Erzurum’a beş yıl
arayla iki kez gitme fırsatım oldu. İlki neredeyse 10 yıl önce iş içindi. Hatta
o ilk seferde Erzurum’un kayak merkezi olan Palandöken’de 5 yıldızlı bir otelde
kalmıştık. Sonraki gidişim ise bundan 5 yıl kadar sonra oldu ve o zaman da iki
gün geçirmiştim Doğu Anadolu Bölgesi’nin bu en büyük ve en kalabalık
şehrinde...
Öncelikle ilk gittiğimde kaldığım ve aynı zamanda Türkiye’nin
sayılı kayak merkezlerinden biri olan Palandöken’in merkeze çok yakın olan
lokasyonunun (5 km) buraya ulaşımı çok kolaylaştırdığını söyleyerek söze
başlayayım. Ben yapmıyorum ama kayak yapanlar için kayaklarla falan dağa
çıkmanın hep büyük bir zorluk olduğunu duyarım. Bu anlamda zaten belli bir
yükseklikte kurulu şehirden Palandöken’e çıkmak çok kısa bir sürede mümkün. Ayrıca
Palandöken’in 3125 metrelik pisti, Türkiye’nin en yüksek rakımlı pistiymiş.
Gelelim Erzurum’da bizi nelerin beklediğine... Okul
yıllarında hep adını duyduğumuz İpek Yolu’na yakınlığıyla bilinen şehirlerden
biri olan Erzurum, oldukça tarihi bir şehir.
Buradaki yerleşimin “Yontma Taş Devriéne kadar gittiği söyleniyor. Aynı zamanda yakın tarihimizde de, 23 Temmuz 1919’da
toplanan Erzurum Kongresi ile Kurtuluş Savaşı’mızın temelinin atıldıldığı
yerlerden biri olarak anılıyor.
Erzurum
Kalesi, aynı zamanda Taşhan
olarak da bilinen Rüstem Paşa Bedesteni,
Üç Kümbetler, Çifte Minareli Medrese, Tepsi
Minare de denilen Saat Kulesi, Lala Paşa Camii, Ulu Camii, Murat Paşa Camii,
İbrahim Paşa Camii, aynı zamanda
İslam Eserleri ve Etnografya Müzesi olan ve kapalı avlulu medereselerin son
örneklerinden biri olan Yakutiye
Mederesesi, Erzurum’a yolunuz düşerse görmenizi tavsiye edeceğim yerler. Ulu
Camii, Lala Paşa Camii ve Yakutiye Mederesesi Cumhuriyet Caddesi
üzerinde yer alıyor, İbrahim Paşa Camii
ise bu caddeyi dik kesen Ali Ravi Caddesi üzerinde.
Taşhan ya da Rüstem Paşa Bedesteni olarak da bilinen
çerşı da Cumhuriyet Caddesi’nin kuzeyinde, Menderes Caddesi üzerinde...Burada,
yöreye özgü oltu taşı ve farklı gümüş ürünler satan onlarca dükkan bulmanız
mümkün. Taşhan, bundan birkaç yıl öncesine kadar ipek yolu ticaretini şehre
taşıyan deve kervanlarının mal alıp indirdikleri bir yapıymış. Şimdilerde ise
Erzurum’da daha çok alışverişi anımsatan bir nokta olarak göze çarpıyor.
Erzurum’da ne yenilir, ne içilir derseniz de cağ kebabı ve kadayıf dolması kesinlikle denemenizi tavsiye edeceğim tatlar. Et
sevmememe rağmen cağ kebabı gerek tadı gerek sunumuyla beni bile kendine çeken
bir tat oldu. Cağ kebabı için bilinen iki mekan var. Koç ve Gel-Gör...Her
gidişimde Kongre Caddesi’ndeki Koç’ta
yedim cağ kebabını. Unutmadan söyleyeyim; cağ, etin çekildiği metal şişlere
verilen isimmiş. Ancak, yayla şölenlerinde, “cağ” yerine “bico” adı
verilen tahta şişler kullanılıyormuş. Erzurum’daki Koç’un Erzurum dışında da
şubeleri varmış ve İstanbul’daki şubesi de Beylikdüzü’ndeymiş... Kadayıf
Dolması’nı ise Muammer Usta’nın Numune Hastanesi karşısındaki şubesinde
(aslında ilk açıldığı yer) yedim. İçi iri cevizle doldurulmuş ve sıcak sıcak
gelen bu tadı, hamur tatlılarıyla aram olmadığı halde gerçekten denemeye değer
bulduğumu söylemem gerek.
Erzurum’a hem yaz hem de kış mevsiminde gitme fırsatı
bulduğum için şanslıyım galiba. Ama Erzurum denilince benim aklıma kara iklimi
ve kuru ayaz geliyor. Bu özelliği ile Erzurum bende daha çok bir kış şehri izlenimi
bırakıyor. Bana kalırsa burada yağan karın bile farklı bir görüntüsü var.
Bölgede nemin az oluşundan olsa gerek, kar bizlerin İstanbul’da görmeye alışık
olduğumuz şekliyle sulu değil beyaz toz gibi incecikten yağıyor:)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder