Arles, Marsilya
havalimanından yaklaşık 90km. uzaklıkta şirin ve küçük bir kasaba. Biz de buraya,
İstanbul’dan Marsilya’ya 3 saatlik heyecanlı
bir uçuştan sonra, Marsilya havalimanından kiraladığımız araba ile yaklaşık 1
saatte ulaştık. Uçuşumuz heyecanlıydı çünkü inişe geçip yere iyice yaklaşan
uçağımız aniden motorlara güç verilip tekrar büyük bir hızla yükselmeye başlayınca
neye uğradığımızı şaşırdık. Uzun süredir bu kadar korktuğum bir yolculuk yaşamamıştım.
Neyse ki bu zorunlu yükseliş, sadece Marsilya’daki sisli ve yağmurlu hava
şartlarının görüş mesafesini azaltmasındanmış. Pilotumuzun bir sonraki inme
denemesinde sağ salim Marsilya’ya ulaştık.
|
Marsilya Havalimanı |
|
Bademle yapılan bir şekerleme - Calissons |
|
Arles |
Marsilya
havalimanı, hem batısında daha çok Provence
adıyla bilinen bölgeye,hem de doğusunda daha çok Cote d’Azur diye bilinen bölgeye kısmen hizmet veriyor. Bu bölgede
bir de Nice’de yine küçük bir
havalimanı var.
Pasaport
kontrolünden geçip bagajlarımızı kısa sürede alarak hemen havalimanının
çıkışında sağda sıralanmış araç kiralama şirketlerinin bulunduğu yere giderek
önceden rezerve ettirdiğimiz kiralık arabamızı teslim alıp 5 gün sürecek Provence turumuza başladık. İlk
durağımız başlıktan da anlayacağınız üzere Arles.
Marsilya Havalimanında
bizi karşılayan yağmurlu hava, Arles’e doğru yolu yarıladığımızda kesiliverdi
ve güneş yüzünü gösterdi. Tabi bu da bizim için heyecanlı bir başlangıçtan
sonra güzel bir sürpriz oldu. Arles’e varır varmaz eşyalarımızı otelimize
bırakıp şehri keşfetmek üzere kendimizi hemen sokaklara vurduk.
|
Amphitheatre |
Arles, Roma kalıntılarıyla
meşhur bir kasabaymış. Dolayısıyla önemli bir Amfitiyatro ve hemen yanında da
antik bir tiyatroyu barındırıyor. Ancak biz vardığımızda, vakit öğleden sonra
olduğu için bu tarihi keşfi ertesi sabaha bırakarak ilk aşamada bu küçük kasabanın
meydanlarını ve sokaklarını gezmeyi tercih ettik.
|
Arles Sokakları |
|
Arles |
Otelimizin de
bulunduğu Clemenceau Boulevard
üzerindeki sokaklardan biri olan Rue
Genive’den şehir trumuza başladık. Burası daha çok evlerin olduğu dar bir
sokak ve buradan sonra da yine bu sokağı dik kesen Rue de la Roquette’den geçerek Place
Antionelle’e ulaştık. Buradan da kasabanın en önemli meydanı olan Place Republique’e kadar uzanan Rue Republique’den geçerek meydana
ulaştık. Burası, Hotel de Ville denen
belediye binası, Saint Trophime
Kilisesi ile çevrelenen ve ortasında bir dikilitaşı olan güzel bir meydan.
|
Place du Forum |
|
Hotel de Ville - Belediye Binası |
|
Place de la Republique |
Hemen
buradan Place du Forum denen
kasabanın en turistik meydanına ulaşıyorsunuz. Burada birçok kafe ve restoran
var ama pek çoğu mevsimden dolayı olsa gerek açık değildi. Biraz daha kuzeye çıkarak ulaştığımız Rue du Docteur ‘de de küçük ve şirin
restoranlar var.
Saat ilerledikçe nasıl olduğunu anlayamadığımız bir şekilde şehirdeki sakinlik
azalarak zaten çok fazla sayıda olmayan restoranlar dolmaya başladı. Biz de, hem
yorgunluktan hem de rezervasyon da yapmadığımızdan bir an önce yemek yemeye
karar verdik. Önceden adını duyduğumuz Au
Brin de Thym ilk günkü tercihimiz oldu. Burası, küçük ve şirin bir restoran
ve servisi çok iyi. Fiyatları ise bu bölgedeki diğer yerlerle kıyasladığınızda
normal ama Türkiye standartlarında hayli yüksek. Ana yemekler 20-30 Euro
civarında ve genelde Provencal
denilen bu bölgeye özgü lezzetler tatmanız mümkün.
|
Au Brin de thym |
|
Au Brin de thym |
Arles’deki ilk
günümüzü bu şekilde tamamladıktan sonra ertesi güne, Clemenceau
Boulevard’ın sonunda yer alan Jardin d’Ete’den
geçip önce Theatre Antique, sonra da
Amphitheatre’i görerek başladık. Amphitheatre, Roma'daki Colosseum'u andıran Romalılardan kalma bir yapı. Bu bölge, aynı
zamanda turistin bol olduğu cıvıl cıvıl bir bölüm ve birçok hediyelik eşya dükkanı
da var. Genelde hediyelikler “lavanta” temalı:) Hemen
buranın yanında Place de la Major’da
biraz soluklanıp kahvelerimizi içtikten sonra yine Place de la Republique üzerinden otelimize ulaştık. Otele giderken de,
Rhone Nehri kıyısında yer alan Arles’ın bu tarafını da görmek için, Place du Forum’dan biraz daha kuzeye
çıkarak nehir manzarasına da bir göz atmayı ihmal etmedik.
|
Amphitheatre |
|
Theatre Antique |
|
Amphitheatre |
|
Rue des Armes |
|
Place de la Major |
Otele vardıktan sonra ise artık arabamıza
binerek günün geri kalanında ziyaret edeceğimiz Baux ve St.Remy’e gitmek
üzere yola çıkmaya hazırdık.
Arles’de iki gün
kalmak, buraya yakın Baux ve St.Remy’i de görmek için iyi bir alternatif
çünkü Arles ve St. Remy arası sadece 25km. ve hem St.Remy hem de bu yol üzerindeki Baux görülmeye değer iki
küçük kasaba.
Arles, aynı
zamanda Van Gogh’un hayatında önemli yeri olan ve yaşamının çalkantılı bir
döneminde 2 yıl kadar yaşadığı kasabaymış. Van Gogh, ruhi bir bunalım sonucu
kulağını burada kesmiş. Unutmadan, şu
an güzel bahçeli bir avludan oluşan, Van Gogh’un da resmettiği ve hastalığı sırasında
bir dönem kaldığı Espace Van Gogh’u
da mutlaka ziyaret rotanıza ekleyin derim. Burası da Place de la Republique’e çok yakın ve görülmeye değer bir bahçe,
ancak içinde Van Gogh ve Arles temalı hediyelik eşya satan dükkanlar dışında, Van
Gogh ile ilgili fazla bir şey kalmamış.
|
Espace Van Gogh |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder