Bir Pazar günü İstanbul’dan St. Petersburg’a THY’nin tarifeli uçak seferi ile vardığımızda St.
Petersburg havalimanında pasaport kontrolü sırasında yaşanan izdihamı görünce
gözlerime inanamadım. Tam bir mahşer yerini andıran pasaport kontrolünden çıkmamız
yaklaşık 2.5 saati buldu. Rusya’da seyahat ederken bu tip beklemelere,
gecikmelere, karışıklıklara, izdihama hazırlıklı olmanın ve sabırlı olmak
gerektiğini daha önce duymuştum ama bu kadarı sürpriz oldu doğrusu. Benzer bir tabloyu seyahatin dönüş bölümünde
de yaşamak zorunda kalacağımızı henüz
bilmiyorduk:)
|
Nevsky Caddesi |
Böyle yorucu bir başlangıçtan sonra bile St.Petersburg her anlamda görülesi bir
yer... Baltık Denizi kıyısında ve Neva
Nehri üzerinde yer alan 42 adada kurulu St.
Petersburg, Avrupa’nın 4., Rusya’nın ise Moskova’dan sonra ikinci büyük
şehriymiş. Sovyetler Birliği döneminde Leningrad olarak anılan şehir, 1991’de
Sovyetler’in dağılıp Rusya’nın oluşumundan sonra St. Petersburg olarak anılmaya başlanmış. St. Petersburg ‘un en önemli özelliği, şehrin irili ufaklı adalar
üzerinde kurulması ve şehir sınırları içinde 90dan fazla nehir, nehir kolu,
kanal ve 100den fazla da göl & gölet olması...
|
St. Petersburg |
. |
St. Petersburg'da binalar... |
St. Petersburg’u gezmek için en az 3 gün ayırmak
gerekiyor kanımca çünkü burada görülmesi gereken pek çok yer var ve bir dünya
harikası Hermitage Müzesi’ne de ev
sahipliği yapan bir şehir burası. Biz de soğan kubbeli kiliseleri ve
katedralleriyle daha çok bir masal şehrini andıran bu şehirde kısıtlı zamanımızda
mümkün olduğunca çok yer görmeye çalışıyoruz.
|
St. Petersburg |
|
St. Petersburg kanallar ve köprüler şehri... |
|
Vasilyevsky Adası |
Görebildiğim ve size de mutlaka görmenizi
tavsiye edeceğim yerler arasında; şehrin aynı zamanda tarihi merkezi de olan, Old St.Petersburg Stock Exhange yani Borsa Binası’na ve St. Petersburg Üniversitesi’nin ana binalarına da ev sahipliği
yapan Vasilyevsky Adası’nı, Çar
2.Alexander’ın öldürüldüğü yere oğlu tarafından yaptırılmış Dökülen Kan Kilisesi olarak da bilinen Voskresenia Khristova Kilisesi’ni, Aziz İsaak Katedrali’ni, Peter ve Paul (Petrus ve Pavlus) Katedrali’ni
sayabilirim.
|
Dökülen Kan Kilisesi |
Hermitage
Müzesi’ni hatırlatmaya bile gerek
yok sanırım. Burada yaklaşık 3000 eser sergileniyormuş ve her eseri görerek bu
müzeyi gezmek isterseniz birkaç ay ayırmanız gerekiyormuş. Müzeye giriş, eğer 1
günlük bilet alırsanız 18 USD, iki günlük bilet alırsanız 26 USD civarında... En
az bir gün ayırmak şart kanımca...
|
Hermitage'a doğru giderken bir kanal |
|
Hermitage |
Rusya’nın kalbinin attığı cadde, Nevsky Caddesi ve hem bu caddede hem de
bu caddeye açılan bazı sokaklarda dünya mutfağından restoran ve kafelere
rastlayabilirsiniz. Nevsky Caddesi
aynı zamanda St. Petersburg’da
alışveriş yapmak isterseniz pek çok mağazaya da rastlayabileceğiniz bir cadde.
Yemek demişken, biz nehir gemisiyle seyahatimiz
esnasında St.Petersburg’a uğradığımız için bu şehirdeki restoranları
atıştırmalıklar ve kafeler dışında pek deneyimleyemedik. Yine de yemek için önerebileceğim
birkaç yer var: Nevsky Caddesi üzerinde
yer alan Grand Pasaj’ın en üst katındaki
Seven Sky Bar’a uğramanızı öneririm.
Burada akşamları da canlı müzik varmış ama biz buna denk gelemedik ne yazık ki.
Şehrin çeşitli yerlerinde şubeleri olan Chaynaya
Lojka’da Rus fast-food örneklerini deneyebilir, pek çok çeşidini
bulabileceğiniz havyarın da tadına bakabilirsiniz. Son olarak Nevsky’e çıkan sokaklardan biri olan Rubinstein üzerindeki Boulangerie Garson’da kahvenizi
yudumlarken bademli kruvasanın tadına bakmanızı öneririm.
Merkezin biraz dışında ama mutlaka görülmesi
gereken Peterhof Sarayı ve Tsarskoye Selo (Pushkin)’de rokoko stili yapısıyla görülmeye değer Katerina’nın Sarayı’nı da görülecekler
listenize ekleyin derim. Peterhof Sarayı’nın
bahçesi muhteşem, körfeze kadar uzanıyor ve buradan uzakta Finlandiya
kıyılarını da görebiliyorsunuz:)
|
Peterhof Sarayı Bahçesi |
|
Peterhof Sarayı Bahçesi |
|
Peterhof Sarayı Bahçesi |
Son olarak, eğer Rusça bilmiyorsanız bu şehirde
yaşamak zaman zaman sancılı olabiliyor. Latin harfleri kullanılmadığından çoğu
zaman sokak adlarını bulmak da bile zorlandığımı itiraf etmem gerek sanırım. Sokaktaki
insan, Rusça dışında fazlaca yabancı dil konuşmuyor, o yüzden çoğu zaman yerimizi
yönümüzü kendimiz bulmak zorunda kalıyoruz.
Diyeceğim o ki, St.Petersburg, bir yandan sertliği, haşinliği olan bir yandan da bir masal şehrinde yaşıyormuşçasına renkli, zarif, mimarisi son derece güzel, planlı bir şehir izlenimi bıraktı bende. İçinde yaşayan insanlarla şehrin
ruhu birbirinden çok ayrıymış gibi geldi sanki...
Esra'cigim, ne guzel anlatmissin.Nerdeyse gormus kadar oldum.Insallah haziranda oralari gorecegim.Daha once gorusecegimzi saniyorum.Sevgilrimle. Handan
YanıtlaSilHandan'cım, çok teşekkurler. Haziran da bir kez daha benim için de gez. İnsallah en yakın zamanda görüşmek ümidiyle, sevgiler...
YanıtlaSil