Milano hep modanın başkenti olarak bilinir ama sadece moda
değil her yönüyle sanat kokan bir şehir burası.
|
Milano tramvay... |
Milano’ya yaklaşık 3 saatlik
bir yolculuk sonrası sabah saatlerinde ulaşıyoruz. Milano’da Malpensa, Bergamo
ve Linate olmak üzere 3 havalimanı var. Biz, genelde uluslararası uçuşların
yapıldığı Malpensa Havalimanına iniyoruz. Burası şehir merkezine yaklaşık 50
km. uzaklıkta ve merkeze taksiyle ulaşmak isterseniz fiks bir ücret, 99 Euro,
ödemeniz gerekiyor. Alternatif olarak tren ya da “shuttle” otobüsü tercih
edebilirsiniz. Biz “shuttle” kullanmayı tercih ettik ve yaklaşık 1 saat sonra
Centrale denilen Merkez tren garındaydık. Siz de bizim gibi “shuttle” kullanmak
isterseniz tek yön 10 Euro, gidiş-dönüş bilet almak isterseniz de 16 Euro ödeyerek
rahatça seyahat edebilirsiniz. “Shuttle”, önce THY’nin de kullandığı Terminal 1’den
yolcularını alıp sadece Easyjet uçuşlarının gerçekleştiği Terminal 2’ye
uğradıktan sonra merkeze gidiyor, dönüşte ise önce Terminal 2’ye uğrayıp
sonra Terminal 1’e ulaşıyor. Buradan
ister metro ister taksi ile şehir merkezine ulaşmak mümkün. Milano’da metro ulaşımı ve genelde toplu
taşıma gayet kolay ve rahat. İster 1.5 Euro ödeyerek tek kullanımlık bilet
alıp, ister 4.5 Euro ödeyerek günlük bilet alıp hem metrodan hem de neredeyse
bütün şehirde dolaşan tramvaydan rahatça faydalanmak mümkün.
|
Centrale'de "shuttle" ve Istanbul reklamı |
|
Milano Metro |
|
Centrale - Merkez Tren Garı |
Vakit öğlene yaklaşırken
otelimize varıyor ve eşyalarımızı bırakıp hemen şehri tanımaya başlıyoruz. İlk
durağımız şehrin kalbi diyebileceğimiz Duomo Meydanı. Burada mutlaka görülmesi
gereken yer de Duomo. Önünde genelde kuyruk oluyor ama kuyruk çok hızlı
ilerlediği için bekleyip içini mutlaka görün derim. Duomo’nun hemen karşısında
da genelde Milano fotoğraflarının vazgeçilmezi, Galleria Vittorio Emanuele II var.
Burası 24 saat açıkmış ve mutlaka içine girip ihtişamlı yapısını görmenizi
öneririm.
|
Galleria Vittorio Emmanuele II |
|
Duomo |
|
Duomo Meydanı |
Buradan çıkarak yine Duomo Meydanının yanı başındaki LaRinascente Mağazasının en üst
katındaki restoranların bulunduğu bölüme gidiyor ve burada daha önceleri
İstanbul’da da bir şubesi olan Obica
adlı restoranda Duomo manzarasına karşı karnımızı doyuruyoruz. Bu çok katlı
mağazanın en üst katında hem yerel ürünleri bulabileceğiniz gurme bir market
hem de birkaç restoran ve kafe var. Özellikle dışarıda yer alan iki restoran her
daim dolu ancak biz geldiğimiz saatten olsa gerek şanslıyız ve pek fazla
beklemeden hemen bir yer buluyoruz.
|
La Rinascente teras |
Buradan sonra şehir turumuza devam ediyor ve Piazza Cardusio’dan ve daha çok
zincir mağazaların bulunduğu Via Dante’den geçerek Largo Cairoli Meydanı’na ulaşıyoruz. Buradan biraz daha ilerleyerek
Castello’ya kadar gitmek mümkün ama biz bu işi ertesi güne bırakarak Ambrogio
Kilisesi’nin bulunduğu Piazza Sant'Ambrogio’ya devam ediyoruz. Hemen buraya yakin Ambrosian Kütüphanesi ve Sanat Galerisi de en fazla Leonardo eserini bünyesinde barındıran önemli bir noktaymış. Giriş ücreti 15 Euro ve özellikle kütüphane görülmeye değer ancak 17:00'e kadar açık. Burayı da ziyaret edip daha güneye inerek
Navigli Bölgesi’ne doğru ilerliyoruz. Ancak şehrin genelinde ve özellikle Navigli’ye
ulaştığımız Genova Meydanı’nda, 1 Mayıs’ta açılacak Expo 2015 için ciddi
hazırlıklar var, çoğu yer inşaat halinde... Navigli Bölgesi’ne mutlaka uğrayıp
burada Alzaia Naviglio Grande caddesi ve hemen nehrin karşı yakasındaki Ripa di
Porta Ticinese’de genelde “happy hour” olarak 17:00-22:00 saatleri arasında
servis edilen küçük bir açık büfe ile birlikte bir içecekle sunulan menüyü kaçırmayın. Buradaki kafeler genelde çok canlı ve hareketli. Nehrin her iki tarafından da manzaranın mükemmel olduğunu söylememe gerek yok
sanırım.
|
Ambrosian Sanat Galerisi |
|
Ambrosian Sanat Galerisi |
|
Ambrosian Sanat Galerisi |
|
Ambrosian Sanat Galerisi |
|
Ambrosian Kütüphanesi |
|
Ambrosian Kütüphanesi |
|
Ripa di Porta Ticinese |
|
Navigli |
|
Navigli |
|
Navigli |
|
Navigli |
|
Navigli |
|
Navigli |
|
Navigli |
|
Ambrogio |
Buradan artık Corso di Porta Ticinese (Caddesi)ni takip
ederek Duomo Bölgesindeki otelimize dönüyoruz. Bu cadde de mutlaka görülesi
yerlerden biri ve bu cadde üzerinde pek çok butik ve dükkan var, ayrıca yine
cadde üzerinde S.Lorenzo Maggiore Kilisesi’ni de görebilirsiniz.
|
Lorenzo Maggiore |
Ertesi gün sabah erken saatlerde, daha gelmeden rezervasyon
yaptırdığımız Leonardo De Vinci’nin 4 yıl süreyle neredeyse her gün uğrayarak
resmettiği “Last Supper” resmini görmek üzere 8:00’de S.Maria D.Grazie Kilisesi’ne
gidiyoruz. Resim, hemen bu kilisenin avlusuna bakan bölümde sergileniyor ve
buraya randevuyla giriliyor. Normalde her ayın ilk Pazar’ı ücretsiz olmasına
rağmen genelde kapıdan gidildiğinde bilet bulunmadığından mutlaka önceden
internet üzerinden rezervasyon yaptırarak gitmenizi öneririm. Ücretsiz günü
olduğu halde biz de 13.50 Euro ödeyerek önceden rezervasyonumuzu
yaptırdığımızdan saatinde gidiyor ve hiç beklemeden duvara değişik bir teknikle
çizilmiş sonrasında da defalarca restore edilmiş meşhur “Last Supper “ resmini görebiliyoruz.
|
S. Maria D.Grazie |
Buradan sonraki durağımız, yine aynı bilet rezervasyonuyla
aldığımız biletle gireceğimiz Brera Sanat Galerisi oluyor. Burası gerçekten
görülmesi gereken ve pek çok dönem sanat eserlerinin aynı anda sergilendiği
harika bir galeri. Brera Sanat galerisinin olduğu bina aynı zamanda bir sanat
lisesiymiş. Buraya giderken bir gün önce göremediğimiz Castello’yu yağmurda
geziyor ve Sempione Parkı’nı yağmurda daha da fazla ıslanmamak için sadece
uzaktan görebiliyoruz.
|
Castello |
|
Castello |
|
Brera Bölgesi |
|
Brera |
|
Brera |
Bu sanat dolu ziyaretimizden sonra Duomo Bölgesi’ne geri
dönerken önce lüks alışveriş mağazalarının bulunduğu V.Monte Napoleone Caddesi’nden
geçerek Matteotti caddesi üzerinden
meşhur Teatro La Scala’ya ulaşıyoruz. Hazır alışveriş demişken, 2 no'lu metroyla gidilebilen ve şehrin kuzeydoğusunda kuzeyden güneye uzanan Corso Buenos Aires ve Corso Venezia alışverişin diğer adresleri...
|
V. Monte Napoleone |
|
La Scala |
Son olarak şehrin kuzey batısında yer alan ve Garibaldi tren istasyonu ile Porta Nuova arasında kalan Isola semti de, modern binalarıyla son dönemin gözde yerlerindenmiş.. Ancak, modern yapısıyla şehrin tarihi ve sanatsal dokusundan biraz farklı.
|
Isola |
|
Isola |
Zannederim burayı da görerek Milano’da “görülmesi gerekenler”
listemizi tamamlıyoruz ama hazır yeri gelmişken neler yenebilir konusuna da
biraz değineyim: İtalya’da aç kalmak pek mümkün değil. Genelde hamur işleri , ince
hamurlu pizza ve risotto ağırlıklı İtalyan mutfağından biz de nasibimizi
alıyoruz. Bir de Panzerotta denilen
ve Milano’ya özgü bizim pişimize benzeyen özel bir tatları var. Bunları
tadabileceğiniz birkaç yer ismi vermek gerekirse, panzerotta yemek için mutlaka Duomo Meydanı’na açılan sokaklardan
biri olan V. S. Radegonda üzerindeki Luini’yi
mutlaka denemelisiniz. Burada genelde kuyruk oluyor ve önünde ayakta panzerotto’larını yiyen kalabalığı
hemen fark edeceksiniz. Çeşitleri bulunan tuzlu panzerotto’lar genelde 2.5 Euro, tatlıları ise 2.3 Euro’dan
satılıyor. Ayrıca Matteotti Caddesi üzerindeki pita yapan Piade in Piazza’yı
önerebilirim. Burada minestrone çorbası ve bal kabağı çorbası da hayli leziz. Ne
yazık ki bizim fırsatımız olmadı ama risotto denemek isterseniz Via Dante
üzerindeki restoranlarda lezzetli risotto yenilebileceğini öğrendik. Bir de Brera Bölgesi ile Lanza metro istasyonunu arasında kalan Corso Garibaldi üzerindeki Rovello sıcak atmosferi ve lokal menüsüyle denemeye değer başka bir restoran. Son olarak,
canınız çikolata çekerse güzel çikolata yiyebileceğimizi duyduğumuz ama
Paskalya tatili nedeniyle kapalı olduğu için tadına bakamadığımız çikolataların
merkezi Gay Odin’ e de mutlaka uğrayın. Yeri hemen Largo Cairoli’ye yakın Via
S.Giovanni Sul Muro üzerinde.
|
Piade in Piazza |
|
Luini |
|
Rovello |
Milano aynı zamanda dillere destan Como Gölü ve Maggiore
Gölü’ne de çok yakın o yüzden zamanınız varsa mutlaka buraları da ziyaret edin.
Biz zamanımız yetmediğinden bir dahaki sefere diyerek ayrıldık bu güzel
şehirden ama özellikle Malpensa Havalimanından seyahat ediyorsanız Göller
Bölgesi’ne ulaşmak daha da kolaymış. Umarım bir dahaki sefere...