Paris’le ilk tanışmam yıllar önce o zaman çalıştığım Fransız
firmasının bir iş toplantısı sayesinde olmuştu. O zamandan beri de hem iş
amaçlı hem de turistik amaçlı defalarca gidip geldim bu dillere destan şehre...
Romantizmin başkenti dense de çok farklı sebeplerle gittiğimden olsa gerek
bende her gittiğimde farklı duygular bırakır Paris. Tek bir yazı ile Paris’i anlatmak
pek mümkün değil, yazı dizisi işi de bana göre değil; o yüzden bu yazıda
Paris’in olmazsa olmazlarını anlatmak sanırım daha akıllıca bir yol olacak...
|
Seine Nehri |
Paris’te iki büyük havalimanı var; Charles de Gaulle ve Orly.
Genelde büyük havayolları daha yeni ve bir o kadar da karışık olan Charles De Gaulle havalimanını kullanıyor.
Biz de Charles de Gaulle’e ulaştıktan
sonra 10,50 Euro ödeyerek Roissybus
adı verilen ve Opera Meydanı’na kadar hızlı bir şekilde giden otobüsü
kullanmayı tercih ettik. Bu otobüsün durağı, havalimanının geliş katında 32 no’lu
kapıdan çıktığınızda hemen karşınızda. İsterseniz tren, metro veya şehrin başka
yerlerine giden otobüslerle de havalimanından şehir merkezine ulaşabilirsiniz.
Taksi ile ulaşım ise biraz daha masraflı, havalimanından Opera’ya gitmek
isterseniz 50 Euro civarı ödemeniz gerekiyormuş.
Son gittiğimde şehrin tam kalbi sayılabilecek bir noktada, Opera’da kaldım. Dolayısıyla Paris’in olmazsa
olmazlarına buradan başlayacağım. Opera Binası,
gerçekten görülmeye değer güzel bir yapı. Hemen karşısında ise ünlü alışveriş zinciri
Galeries Lafayette’in merkez binası var. Buranın gerçekten hem
dıştan hem içten çok estetik ve güzel bir mimarisi var. Alışveriş yapmasanız
bile mutlaka içine girip görmenizi öneririm. Ve en üst katındaki terasından
şehri kuşbakışı izlemeyi de ihmal etmeyin.
|
Opera |
|
Galeries Lafayette |
|
Galeries Lafayette |
Opera’dan sonra
durağımız, Avenue de L’Opera’dan geçerek ulaştığımız Louvre Müzesi oluyor. Louvre’u
gezmek istiyorsanız, uzun kuyruklarda beklememek adına mutlaka biletinizi
önceden internet üzerinden alın. Müzeyi, Salı hariç her gün ziyaret edebilirsiniz
ve giriş ücreti de 12 Euro, geçici sergiyi de gezmek isterseniz 16 Euro’luk
kombine bilet alabilirsiniz.
|
Jardin de Tuileires & Louvre |
|
Louvre |
Louvre’un önünden
devam eden Jardin des Tuileires’den (Tuileires
Bahçesi) geçerek ulaştığınız Place de la
Concorde aynı zamanda meşhur Champs
Elysees (yani Şanzelize) Caddesinin de başlangıcı. Place de la Concorde’da yer alan dikilitaş bizim Sultanahmet de yer
alan dikilitaşın bir benzeri ve Osmanlıların Mısır Valisi tarafından dönemin Fransız
Kralına hediye edilmiş.
|
Place de la Concorde |
Paris’i yaya olarak gezmek şehri keşfetmek için iyi bir yol
olsa da mesafeler uzun olduğundan ve farklı noktalarda görülecek yerler
olduğundan metro ya da toplu taşımayı kullanmak şart. Başka bir alternatif de Big Bus denilen şehir turu
otobüslerinden faydalanmak. Bu otobüslerle 2 günlük bilet aldığınızda hem gezdiğiniz
yerler hakkında bilgi alıyor, hem de istediğiniz durakta inerek bölgeyi
gezdikten sonra sonraki otobüsle turunuza devam edebiliyorsunuz. Bizim
kullandığımız Big Bus’ın iki günlük ücreti 33 Euro idi, ama bu şekilde çalışan
başka otobüsler de mevcut Paris’te.
Otobüsle turumuza Opera’dan
başladıktan sonra Louvre’dan geçerek Seine nehri boyunca ilerliyor belki de
Seine üzerindeki en bilinen köprülerden biri olan Pont des’Artes’da mola alıyoruz. Bu köprü yıllardan beri aşkını
ölümsüzleştirmek isteyen çiftlerin bağladığı kilitlerle dolu. Pont des’Artes, aynı zamanda Sex &
City dizisinin final sahnesinde Carrie ile Mr. Big’in meşhur öpüşme
sahnesinin geçtiği köprüymüş.
|
Pont des'Artes |
Buradan devam ederek Pont
Neuf’den geçip doğu yakasına ulaşıyoruz. Paris’in belki de en güzel
semtlerinden biri olan St.Germain’deyiz. Ancak buraya geçmeden önce hemen Pont Neuf’un yanıbaşındaki Notre Dame Kilisesi’ni görmemek olmaz
tabi. Önünde çoğu zaman uzun kuyruklar olmasına rağmen, kuyruk hızlı ilerlediği
için beklemeye ve içini görmeye değer...
|
Notre Dame |
Notre Dame
ziyaretinden sonra artık doğu yakasına geçip St. Germain Bulvarı üzerinde kafelerden birinde kendinize güzel bir
kahve molası verebilirsiniz. Bu caddedeki kafelerden en bilinenleri Cafe des Flores ve Cafe des Deux Magots. Cafe
des Flores, St. Germain Bulvarı
ile Rue St. Benoit’ın köşesinde, Cafe des Deux Magots ise St. Germain Bulvarı ile Rue Bonaparte’nin köşesinde. Hazır
gelmişken Rue Bonaparte üzerindeki St.Germain des Pres Kilisesi’ni de
ziyaret edebilirsiniz. St.Germain’i kesen en büyük ana cadde olan St. Michel Bulvarı üzerinden nehrin aksi
yönünde ilerlediğinizde ise karşınıza Jardin
du Luxembourg geliyor. Burası da görülmeye değer bir bahçe.
|
Cafe de Flores |
|
St. Germain Bulvarı & Cafe de deux Magots |
St. Germain
Bulvarı üzerinden devam ederek Rue de Bac’dan
sağa nehre doğru döndüğünüzde ise Paris’in diğer önemli bir müzesi olan Musee D’Orsay’a ulaşıyoruz. St. Germain bölgesine, Sorbonne Üniversitesi kampüsü de burada
olduğundan Latin Quartier deniyor.
Eskiden burada öğrenciler tarafından konuşulan dil Latince olduğu için bu isim
verilmiş.
|
Sorbonne Üniversitesi Rasat Kulesi |
Hazır yeri gelmişken, kısa bir bilgi vermeden geçmeyeyim; Seine Nehrinin batısı yani bizim de
kaldığımız ve Opera, Zafer Takı (Arc de Triomphe), Louvre gibi yapıların da olduğu bölüm daha çok burjuvaların oturduğu,
doğu yakası ise sanatla ilgilenen kesimin oturduğu ve daha bohem bir hayatın
yaşandığı bölümmüş.
|
Seine |
Kaldığımız yerden devam edecek olursak, Musee d’Orsay’dan ilerleyip Pont
de la Concorde Köprüsü’nden geçerek tekrar Place de la Concorde ‘da buluyoruz kendimizi. Champs
Elysees’de gezmeye hazırız artık. Champ Elysees’nin sonunda ise bütün
ihtişamıyla, tam 12 büyük caddenin kesişim noktasındaki, Place d’Etoile bizi karşılıyor. Bu meydandaki en önemli yapı da
tabi ki Arc de Triomphe (Zafer Takı).
Arc de Triomphe’a açılan caddelerden
biri olan Avenue Kleber üzerinden ilerleyerek
ulaşılan Trocadero ise Paris’in
alamet-i farikası Eyfel Kulesi’ni en
iyi görebileceğiniz noktalardan biri. Trocadero’nun
tam karşısında nehrin diğer yakasındaki Eyfel
Kulesi çelik yapısıyla şehrin romantik yapısıyla büyük bir tezat oluştursa
da Paris’in sembolü olmuş.
|
Arc de Triomphe |
|
Eyfel Kulesi |
Arc de Triomphe
ile Place de la Concorde arasında
kalan Champs Elysee Caddesi de genişliği ve kalabalığı ile ün yapmış hayli
turistik bir cadde. Bu cadde üzerinde pek çok restoran, kafe ve daha çok pahalı
mağazalar yer alıyor. Özellikle pahalı Fransız markalarının en az bir şubesi
var bu cadde üzerinde. Yakın zamana kadar ucuz satış yapan H&M gibi
markaların burada şube açmasına da izin verilmiyormuş. Champs Elysees’ye açılan
Montaigne Caddesi de pahalı mağazalara
ev sahipliği yapan diğer bir cadde ve nehre kadar uzanıyor.
|
Champs Elysees |
|
Champs Elysees |
|
Champs Elysees |
|
Montaigne Caddesi |
Son olarak Paris ile özdeşleşen başka bir noktadan
bahsetmeden geçmek olmaz. Sacre Coeur
(yani Kutsal Kalp) Bazilikası, şehrin batı yakasında ve şehri kuşbakışı gören bir
noktaya inşa edilmiş. Buraya, gece klüplerinin olduğu, hatta filmlere konu
olmuş ve kankan dansının doğduğu yer olarak bilinen Moulin Rouge’a da ev sahipliği yapan, Pigalle’den doğuya doğru devam edip yokuş yukarı tırmanarak
gidiliyor. Bu bölgenin adı Montmartre
ve dilerseniz Pigalle’den başlayan Rochechouart Bulvarı üzerinden ilerleyip
sola doğru açılan yokuşlu sokakların birinin sonundaki fünikülere binerek de Sacre Coeur’e ulaşabilirsiniz.
Fünikülere doğru giden bu yolda, hediyelik eşya satan pek çok dükkan var ve
fiyatlar, şehrin diğer merkezi noktalarına göre çok uygun. Sacre
Coeur’e ulaştığınızda ise olağanüstü bir Paris manzarası sizi karşılıyor ve
o kadar yolu çıktığınıza değiyor. Sacre Coeur’un etrafı aynı zamanda pek
çok ressama da ev sahipliği yapıyor ve bu bölge Ressamlar Tepesi olarak da biliniyor. Burası tarih boyunca Monet,
Picasso, Van Gogh gibi isimlerin de yaşadıkları dönemde uğrak yeriymiş.
|
Ressamlar Tepesi |
|
Pigalle |
|
Sacre Coeur |
|
Sacre Coeur |
Dediğim gibi, her gidişte farklı bir yönünü keşfettiğim bir
şehir Paris. Bir yanıyla kalabalığı ve karmaşasıyla bir büyükşehir, diğer
yanıyla da buram buram romantizm kokan küçük Avrupa şehirlerini barındırıyor
içinde. Tam da bu sebepten dolayı sürprizlerle dolu...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder