Ege Denizi’nin güneyinde, Yunanistan ile aramızda yer alan komşu
adalardan biri olan Rodos’a ulaşım için birkaç alternatif mevcut. Bunlardan
ilki ve en pratiği bu yıl Borajet’in Sabiha Gökçen’den yaptığı direkt uçak seferleriyle
adaya ulaşmak. Diğer bir yol ise Marmaris’e ulaştıktan sonra katamaran veya
deniz otobüsüyle ulaşım. Biz bu ikinci yolu tercih ettik ve bir gün önceden
Marmaris’e giderek sabah 9:15’teki katamaran ile yaklaşık 1.5 saatte Rodos’a
ulaştık. Dönüş yolunda ise deniz otobüsü ile döndüğümüzden yolumuz biraz daha
kısalarak bir saat civarında oldu.
|
Rodos'a yaklaşırken.. |
Rodos, diğer Yunan adalarına oranla oldukça büyük bir ada. Yolları
da genelde geniş ve çok şeritli, dolayısıyla araba kiralayarak adayı gezmek
diğer adalara göre daha rahat. Yine büyüklüğüyle orantılı olarak daha gelişmiş
bir toplu taşıma sistemi mevcut. Merkezden kalkan otobüslerle birçok plaja
ulaşılıyor.
|
Kale ve eskiden üstünde dünyanın 7 harikasından biri olan Rodos Heykel'inin bulunduğu sütunlar |
Rodos limanına yaklaştıktan
sonra rahat bir şekilde pasaport kuyruğundan geçerek adaya giriş yapıyoruz. İlk
defa Avrupa Birliği ülkelerine ayrılmış pasaport kontrol noktalarında, diğer
ülkelere ayrılanlardan daha fazla bir yığılma var ve bu kez bu denli rahat
geçebildiğimize biz bile şaşırıyoruz. Limandan bir taksiye binerek Kos Caddesi
üzerindeki otelimize gidiyoruz. Rodos’ta da Yunanistan’ın genelinde de taksiye
binmeden önce fiyat sormakta fayda var çünkü fiyatlar hayli değişken:) Limandan merkeze 5-10
Euro arasında bir ücret ödeyerek ulaşabilirsiniz.
|
Kos Caddesi |
Otele eşyalarımızı bırakıp odamız hazır
olana kadar küçük bir ada turu yapmaya karar veriyoruz. Otelimiz, adanın yeni
bölümünde ama “Old Town”a da
yürüyerek 15 dakika mesafede oldukça merkezi bir noktada. Biz de otelden
çıkarak Old Town’a doğru gitmek üzere
Rodos sokaklarına atıyoruz kendimizi.
Sahilden gitmek isterseniz önce yat limanı sonra da “cruise port” denilen bizim de Marmaris’ten
gelirken kullandığımız limanın hemen yanında yer alıyor Old Town. Ancak biz biraz da adayı tanıyabilmek adına önce New Town sokaklarından geçerek yat
limanına ulaşıyoruz. Hem biraz dinlenmek, hem de otele giriş saatimizi beklemek
için hemen yat limanında sahildeki kafelerden birine oturup kahvelerimizi
yudumluyoruz.
|
New Town |
|
New Town'da Ziraat Bankası |
|
New Town - Merkez |
|
Tekne ve Yat Limanı Bölgesi |
Burada biraz vakit geçirdikten sonra otelimize yerleşip daha
da zaman kaybetmemek için hemen otelin yanı başındaki plajdan denize giriyoruz.
Rodos’un batı kıyıları rüzgar aldığından bu bölgedeki plajlar çok dalgalıymış.
Otelimiz de doğu tarafına bakıyor ve denizi biraz dalgalı da olsa hoşumuza
gidiyor. Otelimizin önünde Elli Beach
denilen bu bölgede çakıllı bir sahil ve güzel bir
deniz var. Ada genelinde şemsiye ve şezlonglar ücretli, kişi başı 4
Euro gibi bir ücret ödemeniz gerekiyor.
|
Elli Beach |
Deniz sefamız sonrası, artık biraz Rodos’u keşfetmek üzere yola
çıkıyoruz. Çevresi surlarla kaplı eski şehre yani “Old Town” a birçok giriş
var. Biz de turizm ofise en
yakın giriş olan kuzeydeki Eleftherias
Kapısı’ndan giriyoruz eski şehre. Özellikle yıllar öncesinden kalma taş
kaplı yollarının hala aynı güzellikte korunduğunu görmek çok şaşırtıcı. Hemen
eski şehrin girişinde de başka bir turizm ofisi var. İsterseniz
buradan da ada hakkında bilgi ve harita
temin edebilirsiniz.
|
Eleftherias Kapısı |
|
Old Town |
Old Town’da nereler görülmeli derseniz; hemen girişte Şövalyeler Sokağı olarak bilinen Ippoton Sokağı’nı, Osmanlılardan kalan
Türk mahallesini ve en doğusundaki Yahudi mahallesini sayabilirim. Ippoton’dan ilerleyerek Büyük Üstat
Sarayı’na ulaşıyorsunuz, burayı gezmek isterseniz 6 Euro ödemeniz gerekiyor.
Biz saray ve müze gezintilerine takılmadan eski şehirde keşfimize devam etmeyi
tercih ediyoruz. Hemen Saray’ın karşısındaki geçitten geçtiğinizde Saint Jean Kalıntıları çıkıyor
karşımıza... Buradan devam ettiğimizde ise artık eski şehrin hem ziyaretçi, hem
restoran hem de hediyelik eşya dükkanları bakımından en yoğun bölgesi olan Türk
Bölgesinde buluyoruz kendimizi. Burada Süleyman Cami, Hamza Bey Cami, Sultan
Mustafa Cami, Ağa Cami, İbrahim Paşa Cami’leri de var ancak şehirde 3500 kadar
Türk nüfus yaşamasına rağmen bu camiler sadece bayram günlerinde açılıyormuş.
Sadece dışardan fotoğraflamakla yetiniyoruz.
Bu bölgede arkeoloji müzesi, yunan sanat müzesi gibi pek çok müze de var
ve çoğuna giriş 6 Euro civarında. Bu
bölümdeki en önemli sokak eski şehri, batı-doğu yönünde kesen Sokratous Sokağı ve hemen bu sokağın
doğu ucunda Hippocratos Meydanı var
ve tabi burada meşhur baykuş heykeli. Ancak ilk gördüğümde bu heykeli bir
minareye benzettiğimi de itiraf etmeliyim.. . Bu minarenin hemen üstündeki
küçük bir baykuş eski şehrin sembolü olmuş:)
|
Saat Kulesi-Old Town |
|
Şövalyeler Sokağı - Ippoton |
|
Arkeoloji Müzesi 1 |
|
Arkeoloji Müzesi 2 |
|
Arkeoloji Müzesi 3 |
|
Süleyman Cami |
|
Saray |
|
Old Town |
|
Sokratous Sokağı - Old Town |
|
Old Town'da bir dükkan |
Meydandan devam ederek doğuya doğru gittiğinizde Yahudi
mahallesinde buluyorsunuz kendinizi. Ancak buralar daha sakin. Sokaklara
dalarak kendimizi kaybettiğimizi de itiraf etmem gerek sanırım.
|
Old Town |
|
Old Town |
Rodos’ta ne yenilir ne içilir derseniz; “Old Town”da pek çok
alternatif var. Biz de birçok kişiden referansla gittiğimiz Alexis adlı
restoranı buluyor ve balık yemek üzere buraya giriyoruz. Alexis’in merkezde iki
ayrı restoranı var, biri sadece balık yapıyor diğeri ise daha turistik ve
farklı alternatifler mevcut. Biz Rodos’ta
balık yenir zihniyetiyle ilk ve daha küçük olanına oturuyoruz ama tek kişilik
balık yemenin mümkün olmadığını görüyoruz, balık isterseniz en aşağı 750 gramlık balık alternatifiniz var ve
fiyatı da 70 Euro civarında. Nispeten az yiyen biri olarak bu menünün beni
aştığına karar verip, deniz mahsullü risotto yemeye karar veriyorum. Onun da
fiyatı 28 Euro, anlayacağınız "adada yemek ucuzdur" diyen burayı görmemiş... Güzel
sayılabilecek bir risottoya başka bir şey yemeden bir kadeh uzoyla birlikte iki
kişi 70 Euro ödüyoruz. Alexis’in servisi
de bir o kadar hayal kırıklığı oluyor bizim için, yemek sonunda her yerde
getirilen ikram kahve ya da likörlerden eser yok! Diyeceğim o ki, buranın çok da doğru bir tercih
olmadığına karar veriyor ve bundan sonraki günlerde “New Town”da otelimize çok
yakın Louis adlı restoranı keşfederek yemeklerimizi
orada yiyoruz. Hem yemekleri çok lezzetli hem de servis ve ikramı mükemmel,
şiddetle tavsiye olunur:)
Bir de, eski şehirde Sokratous Sokağı
üzerindeki Türk kahvehanesinde Türk/Yunan kahvenizi içmeden ayrılmayın. Dekorasyonu o
kadar hoşumuza gidiyor ki ayrılmak istemiyoruz resmen. Yine Old Town’da hemen Eleftherias Kapısı’ndan girdiğinizde
şehre doğru ilerlerken solda küçük bir avlu bahçe içinde hizmet veren ve iki ay
önce açıldığını duyduğumuz Avergne adlı kafeye de mutlaka uğramanızı öneririm.
