11 Haziran 2013 Salı

Paranın Çölde Yarattığı Şehir - LAS VEGAS

Yanılmıyorsam 2003 yılıydı, Mart ayında yaptığım bir New York ziyareti sırasında 4 günlüğüne gitmiştim Las Vegas’a. 2003 olduğunu hatırlıyorum çünkü Las Vegas’a vardığımızın ertesi günü, Amerika da Irak’a girmiş ve yıllar süren körfez savaşı da o tarihte başlamıştı... Biz de bir yandan Las Vegas’ı görmeye çalışırken bir yandan da başlayan savaşın etkilerini, sonuçlarını düşünerek tam da tat alamamıştık bu geziden.
New York’tan Las Vegas’a, şu an olmayan Continental havayollarının iç hat uçuşuyla yaklaşık 5 saatlik bir yolculuk sonrası ulaştık. Bu yolculuktan aklımda kalan, uçakta aldığımız son derece kötü hizmet ve yanımda oturan ve bence bir yerine 2 koltuk alması gereken adamcağızın yanında, orta koltukta sıkışıp kalmam oldu. Bütün buna rağmen, Las Vegas’a vardığımda, daha havalimanında başlayan renkli hayat benim bile başımı döndürmeye yetti.
Havalimanında daha ana bölüme geçmeden bizi karşılayan kumar makineleri, bu şehrin çok da güzel bir özeti bana göre. Hani bazı yerleri hatırlayınca belli sesler kulağınıza gelir veya belli görüntüler gözünüze gelir ya, burayı hatırladığımda da benim gözümün önüne bu sahneyle birlikte kulağıma, şehirde neredeyse her mekanda onlarcası bulunan kumar makinelerinden çıkan madeni para sesleri geliyor.
Havalimanından, birçok lüks ve lüks ötesi otelin bulunduğu şehre bir taksiyle çok rahat bir şekilde ulaşmanız mümkün. Şehirdeki otellerin her biri ayrı bir konseptte yapılmış. Benim gittiğim dönemde bunlardan en yeni ve ünlü olanı, her gün belli bir saatte önündeki dev havuzda müzik eşliğinde çok güzel bir fıskiye göstersinin yapıldığı ve murano kristalleri kullanılarak dekore edilmiş Bellagio idi. Bunun yanında zaten buraya gelmişken her birini bir şekilde görüp gezmek isteyeceğiniz birçok otel ve alışveriş merkezinden ibaret Las Vegas. Bu otellerden en bilinenleri ve bana ilginç gelenleri, Venedik havasında yapılmış ve içinde de kanalların olduğu, geceyi ve gündüzü yapay olarak Venedik’te gibi yaşadığınız Venetian, MGM (Metro Goldwyn Mayer) temalarının kullanıldığı MGM Hotel, New York temasındaki New York Hotel, Mısır Piramitleri temasındaki Luxor, Paris temasının kullanıldığı Paris ve tabi ki Trump’ın oteli oldu. Bütün bu otellerin ortak özelliği ise, içlerindeki devasa casinolar, ışıltı, şatafat ve kumar makinelerinden çıkan madeni para sesleri... Bu, o kadar yapay bir dünya yaratmasına rağmen bir yandan da insanı neredeyse hipnotize eden bir dünya ki buradakilerin kumara bağımlı olmalarını anlamak pek de zor olmasa gerek.
Las Vegas’tan aklımda kalan bir manzara da, 80 yaşlarında tekerlekli sandalyede, burnundan ve karnından iki ayrı tüple yaşamaya çalışan bir beyefendinin  bir kumar makinesi önünde, kumar  oynarken kendinden geçmiş hali oldu. Bu manzara beni o kadar şaşırtmıştı ki, bir insanın bu kadar hastayken bile bu denli kumarın etkisinde olmasını anlamakta hayli zorlandığımı hatırlıyorum:)
Dediğim gibi Las Vegas çölün ortasında paranın gücüyle yoktan var edilmiş hayali bir şehir ve şehirde yaşananlar da aslında insanları bir hayal dünyasında gibi yaşatıyor gerçekten. Bir de burası Amerika’da evlenmelerin en hızlı yapılabildiği yerlerden biri olduğu için bir gecede evlenmek için seyahat eden Amerika’lı turistlere de rastlamak mümkün.
 Las Vegas’ta kumar oynamanız için hersey düşünülmüş, casino içlerinde herşey bedava ve “yeter ki oyun oynayın” der gibi herşey emrinize geliyor. Öyle bir ortam ki bu dünyaya çok uzak olan beni bile ışığı, şatafatı ve renkleriyle çok etkilediğini söylemem gerek.
Bana sorarsanız yaşarken zamanın nasıl aktığını anlayamadığınız ama gerçekliğe dönünce de sizi ne kadar gerçeklerden kopardığını hissettiğiniz bir yer Las Vegas.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder