Danimarka’nın başkenti Kopenhag, Danca’da tüccar limanı
anlamına geliyormuş. Adından da anlaşılacağı üzere bir liman şehri olan Kopenhag, Amsterdam kadar olmasa da içinden kanallar geçen
bir şehir.
|
Stroget |
|
Nyhavn |
İstanbul’dan 3 saatlik bir uçuşla akşam saatlerinde
ulaştığımız Kopenhag havalimanından şehir merkezine gitmek için taksi dışında
ana tren istasyonuna giden tren ve şehir merkezinin farklı noktalarına giden
metro seçenekleri mevcut. Biz ana tren garına yakın bir otelde konakladığımız
için tren alternatifini kullanıyoruz. Havalimanının içinde yer alan
makinelerden 36 Danimarka Kronu (1 Euro yaklaşık 7.5 kron) karşılığında
biletimizi alıyoruz. Çok sık kalkan trenlerle uçağımız indikten 45 dakika sonra
otelimizdeyiz. Alınan biletler alındığı saat itibariyle 1.5 saat geçerli ve
bilet alırken istediğiniz gün ve saati seçebiliyorsunuz.
|
Tren İstasyonu |
Eşyalarımızı otele bıraktıktan sonra hava kararmış olsa da eski
şehrin de içinde olduğu Indre By bölgesine gidiyoruz. Kopenhag’ın ışıklı
cadde ve sokaklarında biraz dolaşıp bir şeyler atıştırdıktan sonra otelimize
dönüyoruz.
|
Kopenhag |
Şehirde görülecek yerlerin başında Tivoli Bahçeleri geliyor.
Burası hem bir doğal park, hem de bir eğlence parkı. Ancak bizim gittiğimiz
şubat ayında kapalı olduğu için göremiyoruz☹ 2 Nisan’da açılacağını öğreniyoruz…
|
Tivoli |
|
Tivoli |
Otelimize çok yakın Tivoli Park’ın önünden yolumuza devam
ederek Indre By bölgesine ulaşıyoruz. Belediye Binası’nın bulunduğu Radhus
Pladsen (Meydanı) ilk durağımız oluyor. Buradan başlayarak hemen arkasından
tekne turlarının kalktığı Kongen Nytorv (King’s New Square – Kralın Yeni
Meydanı)’na kadar uzanan yaya bölgesi Stroget olarak biliniyor. Burada
pek çok alışveriş alternatifi, restoran ve kafe mevcut. Ayrıca Kopenhag
Katedrali de bu bölgede kanala doğru ilerlerken solda kalan sokakların birinde
yer alıyor. Stroget Bölgesi’nde ayrıca bizdeki Galata Kulesi’ne çok
benzettiğim Round Tower (Rundetaarn) yer alıyor. Buraya
giriş 25 Kron ve tepeye spiral bir rampa ile çıkıldığından merdivenden daha rahat
bir şekilde çıkılıyor. Stroget Bölgesi’ndeki başka bir kilise de Ostergade
üzerindeki Kutsal Ruh Kilisesi (Holy Ghost Church).
|
Katedral |
|
Rundetaarn |
|
Rundetaarn |
|
Rundetaarn |
|
Rundetaarn |
|
Rundetaarn |
|
Kutsal Ruh Kilisesi |
|
Kutsal Ruh Kilisesi |
|
Stroget |
|
Stroget |
Kongen Nytorv Meydanı’nın hemen arkasındaki Nyhavn
Kanalı’nın başlangıç noktasından tekne turları yapılıyor. İki farklı firma
var. Biri daha ufak teknelerle 1 saatlik bir tur yapıyor, diğeri de benzer bir “hop-on,
hop-off” turu yapıyor. Ancak biz gittiğimizde havanın soğuk ve yağmurlu
olmasından dolayı “hop-on, hop-off” turu yapılmıyordu. Daha küçük teknelerle
yapılan tur 50 Kron, Strömma firmasının daha büyük tekneleriyle yapılanı ise 95
Kron. Biz hem saatinden ötürü hem de yağmurda daha fazla ıslanmamak adına 95 Kron’luk tura katılıyoruz. Bu turda, modern yapısıyla ilgi çeken
Opera Binası’nı, şehrin biraz dışında kalan ve Kopenhag’ın sembolü haline
gelmiş Deniz Kızı Heykel’ini, kraliyet ailesinin ikametgahı olan Amalienborg
Sarayı’nı, içinde Danimarka Parlamentosu’nun yer aldığı Christiansborg Sarayı’nı
ve 1971’de bir grup hippinin terkedilmiş askeri barakalara yerleşerek kurduğu Christiania
Bölgesi’ni uzaktan görüyoruz.
|
Nyhavn |
|
Deniz Kızı Heykeli |
|
Nyhavn |
|
Nyhavn |
Christiania Bölgesi’ne Nyhavn Kanalı
Bölgesinden yaya olarak da köprülerle ulaşmak mümkün. Biz de, tekne turu
sonrası kanal çevresindeki renkli ve fotojenik binaları fotoğraflayıp bu
bölgeye yaya olarak gidiyoruz. Bu bölgede ayrıca değişik kubbesiyle ilgimizi
çeken Christians Kilisesi’ni de ziyaret edebilirsiniz.
|
Christiania |
|
Christiania |
|
Christiania |
|
Christians Kilisesi |
|
Christians Kilisesi |
Kiliseler yönünden hayli zengin olan Kopenhag’daki diğer önemli
bir kilise de Amalienborg Sarayı’nın hemen arkasında yer alan ve Mermer Kilise
olarak da bilinen, yeşil kubbesiyle şehrin alamet-i farikalarından biri olan Frederik
Kilisesi.
Gelelim Kopenhag’da ne yenilir konusuna… Şehirde pek çok
restoran ve kafe mevcut. Ağırlıklı olarak bir deniz ülkesi olmasına rağmen çok
sayıda et restoranına rastladık. Ayrıca “Espresso House” adındaki lokal kahve
zincirine şehrin pek çok sokağında görmek mümkün. Zamanımız çok kısıtlı
olduğundan çok fazla restoran tanıma fırsatımız olmadı ama gördüğümüz ve
denediğimiz tüm kafe ve restoranlar memnun ayrıldığımız yerler oldu. Ancak
fiyatlar konusunda bir Avrupa ülkesinde olduğunuzu unutmamak gerek. Türkiye ile
karşılaştırıldığında dünyanın pek çok yerinde olduğu gibi oldukça pahalı
seçenekler olduğunu söyleyebilirim.
|
Espresso House |
Hepi topu iki tam ve bir yarım günümüz olan şehirde
günlerden birini de Malmö’ye ayırınca 24 saatlik kısa bir turla yetinmek
zorunda kaldık. Mevsimin kış olması sebebiyle pek çok park ve açık alan da
kapalı olduğundan şehrin genel havasını anlamak için bu sürenin yeterli
geldiğini söyleyebilirim. Ancak yaz veya bahar aylarında daha güzel bir havada
ziyaret ediyorsanız ve şehirdeki pek çok müzeden bazılarını da görmek
isterseniz en az 3 gün ayırmakta fayda var derim.