23 Ekim 2013 Çarşamba

AVIGNON


Arles ile Avignon arası yaklaşık 40km. Sabah saatlerinde kahvaltımızı yapıp yola koyuluyoruz. İlk durağımız, yol üzerinde, “Canavar”ı ile meşhur Tarascon oluyor.  Burası, bir kasabadan çok büyükçe bir köy. Tarascon Canavar’ı bizdeki Van Gölü Canavar’ına  benzeyen, bu kasaba (ya da köyle) özdeşleşmiş bir yaratık. Hemen şehrin girişinde büyük bir şato var (Chateau de Tarascon), biz de bu şatoyu ve hemen yanında Paris’teki Notre Dame Kilisesi’ne benzeyen Collegiate Royale Ste-Marthe Kilise’sini geziyoruz. Ayrıca Şato’nun hemen yanı başında, bir de Tarascon Canavarı’nın heykelini yapmışlar:) Bu kısa turun ardından aracımızı turist ofisinin karşısındaki açık otoparka park edip haritalarımızı almak üzere turist ofisine uğruyoruz. Burada otopark da ücretsiz ve çok rahat bir şekilde yer buluyoruz.
Chateau de Tarascon
Collegiate Royale Ste-Marthe
Tarascon Canavarı:)

Turist ofisinde bize bilgi veren kadıncağız kıt İngilizce’sine rağmen o kadar yardımsever ki, Fransa da bu kadar içten yardım etmeye çalışan birini gördüğüm için hayrete düşüyorum. Bize hem köyün hem de tüm yörenin değişik harita ve bilgilerini veriyor. Biz de aldığımız bilgiler ışığında köyü yarım saat içinde dolaşıyoruz. Turist ofisinin hemen önündeki Avenue de la Republique’den ilerleyip Rue des Halles’e ulaştığınızda merkeze gelmiş oluyorsunuz. Bu caddenin üzerinde kemerli bir pasaj olan L’Antre de la Tarasque- Arcade  ve yine bu yolun sonundaki Hotel de Ville (City Hall)’i gördüğümüzde turumuz neredeyse bitiyor. Sokaklar ortaçağdan kalma yapılarla dolu. Burası da terk edilmiş bir köy kıvamında, yollarda pek fazla insan yok.  Biz de bu kısa turun ardından fazla zaman kaybetmeden aracımıza dönüyor ve Avignon’a doğru yolumuza devam ediyoruz.

Tarascon Sokakları...

Arcade

Tarascon

25 dakika sonra Avignon’dayız. Avignon’a vardığımızda öğlen saatleri olduğundan eşyalarımızı otele bırakıp hemen şehir merkezine gidiyoruz. Burası surlarla çevrili bir şehir. Surlardan açılmış birkaç kapı ile de şehrin merkezine ulaşıyorsunuz. Biz de, şehre araçla girmek problem olduğundan hemen St. Michel Kapı’sına yakın bir yerden girip Cours Jean Jaures Caddesi girişindeki yeraltı otoparkına aracımızı park edip şehir turumuza başlıyoruz. Rue de la Republique’i takip ederek (ki bu cadde üzerinde birçok zincir mağazalar, kafeler var) yolun sonundaki Place De L’Horloge (Saat Meydanı)’na ulaşıyoruz. Burası şehrin en önemli meydanı ve cıvıl cıvıl. Uzun süreden sonra ilk defa pek çok turiste rastlıyoruz.

Hotel de Ville

Avignon

Avignon

Buradan devam ederek Rhone Nehri üzerindeki eski bir köprü olan Pont D’Avignon’a gidiyoruz. Tekrar şehir surlarındaki kapıların birinden girerek bu kez Palais des Papes (Papalar Sarayı) ve hemen yanındaki Müze’yi görüyoruz. Avignon, aynı zamanda Papalar Şehri olarak biliniyor. Bu meydandan her yarım saatte bir Petit Train denen ve şehrin sokaklarını gezen bir tren kalkıyor. Buna binmenin bedeli ise 7€. Biz de önce yemeğimizi yiyip sonra tren turunu almaya karar veriyoruz.

Pont D’Avignon
Rhone Nehri
Kayalara gizli sokak sanatçılarını bulabildiniz mi??
Şekerlemeler!!

Yemek için bu meydanda ve çevresinde pek çok alternatif var. Tercihimiz hemen yakındaki "Hotel de Palais de Papes" otelinin restoranı olan “Le Lutrin” oluyor. Servisi bir Fransız klasiği olarak yavaş olsa da yemekleri fena sayılmaz. Yemek sonrasnda 45 dakikalık tren turumuzu yapıyor ve sonrasında şehri yaya olarak keşfetmeye devam ediyoruz. Araçların giremediği yaya yolundan geçerek Les Halles (Meyve-Sebze hali)’ne gidiyoruz. Halin bulunduğu meydan da, güzel bir meydan ve şansımıza buradaki pazara rastlıyoruz. Amacımız, üzerinde kafeler ve hediyelik eşya dükkanlarının bulunduğunu duyduğumuz Rue des Teinturiers’e (Teinturiers Caddesi) gitmek. Burayı bulmasına buluyoruz ama ne yazık ki caddede ne olduğunu anlayamadığımız bir inşaat var, bütün dükkanlar kapalı, hatta yollar kazılmış, toprak yol kıvamında... Biz de Place Des Halles Meydanı’na geri dönüp bir yorgunluk kahvesi içmeye karar veriyoruz.


Petit Train
Place De L’Horloge
Rue de la Republique
Avignon

Günün geri kalanında otelimize dönüp biraz dinlendikten sonra akşam yemeğimizi yemek için tekrar şehir merkezine geliyoruz. Bu kez, adını seyahat sitelerinden duyduğumuz merkezdeki restoranlardan birini seçiyoruz. Restoranımızın adı “La Cuisine du Dimanche”, sahibi Marie her gün halden aldığı taze sebzelere göre menüsünü belirliyormuş. Fiyatlar pek ucuz sayılmaz ama Fransa koşullarında pahalı da sayılmaz (ana yemekler 25-35€ aralığında). Lezzetli ve çok doyurucu bir yemek yiyip çay ve kahvelerimizi içtikten sonra artık Avignon maceramızın da sonuna geliyoruz.

La Cuisine du Dimanche

Günlük Menü

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder