10 milyonu
aşan nüfusuyla Rusya’nın en büyük şehrine yolculuğumuz St.Petersburg’dan bindiğimiz nehir gemisi ile oluyor.
Mevsimlerden yaz olduğundan gecelerin kısa, gündüzlerin hiç bitmeyecekmiş gibi
uzun olduğu bir dönemde görüyoruz eskiden “Demir Perde Ülkeleri” diye nitelenen topluluğun başkentini.
Şimdilerde ise bu özelliğinin yerinde yeller esiyor. Hatta öyle ki, en fazla
milyarderin yaşadığı şehirmiş ve 2007 yılında dünyanın en pahalı şehirleri
listesinde bir numaraya yerleşmiş Moskova... Değişimi çok hızlı ve çok etkili yaşamış
bir şehir anlayacağınız.
|
Kızıl Meydan'a girerken - Tarih Müzesi |
|
Tarih Müzesi |
Moskova denildiğinde ilk akla gelen yer, Kızıl Meydan ve hemen bu meydanın
yanındaki Kremlin Sarayı tabi ki... Biz
de olmazsa olmazları görebilmek için ilk olarak buraları ziyaret ediyoruz.
Rusça’da “kale, hisar” anlamına gelen Kremlin, önceleri Rus çarlarının
ikametgahıymış. Burası tek ve büyük bir bina değil, bir binalar topluluğu ve
sadece bazı bölümleri ziyarete açık. Bahçesinde “Çar Kolokol yani Çanların Çarı” şeklinde nitelenen 200 ton
ağırlığındaki dünyanın en büyük çanını da görüyoruz. Kremlin Sarayı’nı Perşembe hariç her gün ziyaret edebilirsiniz,
ancak giriş ücreti, ziyaret etmek istediğiniz bölümlerine göre farklılık
gösteriyor. Girişi, Kızıl Meydan’ın
dışındaki Kutafya Kulesi’nden
yapılıyor ama burada genelde çok uzun kuyruklar var, zaman kaybetmek
istemezseniz kulenin diğer tarafında daha az kuyruk olan iki ayrı gişe daha
var. İkinci bir seçenek biletinizi önceden internet üzerinden satın almak.
|
Kremlin |
|
Kremlin'deki kilise binası |
Kızıl Meydan ise gündüzü ayrı gecesi ayrı güzel
bir meydan. Eskiden büyük bir pazar alanı olan meydan, Moskova’yı Rusya’nın
diğer kentlerine bağlayan yolların kavşağıymış. Meydanın kuzey ucunda Tarih Müzesi, güney ucunda ise soğan
kubbeli ve renkli yapısıyla daha çok bir masal şatosunu andıran Vasili Blajenni Katedrali yer alıyor.
Meydanın doğu tarafında Rusların GUM olarak adlandırıldığı SSCB döneminde
devlet mağazası olan şimdilerde ise bir alışveriş merkezi haline dönüştürülmüş
bina var. Meydanın batısındaki Kremlin
Sarayı’nın duvarlarının hemen önünde Lenin’in mozolesi ve başka anıt mezarlar yer alıyor. Biz şanslıydık ve Meçhul Asker Anıtı olarak bilinen anıt mezarlar önünde günün belli
saatlerde yapılan nöbet değişim törenine denk geldik.
|
Kızıl Maydan'dan Kremlin |
|
Kızıl Meydan'dan Tarih Müzesi |
|
Vasili Blajenni Katedrali |
|
Meçhul Asker Anıtı |
|
GUM Alışveriş Merkezi |
Moskova’nın geceleri ise ayrı güzel. Şehir ve özellikle
Kızıl Meydan’ı mutlaka gece de görmek gerek. Biz de, gece yaptığımız turda biraz da
metroyu kullanarak belli noktalara gitmeye çalışıyoruz. Moskova’daki metro
istasyonları gerçekten görülmeye değer. Moskova metrosu, dünyanın en eski metro
sistemlerinden biriymiş, üç katlı ve 100den fazla metro istasyonu varmış. Bazıları
çok eski tarihlerde yapıldığından büyük avizeleri, süslemeleri, heykelleri ile
tarihi bir yeri ziyaret ediyormuşuz izlenimi bırakıyor bizde. Daha yeni bazı istasyonlar
ise parlak mermerleri ve minimalist görüntüleriyle pek
modern görünüyorlar. Ancak istasyonlardaki yürüyen merdivenler çok dik ve bizim alışık
olduğumuzdan çok daha hızlı hareket ediyor. Bir de tabi alfabenin
farklılığından olsa gerek bizler için bir yerden bir yere gitmek, hele aktarma
yapmak, zaman zaman sıkıntılı olabiliyor. İstasyondaki haritalarda yer alan
durak isimlerini bir haritayı değil de bir resme bakıyor gibi inceliyoruz:)
|
Bir Metro İstasyonundan... |
|
Modern bir metro istasyonu |
|
Metrodan çıkarken... |
|
Kızıl Meydan'da gece... |
Moskova’daki iki günlük kısa ziyaretimizde son durağımız,
meşhur alışveriş caddesi ve bir yaya
yolu olan Arpad Caddesi oluyor.
Burada eskiden Rusya’da adını bile söylemeye cesaret edemeyeceğiniz Hard Rock Cafe bile var. Ve tabi öğle
yemeğimizden sonra içinde Kruçev, Nazım Hikmet ve 1991 yılında demir perdeyi
ortadan kaldıran Mihail Gorbaçov’un eşi Raisa Gorbaçov’un da mezarlarının
bulunduğu Devlet Mezarlığını görüyoruz.
|
Arpad Caddesi |
Gemide yolculuk ettiğimden şehirdeki restoranlara çok fazla
uğrama fırsatı bulamamış olsam da, Cafe
Pushkin sizi eskilere götüren dekorasyonu ve Rusya standartlarına göre üst
düzey hizmet kalitesiyle hem biraz nostalji yaşamak hem de kendinizi şımartmak
isteyeceğiniz, görülmeye değer bir restoran. Burası Tverskaya Caddesi üzerinde yer alıyor ve giderseniz bu üç katlı
binanın katları arasında hizmet veren antika asansörü kullanmayı da ihmal
etmeyin. Moskova denilince akla gelen ilk şeylerden biri de votka sanırım. Pek
çok yerel votka markası mevcut ama bu işi bilenlerin tercihi Russian Standard (Russi Standart) markasıymış. Unutmadan, Ruslar genelde votkayı
çeşitli meyve suları ile karıştırarak değil, sek içmeyi tercih ediyorlar.
Scorpions’un “Wind of
Change” şarkısında bahsedilen şehir Moskova. Bende de benzer bir etki
bıraktığını söylemem gerek sanırım. Rusya’da yaşanmış ve halen yaşanan değişimi
çok net görebilmek mümkün başkent Moskova’da. Yaşamın bir şekilde çok hızlı
akıp işlerin de bir o kadar yavaş yürüdüğü bir şehir burası...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder