. Bit Pazarı da gün
boyunca ufak tezgahlarda bildiğiniz bit pazarı olarak hizmet verip güneş
battıktan sonra tahta masa ve sandalyelerle tavernaların olduğu bir yere
dönüşüyormuş. Ancak yine Paskalya olduğundan dolayı biz ancak toplanmış tezgah
ve sandalyeleri görebiliyoruz.
Bit Pazarı’ndan çıkıp Olympou
Caddesi üzerinden devam ederek sağa döndüğümüzde yine Paskalya nedeniyle
pek hareket olmayan Dikastiron Meydanı’na ulaşıyoruz. Bu meydan şehri doğudan batıya kesen en büyük cadde olan Egnatias’a açılıyor ve hemen caddeyi
geçince de tekrar Aristoteleous Caddesi’ne
ulaşmış oluyoruz. Bu caddenin aşağıya inerken hemen solunda Papamarkou yine restoranların,
lokantaların olduğu hareketli bir bölge. Paskalya sebebiyle bir bölümü uyusa da
açık olan lokantalar da var.
Papamarkou |
Aklıma gelmişken, liman bölgesinde günbatımını seyretmek Selanik’lilerin
yapmaktan zevk aldığı şeyler arasında. Limandaki Kitchen Bar adındaki mekan da özellikle yemek öncesi bir şey içmek
isteyenlerle dolup taşıyor. Burada yemek de yemek mümkün ama fiyatlar biraz
daha pahalı.
Hazır yemekten söz açılmışken, Elektra Palace Otel’inin altındaki Plaisir adlı kafeyi de sizlere önermeden geçmeyeyim. Hem konumu hem
de görüntüsü harika tatlı çeşitleriyle göz dolduruyor. Burada içtiğim damla
sakızlı maden suyu diye tarif edebileceğim Mastiqua
adındaki maden suyunu da eğer sakız seviyorsanız tatmanızı öneririm. Şekersiz ama çok ferahlatıcı bir içecek gibi
geldi bana.
1,5 milyon nüfuslu Selanik’te iki üniversite olduğundan genç
nüfusu da hayli fazla. Bu yüzden de gece hayatı yoğun bir yer. Gece hayatı için
de Liman Bölgesi ve Ladadika tercih ediliyor. Bir de Atina’da görmediğim bir
ilgi vardı Selanik’te. Turist olduğumuzu anlayıp da nerelisiniz diye
sorduklarında herkesin cana yakın tavırları beni hem şaşırttı hem de çok mutlu
etti.
Ladadika |
Selanik, yaşayan bir şehir. Özellikle Paskalya dönemine denk
geldiğimden de olsa gerek hem dinginliği beni etkiledi hem de bütün Akdeniz
şehirleri gibi enerjik oluşu. Bana sorarsanız Selanik, görüntüsüyle İzmir’e benzese de ruhuyla
İstanbul’u çağrıştırıyor. Adını, Büyük İskender’in kardeşinin ismi olan
Thessalonika’dan alan bu güzel şehir, bütün bu benzetmelerden bağımsız olarak
yanı başımızda mutlaka görülesi bir yer...