21 Ekim 2013 Pazartesi

ARLES


Arles, Marsilya havalimanından yaklaşık 90km. uzaklıkta şirin ve küçük bir kasaba. Biz de buraya, İstanbul’dan Marsilya’ya  3 saatlik heyecanlı bir uçuştan sonra, Marsilya havalimanından kiraladığımız araba ile yaklaşık 1 saatte ulaştık. Uçuşumuz heyecanlıydı çünkü inişe geçip yere iyice yaklaşan uçağımız aniden motorlara güç verilip tekrar büyük bir hızla yükselmeye başlayınca neye uğradığımızı şaşırdık. Uzun süredir bu kadar korktuğum bir yolculuk yaşamamıştım. Neyse ki bu zorunlu yükseliş, sadece Marsilya’daki sisli ve yağmurlu hava şartlarının görüş mesafesini azaltmasındanmış. Pilotumuzun bir sonraki inme denemesinde sağ salim Marsilya’ya ulaştık. 

Marsilya Havalimanı
 

Bademle yapılan bir şekerleme - Calissons


Arles

Marsilya havalimanı, hem batısında daha çok Provence adıyla bilinen bölgeye,hem de doğusunda daha çok Cote d’Azur diye bilinen bölgeye kısmen hizmet veriyor. Bu bölgede bir de Nice’de yine küçük bir havalimanı var. 

Pasaport kontrolünden geçip bagajlarımızı kısa sürede alarak hemen havalimanının çıkışında sağda sıralanmış araç kiralama şirketlerinin bulunduğu yere giderek önceden rezerve ettirdiğimiz kiralık arabamızı teslim alıp 5 gün sürecek Provence turumuza başladık. İlk durağımız başlıktan da anlayacağınız üzere Arles
 
Marsilya Havalimanında bizi karşılayan yağmurlu hava, Arles’e doğru yolu yarıladığımızda kesiliverdi ve güneş yüzünü gösterdi. Tabi bu da bizim için heyecanlı bir başlangıçtan sonra güzel bir sürpriz oldu. Arles’e varır varmaz eşyalarımızı otelimize bırakıp şehri keşfetmek üzere kendimizi hemen sokaklara vurduk.

Amphitheatre



Arles, Roma kalıntılarıyla meşhur bir kasabaymış. Dolayısıyla önemli bir Amfitiyatro ve hemen yanında da antik bir tiyatroyu barındırıyor. Ancak biz vardığımızda, vakit öğleden sonra olduğu için bu tarihi keşfi ertesi sabaha bırakarak ilk aşamada bu küçük kasabanın meydanlarını ve sokaklarını gezmeyi tercih ettik.

Arles Sokakları


Arles

Otelimizin de bulunduğu Clemenceau Boulevard üzerindeki sokaklardan biri olan Rue Genive’den şehir trumuza başladık. Burası daha çok evlerin olduğu dar bir sokak ve buradan sonra da yine bu sokağı dik kesen Rue de la Roquette’den geçerek Place Antionelle’e ulaştık. Buradan da kasabanın en önemli meydanı olan Place Republique’e kadar uzanan Rue Republique’den geçerek meydana ulaştık. Burası, Hotel de Ville denen belediye binası, Saint Trophime Kilisesi ile çevrelenen ve ortasında bir dikilitaşı olan güzel bir meydan. 

Place du Forum

Hotel de Ville - Belediye Binası

Place de la Republique

Hemen buradan Place du Forum denen kasabanın en turistik meydanına ulaşıyorsunuz. Burada birçok kafe ve restoran var ama pek çoğu mevsimden dolayı olsa gerek açık değildi. Biraz daha kuzeye çıkarak ulaştığımız Rue du Docteur ‘de de küçük ve şirin restoranlar var. 

Saat ilerledikçe nasıl olduğunu anlayamadığımız bir şekilde şehirdeki sakinlik azalarak zaten çok fazla sayıda olmayan restoranlar dolmaya başladı. Biz de, hem yorgunluktan hem de rezervasyon da yapmadığımızdan bir an önce yemek yemeye karar verdik. Önceden adını duyduğumuz Au Brin de Thym ilk günkü tercihimiz oldu. Burası, küçük ve şirin bir restoran ve servisi çok iyi. Fiyatları ise bu bölgedeki diğer yerlerle kıyasladığınızda normal ama Türkiye standartlarında hayli yüksek. Ana yemekler 20-30 Euro civarında ve genelde Provencal denilen bu bölgeye özgü lezzetler tatmanız mümkün.

Au Brin de thym

Au Brin de thym



Arles’deki ilk günümüzü bu şekilde tamamladıktan sonra ertesi güne, Clemenceau Boulevard’ın sonunda yer alan Jardin d’Ete’den geçip önce Theatre Antique, sonra da Amphitheatre’i görerek başladık. Amphitheatre, Roma'daki Colosseum'u andıran Romalılardan kalma bir yapı. Bu bölge, aynı zamanda turistin bol olduğu cıvıl cıvıl bir bölüm ve birçok hediyelik eşya dükkanı da var. Genelde hediyelikler “lavanta” temalı:) Hemen buranın yanında Place de la Major’da biraz soluklanıp kahvelerimizi içtikten sonra yine Place de la Republique üzerinden otelimize ulaştık. Otele giderken de, Rhone Nehri kıyısında yer alan Arles’ın bu tarafını da görmek için, Place du Forum’dan biraz daha kuzeye çıkarak nehir manzarasına da bir göz atmayı ihmal etmedik.

Amphitheatre
 
Theatre Antique

Amphitheatre

Rue des Armes
 

Place de la Major

Otele vardıktan sonra ise artık arabamıza binerek günün geri kalanında ziyaret edeceğimiz Baux ve St.Remy’e gitmek üzere yola çıkmaya hazırdık.

Arles’de iki gün kalmak, buraya yakın Baux ve St.Remy’i de görmek için iyi bir alternatif çünkü Arles ve St. Remy arası sadece 25km. ve hem St.Remy hem de bu yol üzerindeki Baux görülmeye değer iki küçük kasaba. 

Arles, aynı zamanda Van Gogh’un hayatında önemli yeri olan ve yaşamının çalkantılı bir döneminde 2 yıl kadar yaşadığı kasabaymış. Van Gogh, ruhi bir bunalım sonucu kulağını burada kesmiş. Unutmadan, şu an güzel bahçeli bir avludan oluşan, Van Gogh’un da resmettiği ve hastalığı sırasında bir dönem kaldığı Espace Van Gogh’u da mutlaka ziyaret rotanıza ekleyin derim. Burası da Place de la Republique’e çok yakın ve görülmeye değer bir bahçe, ancak içinde Van Gogh ve Arles temalı hediyelik eşya satan dükkanlar dışında, Van Gogh ile ilgili fazla bir şey kalmamış. 


Espace Van Gogh




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder