20 Eylül 2014 Cumartesi

Oniki Adaların En Büyüğü: RODOS


Ege Denizi’nin güneyinde, Yunanistan ile aramızda yer alan komşu adalardan biri olan Rodos’a ulaşım için birkaç alternatif mevcut. Bunlardan ilki ve en pratiği bu yıl Borajet’in Sabiha Gökçen’den yaptığı direkt uçak seferleriyle adaya ulaşmak. Diğer bir yol ise Marmaris’e ulaştıktan sonra katamaran veya deniz otobüsüyle ulaşım. Biz bu ikinci yolu tercih ettik ve bir gün önceden Marmaris’e giderek sabah 9:15’teki katamaran ile yaklaşık 1.5 saatte Rodos’a ulaştık. Dönüş yolunda ise deniz otobüsü ile döndüğümüzden yolumuz biraz daha kısalarak bir saat civarında oldu. 

Rodos'a yaklaşırken..
 

Rodos, diğer Yunan adalarına oranla oldukça büyük bir ada. Yolları da genelde geniş ve çok şeritli, dolayısıyla araba kiralayarak adayı gezmek diğer adalara göre daha rahat. Yine büyüklüğüyle orantılı olarak daha gelişmiş bir toplu taşıma sistemi mevcut. Merkezden kalkan otobüslerle birçok plaja ulaşılıyor.

Kale ve eskiden üstünde dünyanın 7 harikasından biri olan Rodos Heykel'inin bulunduğu sütunlar
 

Rodos limanına yaklaştıktan sonra rahat bir şekilde pasaport kuyruğundan geçerek adaya giriş yapıyoruz. İlk defa Avrupa Birliği ülkelerine ayrılmış pasaport kontrol noktalarında, diğer ülkelere ayrılanlardan daha fazla bir yığılma var ve bu kez bu denli rahat geçebildiğimize biz bile şaşırıyoruz. Limandan bir taksiye binerek Kos Caddesi üzerindeki otelimize gidiyoruz. Rodos’ta da Yunanistan’ın genelinde de taksiye binmeden önce fiyat sormakta fayda var çünkü fiyatlar hayli değişken:) Limandan merkeze 5-10 Euro arasında bir ücret ödeyerek ulaşabilirsiniz.

Kos Caddesi
 

Otele eşyalarımızı bırakıp odamız hazır olana kadar küçük bir ada turu yapmaya karar veriyoruz. Otelimiz, adanın yeni bölümünde ama “Old Town”a da yürüyerek 15 dakika mesafede oldukça merkezi bir noktada. Biz de otelden çıkarak Old Town’a doğru gitmek üzere Rodos sokaklarına atıyoruz kendimizi.  Sahilden gitmek isterseniz önce yat limanı sonra da “cruise port” denilen bizim de Marmaris’ten gelirken kullandığımız limanın hemen yanında yer alıyor Old Town. Ancak biz biraz da adayı tanıyabilmek adına önce New Town sokaklarından geçerek yat limanına ulaşıyoruz. Hem biraz dinlenmek, hem de otele giriş saatimizi beklemek için hemen yat limanında sahildeki kafelerden birine oturup kahvelerimizi yudumluyoruz.

New Town

New Town'da Ziraat Bankası

New Town - Merkez

Tekne ve Yat Limanı Bölgesi
 

Burada biraz vakit geçirdikten sonra otelimize yerleşip daha da zaman kaybetmemek için hemen otelin yanı başındaki plajdan denize giriyoruz. Rodos’un batı kıyıları rüzgar aldığından bu bölgedeki plajlar çok dalgalıymış. Otelimiz de doğu tarafına bakıyor ve denizi biraz dalgalı da olsa hoşumuza gidiyor.  Otelimizin önünde Elli Beach denilen bu bölgede çakıllı bir sahil ve güzel bir deniz var. Ada genelinde şemsiye ve şezlonglar ücretli, kişi başı 4 Euro gibi bir ücret ödemeniz gerekiyor.

Elli Beach
 

Deniz sefamız sonrası, artık biraz Rodos’u keşfetmek üzere yola çıkıyoruz. Çevresi surlarla kaplı eski şehre yani “Old Town” a birçok giriş var. Biz de turizm ofise en yakın giriş olan kuzeydeki Eleftherias Kapısı’ndan giriyoruz eski şehre. Özellikle yıllar öncesinden kalma taş kaplı yollarının hala aynı güzellikte korunduğunu görmek çok şaşırtıcı. Hemen eski şehrin girişinde de başka bir turizm ofisi var. İsterseniz buradan da ada hakkında  bilgi ve harita temin edebilirsiniz.

Eleftherias Kapısı

Old Town
 

Old Town’da nereler görülmeli derseniz; hemen girişte Şövalyeler Sokağı olarak bilinen Ippoton Sokağı’nı, Osmanlılardan kalan Türk mahallesini ve en doğusundaki Yahudi mahallesini sayabilirim. Ippoton’dan ilerleyerek Büyük Üstat Sarayı’na ulaşıyorsunuz, burayı gezmek isterseniz 6 Euro ödemeniz gerekiyor. Biz saray ve müze gezintilerine takılmadan eski şehirde keşfimize devam etmeyi tercih ediyoruz. Hemen Saray’ın karşısındaki geçitten geçtiğinizde Saint Jean Kalıntıları çıkıyor karşımıza... Buradan devam ettiğimizde ise artık eski şehrin hem ziyaretçi, hem restoran hem de hediyelik eşya dükkanları bakımından en yoğun bölgesi olan Türk Bölgesinde buluyoruz kendimizi. Burada Süleyman Cami, Hamza Bey Cami, Sultan Mustafa Cami, Ağa Cami, İbrahim Paşa Cami’leri de var ancak şehirde 3500 kadar Türk nüfus yaşamasına rağmen bu camiler sadece bayram günlerinde açılıyormuş. Sadece dışardan fotoğraflamakla yetiniyoruz.  Bu bölgede arkeoloji müzesi, yunan sanat müzesi gibi pek çok müze de var ve çoğuna giriş 6 Euro civarında.  Bu bölümdeki en önemli sokak eski şehri, batı-doğu yönünde kesen Sokratous Sokağı ve hemen bu sokağın doğu ucunda Hippocratos Meydanı var ve tabi burada meşhur baykuş heykeli. Ancak ilk gördüğümde bu heykeli bir minareye benzettiğimi de itiraf etmeliyim.. . Bu minarenin hemen üstündeki küçük bir baykuş eski şehrin sembolü olmuş:)

Saat Kulesi-Old Town

Şövalyeler Sokağı - Ippoton

Arkeoloji Müzesi 1

Arkeoloji Müzesi 2

Arkeoloji Müzesi 3

Süleyman Cami

Saray

Old Town

Sokratous Sokağı - Old Town
 
Old Town'da bir dükkan

Meydandan devam ederek doğuya doğru gittiğinizde Yahudi mahallesinde buluyorsunuz kendinizi. Ancak buralar daha sakin. Sokaklara dalarak kendimizi kaybettiğimizi de itiraf etmem gerek sanırım.


Old Town


Old Town
 

Rodos’ta ne yenilir ne içilir derseniz; “Old Town”da pek çok alternatif var. Biz de birçok kişiden referansla gittiğimiz Alexis adlı restoranı buluyor ve balık yemek üzere buraya giriyoruz. Alexis’in merkezde iki ayrı restoranı var, biri sadece balık yapıyor diğeri ise daha turistik ve farklı alternatifler mevcut.  Biz Rodos’ta balık yenir zihniyetiyle ilk ve daha küçük olanına oturuyoruz ama tek kişilik balık yemenin mümkün olmadığını görüyoruz, balık isterseniz en aşağı 750 gramlık  balık alternatifiniz var ve fiyatı da 70 Euro civarında. Nispeten az yiyen biri olarak bu menünün beni aştığına karar verip, deniz mahsullü risotto yemeye karar veriyorum. Onun da fiyatı 28 Euro, anlayacağınız "adada yemek ucuzdur" diyen burayı görmemiş... Güzel sayılabilecek bir risottoya başka bir şey yemeden bir kadeh uzoyla birlikte iki kişi 70 Euro ödüyoruz. Alexis’in servisi de bir o kadar hayal kırıklığı oluyor bizim için, yemek sonunda her yerde getirilen ikram kahve ya da likörlerden eser yok!  Diyeceğim o ki, buranın çok da doğru bir tercih olmadığına karar veriyor ve bundan sonraki günlerde “New Town”da otelimize çok yakın Louis adlı restoranı keşfederek yemeklerimizi orada yiyoruz. Hem yemekleri çok lezzetli hem de servis ve ikramı mükemmel, şiddetle tavsiye olunur:) Bir de, eski şehirde Sokratous Sokağı üzerindeki Türk kahvehanesinde Türk/Yunan kahvenizi içmeden ayrılmayın. Dekorasyonu o kadar hoşumuza gidiyor ki ayrılmak istemiyoruz resmen. Yine Old Town’da hemen Eleftherias Kapısı’ndan girdiğinizde şehre doğru ilerlerken solda küçük bir avlu bahçe içinde hizmet veren ve iki ay önce açıldığını duyduğumuz Avergne adlı kafeye de mutlaka uğramanızı öneririm. İster akşam içkinizi, ister ağaç altında kahvenizi zevkle yudumlamak için adadaki ideal adreslerden biri. 

 
Sokratous Sokağı'ndaki Türk Kahvesi


Rodos’ta eski şehirde, Prag’da kapıldığım “kazıklanıyorum” hissinden kurtulamıyorum bir türlü. Hediyelik eşya fiyatları bile merkeze yaklaştıkça artıyor. Dondurmaya bile 1 yerine 5 ödemek zorunda kalıyoruz. Demem o ki, old town’da fiyatları sormadan alışveriş yapmamak en doğrusu...

Rodos’ta, tüm Yunan adalarında olduğu gibi içkiler Türkiye’ye göre oldukça ucuz. Bunun için karşı yakadan gelip alışveriş yapanların sayısı da hayli fazlaymış. Pek içki seven ve içen biri olmadığımdan içki alışverişi konusunda kısıtlı tecrübem olmasına rağmen bu anlamda müze gezer gibi gezeceğiniz bir içki dükkanından bahsetmeden geçmeyeyim. Marine Kapısı’ndan eski şehre girdiğinizde hemen karşınıza çıkan Ernou sokağındaki Marinos’u ziyaret etmeden içki alışverişinizi yapmayın derim. Daha az turistik ve dekorasyonu ve sergilenme şekliyle de eğer bu konuya ilgi duyuyorsanız hoşunuza gidecek bir kav burası.

Kav - Marinos


Rodos’ta ikinci günümüzde istikametimiz Lindos oluyor. Buraya gitmeden önce Anthony Quinn Bay olarak da bilinen Ladiko Beach’e uğruyoruz. Buraya, ister otobüsle tek yön 5 Euro (gidiş-dönüş 10Euro) vererek, ister marinadan 15 Euro’ya günlük tur alarak diğer plajlara da uğrayarak gidebilirsiniz. Tavsiyem, tekneli  turu almanız. Böylece hem diğer plajları da görebilmek hem de deniz havası alarak seyahat etmek mümkün oluyor. Lindos Plajı, Rodos merkezden farklı olarak çakıl değil de kum plajı ve denizi de oldukça sığ. Hayli içerlek bir koy olduğu için denizi havuz gibi hiç dalgasız ve çok temiz. Buraya gelmişken mutlaka plajdan daha yüksekteki Lindos kasabasını da ziyaret edin. İsterseniz 5 Euro vererek hemen şehir girişindeki “eşek istasyonu!”ndan kiralanan eşeklerle 160 metre yükseklikteki Akropol’e çıkmak mümkün.

Anthony Quinn Bay - Ladika Beach

Lindos

Eşek İstasyonu!

Lindos Beach

Lindos Akropol

Lindos

Lindos

Lindos
 
Lindos’ta da GeloBlu adındaki kafeyi şiddetle tavsiye ediyorum. Kahvenizi içip biraz soluklanmak isterseniz, bir avluda kurulmuş mavi beyaz dekorasyonu ve harika tatlı ürünleriyle görülesi bir yer.

GeloBlu

GeloBlu
 

Gördüklerim ışığında son sözüm; Rodos’un diğer Yunan Adalar’ına kıyasla hayli büyük bir ada olduğu. Buraya mümkünse günübirlik gelmek yerine birkaç gününüzü ayırarak gelin. Old Town’unda bile her gidişinizde farklı sokaklar keşfetmek mümkün. Ancak özellikle Temmuz- Ağustos ayları hem çok sıcak hem de çok kalabalık oluyormuş. O yüzden Rodos’a gelmek için en güzel aylar Haziran başı ve Eylül - Ekim ayları. Eğer araba kiralamak isterseniz de pek çok alternatif mevcut ve yolları da diğer adalara göre oldukça geniş ve güvenli. Diyebilirim ki; çok farklı kültürlerin değişik zamanlarda yaşadığı bu ada, görmekten zevk alacağınız bir yer...

9 Eylül 2014 Salı

OSMANLI BANKASI MÜZESİ - SALT GALATA



Geçtiğimiz günlerde, Karaköy Bankalar Caddesi'ndeki tarihi Osmanlı Bankası binasında hizmet veren SALT Galata içindeki  Osmanlı Bankası Müzesi’ne tesadüfen yolumuz düştü. Oraya kadar gidip dönmek olmaz dedik ve hazır zamanımız da varken  müzeyi ziyaret ettik.

Bankalar Caddesi

SALT Galata'dan görünüm

SALT Galata

Müze, sadece 1856’da kurulan Osmanlı Bankası’nın tarihini anlatmakla kalmıyor, Osmanlı İmparatorluğu’ndaki yaşamla ilgili de güzel bir özet sunuyor ziyaret edenlere. Müzeyi Salı’dan Cumartesi’ye kadar hergün 12:00-20:00 arası, Pazar günü ise 10:30-18:00 arası ücretsiz ziyaret edebilirsiniz. Pazartesi günü ise kapalı.

SALT Galata
 
Şayet dönemin finansal gelişmelerini, imparatorluk döneminde azınlıklara yaklaşımı merak ediyorsanız, müzede hem bu döneme tanıklık ediyor hem de sergilenen eserlerle o zamanlara yolculuk ediyorsunuz. Bu eserler arasında, o zamana ait istatistiki bigilerin yanında, beni daha çok etkileyen banka çalışanlarına ait fotoğraf ve özlük belgelerini de içeren dökümanlar oldu. 

Osmanlı dönemine ait  bankanın ve ülkenin bölgesel yapısı

İstanbul şubesi çalışanlarından bazıları...

Kasa dairesi

Kasalar...
 
Aynı zamanda bankanın yer altındaki kasa odasına da girip eski kağıt para ve tahvilleri görmek mümkün.  Eski para demişken, 35 yaşın üstündekilerin çocukluğu döneminde kullanılan eski kağıt paraları görmek de tam bir nostalji yaşatıyor insana. Belki bu tür belge ve bigileri farklı yer ve şekillerde de görebilirsiniz ama hem istatistiki bilgiler hem de sergileme şekli itibariyle görülmeye değer bir yer Osmanlı Bankası Müzesi... Bana kalırsa, sadece büyüklerin değil, o döneme tanıklık etmesini isteyeceğiniz çocuklarınızın da ilgiyle vakit geçirebileceği bir müze burası.