İster akşam içkinizi, ister ağaç altında kahvenizi zevkle yudumlamak için adadaki ideal
adreslerden biri.
|
Sokratous Sokağı'ndaki Türk Kahvesi |
Rodos’ta eski şehirde, Prag’da kapıldığım “kazıklanıyorum”
hissinden kurtulamıyorum bir türlü. Hediyelik eşya fiyatları bile merkeze
yaklaştıkça artıyor. Dondurmaya bile 1 yerine 5 ödemek zorunda kalıyoruz. Demem
o ki, old town’da fiyatları sormadan alışveriş yapmamak en doğrusu...
Rodos’ta, tüm Yunan adalarında olduğu gibi içkiler Türkiye’ye
göre oldukça ucuz. Bunun için karşı yakadan gelip alışveriş yapanların sayısı da
hayli fazlaymış. Pek içki seven ve içen biri olmadığımdan içki alışverişi
konusunda kısıtlı tecrübem olmasına rağmen bu anlamda müze gezer gibi
gezeceğiniz bir içki dükkanından bahsetmeden geçmeyeyim. Marine Kapısı’ndan eski şehre girdiğinizde hemen karşınıza çıkan Ernou sokağındaki Marinos’u ziyaret etmeden içki alışverişinizi yapmayın derim. Daha
az turistik ve dekorasyonu ve sergilenme şekliyle de eğer bu konuya ilgi
duyuyorsanız hoşunuza gidecek bir kav burası.
|
Kav - Marinos |
Rodos’ta ikinci günümüzde istikametimiz Lindos oluyor. Buraya gitmeden önce Anthony Quinn Bay olarak da bilinen Ladiko Beach’e uğruyoruz. Buraya, ister otobüsle tek yön 5 Euro (gidiş-dönüş
10Euro) vererek, ister marinadan 15 Euro’ya günlük tur alarak diğer plajlara da
uğrayarak gidebilirsiniz. Tavsiyem, tekneli turu almanız. Böylece hem diğer plajları da
görebilmek hem de deniz havası alarak seyahat etmek mümkün oluyor. Lindos Plajı, Rodos merkezden farklı
olarak çakıl değil de kum plajı ve denizi de oldukça sığ. Hayli içerlek bir koy
olduğu için denizi havuz gibi hiç dalgasız ve çok temiz. Buraya gelmişken
mutlaka plajdan daha yüksekteki Lindos kasabasını da ziyaret edin. İsterseniz 5
Euro vererek hemen şehir girişindeki “eşek istasyonu!”ndan kiralanan eşeklerle 160
metre yükseklikteki Akropol’e çıkmak mümkün.
|
Anthony Quinn Bay - Ladika Beach |
|
Lindos |
|
Eşek İstasyonu! |
|
Lindos Beach |
|
Lindos Akropol |
|
Lindos |
|
Lindos |
|
Lindos |
Lindos’ta da GeloBlu adındaki
kafeyi şiddetle tavsiye ediyorum. Kahvenizi içip biraz soluklanmak isterseniz,
bir avluda kurulmuş mavi beyaz dekorasyonu ve harika tatlı ürünleriyle görülesi
bir yer.
|
GeloBlu |
|
GeloBlu |
Gördüklerim ışığında son sözüm; Rodos’un diğer
Yunan Adalar’ına kıyasla hayli büyük bir ada olduğu. Buraya mümkünse günübirlik
gelmek yerine birkaç gününüzü ayırarak gelin. Old Town’unda bile her gidişinizde
farklı sokaklar keşfetmek mümkün. Ancak özellikle Temmuz- Ağustos ayları hem
çok sıcak hem de çok kalabalık oluyormuş. O yüzden Rodos’a gelmek için en güzel
aylar Haziran başı ve Eylül - Ekim ayları. Eğer araba kiralamak
isterseniz de pek çok alternatif mevcut ve yolları da diğer adalara göre
oldukça geniş ve güvenli. Diyebilirim ki; çok farklı kültürlerin değişik
zamanlarda yaşadığı bu ada, görmekten zevk alacağınız bir yer...