31 Mayıs 2014 Cumartesi

Boğa Güreşinin Doğduğu Şehir: RONDA



Özellikle boğa güreşi ile ünlü 30000 nüfuslu küçük bir şehir Ronda. Dört tarafı dağlarla çevrili olduğundan da ismini İngilizcede de “round” anlamına gelen sözcükten alıyormuş. Sevilla’dan Ronda’ya olan 127 km.lik mesafeyi bir buçuk saatte alarak Ronda’ya varıyoruz. İlk durağımız şehir girişindeki otogar oluyor. Yürüyerek hemen buraya çok yakın şehir merkezine doğru ilerliyoruz.

Calle Naranja
 
Otogardan Calle Naranja (yani Portakal Caddesi) üzerinden aşağıya doğru inerek “Ronda’nın İstiklal Caddesi” olarak niteleyebileceğimiz Carrera Espinel’e ulaşıyoruz. Buradan devam ettiğimizde sağ tarafımızda Arena’yı görüyoruz. Ancak, Arena’yı biraz sonra ziyaret etmek üzere yolumuza devam ediyor ve Ernest Hemingway’in “Çanlar Kimin İçin Çalıyor” adlı romanında esinlenildiği söylenen köprüyü görmeye gidiyoruz.

Carrera Espinel

Carrera Espinel'de bir sokak
 
Yaklaşık 150 metre yükseklikteki Tajo kanyonunun üstündeki kayalıklara kurulu Ronda, deniz seviyesinden 750 metre yüksekteymiş. Kanyonun iki yakasını da üstüste inşa edilmiş iki köprü birleştiriyor. Kanyonu birleştiren iki köprüden ilki, Puente Arabe veya diğer adıyla Puente Viejo olarak da bilinen “eski köprü”. Hemen bunun üzerine inşa edilmiş Puente Nuevo  ise yeni köprü olarak adlandırılsa da 18. Yüzyılda inşa edilmiş. Kanyon, bir yandan çok etkileyici, diğer yandan da hayli ürkütücü...

Kanyona bakış

Puente Nuevo ve Puente Viejo

Vadiye bakış...

Köprü’den sonra Arena’yı görmek üzere merkeze doğru geri dönüyoruz. Ronda, boğa güreşinin doğduğu şehir olarak biliniyor. Bu anlamda şimdilerde pek takdir görmese de boğa güreşi hala İspanyollar arasında hayli rağbet görüyor. Özellikle boğa güreşinin olduğu günlerde bu arena dolup taşıyormuş. Arena ismini, güreşin yapıldığı sahadaki kumdan alıyormuş. Çok ince olan ve un kıvamındaki bu kumun söylenildiğine göre emici özelliği çok fazlaymış. Boğa güreşinde kullanılan boğalar özel olarak yetiştiriliyormuş. Güreş esnasında daha saldırgan olması için de özellikle insanlarla temas etmemesi sağlanıyormuş. Arena ziyaretinde boğaların nasıl içeri alındığı ve boğa güreşinin nasıl yapıldığı konusunda bilgi alıyoruz. Ancak benim pek insani bulmadığım bu güreş tarzını biraz yüzeysel dinlediğimi söylemeliyim. Unutmadan, Arena'da, bir de boğa güreşi müzesi var. Burada matador kıyafetleri, meşhur boğa güreşlerinden fotoğraflar ve afişler gibi pek çok detay sergileniyor. Son olarak, çok şaşırdığım bir konu da ilk zamanlarda sadece erkek değil kadın matadorların varlığı oldu. Ancak zamanla kadın matadorlar kabul görmemiş ve şimdilerde matadorluk sadece erkekler tarafından icra ediliyormuş.

Arena

Arena

Müze

Arena
 

Gelelim Ronda ile ilgili öğrendiğim bir kaç küçük detaya: Sözleri “ben gençliğin ne demek olduğunu bilirim, ama sen yaşlılığın ne demek olduğunu bilemezsin” yani orjinal şekliyle  “I know what it is to be young but you don’t know what it is to be old” olan şarkıyla hepimizin yakından tanıdığı Orson Welles’in külleri bu şehirde gömülüymüş. Orson Welles, uzun yıllar Ronda’yı sıkça ziyaret etmiş ve bunun sebebi de evli olmasına rağmen burada yaşayan ve bir türlü kopamadığı matador sevgilisiymiş... Bunlar dedikodu mu gerçek mi bilinmez ama Orson Welles’in küllerinin hala Antonio Ordonez adlı emekli matadorun arazisinde gömülü olduğu bir gerçek...


Endülüs’ün bana göre en az etkileyici şehri Ronda ve en önemli özelliği de boğa güreşinin burada doğmuş olması. Ancak, boğa güreşi de bu medeniyetin bir vazgeçilmezi olduğuna göre buraya kadar gelmişken mutlaka Ronda’ya  bir kaç saatliğine de olsa uğrayın derim.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder