Mudurnu, İstanbul’dan yaklaşık 250 km. uzaklıkta ve
karayoluyla rahat bir şekilde ulaşılabilen Bolu ilinin bir ilçesi. Aslında ilçe
sınırları içinde yer alan Abant Gölü, Sünnet Gölü ve Sülük Gölü ilçenin
kendisinden daha çok biliniyor.
|
Mudurnu'nun sembolü: Tavuk:) |
Biz de sabah yola çıktıktan sonra öğlene doğru Mudurnu’ya
varmıştık bile. Mudurnu’nun en önemli özelliği ilçede yer alan konaklar. Oteller
genelde ilçedeki ahşap konakların butik otel şekline getirilmesinden oluşmuş.
Biz de bunlardan biri olan ve ilçenin
hemen girişinde yer alan Yarışkaşı Konağı’nda
kaldık. Odam arka tarafa baktığından balkonumdan görünen vadi manzarasını hala
unutamam.
|
Yarışkaşı Konağı |
Mudurnu’da güzel bir tesadüfle karşılaştık ve otelimizden
çıkıp biraz yürüdüğümüzde Cumartesi günleri kurulan Mudurnu Pazarı’nın içine düştük. Tabi hal böyle olunca da hemen
pazara dalmayı ve yöresel yiyeceklerden almayı da ihmal etmedik:) Tarhananın değişik çeşitleri yapılıyor. Daha çok
Kastamonu yöresine ait ama burada da yapılıp satılan kırmızı renkli kızılcık tarhanası diye bilinen tarhana,
biraz daha ekşi... Satın alıp, eve getirip ve hatta usulüne uygun pişirdiğimde
bile yiyemediğimi itiraf etmeliyim.
Mudurrnu’ya gelmişken hemen yakınındaki Abant Gölü’ne ve Sünnet Gölü’ne
de gidelim dedik. İlk gün öğle yemeğimizi Abant Gölü’nde yedikten sonra Mudurnu’ya
dönerken yolda tesadüfen Temmuz ayının 3. Haftasonu yapılan Yamaç Paraşütü Şenliklerine rastladık. Tabi
biz de bu renkli görüntüyü öyle kolay kolay bırakamadık, hem biraz yeşilliklerde
panayır havası yaşadık hem de orman içinden küçük bir yürüyüş ya da daha doğru
tabiriyle trekking yapmayı da ihmal
etmedik.
|
Yamaç Paraşütü Şenlikleri |
|
Yamaç Paraşütü Şenlikleri |
|
Şenlik Alanı'na giderken... |
Mudurnu’ya vardığımızda artık akşam olmuş ve hava kararmaya
başlamıştı. Kaldığımız Yarışkaşı Konağı’nın
lokantası da meşhurmuş, biz de hem daha fazla dolaşmamak hem de hazır gelmişken
yöresel birşeyler yemek için burada yemek yemeye karar verdik. Buraya özgü Kaş Kebabı’ndan tattık. Aslında Mudurnu
genelde şimdilerde daha çok tavukçuluğu ile tanınıyor hatta kendi ismiyle
anılan bir tavuk markası bile var. Ama tavuk dışında da farklı tatları mevcut.
Özellikle tarhanası çok makbul, saray
helvası ve depme helvası gibi tatları da deneyebilirsiniz. Bir de bizim gitmeye
fırsat bulamadığımız ama adını duyduğum birkaç mekandan bahsedeyim. Demirciler Çarşısı’nda Köfteci Ruhi Usta’nın
yeri (sadece köfte değil tencere yemekleri ile de meşhurmuş), Orta Çarşı’da ise
Mudurnulular arasında Hothot’un yeri olarak bilinen Yarenler Lokantası ve Mudurnu
Sofrası meşhurmuş.
|
Mudurnu Çarşı |
Ertesi güne güzel bir kahvaltıdan sonra Mudurnu’yu gezerek
başladık. Buradaki ahşap evler bir harika.. Ancak, ne yazık ki çoğunluğu çok
bakımsız. Çarşısındaki bazı dükkanlar sanki yıllarca öncesinden kalma.. Burada
da aynı Küba’da hissettiğim, zamanın durduğu hissine kapıldım. Sanki evler
yapıldığı şekliyle bırakılmış ve onca zamandır birkaçı hariç bir renovasyon
görmemiş. Aslında bu yapılardan bazıları tarihi olduğundan bölge, sit bölgesi
ilan edilmiş ama ne yazık ki binalara bakım yapılamadığından bazılarının
neredeyse çökmek üzere oluşu insanın içini acıtıyor doğrusu..
|
Çarşı |
|
Mudurnu Evleri |
|
Mudurnu Evleri |
|
Mudurnu Evleri |
Bu ziyaretten sonra da dönüş yolumuza Sünnet Gölü üzerinden
geçmeye karar verdik. Mudurnu ile Sünnet Gölü arası yaklaşık 35 km. ve bu yolu
45 dakika gibi bir sürede alıyoruz. Buradaki ufak bir molanın ardından artık
vakit de hayli ilerlediğinden dönüş rotamıza geçiyoruz. Yine Mudurnu’da yer
alan Sülük Gölü’nü görmeyi bir sonraki gezimize bırakıyoruz. Sülük Gölü de
krater gölü görünümlü ama aslında toprak kaymasıyla oluşmuş bir gölmüş.
|
Sünnet Gölü |
Bana sorarsanız Mudurnu, İstanbul’a yakınlığından dolayı insanın
bir süreliğine karmaşadan çıkıp bir nefeslenip enerji toplaması için çok uygun
bir yer. Hele de bir ya da iki gece kalıp yol yorgunluğunu da orada bırakırsanız
daha da dinlendirici olduğu kesin.
Çok şirin, Anadolu'nun bozulmamış değerlerinden biri daha.
YanıtlaSil