25 Ekim 2013 Cuma

AIX-EN-PROVENCE



Avignon’dan sonraki durağımız Aix-en-Provence. Burası bence, bu bölgenin en güzel ve görmeye değer şehri. Avignon’dan 90 km. mesafede olan Aix-en-Provence, aynı zamanda adını da bu bölgeden almış ya da bu bölgeye adını vermiş...

Aix-en-Provence
  

Sabah saatlerinde Avignon’dan yola çıktığımızdan, daha öğle olmadan Aix-en-Provence’a varıyoruz. Eşyalarımızı otele bıraktıktan sonra hemen navigatörümüz “Naciye”ye şehir merkezine en yakın otoparkın bilgilerini giriyor ve bizi Gare SNCF otoparkına götürmesini istiyoruz. O da öyle yapıyor, 10 dakika içinde merkezdeyiz. 

Place De Gaulle

Arabayı park edip her zamanki gibi yaya olarak şehir keşif turumuza başlıyoruz.  Öncelikle Place De Gaulle (De Gaulle Meydanı)’na çıkan iki büyük caddeden biri olan Victor Hugo Caddesinden ilerliyor ve meydana varıyoruz. Meydandaki büyük havuz ve fıskiye görülmeye değer. Yalnız meydanda inşaat çalışması sürdüğünden bir bölümü yaya ve araç trafiğine kapatılmış. Biz de alt geçitten geçip biraz sağa doğru ilerlediğimizde şehrin en önemli caddelerinden biri olan ve neredeyse Paris’teki Champ Elysee kadar geniş, 17. yüzyıl yapımı Cours Mirabeau’ya ulaşıyoruz. Burası, geniş kaldırımlı, üzerinde birçok kafe & restoran ve hediyelik eşya satan dükkan olan, çok fazla araç geçmeyen bir cadde. Bu güzel caddede arka arkaya dört büyük çeşme ve heykel var ve hepsi de görülmeye değer. Bu  caddedeki kafelerden birine oturup kahvelerimizi yudumluyor ve Fransa’da moda olduğu üzere, gelen geçene bakıyor, şehri ve insanlarını tanımaya çalışıyoruz.

Avenue Victor Hugo

Cours Mirabeau
Grillon Cafe-Cours Mirabeau

Cours Mirabeau’nun hemen sonundaki Chapelle des Oblats’dan sağa doğru döndüğümüzde en şirin sokaklardan birine; Rue d’Italie’ye (İtalyan Sokağı) ulaşıyoruz. Burası da birbirinden renkli hediyelik eşya dükkanlarının, restoranların ve kafelerin bolca olduğu bir yol. Bu yolun sonunda da Eglise Saint-Jean-de-Malte (St. Jean de Malte Kilisesi) var. Burayı gezdikten sonra geri dönüyor ve bu kez Cours Mirabeau’nun kuzey tarafına doğru ilerlemek için Rue Fabros üzerindeki Passage Agard denilen güzel bir geçitten geçip Adalet Saray’ının yer aldığı Place de Verdun’a ulaşıyoruz. Passage Agard da görülesi bir yer.


Passage Agard


Passage Agard
 
Place de Verdun

Bu meydandan devam ederek bu kez Rue Espariat’ta buluyoruz kendimizi.  Burada ‘Amorino’ adında harika bir dondurmacı keşfediyoruz. Sunumları da çok değişik, kornete dondurma toplarını koyarken ince ince uğraşıp gül şekli veriyorlar. Elimizde dondurmalar, Place et Fontaine D’Albertas (Albertas Meydanı)’ da buluyoruz kendimizi. Burası, meydanı çevreleyen binaların basamaklarına oturan öğrencilerin resmini yaptığı, etrafı rokoko tarzı binalarla çevrili çok güzel ve alışageldiğimiz meydanlardan çok farklı bir meydan. 

Dondurmacı:)
Place et Fontaine D’Albertas
Place et Fontaine D’Albertas
 

Buradan sonraki durağımız, aynı zamanda Postane Meydanı olan Place Richelme oluyor. Burada da birbirinden zevkli hediyelik eşya ve tabi şekerleme satan dükkanlar var. İlginçtir, hediyelik eşya satan her dükkanda birbirinden farklı bir şeyler bulmanız mümkün. Rotamızı Rue G de Saporta’ya çeviriyor ve en kuzeyde Boulevard Aristide Briand’a (Aristide Briand Bulvarı) ulaşıyoruz. Hemen sağa kıvrılıp Rue Pierre et Marie Curie (Pierre ve Marie Curie Sokağı)’nı izleyerek Rue Mignet üzerinden Eglise de la Madeleine (Madeleine Kilisesi)’ne geliyoruz.

Bu kilisenin yanıbaşındaki Place et Fontaine des 3 Ormeaux Meydan’ındaki  L’epicerie’  adlı çaycıda çaylarımızı içip biraz soluklanıyoruz. Burada çok farklı çeşitte çay var ve enteresan bir şekilde sunuluyor, demlikte gelen çayın fiyatı 4€.

Artık dönüş vakti deyip, akşam yemeğine kadar biraz dinlenmek üzere otelimize dönüyoruz. Akşam yemeği içinse birçok seçenek var ama önceden rezervasyon yapmadığımızdan ve Cuma akşamı olduğundan nispeten daha kolay yer bulacağımızı düşündüğümüz ‘Chez Charlotte’ adında daha çok bizim esnaf lokantalarına benzeyen, her gün değişen menüsünden 2’li ya da 3’lü seçim yapabileceğiniz yerel bir restoranda karar kılıyoruz. Ve şansımız yaver gidiyor çünkü restoranda son kalan boş masaya biz oturuyoruz. Burada hem fiyatlar çok uygun hem de yemekler çok lezzetli ancak servis sabrınızın sınırlarını zorlayacak derecede yavaş. Bu arada servis hızı konusunda uyarımızı da pek hoş karşılamıyorlar, eğer servis konusunda acele ederseniz azarlanmanız pek muhtemel...

Aix-en-Provemce Pazarı - Place de Verdun
 
Pazarda domatesler:)


Ertesi gün Marsilya’ya doğru yola çıkmadan önce bir kez daha Cours Mirabeau’da kahvelerimizi yudumlayıp, günlerden Cumartesi olduğu için sadece Perşembe ve Cumartesi günleri Place de Verdun’da kurulan pazarı ziyaret ediyoruz. Bununla da kalmayıp Fransız ressam ve gezgini Cezanne’ın adımlarının bir bölümünü takip ediyor ve kendimizi bir kez daha Saint Jean-de-Malte Kilisesi’nde buluyoruz. Şehirde Cezanne’ın geçtiği yollar “C” harfi ile işaretlenmiş. Biz de sonunda bu işaretlerden bir bölümünü gördüğümüz için define bulmuş gibi hissediyoruz. Sonuç olarak, Aix-en Provence’taki tek günlük  maceramız çok dolu ve bir o kadar da zevkli geçiyor bizim için.

Cezanne'ın adımları...
Cezanne'ın adımlarını takip ediyoruz...
Saint Jean-de-Malte Kilisesi'ne doğru...



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder