Viyana’ya yıllar
önce gittiğimde, yolculuğumuzu kazandığım millerle yapmış, sevgili kardeşimin rezervasyonu
sayesinde de tam Tuna’nın kenarında konakladığımız aile boyu bir
yılbaşı tatili geçirmiştik. O zamandan aklımda kalan, Viyana’nın ne kadar
büyüleyici bir şehir olduğu ve (gittiğimiz dönemden olsa gerek) soğuğu oldu. Geçtiğimiz günlerde, bu kez
sevgili arkadaşım Ayşenur ile keşfetme fırsatı yakaladım Viyana’yı. Üstü
tozlanmış anılarımın üzerine cila yapmak da çok iyi geldi doğrusu.
|
Karntner Ring'de bir çiçekçi |
|
Tuna- Danube |
Viyana, İstanbul’dan
2 saat uzaklıkta, neredeyse Türkiye içinde bir yere gidiyormuş gibi kısa bir
zamanda ulaşıveriyorsunuz bu güzel şehre. İşin ilginci, hem uçakta hem uçaktan indiğinizde etrafınızda
hep Türk var. Acaba Almanya’dan daha çok Türk burada mı yaşıyor diye düşündüm
kendi kendime. “Viyana’da Türk olmayan birini görürseniz resmini çekin” diye
takılmıştı Aysenur’un abisi, oraya gidince anladık neden böyle söylediğini:)
Uzun sözün
kısası, erken saatlerde bindiğimiz
uçaktan inip Viyana havalimanına indiğimizde saat daha 9:30’du ve Viyana’yı
tekrar keşfetmek için koca bir gün bizi bekliyordu. Havalimanından şehre
ulaşmak için çeşitli alternatifler mevcut. En kısa ulaşım şekli tren ama oteliniz tam şehir merkezinde değil de ana
tren istasyonuna yakınsa otobüsü kullanmak daha ucuz ve pratik bir seçenek.
Ancak zaman hassasiyetiniz varsa treni kullanmanızı öneririm, çünkü 20 dakikada
merkezde olabiliyorsunuz, otobüsle Westbahnhof’a ulaşmak ise yaklaşık bir saat.
Havalimanından alacağınız Vienna Card
ile tüm tramvay ve metroları ücretsiz kullanabiliyorsunuz. Ücreti ise, bazı müzelerde indirim şansı veren Viyana
kart alırsanız 20 Euro, sadece 72 saatlik toplu taşıma kartı alırsanız 15 Euro
civarında. Havalimanındaki “information” ofisinden sizi şehre ulaştıracak tren ve otobüs
biletlerini de alabilirsiniz. Havalimanından Westbahnhof’a otobüsle ulaşım tek
yön 8 Euro, gidiş-dönüş bilet alırsanız 13 Euro.
|
Havalimanından şehir merkezine giden otobüsün durağı |
Biz, Salzburg’a
da gitmek istediğimizden trene yakın olmasını tercih ettiğimiz Westbahnhof’ta
bir otelde kaldık ve buraya da en pratik ulaşım şekli olan otobüsle gitmeyi
tercih ettik. Saat 11:00de otelimize varıp eşyalarımızı bırakmıştık ve şehir
turumuza başlamıştık bile.
İlk olarak metronun
U3 hattıyla otelimizin hemen yanındaki Mariahilfer
Strasse’den şehrin kalbi sayılan Stephansplatz’a
gittik. Burada Viyana ile özdeşleşen Stephansdom’u
ve bu ihtişamlı kilisenin etrafındaki iki önemli yaya yolunu (Karntnerstrasse ve Graben)i gezmeden Viyana’yı gördüm demek mümkün değil. Hem Karntnerstrasse hem de Graben gayet pahalı dükkanların ve hediyelik
eşya dükkanlarının bulunduğu yaya yolları şeklinde düzenlenmiş. Bu bölgede bir
de Kohlmarkt’ta pahalı mücevherci ve
saatçilere de göz atabilirsiniz. Vitrinlerin ışıl ışıl olduğunu söylememe
sanırım gerek yok... Alışveriş için daha pahalı markaların bulunduğu Graben ve Karntnerstraase ile daha ortalama markaların bulunduğu Mariahilfer Strasse’yi şehirde gidilecek
yerler listenize ekleyebilirsiniz.
|
Stephansdom |
|
Stephansdom |
|
Stephansdom |
|
Graben |
|
Viyana sokakları |
|
Viyana sokakları |
|
Karntnerstrasse - Swarowski dükkanı |
Stephansdom’un etrafındaki sokaklara dalarak gezmek de ayrı
bir zevk. Burada Domgasse 5 numaralı
ev de, Mozart’ın bir dönem yaşadığı ve şu an müze olarak ziyaret edilen bir yer. Ne yazık
ki Viyana’daki bütün müzeler paralı ve hayli pahalı, o yüzden müze gezmek için
hem zaman hem de para ayırmak gerekiyor. Şehir hem sanat anlamında hem de tarihsel anlamda birçok müzeye ev
sahipliği yaptığından müze gezileri konusunda biraz da seçici olmak gerek
sanırım. Biz, zaman darlığından ancak Hofburg
Sarayı ve bu sarayın içindeki Sisi
Müzesi’ni görmekle yetindik.
|
Hofburg |
|
Hofburg |
Stephansdom’da dolaşıp Karntnerstrasse’nin
meşhur Opera ile sonlanan ucundan tramvayın 1 numaralı hattına bindik ve Schwedenplatz’a
kadar gidip buradan 2 numaralı tramvaya binerek başladığımız yere geri dönüp
tam bir “Innere Stadt” turu yapmış olduk. Toplu taşıma kullanmak
halka karışmanın çok güzel bir yolu. Bindiğimiz her toplu taşıma aracında
mutlaka Türkçe konuşan birilerine rastlamak mümkün oldu. Bir de şehirde
geçirdiğimiz 2 gün boyunca bindiğimiz hiçbir toplu taşıma aracında bilet
kontrolü yapılmadı, anlayacağınız tamamen güvene dayalı bir sistem ve insanlar
bunu suistimal etmeden biletlerini alıyorlar. Aldığınız bileti bindiğiniz ilk
noktada bir makinadan geçirerek etkinleştirmeniz gerekiyor. Biz de böyle yaptık ve metroya binerken girişlere konulan
makinalar sayesinde 3 günlük kartımızı aktif hale getirdik.
|
Opera |
|
Opera |
Bu gezimiz
sonunda vakit hayli ilerlemiş ve akşam olmuştu. Biz de Stephans Platz’a çok yakın Wollzeile’de bir pasaj içinde yer alan
meşhur şinitzel restoranı Figlmüller’de
akşam yemeği yemek istedik. Ne yazık ki gittiğimizde kuyruk olduğunu görüp
rezervasyonsuz yemek yiyemeyeceğimizi anlayınca yine adını önceden duyduğumuz ve
aynı caddenin sonunda yer alan Plachutta’da
yemek yemeğe karar verdik. Aynı şekilde çok rağbet gören bir restoran olmasına
rağmen yer bulmayı başardık ve yine Viyana yemeklerinin tadına bakmayı ihmal etmedik.
Plachutta’da
özellikle tencere içinde suyuyla gelen ve buranın klasiği olan bizdeki inciği
andıran etlerinin tadına bakmak gerek. Figlmüller
demişken, burası gerçekten çok kalabalık ve rezervasyon yapılmadan özellikle
akşamları yer bulmakta sıkıntı çekeceğiniz bir yer. Ancak ilk restorana paralel
Backerstrasse’de ikinci bir dükkan
açmışlar ve burası nispeten daha büyük olduğundan yer bulmak biraz da vakitli
giderseniz daha kolay. Söz
yemekten açılmışken, yine Karntnerstrasse’de
Opera binasının hemen karşısında yer alan Sacher
Otel’in kafesinde Sachertorte yemeden
Viyana turunuzu tamamlamış sayılmazsınız. Çikolatası yoğun bir pasta ama kahve
ile harika bir ikili oluşturuyor. İsterseniz tahta kutular içinde satılan bu
pastadan satın alıp eve de götürebilirsiniz. Hem Karntnerstrasse üzerinde hem de Mariahilfer
üzerinde birçok çikolatacı var ve buralarda da bu pastadan satın almak mümkün.
En meşhur ve lezzetli çikolataları ise Mirabell
marka Mozartkugel çikolataları...
|
Plachutta
|
|
Sacher Cafe |
|
Sachertorte |
Viyana’daki
ikinci günümüzde yine metro ile bu kez Herrengasse
durağında inerek Hofburg Saray’ına geldik
ve hem Saray kompleksini hem de buradaki Sisi
Müzesi’ni gezdik. Bu müzeyi gezmek için ücret ise 11.50 Euro. Sarayın
Bahçesi bir harika, özellikle ilkbaharda çok daha güzel oluyormuş. Burada aynı
zamanda bir de İspanyol Binicilik okulu ve orada yapılan bir gösteri de
turistik bir aktivite olarak talep görüyor.
|
Hiç böyle güzel bir eczane vitrini gördünüz mü? |
Buradan sonraki
duraklarımız, Volksgarten ve
Volkstheater (Halk Bahçesi ve Halk
Tiyatrosu) oldu.Volkstheater’ın hemen
yanında, içinde birkaç müzeyi barındıran Museum
Qartier var. Buradaki müzeler çok ilgimizi çekmedi ama burada değişik objelerin satıldığı müze dükkanında
çok zevkli vakit geçirdik. Buradan da Parlament
(Parlamento Binası), Rathaus (City
Hall) ve Votiv Kirche’ye (Votiv
Kilisesi) doğru uzun bir yürüyüş yaptık. Viyana’da o kadar çok Türk var ki
Parlemento’nun Türkçe yazılmış tanıtıcı
broşürleri bile var. Buradan sonra gittiğimiz Rathaus (City Hall), pencerelerinden sarkan çiçekleri ve sütunlu
yapısıyla çok güzel ve ihtişamlı bir bina. Votiv Kilisesi ise dışardan çok ihtişamlı bir görüntü sergilese de
içine girdiğinizde aynı duyguyu vermiyor.
|
Parlament |
|
Parlament |
|
Rathaus |
|
Rathaus |
|
Rathaus |
|
Rathaus |
|
Votiv Kirche |
Tekrar merkeze
döndüğümüzde öğleden sonra olmuştu ve bu kez Stephansdom’un çok yakınındaki Peters Platz’da yer alan St.Peter Kilisesi’ne girdik. Burada harika
bir sürpriz bizi bekliyordu. Kilisedeki güzel bir klasik müzik dinletisinin
ardından tekrar metroya binerek şehrin ilginç noktalarından biri olan
Mimar Hunderwasser’in yaptığı Hundertwasser Haus’u görmek üzere Landstrasse’ye
gittik. Hundertwasser Haus, Löwengasse ile Kegelgasse’nin tam kesiştiği noktada karşınıza çıkıveriyor. Renkli görüntüsüyle
de gerçekten fotoğraflık bir yer. Burası halen içinde yaşanılan bir apartman olduğundan
sadece dışardan görülebiliyor. Binanın tam karşısında, hediyelik eşya
dükkanlarının bulunduğu küçük bir pasaj da var. Gelmişken burayı da gezdik,
hatta kafesinde soluklanıp cafe melange’lerimiz
eşliğinde bir Avusturya klasiği olan Apfelstrudel
(bir çeşit elmalı pasta) yiyerek güzel bir mola da verdik.
Otelimize dönerken tekrar U3 metro hattıyla
ulaştığımız ve otelimizin çok yakınında bulunan Mariahilferstrasse’de gezmeyi de ihmal etmedik...
|
St.Peters |
|
St.Peters |
|
Hundertwasser Haus |
|
Hundertwasser Haus |
|
Hundertwasser Haus |
|
Apfelstrudel:) |
|
Hediyelik eşya pasajı |
Viyana her
yönüyle sanat kokan bir şehir. Dolayısıyla da sanatın ince ruhu da şehrin her
köşesine yerleşmiş adeta. Yalnız ilginç bir şekilde belediye; tiyatro, kilise ya
da operalarda sergilenen konserleri desteklemek amacıyla sokak sanatçılarına
izin vermiyormuş. O yüzden ne metrolarda ne de dışarıda fazlaca sokak sanatçısı
görmek pek mümkün olmadı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder