Bavyera eyaletinin başkenti olan Münih, aynı zamanda Berlin
ve Hamburg’dan sonra Almanya’nın üçüncü büyük kentiymiş. Yüksek yaşam
kalitesine sahip olan şehir, 2.5 milyondan fazla nüfusuyla Almanya’nın en çok göç
alan kentlerinden biri.
|
Kaufinger Strasse |
Türkiye’den günde birkaç kez yapılan seferlerle Münih’e 2
saat 15 dakikada ulaşmak mümkün. Şehrin yaklaşık 30 km. kuzeydoğusundaki Franz
Josef Strauss Havalimanı, Almanya’nın Frankfurt’tan sonra ikinci büyük havalimanı olma özelliği taşıyor.
THY, Star Alliance ve Lufthansa’nın
kullandığı terminali değil, Terminal 1’i kullanıyor. Havalimanından şehre
ulaşım çok pratik. Taksiye 50 Euro civarı ödemek istemiyorsanız , S1 veya S8
hatlarıyla 40 dakikada “Hauptbahnhof”
denilen ana tren garına ve merkezdeki pek çok noktaya ulaşmak mümkün. Ancak, S1
hattı S8 hattından biraz daha uzun... Şehre ulaşım için havalimanı Terminal
1’den de 2’den de yeşil ile işaretli S harflerini takip ederek SBahn
hattına ulaşıp her 20 dakikada bir
kalkan trenlerden birine binmek mümkün. Bilet bedeli 10.80 Euro ve makinelerden
alınabileceği gibi hemen SBahn’a inen merdivenlerin başındaki gişelerden de alınabiliyor.
|
Weihnachten Markt (Noel Pazarı) |
Ben de biletimi aldıktan sonra çok dakik çalışan Alman
demiryollarının S8 hattıyla tam 40 dakikada Haupbahnhof’a
ulaşıyor ve buraya çok yakın otelime yerleşip hemen şehri dolaşmaya başlıyorum.
Gittiğim dönem itibariyle çok şanslıyım. Bütün şehirde ve özellikle de ana
meydanlarda “Weihnachten Markt “
denilen Noel marketleri kurulduğundan şehir ışıl ışıl. İlk durağım Munih’in kalbi
sayılan Marienplatz oluyor. Burası ve
buraya açılan sokaklar Noel alışverişi yapanlar için ışıl ışıl süslenmiş.
|
Haupbahnhof |
|
Neuhauser Strasse |
Marienplatz’a
gitmek için otelden bindiğim metro ile Karlsplatz
(Stachus) denilen durakta iniyorum. Buraya adını veren Karlstor (Karls Kapısı) eski şehrin ayakta kalmış üç kapısından
biri. Meydanda yer alan “Justizpalast”
yani Adliye Sarayı ise şehrin en güzel yapılarından biri. Burayı arkanıza alıp Karlstor’dan geçerek ulaşılan Neuhauser ve bunu takip eden Kaufinger Strasse yaya yolları ve sizi tam şehrin göbeğinde yer alan Marienplatz’a ulaştırıyor.
|
Karlplatz(Stachus) İstasyonu |
|
Karlstor |
|
Neuhauser Strasse |
|
Neuhauser Strasse |
Marienplatz ve
çevresindeki en önemli yapılar, Neues Rathaus mit Glockenspiel (Yeni Belediye Binası), Frauenkirckhe, Theatinerkirche,
Altes Rathaus (Eski Belediye Binası),
National Theater (Ulusal Tiyatro), Alterhof (Eski Kraliyet Sarayı) ve Residenz-Brunnenhof (Saray). Neues Rathaus, her ne kadar yeni olarak
anılsa da aslında yapımı 1908’de tamamlanmış. 9200 metrekarelik bir alana
yayılmış binanın bir de avlusu mevcut. Bu avlu da mevsim dolayısıyla yine
birbirinden renkli Noel tezgahları ile doluydu.
Ayrıca 85 metrelik kulesinden asansör ile çıkarak şehri bir de kuşbakışı
görebilirsiniz. Rathausturmes adı
verilen bu kuleye çıkış için de 2.5Euro ödeniyor. Ayrıca bu görkemli yapının saat kulesinde yer
alan ve hergün saat 12:00’de yerel bir evlilik hikayesini “glockenspiel “adı verilen vurmalı çalgı ile anlatan saatin görsel
şölenine tanıklık etmeyi de ihmal etmeyin:)
|
Neues Rathaus mit Glockenspiel |
|
Frauenkirche |
Marienplatz’dan Peterskirche (Peters Kilisesi) yönüne
ilerlediğinizde karşınızda Viktualien Markt denilen açık hava
pazarını bulacaksınız. Burası Pazar hariç hergün sabah 8:00’den akşam 20:00’ye
kadar açık ve pek çok şeyi aynı anda bulabileceğiniz küçük tezgahlardan
oluşuyor. Yine Noel döneminde denk geldiğim için hayli renkli olduğunu
söylememe gerek yok sanırım:)
|
Viktualien Markt |
|
Viktualien Markt |
Marienplatz’dan
kuzey yönüne Diener Strasse’yi takip
ederek Residenz adı verilen eskiden
Bavyera kraliyet ailesinin kullandığı saraya ulaşıyoruz. Burası şu an oda
dekorasyonları ve zengin eşya koleksiyonun sergilendiği bir müze olarak hizmet
veriyor ve Almanya’nın en büyük şehir sarayı olma özelliğini taşıyor. Hemen yanında,
yine ihtişamlı yapısıyla National Theater
(Ulusal Tiyatro) yer alıyor.
|
Residenz |
Marienplatz’ın
hemen arkasında ikinci büyük meydan olan Marienhof’un
bir kenarını boydan boya kaplayan Dallmayr’ın
meşhur dükkanına girerek deyim yerindeyse kendimi kaybediyorum. Aslında meşhur
bir Alman kahve markası olan Dallmayr, Dienerstrasse
üzerinde ve Residenz’e giderken de
önünden geçiliyor. Noel sebebiyle de çok
renkli dekore edilmiş mağaza kapalı bir alışveriş merkezi kıvamında ve pek çok yöresel yiyecek ürününü buradan
satın almak mümkün. Tabi yine herşey Noel temalı. Aynı zamanda mağaza içinde
bir de kafesi var ve zamanınız varsa bir mola vermek için güzel bir tercih
olabilir.
|
Dallmayr |
|
Dallmayr |
Münih’teki ilk günümü böyle kapattıktan sonra ertesi gün ilk
olarak, 17 No’lu tramvay hattının Schloss Nymphenburg durağında inerek Nymphenburg Sarayı’na gidiyorum. Burası geniş bahçesi
ve ihtişamlı yapısıyla Münih’in görülmesi gereken yerlerinden biri. Saraya
giriş için değişik bilet alternatifleri var ama sadece saray ve galerisini
görme imkanı veren biletin fiyatı 6 Euro.
|
Nymphenburg Sarayı |
Buradan sonraki durağım ise, tramvay ile Sendlinger Tor’a geri dönerek burada U8
metro hattının Olympia-Zentrum
istasyonundan rahatça ulaştığım 1972 Olimpiyatları için inşa edilmiş kompleks
oluyor. Hemen metro istasyonunun yanıbaşında BMW Müzesi ile BMW temalı pek çok ayrıntıyı
görebileceğiniz BMW Welt (BMW Dünyası) var. Münih’e gelip de buraları görmeden
olmaz diyerek hem burayı hem de Olimpiyat Parkı içinde yer alan 290 metre
uzunluğundaki Olympiaturm (Olimpik
Kule)’un 190. metresindeki seyir terasından şehre kuşbakışı bakmayı ihmal
etmiyorum. Kuleye çıkış 5.5 Euro. Bu kulenin 181. metresinde de bir döner
restoran var ve yemek servisi de almak mümkün. Fiyatı Avrupa standartlarında
normal sayılacak seviyede olsa da kişibaşı 5.5 Euro gibi ekstra seyir parası
ödemek gerekiyor. Yani kuleye çıkış parasını yemek yeseniz de yemeseniz de her
durumda ödemek zorundasınız:)
|
BMW Welt |
|
Olympiaturm |
|
Olympiaturm'dan kuşbakışı Olimpiyat Köyü |
Buradaki ziyaretimi de tamamladıktan sonra metroyla Sendlinger Tor’a geri dönüyor ve buradan
başlayarak Marienplatz’a doğru
ilerleyen Sendlinger Strasse
üzerinden tekrar şehrin kalbine ulaşıyorum. Sendlinger
Strasse de, pek çok alışveriş markasını bulabileceğiniz bir cadde ve hayli
renkli. Bu cadde üzerindeki Asamkirche
de küçük olmasına rağmen hem dış mimarisi hem de içindeki detaylı dekorasyonu
için görülmeye değer.
|
Sendlinger Tor |
|
Sendlinger Strasse |
|
Asamkirche |
Hazır “Tor”lardan yani
şehir kapılarından bahsetmişken; Münih’in eski şehir surlarını çevreleyen 4
kapısı varmış ve bunlardan halen ayakta duran üç tanesi de şehrin güney
tarafında ve batıdan doğuya doğru Karlstor,
Sendlinger Tor ve Isartor olarak sıralanıyor. Isar, aynı zamanda şehrin doğu ve
batısını ayıran nehir. Kapılardan biri de hemen bu nehrin yanıbaşında olduğu
için bu adla anılıyor. Şehrin daha kuzeydeki kapısı ise 19.yüzyılın başlarında
şehrin genişletilmesi kapsamında yıkılmış ve yerine Feldhernhalle denilen bir anıt yapı inşa edilmiş.
|
Feldhernhalle |
|
Isar |
Son olarak, Münih’in olmazsa olmazlarından biri olan İngiliz
Bahçeleri’ne de uğramadan olmaz diyerek, U6 numaralı metro hattının Gisela Strasse durağında inip kısa bir
yürüyüşle kendimi Englischer Garten
(İngiliz Bahçesi)’nde buluyorum. Burası, dünyanın en büyük kent parklarından
biriymiş. Hatta 3.7 km.karelik alanıyla New York’taki Central Park’tan bile daha
büyükmüş. İçinde göletler, yürüyüş parkurları, pagoda şeklinde inşa edilmiş Çin
Kulesi, bira bahçeleri, Japon Çay Evi ve köprüler yer almaktaymış. Park
içindeki yürüyüş yollarının uzunluğu 70 km.den fazlaymış. Bu sebeple bu
yolların tümünden geçemesem de havanın da yardımıyla elimden geldiğince uzun
vakit geçirdiğim şehrin göbeğinde yapılanmış bu geniş park bambaşka bir dünyaya
götürüyor insanı.
|
Gisela Strasse |
|
Englischer Garten |
|
Englischer Garten |
Münih’te ne yenilir ne içilir derseniz Bavyera’da ve belki
de tüm Almanya’da en rağbet gören yiyecek bratwurst,
yani sosis. Noel zamanı kurulan pazarlardan tutun da şehrin pekçok yerinde
domuz etinden yapılan sosisleri bira eşliğinde yiyen insanlar görmek mümkün.
Bunun dışında daha şık bir ortamda birşeyler tatmak isterseniz Marienplatz ile Residenz arasında kalan Maximilian
Caddesi 15 Numarada yer alan “Brenner”i
tavsiye edebilirim.
|
Brenner |
Ayrıca yine Bavyera klasiklerinin tadına bakabileceğiniz
şehrin doğu yakasında yer alan Lilienstrasse
üzerindeki “Wirtshaus In der Au”da
klasikleri olan ördek etinin tadına bakmanızı öneririm. Buranın dekorasyonu ve Bavyera
tarzında giyinmiş çalışanları da ilginizi çekebilir.
|
Wirtshaus in der Au |
|
Wirtshaus in der Au |
Ayrıca tesadüfen keşfettiğim ve Marienplatz’dan çıkan sokaklardan biri olan Weinerstrasse üzerindeki bir pasajdan geçerek gidilen küçücük bir İngiliz
çay dükkanı “The Victorian House” da şirin ambiyansı ve çeşit çeşit çaylar ve tatlılarıyla geziler arasında
soluklanmak için güzel bir seçenek. Dilerseniz buradan değişik çaylardan satın
almak da mümkün. Bir de Neues Rathaus’un avlusunda yer alan self-servis
restoranında yerel tatların tadına çok ucuza bakabilirsiniz. Akşam yemekeri
için olmasa da kısaca geçiştirmek isteyeceğiniz öğle yemekleri için iyi bir
tercih olabilir.
|
The Victorian House |
Ve bu kısa bilgilerin ardından, kısa ama dopdolu geçen Münih
gezimin de sonuna geldim. Diyebilirim
ki, Münih de, diğer Avrupa şehirlerinde olduğu gibi eskiyi ve klasiği korurken
modernliği elden bırakmamış bir şehir. Türkiye koşullarında olmasa da Avrupa
koşullarında hayli kalabalık olmasına rağmen kalabalığın sizi boğmadığı bir
düzeni var.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder