Arles ile Avignon
arası yaklaşık 40km. Sabah saatlerinde kahvaltımızı yapıp yola koyuluyoruz. İlk
durağımız, yol üzerinde, “Canavar”ı ile meşhur Tarascon oluyor. Burası, bir
kasabadan çok büyükçe bir köy. Tarascon
Canavar’ı bizdeki Van Gölü Canavar’ına
benzeyen, bu kasaba (ya da köyle) özdeşleşmiş bir yaratık. Hemen şehrin
girişinde büyük bir şato var (Chateau de
Tarascon), biz de bu şatoyu ve hemen yanında Paris’teki Notre Dame Kilisesi’ne benzeyen Collegiate Royale Ste-Marthe Kilise’sini
geziyoruz. Ayrıca Şato’nun hemen yanı başında, bir de Tarascon Canavarı’nın heykelini yapmışlar:) Bu kısa turun ardından aracımızı turist ofisinin
karşısındaki açık otoparka park edip haritalarımızı almak üzere turist ofisine
uğruyoruz. Burada otopark da ücretsiz ve çok rahat bir şekilde yer buluyoruz.
Turist ofisinde
bize bilgi veren kadıncağız kıt İngilizce’sine rağmen o kadar yardımsever ki,
Fransa da bu kadar içten yardım etmeye çalışan birini gördüğüm için hayrete
düşüyorum. Bize hem köyün hem de tüm yörenin değişik harita ve bilgilerini veriyor.
Biz de aldığımız bilgiler ışığında köyü yarım saat içinde dolaşıyoruz. Turist
ofisinin hemen önündeki Avenue de la
Republique’den ilerleyip Rue des
Halles’e ulaştığınızda merkeze gelmiş oluyorsunuz. Bu caddenin üzerinde
kemerli bir pasaj olan L’Antre de la
Tarasque- Arcade ve yine bu yolun
sonundaki Hotel de Ville (City Hall)’i
gördüğümüzde turumuz neredeyse bitiyor. Sokaklar ortaçağdan kalma yapılarla
dolu. Burası da terk edilmiş bir köy kıvamında, yollarda pek fazla insan
yok. Biz de bu kısa turun ardından fazla
zaman kaybetmeden aracımıza dönüyor ve Avignon’a
doğru yolumuza devam ediyoruz.
|
Tarascon Sokakları... |
|
Arcade |
|
Tarascon |
25 dakika sonra Avignon’dayız. Avignon’a vardığımızda öğlen saatleri olduğundan eşyalarımızı otele
bırakıp hemen şehir merkezine gidiyoruz. Burası surlarla çevrili bir şehir. Surlardan
açılmış birkaç kapı ile de şehrin merkezine ulaşıyorsunuz. Biz de, şehre araçla
girmek problem olduğundan hemen St.
Michel Kapı’sına yakın bir yerden girip Cours
Jean Jaures Caddesi girişindeki yeraltı otoparkına aracımızı park edip
şehir turumuza başlıyoruz. Rue de la
Republique’i takip ederek (ki bu cadde üzerinde birçok zincir mağazalar,
kafeler var) yolun sonundaki Place De L’Horloge
(Saat Meydanı)’na ulaşıyoruz. Burası şehrin en önemli meydanı ve cıvıl cıvıl. Uzun
süreden sonra ilk defa pek çok turiste rastlıyoruz.
|
Hotel de Ville |
|
Avignon |
|
Avignon |
Buradan devam
ederek Rhone Nehri üzerindeki eski
bir köprü olan Pont D’Avignon’a
gidiyoruz. Tekrar şehir surlarındaki kapıların birinden girerek bu kez Palais des Papes (Papalar Sarayı) ve
hemen yanındaki Müze’yi görüyoruz. Avignon,
aynı zamanda Papalar Şehri olarak biliniyor. Bu meydandan her yarım saatte bir Petit Train denen ve şehrin sokaklarını
gezen bir tren kalkıyor. Buna binmenin bedeli ise 7€. Biz de önce yemeğimizi
yiyip sonra tren turunu almaya karar veriyoruz.
|
Pont D’Avignon |
|
Rhone Nehri |
|
Kayalara gizli sokak sanatçılarını bulabildiniz mi?? |
|
Şekerlemeler!! |
Yemek için bu
meydanda ve çevresinde pek çok alternatif var. Tercihimiz hemen yakındaki "Hotel de Palais de Papes" otelinin restoranı olan “Le Lutrin” oluyor.
Servisi bir Fransız klasiği olarak yavaş olsa da yemekleri fena sayılmaz. Yemek
sonrasnda 45 dakikalık tren turumuzu yapıyor ve sonrasında şehri yaya olarak
keşfetmeye devam ediyoruz. Araçların giremediği yaya yolundan geçerek Les Halles (Meyve-Sebze hali)’ne
gidiyoruz. Halin bulunduğu meydan da, güzel bir meydan ve şansımıza buradaki
pazara rastlıyoruz. Amacımız, üzerinde kafeler ve hediyelik eşya dükkanlarının
bulunduğunu duyduğumuz Rue des Teinturiers’e
(Teinturiers Caddesi) gitmek. Burayı bulmasına buluyoruz ama ne yazık ki
caddede ne olduğunu anlayamadığımız bir inşaat var, bütün dükkanlar kapalı,
hatta yollar kazılmış, toprak yol kıvamında... Biz de Place Des Halles Meydanı’na geri dönüp bir yorgunluk kahvesi içmeye
karar veriyoruz.
|
Petit Train |
|
Place De L’Horloge |
|
Rue de la
Republique |
|
Avignon |
Günün geri
kalanında otelimize dönüp biraz dinlendikten sonra akşam yemeğimizi yemek için
tekrar şehir merkezine geliyoruz. Bu kez, adını seyahat sitelerinden duyduğumuz
merkezdeki restoranlardan birini seçiyoruz. Restoranımızın adı “La Cuisine du Dimanche”, sahibi Marie
her gün halden aldığı taze sebzelere göre menüsünü belirliyormuş. Fiyatlar pek
ucuz sayılmaz ama Fransa koşullarında pahalı da sayılmaz (ana yemekler 25-35€
aralığında). Lezzetli ve çok doyurucu bir yemek yiyip çay ve kahvelerimizi
içtikten sonra artık Avignon maceramızın da sonuna geliyoruz.
|
La Cuisine du Dimanche |
|
Günlük Menü |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder