5 Temmuz 2014 Cumartesi

PARIS



Paris’le ilk tanışmam yıllar önce o zaman çalıştığım Fransız firmasının bir iş toplantısı sayesinde olmuştu. O zamandan beri de hem iş amaçlı hem de turistik amaçlı defalarca gidip geldim bu dillere destan şehre... Romantizmin başkenti dense de çok farklı sebeplerle gittiğimden olsa gerek bende her gittiğimde farklı duygular bırakır Paris. Tek bir yazı ile Paris’i anlatmak pek mümkün değil, yazı dizisi işi de bana göre değil; o yüzden bu yazıda Paris’in olmazsa olmazlarını anlatmak sanırım daha akıllıca bir yol olacak... 

Seine Nehri

Paris’te iki büyük havalimanı var; Charles de Gaulle ve Orly. Genelde büyük havayolları daha yeni ve bir o kadar da karışık olan Charles De Gaulle havalimanını kullanıyor. Biz de Charles de Gaulle’e ulaştıktan sonra 10,50 Euro ödeyerek Roissybus adı verilen ve Opera Meydanı’na kadar hızlı bir şekilde giden otobüsü kullanmayı tercih ettik. Bu otobüsün durağı, havalimanının geliş katında 32 no’lu kapıdan çıktığınızda hemen karşınızda. İsterseniz tren, metro veya şehrin başka yerlerine giden otobüslerle de havalimanından şehir merkezine ulaşabilirsiniz. Taksi ile ulaşım ise biraz daha masraflı, havalimanından Opera’ya gitmek isterseniz 50 Euro civarı ödemeniz gerekiyormuş.

Son gittiğimde şehrin tam kalbi sayılabilecek bir noktada, Opera’da kaldım. Dolayısıyla Paris’in olmazsa olmazlarına buradan başlayacağım. Opera Binası, gerçekten görülmeye değer güzel bir yapı. Hemen karşısında ise ünlü alışveriş zinciri Galeries Lafayette’in merkez binası var. Buranın gerçekten hem dıştan hem içten çok estetik ve güzel bir mimarisi var. Alışveriş yapmasanız bile mutlaka içine girip görmenizi öneririm. Ve en üst katındaki terasından şehri kuşbakışı izlemeyi de ihmal etmeyin.

Opera

Galeries Lafayette

Galeries Lafayette

Opera’dan sonra durağımız,  Avenue de L’Opera’dan geçerek ulaştığımız Louvre Müzesi oluyor. Louvre’u gezmek istiyorsanız, uzun kuyruklarda beklememek adına mutlaka biletinizi önceden internet üzerinden alın. Müzeyi, Salı hariç her gün ziyaret edebilirsiniz ve giriş ücreti de 12 Euro, geçici sergiyi de gezmek isterseniz 16 Euro’luk kombine bilet alabilirsiniz.

Jardin de Tuileires & Louvre

Louvre
 
Louvre’un önünden devam eden Jardin des Tuileires’den (Tuileires Bahçesi) geçerek ulaştığınız Place de la Concorde aynı zamanda meşhur Champs Elysees (yani Şanzelize) Caddesinin de başlangıcı. Place de la Concorde’da yer alan dikilitaş bizim Sultanahmet de yer alan dikilitaşın bir benzeri ve Osmanlıların Mısır Valisi tarafından dönemin Fransız Kralına hediye edilmiş. 


Place de la Concorde

Paris’i yaya olarak gezmek şehri keşfetmek için iyi bir yol olsa da mesafeler uzun olduğundan ve farklı noktalarda görülecek yerler olduğundan metro ya da toplu taşımayı kullanmak şart. Başka bir alternatif de Big Bus denilen şehir turu otobüslerinden faydalanmak. Bu otobüslerle 2 günlük bilet aldığınızda hem gezdiğiniz yerler hakkında bilgi alıyor, hem de istediğiniz durakta inerek bölgeyi gezdikten sonra sonraki otobüsle turunuza devam edebiliyorsunuz. Bizim kullandığımız  Big Bus’ın iki günlük ücreti 33 Euro idi, ama bu şekilde çalışan başka otobüsler de mevcut Paris’te.

Otobüsle turumuza Opera’dan başladıktan sonra Louvre’dan geçerek Seine nehri boyunca ilerliyor belki de Seine üzerindeki en bilinen köprülerden biri olan Pont des’Artes’da mola alıyoruz. Bu köprü yıllardan beri aşkını ölümsüzleştirmek isteyen çiftlerin bağladığı kilitlerle dolu. Pont des’Artes, aynı zamanda Sex & City dizisinin final sahnesinde Carrie ile Mr. Big’in meşhur öpüşme sahnesinin geçtiği köprüymüş.

Pont des'Artes
 
Buradan devam ederek Pont Neuf’den geçip doğu yakasına ulaşıyoruz. Paris’in belki de en güzel semtlerinden biri olan St.Germain’deyiz.  Ancak buraya geçmeden önce hemen Pont Neuf’un yanıbaşındaki Notre Dame Kilisesi’ni görmemek olmaz tabi. Önünde çoğu zaman uzun kuyruklar olmasına rağmen, kuyruk hızlı ilerlediği için beklemeye ve içini görmeye değer...

Notre Dame

Notre Dame ziyaretinden sonra artık doğu yakasına geçip St. Germain Bulvarı üzerinde kafelerden birinde kendinize güzel bir kahve molası verebilirsiniz. Bu caddedeki kafelerden en bilinenleri Cafe des Flores ve Cafe des Deux Magots. Cafe des Flores, St. Germain Bulvarı ile Rue St. Benoit’ın köşesinde, Cafe des Deux Magots ise St. Germain Bulvarı ile Rue Bonaparte’nin köşesinde. Hazır gelmişken Rue Bonaparte üzerindeki St.Germain des Pres Kilisesi’ni de ziyaret edebilirsiniz. St.Germain’i kesen en büyük ana cadde olan St. Michel Bulvarı üzerinden nehrin aksi yönünde ilerlediğinizde ise karşınıza Jardin du Luxembourg geliyor. Burası da görülmeye değer bir bahçe.

Cafe de Flores

St. Germain Bulvarı & Cafe de deux Magots
 
St. Germain Bulvarı üzerinden devam ederek Rue de Bac’dan sağa nehre doğru döndüğünüzde ise Paris’in diğer önemli bir müzesi olan Musee D’Orsay’a ulaşıyoruz. St. Germain bölgesine, Sorbonne Üniversitesi kampüsü de burada olduğundan Latin Quartier deniyor. Eskiden burada öğrenciler tarafından konuşulan dil Latince olduğu için bu isim verilmiş. 


Sorbonne Üniversitesi Rasat Kulesi
 
Hazır yeri gelmişken, kısa bir bilgi vermeden geçmeyeyim; Seine Nehrinin batısı yani bizim de kaldığımız ve Opera, Zafer Takı (Arc de Triomphe), Louvre gibi yapıların da olduğu bölüm daha çok burjuvaların oturduğu, doğu yakası ise sanatla ilgilenen kesimin oturduğu ve daha bohem bir hayatın yaşandığı bölümmüş. 

Seine
 
Kaldığımız yerden devam edecek olursak, Musee d’Orsay’dan ilerleyip Pont de la Concorde Köprüsü’nden geçerek tekrar Place de la Concorde ‘da buluyoruz kendimizi.  Champs Elysees’de gezmeye hazırız artık. Champ Elysees’nin sonunda ise bütün ihtişamıyla, tam 12 büyük caddenin kesişim noktasındaki, Place d’Etoile bizi karşılıyor. Bu meydandaki en önemli yapı da tabi ki Arc de Triomphe (Zafer Takı). Arc de Triomphe’a açılan caddelerden biri olan Avenue Kleber üzerinden ilerleyerek ulaşılan Trocadero ise Paris’in alamet-i farikası Eyfel Kulesi’ni en iyi görebileceğiniz noktalardan biri. Trocadero’nun tam karşısında nehrin diğer yakasındaki Eyfel Kulesi çelik yapısıyla şehrin romantik yapısıyla büyük bir tezat oluştursa da Paris’in sembolü olmuş.


Arc de Triomphe
 
Eyfel Kulesi
 
Arc de Triomphe ile Place de la Concorde arasında kalan Champs Elysee Caddesi de genişliği ve kalabalığı ile ün yapmış hayli turistik bir cadde. Bu cadde üzerinde pek çok restoran, kafe ve daha çok pahalı mağazalar yer alıyor. Özellikle pahalı Fransız markalarının en az bir şubesi var bu cadde üzerinde. Yakın zamana kadar ucuz satış yapan H&M gibi markaların burada şube açmasına da izin verilmiyormuş. Champs Elysees’ye açılan Montaigne Caddesi de pahalı mağazalara ev sahipliği yapan diğer bir cadde ve nehre kadar uzanıyor.

Champs Elysees

Champs Elysees
  
Champs Elysees

Montaigne Caddesi

Son olarak Paris ile özdeşleşen başka bir noktadan bahsetmeden geçmek olmaz. Sacre Coeur (yani Kutsal Kalp) Bazilikası, şehrin batı yakasında ve şehri kuşbakışı gören bir noktaya inşa edilmiş. Buraya, gece klüplerinin olduğu, hatta filmlere konu olmuş ve kankan dansının doğduğu yer olarak bilinen Moulin Rouge’a da ev sahipliği yapan, Pigalle’den doğuya doğru devam edip yokuş yukarı tırmanarak gidiliyor. Bu bölgenin adı Montmartre ve dilerseniz Pigalle’den başlayan Rochechouart Bulvarı üzerinden ilerleyip sola doğru açılan yokuşlu sokakların birinin sonundaki fünikülere binerek de Sacre Coeur’e ulaşabilirsiniz. Fünikülere doğru giden bu yolda, hediyelik eşya satan pek çok dükkan var ve fiyatlar, şehrin diğer merkezi noktalarına göre çok uygun.  Sacre Coeur’e ulaştığınızda ise olağanüstü bir Paris manzarası sizi karşılıyor ve o kadar yolu çıktığınıza değiyor.  Sacre Coeur’un etrafı aynı zamanda pek çok ressama da ev sahipliği yapıyor ve bu bölge Ressamlar Tepesi olarak da biliniyor. Burası tarih boyunca Monet, Picasso, Van Gogh gibi isimlerin de yaşadıkları dönemde uğrak yeriymiş. 

Ressamlar Tepesi

Pigalle

Sacre Coeur

Sacre Coeur

Dediğim gibi, her gidişte farklı bir yönünü keşfettiğim bir şehir Paris. Bir yanıyla kalabalığı ve karmaşasıyla bir büyükşehir, diğer yanıyla da buram buram romantizm kokan küçük Avrupa şehirlerini barındırıyor içinde. Tam da bu sebepten dolayı sürprizlerle dolu...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder