31 Mayıs 2013 Cuma

Batılı SİNGAPUR

Bundan önce 2001 yılında uzun bir Uzakdoğu turunun sonunda iki gün geçirmiştim Singapur’da. Ancak 2001 yılında birçok olumsuzluğu aynı anda yaşadığımdan olsa gerek diğer  şeylerle birlikte Singapur’la ilgili detaylar da beynimden silinmiş ne yazık ki... Sevgili arkadaşım Sibel’in daveti  vesile oldu da geçtiğimiz günlerde Singapur’a gitmek tekrar kısmet oldu.


River Valley Road

Singapore Flyer & Marina Bay Sands

Marina Bay Sands Gardens

Singapur hem şehir hem de ülke, yani şehir devlet. Burası bir “expat” cenneti... Nüfusu 5.5 milyon olmasına rağmen neredeyse bu nüfusun yarısı “expat”, yani yurtdışından gelmiş buradaki firmalarda çalışan yabancılardan oluşuyor. Hal böyle olunca da Singapur’da resmi dil İngilizce olmuş. Kendimi, batılı ülkelerden çalışmak için şirketlerinin buraya gönderdiği insanlarla dolu bir ortamda buldum. Bu açıdan bakıldığında Singapur tam bir ‘batılı’ şehir...


İş merkezleri

Raffles Oteli

Raffles Oteli

Singapur’a 10 saatlik direkt bir uçuşla çok rahat bir şekilde ulaştım. Havalimanı muhteşem güzel ve rahat. Havalimanı ve şehir arası da yaklaşık yarım saat sürüyor. Taksileri çok konforlu ve bir o kadar da ucuz. Her yere taksiyle rahatça ulaşmanız mümkün. Sadece havalimanında değil, şehrin birçok noktasındaki taksi bekleme noktalarından taksiye binebileceğiniz bir düzen var. Ben de havalimanında bindiğim taksiyle uzun süredir göremediğim arkadaşım Sibel ve ailesinin yaşadığı şehir merkezindeki evlerine rahatça ulaştım. Çoğu taksi şöförü çok medeni, resmi dil İngilizce olduğu için de anlaşmak kolay. Ancak, özellikle Çin’den göç etmiş Singapur’lular kendi aralarında değişik bir İngilizce geliştirmişler. Mesela bir taksi  şöförü “Can, can?” gibi bir soru cümlesi kurduğunda; bunun aslında, “Can I turn from this corner?” gibi bir anlamı olduğunu anlamanız bekleniyor. Bu da zaman zaman bu anlamda acemi olan benim için sorun oldu, Allahtan bu dile daha alışkın olan arkadaşım Sibel yardımcı oldu da Singapur seyahatimi sağ salim tamamladım:)
Gelelim Singapur’da sizi nelerin beklediğine... Bana göre bu şehirde görülecekleri  ikiye ayırmak mümkün: Biri batılı modern bir Singapur, diğeri ise doğulu daha egzotik bir Singapur. Ben de bu iki ayrı özelliğin bana hissettirdiklerini iki ayrı yazıyla anlatmaya karar verdim.

Batılı Singapur’da büyük ve modern binalar, iş kuleleri, alışveriş merkezleri, sanat ve gösteri merkezleri ile dolu bir şehir merkezi var. Bu binalardan en önemlileri de; yeni yapılan ve üzerine bir gemi konulmuş izlenimi uyandıran Marina Bay Sands Oteli ve alışveriş merkezi, Londra’daki London Eye’ın bir benzeri olan Singapore Flyer, Esplanade, Orchard caddesi üzerindeki Ion Alışveriş Merkezi, Takashimaya Alışveriş Merkezi ve buna benzer onlarca alışveriş merkezi olsa gerek. Yine ruhunda batılı olan yerleri sayarken, Sentosa Adası’nı  ve Singapur nehrinin etrafında, bünyesinde birçok  kafe, bar ve restoranı barındıran Robertson Quay, Clark Quay ve Boat Quay’i ve “expat”ların sıkça ziyaret ettiği cafe ve restoranlarıyla ünlü Dempsey’i de unutmamak gerek sanırım.


Marina Bay Sands

Orchard Road

Ion Alışveriş Merkezi

Ion'da sanat galerisi

Şehrin merkezinde kaldığım için bütün bu noktalara çok yakındım ve sanki Cihangir’de oturup Taksim’e gidiyor gibi hepsine rahat bir şekilde ulaşmam mümkün oldu. Yalnız Sentosa Adası biraz uzakta ve buraya karayoluyla gidilebileceği gibi, teleferikle de gidilebiliyor. Sentosa’ya giriş adada yaşayanlar haricindeki Singapurlular için bile paralı. Biz şanslıydık ve Sentosa’da yaşayan başka bir arkadaşımın evine, onun arabasıyla gittiğimiz için çok rahat bir şekilde ulaştık. Sentosa’nın bir de 3-4 ay önce son haline getirilmiş, içinde çok sayıda güzel restoran ve kafesi olan marinası var. Bana göre, görülmeye değer bir yer.


Sentosa Cove


Sentosa Cove

Singapur'un simgesi: "Merlion"

Teleferik - Sentosa

Siloso Beach - Sentosa

Sentosa Marina

Buralarda gezerken kendimi tam anlamıyla küçük ama çok daha temiz ve genelde Çinlilerle dolu bir New York’taymış gibi hissettim. Bu arada unutmadan söyleyeyim Singapur’da sakız çiğnemek yasak ve hiçbir yerde sakız satılmıyor. Olur da bir yerde sakız çiğnerken yakalanırsanız da cezası büyük. Hazır yasaklar konusuna girmişken, Singapur’da buna benzer daha birçok yasak olması beni çok şaşırttı. Örneğin metroda yiyecek yemek (hatta su içmek), çoğu yerde açık havada da olsa sigara içmek yasak. Hatta bunun canlı bir örneğini yaşadık ve boş bulunup sıcaktan bunaldığımız için aldığımız dondurmalarla metroya girerken bizi durduran güvenliğe derdimizi zor anlattık, adamcağız turist olduğumuza kanaat getirdi de adam başı 500 Singapur doları (yaklaşık 750TL) ceza vermekten kurtulduk:)


Metro

Robertson Quay

Gelelim yemek konusuna; Singapur’da enternasyonel mutfaklardan yiyebileceğiniz gibi lokal mutfakları da mutlaka tatmanızı öneririm. Özellikle Çin mutfağı için ‘Din Tai Fung’, Thai mutfağı için ‘Bangkok Jam’, Endonezya mutfağı için ise ‘Pedang’ benim favorilerim oldu. Bir de sonsuz sayıda çay alternatifi bulabileceğiniz TWG’yi ziyaret etmeyi ihmal etmeyin derim. Neredeyse şehrin her köşesinde TWG’nin bir dükkanı var ama benim favorim Marina Bay Sands Alışveriş merkezindeki oldu. Ha bu arada Singapur’a gelmişken ‘Singapur Sling’ içmeyi de unutmayın sakın:)

Singapore Sling

Bangkok Jam

TWG'de orkideler

Din Tai Fung



Uzun sözün kısası Singapur hem batıyı hem de doğuyu aynı anda yaşayabileceğiniz bir şehir. Bugün, batıyı anlatarak başladım yazmaya, sonraki yazımı da doğulu Singapur’a ayırdım.





Teşekkür: Bana Singapur’da mükemmel ev sahipliği yapan Sevgili Arkadaşım Sibel’e hem misafirperverliği  hem de mihmandarlığı için, eşi Nihat ve tatlı kızı Defne’ye de evlerini benimle paylaştıkları ve kısaca Singapur’daki ailem oldukları için çok teşekkür ediyorum. Tabi Sevgili Aslı ve eşi Erdoğan’a, tatlı oğulları Altay’a da Sentosa’daki mükemmel ev sahiplikleri için çok teşekkür ediyorum.

17 Mayıs 2013 Cuma

Bir Osmanlı Başkenti - BURSA

Aslında bu kadar yakınında olmama rağmen iş ve geçerken uğramak dışında Bursa’ya yolum düşmemişti şimdiye kadar. Mimariye meraklı olan lise arkadaşım Dolunay sayesinde rotamızı buraya çevirmeye karar verdik.  Bursa denilince, aklıma eski bir Osmanlı başkenti olması ve hep adını duyduğumuz onlarca cami, külliye ve türbe geliyor.
Otelimizden Ulu Cami Manzarası

Ulu Cami

Ulu Cami Şadırvan
 Gazi Orhan Cami

Ulu Cami Külliyesi
 
Deniz otobüsü ile çok rahat bir yolculukla Yenikapı'dan 1.5 saatte Bursa’ya ulaştık. Aldığımız tavsiye üzerine eskiden gerçekten bir  kitabevi ve restoran olan “Kitap Evi” adında tam anlamıyla butik bir otelde konakladık. Normalde buradan otel isimlerini zikretmeyi pek sevmesem de ilk defa “hayalimde canlandırdığım küçük butik otel nasıl olmalı”yı bu otelde yaşadığım için ismini söylemeden geçemeyeceğim. Hepi topu bir gece kalmamıza rağmen, Bursa Güzelyalı’daki deniz otobüsü iskelesinde bizi karşılayan ve yine buraya ücretsiz olarak bırakan özel servisi bile vardı bu otelin. Odalar tertemiz ve çok zevkli bir şekilde döşendiği için kendinizi gerçekten “evinizde” hissettiğiniz bir yer.  Hep dikkatimi çekmiştir; Anadolu’da küçük butik otel ya da pansiyon diye nitelenen yerlerde genelde sanki evlerde kullanılmayan desenli çarşafları kullanırlar gibi gelir bana. Bu da beyaz çarşaf meraklısı olan “ben”i çoğu zaman deli eder. Bu çarşafları, ne rahatça temizlemek ne de bir süre sonra yıkamaktan solduğu için “eski” görünümünü gidermek mümkün olur. O yüzden, tertemiz bembeyaz çarşafları görünce “işte bu” dedim kendi kendime... Bir de, ekibi o kadar cana yakın ve misafirperver ki detaylı sorularımıza sabırla cevap verdiler:)
Otelimiz
Otelimiz

Gelelim Bursa’da neler yaptığımıza; öncelikle otel çok merkezi olduğu için sırasıyla Ulu Cami, Gazi Orhan Cami, Yeşil Cami ve Emir Sultan Cami’ni görmek bizim için ilk günün aktivitesi oldu. Bu arada, Koza Han’da hem ipekçileri gezme hem de güzel ve tarihi bir bedestende dolaşma fırsatı bulduk. Koza Han’ın yanında da, ilginizi çekebilecek Kapalıçarşı’nın içindekilere benzer farklı bedestenler mevcut ve alışveriş için daha fazla zaman da ayırabilirsiniz. Otele dönmeden önce de, Osman Gazi ve Orhan Gazi türbelerini ziyaret ettik. Buradaki saat kulesi de görmeye değer ve isterseniz yine aynı bahçede oturup kuşbakışı Bursa’yı seyrederken çay ya da kahvenizi yudumlayabilirsiniz.
Koza Han

Koza Han Avlusu

Heykel

Yeşil Türbe yakınında bir sokak

Yeşil Medrese

Yeşil Türbe

Yeşil Cami

Emir Sultan

Emir Sultan'dan kuşbakışı Bursa
Öğle yemeği için bir Bursa klasiği olan iskender yemek istedik. Bu kez otelimizden bize tavsiye edilen Heykel’deki  küçük bir “İskender”ciye gittik. Mavi tenteli bu şirin iskenderciden çok da memnun kaldık. Bursa’da bir kaç yerde daha şubesi varmış buranın... Bir de ertesi gün öğlen yemek yediğimiz ve İstanbul’da da şubeleri bulunan Çiçek Izgara’nın İnegöl  Köftesi ‘ni ve üstüne de sütlü kadayıfı ‘nı denemenizi tavsiye ederim.
Harika domatesler, hem de sadece 1TL

Irgandi Çarşılı Köprü - Heykel & Yeşil Türbe arası

Saat Kulesi

Kuşbakışı Bursa

Orhan Gazi Türbesi
Bursa, bana gerçekten bir Osmanlı şehrindeymişim gibi hissettirdi. Yalnız, insan hangi padişah kimin babasıydı, kim kimden sonra geldi çelişkisini yaşayıp duruyor, o yüzden keşke bu konuyu biraz çalışıp da gitseydik diye düşündük:) Her yerinde, bazı eski sokaklarda, mahalle içlerinde bile bir medereseye, külliyeye ya da camiye rastlamak mümkün. Yukarıda bahsettiğim camiler dışında bir de büyük ve önemli Muradiye Cami ve Hüdavendigar Cami’leri var. Bunlar da şehrin diğer yönü olan Çekirge tarafında. Yine Çekirge’nin  başlangıcında içinde Arkeoloji Müzesi’nin de bulunduğu Kültür Park’ta da vakit geçirmek mümkün. Biz, burada sadece bir çay içimlik nefeslendik ama şehrin en yeşil yeri olması gereken parkın girişindeki kurumuş ve solmuş çiçekler bizi şaşırttı doğrusu...
2.Murat Hamamı

Muradiye Külliyesi

Muradiye Cami civarı

Bursa'da bir ev

Stadyum

Ve tabi Bursa, aynı zamanda kaplıcaları ile de ünlü bir şehir. Yine Çekirge tarafında Eski Kaplıca’yı, Yeni Kaplıca’yı da görebilir hatta zamanınız varsa kükürtlü sularda kaplıca keyfi bile yapabilirsiniz.
Kısa seyahatler, heralde tam tadında ayrılmak zorunda olunduğundan bana her zaman daha cezbedici gelmiştir. Bursa gezisi de benim için öyle oldu. Bir daha ne zaman Bursa’ya yolum düşer bilemiyorum ama İstanbul’un yanıbaşında nefeslenmek için güzel bir seçenek burası. Hatta belki bir gün daha ekleyip Uludağ’a çıkmak da güzel bir fikir olabilir...

12 Mayıs 2013 Pazar

KAPADOKYA

Kapadokya’nın kelime anlamı, çoğumuzun bildiği gibi Pers dilinde ”Güzel Atlar Ülkesi”... Buraya ilk kez bir iş gezisi için gitmiş, sonrasında 2006 yılında tekrar gitme fırsatım olmuştu. Son gidişim ise 2010 yılındaydı. Kapadokya, gerçekten dünyanın sayılı “harika” yerlerinden biri bana göre. Burada her mevsim bir başka güzel...Ve ne şanslıyım ki burada hem kışı, hem ilkbaharı hem de sonbaharı gördüm ve bence bu bölgeye gidilebilecek en iyi mevsimler de bunlar... Gerçi yazın gidildiğinde, hava şartlarından dolayı balona binme şansınız daha yüksek olacağından bu amaçla gidecekseniz yaz mevsimini tercih edin derim.
Ürgüp

Genel Manzara

Kapadokya’da görülecek birçok nokta var. Kendi adıma bir sıralama yapmam gerekirse beni en etkileyen yerlerin başında Göreme Açık Hava Müzesi ve Ihlara Vadisi geliyor. Göreme Açık Hava Müzesi, gerçekten zaman ayrılıp görülmesi gereken bir yer. Burada, 3. yüzyıl sonları ile 4. yüzyıl başlarından bugüne kalan oyulmuş ve duvar resimleri ile süslenmiş manastırları, kiliseleri, şapelleri, yemekhaneler ve keşiş hücrelerini, depo ve şarap yapım yerlerini görebilmek mümkün. Ancak ne yazık ki bunlara yakın zamana kadar çok iyi bakılamadığından içlerinde ciddi tahribat var, şimdi ise daha dikkatli bir şekilde korunuyor. Ihlara Vadisi ise Melendiz Çayı boyunca uzanan  kayalara oyulmuş sayısız barınak, mezar ve kilisenin bulunduğu bir vadi. Her iki yerin de ortak özelliği, ziyaretçileri yüz yıllar hatta bin yıllar öncesine götürmesi…

Göreme

Göreme Açıkhava Müzesi

Ihlara Vadisi

Göreme

Ihlara Vadisi Kilise boyamaları
 
Ayrıca,  Çavuşin’i, Güvercinlik Vadisi’ni, Keşişler Vadisi’ni, seramikleriyle ünlü Avanos’u ve Derinkuyu veya Kaymaklı Yeraltı Şehirler’ini de unutmamak gerek diye düşünüyorum. Hatta el becerinize güveniyorsanız Avanos’taki çanak çömlek atölyelerinde bir esere şekil vermeyi deneyerek, görünüşte basit olan bu işin ne kadar zahmetli olduğunu deneyimleyebilirsiniz.

Tabi Kapadokya’ya gelmişken şarap tadımı yapmadan gitmek olmaz. Burada birkaç meşhur marka var. Bunlardan en bilineni Turasan. Kayalar içinde oyulmuş mekanlarda yapılan şarap tadımı da bir başka zevkli oluyor. Ayrıca restoranlarda da Turasan ile birlikte Kocabağ gibi bu bölgeye özel bazı markaları da tatmanız mümkün…

Avanos

Avanos

Yeraltı Şehri

Yeraltı Şehri'nden "sürgü kapı"

Keşişler Vadisi
Kısaca, Kapadokya’dan her seferinde birçok anlamda beslenerek döndüm.  Burası, hem doğal güzellik, tarih ve manzarasıyla insanı etkiliyor  hem de damak tadına hitap ediyor. Boşuna yabancı turistler akın akın gelmiyor bu bölgeye anlayacağınız:)

Dönüş Yolu- Uçaktan Erciyes